EDWARD W. SAİD'E VE ORYANTALİZME DAİR / Köşe Yazısı - Bilal ACAR

Bilal ACAR
acarbilal1919@gmail.com
25 Eylül 2003 günü, radyo ve televizyonlar, Edward Said'in mukaddes bir beldede başlayan ve sürgünde, marjinal ve yabancı bir entelektüel olarak devam eden hayatının noktalandığı haberini geçti. Edward Said'in, uzunca bir zamandır ciddi sağlık problemleriyle uğraştığı bilinmekteydi. Fakat tüm bu sağlık sorunlarına rağmen, akademik çalışmalarını, ABD'nin dünyanın farklı coğrafyalarında gerçekleştirdiği gayri insani icraatları takip ve tenkit etmeye, Filistin halkının haklarını savunma mücadelesini sürdürmeyi hiçbir zaman için bırakmamıştı.
Edward Said, 1978’de yayınladığı Oryantalizm adlı çalışmasıyla akademik bir disiplinin adı olan oryantalizmi, siyasi ve ideolojik bir içeriğe sahip kendine özgül güçleri olan bir kavrama dönüştürerek Oryantalizm tartışmalarının seyrini önemli ölçüde etkilemiştir. Etkisinin bu denli büyük çaplı olması oryantalizmi ontolojik ve epistemolojik uğraklar arasında kesintisiz bir ilişkiye sokmasından ve bu ilişkiyi bir söylem analizine tabi tutmasından kaynaklanır.
Said’in oryantalizmi bir söylem analiziyle ele alırken kullandığı metodolojik tercihler dikkat çekicidir. Batılı temsiller, bilhassa oryantalizm içerisinde üretilmiş temsiller üzerinde durarak Doğu hakkındaki biçimsel incelemelerin edebi ve kültürel metinlerle olan yakın ilişkisini oryantalist bir söylem analiziyle ortaya koyar. Zira Said’in Avrupa kökenli metinlere yaklaşım tarzıda, Batı ve onun ötekisi arasında yarattığı ikilik ve bu ikiliğin öteki üzerinde kurduğu hegemonyanın bilgi ve iktidarla olan işbirliğini anlama yönündedir.
Bunu yaparken de Batılı olmayan toplumların ve kültürlerin nasıl birer temsil sistemine dönüştürüldüğünü ortaya koyarak bilgi kalıplarının evrensel alanını tahrip eden ideolojik unsurlar ile nesnel unsurlar arasına bir sınır çizmek amacındadır. Fakat Said, bir sınır çizebilmemiz için Avrupalı olmayan insanlara ilişkin bilginin nasıl bu insanlar üzerinde uygulanan iktidarın sürekliliğinin sağlanmasının bir parçası olduğunun gösterilmesinin gerekliliğini savunur.
İdeolojik unsurlar ile nesnel unsurlar arasına çizilen sınır sayesinde Said, Oryantalizmin sadece ötekine ilişkin bilginin bir taşıyıcısı olmaktan çıkıp, bizzat yaratıcısı olduğuna işaret eder. Bu anlamıyla Said, Aydınlanma sonrasında Avrupa’nın Doğu’yu ele geçirmesine, yönetmesine hatta üretebilmesine olanak tanıyan sistemi bilgi/iktidar ilişkisi çerçevesinde değerlendirir. Bilginin dolaysızca var olanın üstüne çıkmak olduğu bir dünyada, varlığın böylesi bir bilgisini elde etmenin ona egemen olmak anlamına geleceğini bildiği için iktidarın işlemleriyle derinden bağlantılı olan bilgi konusunu Foucaultcu bir içgörüyle ele alır. Edward Said’in metodolojik tartışmasında Foucault’nun söylem kavramını Doğu hakkındaki bilgi ile Doğu üzerindeki güç arasındaki ilişkiyi tanımlayacağı bir araç olarak kullanması, bilginin öznesi olan insanın nasıl bir nesne konumuna getirildiğini göstermek istemesinden kaynaklanır.
