TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ / Köşe Yazısı - Cevdet BALLI

29.04.2025 18:59:24
Cevdet BALLI

Cevdet BALLI

 Fıtrat gereği belli bir yetenek ve beceri ile yaratılan insanoğlu beşikten mezara kadar bu yetenek ve becerilerini geliştirmek ve bu yetenek ve becerilerden maksimum düzeyde faydalanmak ve toplumu faydalandırmakla sorumludur. Her insana verilen, günümüz tabiri ile yüklenen programın farklı olması sebebiyle tüm programlar bir arada kullanılınca katma değeri yüksek ürünler çıkabilir.

Bu minvalde toplumun tüm bireylerinin yetenekleri ve becerileri doğrultusunda eğitilmesi ve faydalanılması esastır. Birilerinin hep üretici, birilerinin de daima tüketici olduğu toplumlar kısır döngü ile var olmaya mahkûm toplumlardır. Yeni fikir ve akımların tartışılmadığı ve yeni fikirlerin üretilmediği bu toplumlarda hep eskiyi tüketme yarışı vardır. 

 

Bu tip toplumlarda yeni fikirler çıkmadığı gibi çıkmasına da hep karşı çıkılır. Çünkü onlara göre kendileri için en iyi sistem var olan hazır ve cefasız sistemdir. Tıpkı dedelerinin dinine sıkı sıkıya sahip çıkan Kur-an’daki Peygamber gönderilen tüm toplumlar gibi.

 

Kendilerine süslü sözlerle anlatılan Batı’yı karşılıksız sevenler ve Batı hayranı olanların durumu da aynı şekilde değil midir? Sorgusuz sualsiz Batı hayranı olmak hangi anlayışa ve hangi düşünce yapısına sığar doğrusu anlamış değilim. Birkaç yüz yıldır Batı’ya bakmaktan boynu kırılan doğu toplumları bunu daha ne kadar sürdürecek?

 

Her kıtanın, her coğrafyanın ve her bölgenin nasıl ki iklimi, toprak yapısı ve yağış düzeni farklı ise insanlarının da yapısı ve genetikleri de farklıdır. Aynı şekilde her coğrafyadaki insanların ihtiyaçları da farklıdır. Her bitkiyi her toprakta yetiştiremediğimiz gibi her bitkinin de yetiştirileceği mevsim ve yetiştirilme biçimi de farklıdır. Bitkiye dahi bir sürü farklı program yükleyen yüce Allah, insanların hepsini tekdüze yaratmış olabilir mi? Yani dünyanın en iyi eğitim sistemi ile her insanı yetiştirmek mümkün müdür? Ya da en iyi eğitim sistemi diye bir sistem var mıdır?

 

Örneğin bir araba firması bir yeni bir modeli piyasaya sunduğunda arabanın hangi yakıt türü ile çalışacağı, azami hızını, maksimum yolcu ve yük kapasitesini de kullanım kılavuzuna yazar. Bu kuralların dışına çıkıldığında ve arabada sorun olduğunda, sürücü hatası olarak kabul edilir ve hem firma ve hem sigorta şirketi sorumluluk almaz. Yani mazot kullanmanız gereken aracınıza benzin dolduramazsınız. 

 

Bu sebeple bir toplumu eğitirken toplumun yapısı ve genlerine göre bir sistem, yani milli olan ve bu topraklar üzerinde yaşayan bireylerin yetenek ve becerilerini üst düzeye çıkaracak olan bir sistem olmalıdır. Aynı zamanda bu sistem geçmişini inkâr edip sadece yüzünü batıya döndüren bir sistem de olmamalıdır. Dünyadaki tüm güncel fikirler, yeni teknolojik ürünler ve ülke ve millet yararına olacak tüm gelişmeler de incelenmeli ve bu insanların yapı ve genlerine göre uyarlanmalıdır.

 

Beşikten mezara kadar ilim öğrenmek ve yetenek ve becerilerini geliştirmekle yükümlü olan insanoğlu tıpkı bitkinin su ihtiyacının bitmediği gibi, eğitimin de bitmeyen bir süreç olduğunu bilmeli ve bu şekilde davranmalıdır. Nasıl ki su bitkiyi geliştiriyorsa eğitim de insanı daima geliştirir ve yüceltir. Aynı şekilde kendini, çevresini ve tabiatı idrak etmesine de yardımcı olur.