Özgürlüğüne ve bağımsızlığına düşkün bir entelektüel, kültürel incelemeler alanında çığı açan eserler vermiş bir akademisyen, entelektüel ve akademik çalışmalarının yanı sıra dünyadaki siyasal gelişmelere, özellikle de Orta Doğu'daki olaylara kayıtsız kalmamış ve hatta bu hareketin ABD özelinde tüm dünyaya tanıtılmasında ve savunulmasında gönüllü olmuş bir siyasal aktivist olarak ve birbirinden ayrılamayacak denli iç içe girmiş siyasi, edebi ve bilim adamı kimliğiyle hatıralarda derin izler bıraktı.
Edward Said’in ifadesiyle “Oryantalizm, en kesin deyişle, akademik bir çalışma alanıdır. Hıristiyan Batı’da resmi biçimiyle 1245’te toplanan Viyana Konsülünde bulunan ilk Doğu dilleri kürsüsünden II. Dünya Savaşı’na kadar konuyla ilgili sayısız araştırma yapılmıştır. Böylelikle yirminci yüzyılın ortasından itibaren büyük bir ivme kazanan oryantalist çalışmalar, Doğu kültürünü her alanda incelemeye başlamıştır.
Bilindiği üzere “Oryantalist çalışmaları iki ana alanda –Arap dünyası ve Uzak Doğu başlatan itici güç, ilk koloni imparatorluklarının kurulmasıyla vücut bulmuş ve ‘unutulmuş kıtaların Avrupa emperyalizminin denetimi altına girmesiyle büyük hız kazanmıştır.” Bu çalışmalar aynı zamanda Avrupa’nın ötekisi olarak değerlendirilen imgelerden biri olan Doğu’nun, neden Avrupa’nın en eski sömürgelerinin kaynağı, uygarlığının oluşumundaki en etkili faktörlerden biri ve nihayetinde kültürel rakibi olarak görüldüğünü aydınlatmaya çalışır.
Oryantalizmin dar anlamda bir disiplinin adı olmasından başka, akademik gelenekle bağlantılı olarak, daha genel bir anlamı da vardır. “Oryantalizm, Doğu ile Batı arasındaki ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayanan bir düşünce biçimidir. Ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayalı bu genel anlamla birlikte farklı alanlardaki yazar toplulukları, Doğu’ya ve Doğu insanına yönelik araştırmaları eserlerinde işlemeye başlamışlardır. Benjamin Disraeli’nin Tancred adlı romanında Batı’nın Doğu’yla sadece bir meslek olarak ilgilendiğini dile getirmesi, Goethe’nin Batı-Doğu Divanı’nda klasik İslâm şiirini, devlet erkânını ve Doğu’nun yapılanmasını Batı’ya tanıtmaya çalışması, George Eliot’ın ve Charles Dickens’ın eserlerinde ırkçılık ve emperyalizm gibi unsurları ele alması, Antoine Isaac Silvestre de Sacy’nin on dokuzuncu yüzyıl başlarında klasik Arap dili ve kültürüne dair kaleme almış olduğu eserler Doğu’ya yönelik çalışmaların çeşitliliğini göstermektedir.
Edward Said’e göre “ Oryantalizm'in ’ilmi ve hayâli’ anlamları arasında, devamlı bir “alışveriş” vardır. On sekizinci yüzyılın sonlarından bu yana da, bu ikisi arasında hatırı sayılır, hayli disiplinli hatta belki kurallara bağlanmış bir “alışveriş” olmuştur. Şimdi Oryantalizm'in üçüncü anlamına geliyor. Bu anlamda Oryantalizm, diğer ikisinden ziyade “tarihi ve maddi” biçimde tanımlanmıştır.’’
On sekizinci yüzyıl sonlarını kabaca belirlenmiş bir başlangıç noktası kabul edersek, Oryantalizm Şark ile uğraşan toplu müessesedir; yani Şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri onayından geçirir, Şark'ı tasvir eder, tedris eder, iskân eder, yönetir; kısacası “Doğu'ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için” Batı'nın bulduğu bir yoldur. Bugün bir oryantalist II. Dünya Savaşı’na kadar olan devrede olduğu gibi kendisi için hemen oryantalist demeyecektir. Ama bu terim örneğin üniversitelerin Şark dilleri ya da Şark medeniyetleri gibi programlarında yahut kürsülerinde hâlâ işe yaramaktadır. Oxford'da bir “Şark Fakültesi”, Princeton'da “Şark Tetkikleri Kürsüsü” vardır. Daha 1959'da İngiliz hükümeti bir komisyonu “Üniversitelerde Şark, Slav, Doğu Avrupa ve Afrika tetkikleri konusundaki gelişmeleri teftiş etmek gelecekteki gelişmeler konusunda mütalâa yürütmek, hazırlanan öneriler konusunda danışmanlık etmekle görevlendiriyordu.
AMERİKA ORYANTALİZMİ
Edwar Said’e göre; Amerikalıların Şark konusundaki duyguları pek aynı olmayacaktır; onlar için Şark son derece farklıdır. Uzak Doğu'dur, özellikle Çin ve Japonya'dır. Amerikalıların tersine Fransızlar ve İngilizler (ve onlar kadar olmasa da Almanlar, Ruslar, İspanyollar, Portekizliler, İtalyanlar ve İsviçreliler) benim Oryantalizm diye anacağım olgu çizgisinde uzun bir geleneğe sahiptirler. Oryantalizm, Doğu ile (Avrupalının Batılıca deneyiminde onun işgal ettiği özel yer göz önünde tutularak) varılmış olan bir uzlaşmadır. Doğu sadece Avrupa'ya bitişik değildir; o, ayrıca Avrupa'nın en büyük, en zengin ve en eski sömürgelerinin bulunduğu yerdir, kurduğu medeniyetlerin ve konuştuğu dillerin membaıdır, kültürel uzanımıdır ve onun en derin ve en ziyade tekerrür eden “öteki” (Benden başkası) imgelerinden biridir.
Said’in ele aldığı oryantalizm, İngiliz ve Fransız kültürü kökenli bir projedir. İkinci Savaştan sonra, dünya egemenliğinin ABD’ye geçişiyle birlikte, Doğu’ya da hükmeden ABD, Doğu’ya ilişkin yaklaşımını geliştirirken Avrupa geleneğinden alabildiğine yararlanmıştır. İlâveten Doğu, Avrupa'nın (yahut Batı'nın) “karşıt imgesi”, (mefhumu, şahsiyeti, tecrübesi) olarak onun kendi kendini tesisine de yardımcı olmuştur. Ama bu Doğu'nun, hiçbir yanı hayâl mahsulü değildir: Şark, Batı'nın “maddi, medeniyet ve kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
İşte Oryantalizm, kültürel ve hatta ideolojik bir açıdan, arkasında müesseseler, kelimeler (ilim, tasvirler, öğretiler, hatta müstemleke bürokrasileri ve müstemleke usulleri) kavramlar olan bir muhakeme biçimini ifade ve temsil eder. Değişik Oryantalizm türleri arasındaki farklar aslına bakılırsa Doğu olarak adlandırılan şey hakkındaki farklı tecrübelerdir. Yakın Doğu’da hiçbir zaman sömürge tarzı bir Amerikan işgali olmadı. Dolayısıyla, İngiliz ve Fransız Oryantalizmi ile Amerikan Oryantalizmi arasındaki fark, Amerikanların Doğu tecrübesinin daha çok dolaylı ve soyutlamalar üzerine kurulu olmasıdır.
Edward Said, Amerikan tecrübesini İngiliz ve Fransız Oryantalizminden ayıran ikinci önemli husus, Amerika'nın en önemli müttefiki olduğu İsrail’in Ortadoğu’daki mevcudiyeti sebebiyle Amerikan Oryantalizminin daha çok siyasallaşmış olmasıdır diye belirtir.