 

“Köklerden Geleceğe” anlayışı ile müfredat değişikliğine giden Milli Eğitim Bakanlığı 2024-2025 Eğitim-Öğretim yılında okul öncesi, ilkokul 1, ortaokul 5 ve lise 9. sınıflardan itibaren kademeli olarak bu programı uygulamaya başlamıştır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adını verdiği bu programı şöyle açıklamaktadır; “Millî ve manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; öğretim programlarının temel yaklaşımı, öğrenci profili, Erdem-Değer-Eylem Çerçevesi, beceriler çerçevesi bileşenlerinden oluşan bütüncül bir modeldir.(Ortak Metin)”

 

Bakanlığın Anadolu insanının yetenek, beceri ve ihtiyaçları doğrultusunda müfredat değişikliğine gitmesini değerli buluyorum. Eksikleri elbette ki vardır. Ancak eksikleri ile birlikte kuru eleştiriye kurban edilmeyecek kadar değerli ve sahiplenilmesi gerektiği kanaatindeyim. 

 

Adalet, hikmet, merhamet, iyilik, doğruluk, çalışkanlık, faydalı olmak ve güzellik gibi değerler üzerinde yükselen bir medeniyet mirasına sahip olan Anadolu insanının bu değerler üzerine eğitilmesi bile başlı başına değerli değil midir?

 

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin özü ahlaklı, cesaretli, irade sahibi,  sağlıklı, üretken, bilge, estetik sahibi, merhametli, sorgulayıcı ve vatansever bireyler yetiştirmektir. Ortak metinde “Türk eğitim sistemi bütün ideolojilerin üstünde millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlamak ve millî bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum oluşturabilmek adına ahlaklı, erdemli; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş bilge nesilleri hedefler. Ayrıca eleştirel düşünen, problem çözen, karar veren, mesuliyet ve ülkü sahibi; yalnızca medeniyete uyum sağlamakla yetinmeyip etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi nesiller yetiştirmek de eğitim sistemimizin ilkeleri arasındadır. Bu doğrultuda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli medeniyetimizin üzerine inşa edildiği temel kavramlar olan aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan, insan-toplum ve zaman-mekân dengesini gözetir.” denilmektedir. Bireylerin tam donanımlı bir şekilde çağa hazırlanmasını amaçlayan yeni müfredat, ayakları üzerine basan ve kalıp fikir ve düşüncelere hapsolmayan nesilleri yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

 

Daha önceki müfredatlarda, insanın sadece beden yönü göz önüne alınarak uygulanan programlar bu yeni müfredat ile rafa kalkmış durumdadır. Ruh ve beden bütünlüğünde Yetkin ve Erdemli birey yetiştirmeyi esas alan bir müfredat olarak karşımıza çıkan yeni müfredat toplumunda rafa kaldırılmış tüm toplumsal değerleri yeniden masaya koymaktadır. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; insanı ruh ve bedenden oluşan bir varlık olarak göz önüne alan bütüncül bir eğitim anlayışı benimsemekte, yetkin ve erdemli bireylerin yetiştirilebilmesi noktasında özgün bir yaklaşım ortaya koymaktadır.” (Ortak metin)

 

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bireyi bir bütün olarak ele alarak onu topluma ve dijital dünyaya hazırlamayı hedeflemektedir.  Bu sebeple öğrencilerin kavramsal becerilerini, alan becerilerini, eğilimlerini, sosyal – duygusal öğrenme becerilerini ve okur yazarlık becerilerini geliştirmeyi temel almaktadır. Her bireyin yetenek ve becerileri doğrultusunda eğitilmesi gerektiğini yukarda belirtmiştik. Ayrıca bu toplumun her bireyinin değerli ve eğitilerek topluma yararlı bir birey haline getirmesini de vurgulamıştık. Program da “Her öğrencinin kendini tanıması ve keşfetmesine imkân tanınarak ilgi, ihtiyaç, yetenekleri ölçüsünde esnek ve özgür öğrenme ortamlarının yaygınlaştırıldığı hak ve gelişim temelli bir öğrenme süreci inşa edilir.” denilerek zayi edilecek bir bireyin bile olmadığını belirtilmiştir.