ALMAN ORYANTALİZMİ
Edward Said, Batı dünyasını iyi tanıyıp gözlemlemiştir. Ona göre Batılı için “Doğu'ya ait olan her zaman Batı’nın bir cephesini andırmıştır”; örneğin bazı Alman Romantikleri Hint dinini Alman Hıristiyan panteizminin Doğulu şekli olarak fehmetmişlerdir. Ama Oryantalist, Doğu'yu sürekli olarak bir şeyden başka bir şeye dönüştürmeyi kendine görev edinmiştir. Bu dönüştürme işlemi disipline tabidir: eğitimi vardır, cemiyetleri vardır, sürekli yayınları, teamülleri, lisanı, hitabeti vardır ve hepsi temel bir biçimde Batı'ya hükmeden kültürel ve siyasi normlara bağlıdırlar ve o normlar marifetiyle ürerler. Bu yüzden, Oryantalizm, yalnız kültür, bilimsel faaliyet yahut müesseselerde pasif bir yansıması olan bir siyasi konu yahut saha değildir.
Oryantalizm, Doğu hakkındaki sayısız metinler koleksiyonu da değildir. Batı emperyalistlerinin, “Doğu” dünyasını avuç içinde tutmak için başvurdukları alçakça bir planın ismi de değildir. Oryantalizm daha ziyade “jeopolitik bilincin” estetik, akademik, iktisadi, sosyolojik, tarihi ve filolojik metinler arasında dağılımıdır.
İNGİLİZ EMPERYALİZMİ
Bir yeri ele geçirmek demek, öncelikle oradaki menfaatleri ayırt etmek ya da yaratmak demektir. Bu menfaatler, ticari bilimsel, dini, askeri, kültürel olabilir. Örneğin İngiltere, bir “Hıristiyan güç” olarak, İslâm diyarlarında koruyup kollayacağı yasal menfaatleri olduğunu düşünüyordu. Bu menfaatlere sahip çıkacak karmaşık bir yapı oluştu.
Edward Said’e göre, Önce Hıristiyan ilmini İhya Cemiyeti ile Yabancı Ülkelerde İncil Eğitimi Cemiyeti kuruldu. Bunun peşi sıra, Vaftizci Misyonerler Cemiyeti, Kilise Misyonerleri Cemiyeti, İngiliz ve Uluslar İncil Cemiyeti ve Londra Yahudilere Hıristiyanlık Eğitimi Cemiyeti kuruldu ve bu cemiyetler hep aynı gayeye hizmet ettiler. Hepsi “Avrupa'nın genişlemesine yardımcı oldu. Eğer buna şu listeyi eklerseniz, ticari kuruluşlar, ilim cemiyetleri, coğrafi araştırma kurumları, tercüme şirketleri, (Doğu'da kurulan) okullar, misyon teşekkülleri, konsolosluklar, fabrikalar ve bazan Avrupalılardan oluşan geniş topluluklar. Böylece çıkarların büyük bir azim ve paha ile savunulmasına başlanmış oluyordu.
ORYANTALİZM VE SÖMÜRGECİLİK
Batı'ya giden Doğulular oraya hayran hayran bakmak ve ileri bir kültürden nasip almak için gidiyorlardı. Doğu'ya giden Batılıların derdi görmüş olduğumuz gibi hayli bilinçliydi. Kitapların sayısına gelince: 1800 ile 1950 arasında Batı'da Yakın Doğu ile ilgili 60.000 kitap yazılmış. Doğu'nun Batı hakkındaki kitapları ise bir elin parmakları kadar az.
Edwar Said’e göre Batı dünyasının en önemli özelliği doğunun sahip olduğu bilgiyi kendi süzgecinden geçirerek değerlendirmesiydi. Yeni metinler ve yeni fikirler şeklindeki bu yapılar Doğu'ya bir formülasyon kazandırıyordu.