 

Sınıftaki her öğrencinin ayrı bir zenginlik olduğu ve bu her öğrencinin de yetenek ve becerileri doğrultusunda eğitilmesi esastır ve fıtri olanın da bu olduğu yıllardır dile getirilmektedir. Çünkü her bireyin yetenek ve becerileri farklı ise her öğrencinin alacağı eğitimin de farklı olması gerekmektedir. Farklılaştırılmış eğitim denilen bu sistem yeni müfredatın da esasları içerisindedir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde “Öğrencilerin bireysel farklılıklarını, esnek gruplandırmayı, sürekli değerlendirme ve uyarlama yaklaşımlarını ön plana çıkarır. Bu yaklaşım ile eğitim süreçleri ve öğretim programlarında önemli bir yer tutan içerik, süreç ve ürün boyutları özelleştirilir. Yapılan bu özelleştirmenin de öğrencilerin hazır bulunuşluk seviyeleri, ilgi alanları ve öğrenme profillerine uygun düzenlemelerle yapılması gerekir. Farklılaştırılmış öğretim; her öğrencinin eğitimden en üst düzeyde faydalanabilmesi için öğretim süreçlerine bireyselleştirme ve esneklik sağlamayı amaçlayan kapsamlı bir yaklaşımdır.” denilmektedir. Bu kapsamda program, sınıf içinde zenginleştirme ve destekleme çalışmaları yapılarak öğrenciye özgü çalışma yapmayı öngörmektedir.

 

Ayrıca Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu topraklarda yetişen ve bizden olan ve bizlere unutturulan filozofları ve bilimsel araştırmalarda çalışma yapan tüm bilginleri yeniden müfredatta yer verilerek bizden adam çıkmaz anlayışını kökten yok etmeyi amaçlamaktadır. “Bizden niye adam çıkmaz biliyor musun? Çıkan adamları bilmediğin için.” (Mustafa Armağan) İşte yıllardır bize yutturulan bu aşağılık duygu bertaraf etmekle gençlerin ufuklarının açılması sağlanmış olacaktır.

 

Yeni müfredatta öğrencilere bilginin yüklenip sonradan bu bilgi ile yarış atı gibi yarıştırılmasının önüne geçilerek bilgiye ulaşmayı, araştırma yapmayı, sahip olduğu bilgileri analiz etmeyi bilen ahlaklı nesiller yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bilginin yalnız başına insanlığa bir faydasının olmadığı günümüzde bilgi ile beraber ahlakın da verilmesi esastır. Salt başına bilgi, insanlığa ya atom bombası olmuş ya da vahşet, katliam ve soykırım olarak geri dönmüştür.

 

Sonuç olarak;

 

Yeni müfredat binlerce paydaşın fikirleri sonucunda oluştuğunu ve bitmiş bir çalışma olmadığını, müfredat ile ilgili fikri düşüncesi olanların katkıda bulunacağı bilinmelidir.

 

Sınav maratonu içinde yaşayan öğrencilerin bu yükünün alınarak performansa dayalı ölçme ve değerlendirme yapılması gerektiği görüşündeyim. İlkokul döneminde öğrencilere dili güzel kullanma, temel Matematik becerileri, adabı muaşeret, milli ve dini değerler anlatılmalıdır.

 

Ortaokul da ise öğretmenler bir kâşif gibi davranmalı öğrencilerin hangi yönünün güçlü olduğunu keşfetmeli ve öğrencilerin bu yetenek ve becerilerini geliştirmeyi amaçlayan dersler ağırlıklı verilmelidir. Yani müzik, spor veya resim yeteneği güçlü olan bir öğrenciye Matematik ya da Fen Bilimleri dersini yıllarca vermenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum.

 

Lise de ise öğrencilere sadece güçlü oldukları alanda ders verilmeli ve öğrenciler gereksiz derslerle meşgul edilmemelidir. Örneğin “dil liseleri” oluşturmalı ve bu liselerde sadece dili güzel kullanmayı amaçlayan programlar konulmalıdır. Böylece liseyi bitiren bir öğrenci öğrendiği dil ile ilgili kitap tercüme edebilecek seviyeye getirilebilir.

 

Üniversiteye giderken de bu liselerdeki performansı dikkate alınmalı ve üniversite de alanı ile ilgili uzmanlaşma eğitimi verilmelidir. Lise ve üniversite de sınıf geçmenin kolay olmaması gerektiğini de not etmek gerekir.

 

Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgiye www.eğitimledirilis.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

 

KAYNAKÇA

MEB Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; Ortak Metin

Bu yazı toplam 167 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.