Edwar Said, Napolyon'un Mısır seferini (1798-1801) çağdaş Oryantalizme yol açan hareket olarak ve bu seferin fikir liderlerinin (İslâmi etütler sahasında Sacy, Renan ve Lane) bu sahanın mühendisleri, bir geleneğin yaratıcıları, Oryantalist kardeşliğin ilk örnekleri olduğunu görürüz. Sacy, Renan ve Lane'in yaptıkları, Oryantalizmi bilimsel ve akılcı bir zemine oturtmak olmuştur. Buna ise sadece kendi eserlerinin yazılması değil, Oryantalist olmak isteyen herkesin yararlanabileceği bir dilin ve fikriyatın yaratılması dâhildir. Onların Oryantalist çalışmaları muazzam bir iştir. Bilimsel bir dil ortaya çıktı; Doğu'nun anlatımında müphemlik ortadan kalktı, açıklık hâsıl oldu; Oryantalist, bir Doğu uzmanı olarak ortaya çıktı; belli bir iç tutarlılığı olan Oryantalist çalışma hukuki geçerlilik, meşruiyet kazandı; insanların diline Doğu'nun daha sonraki tasvirine esas olacak olan kelimeler yerleşti, hepsinden de önemlisi, öncülerin açığa çıkardıkları bilim dalı ve fikirler manzumesi bir takım bilim adamlarının ortaya çıkmasına yol açtı.’’ diyerek tasvir eder.
I.Dünya Savaşı bittiğinde dünya topraklarının %85'i Avrupa'nın sömürgesi durumundaydı. Çağdaş Oryantalizmin hem emperyalizmin hem de sömürgeciliğin bir cephesini teşkil ettiğini söylersek, doğrudur. Ama bunu söylemekle kalamayız; bunun tarihi bir analizini de yapmamız, gerekir. Yani, Oryantalizmin haklı çıktığı nokta, onun fikri ve sanatsal başarılarından ibaret değildi. Etkinliği, yararı ve sağladığı otorite idi. Muhakkak bütün bu bakımlardan, kendisi ile ciddi olarak ilgilenilmesine lâyıktır. Renan'a göre ise, Oryantalist kurumların fikri hayatiyetini temin eden ve onlara daha, berrak bir görünüm getiren şey, Oryantalizmin filolojiye ve bu ikisinin birden o zamanın “fikri kültürüne” uyarlanışı idi.
ORYANTALİZM VE IRKÇILIK
Edwar Said, Oryantalizm ile Irkçılık arasında bağ olduğunu ifade eder. Batı da yeni akım olarak ortaya çıkan Irkçılık düşüncesi onun da dikkatini çekmiştir. Ona göre ‘’Doğu'nun geriliği, dejenereliği ve Batı ile eşitliğinin söz konusu olamayacağı fikri 19. yüzyılda hazır bir arkadaş buldu: Irklar arasındaki eşitsizliğin biyolojik kökenlerine ilişik fikirler yani Cuvier'nin “Hayvanlar Âlemi”, Gobineau'nun “İnsan Irkları Arasındaki Eşitsizlik” ve Robert Knox'un “Kara Derili İnsanlar” adlı eserlerinde gördüğümüz ırksal tasnifler “örtülü Oryantalizm” ile buluştu ve birleşti.’’Bu fikirlere bir de “ileri-geri”, “Avrupalı-Aryan”, “Doğulu-Afrikalı” gibi ırksal ayırımların bilimsel geçerliliğini vurgular gibi gözüken, Darwinizm'e benzer bir şey ilâve olundu.’’Oryantalizm'e emperyalizm, pozitivizm, ütopicilik, tarihçilik, Darwinizm, ırkçılık, Freudculuk, Marksizm ve Spenglerizm karışmıştır. Fakat Şarkiyat’ın, diğer doğal ve sosyal bilimler gibi, araştırma ölçüleri, cemiyetleri ve kendi kurumu olmuştur. Doğuluların Batı toplumundaki muadilleri, suçlular, deliler, kadınlar ve fakirlerdi. Doğuluya bakılmazdı, Doğulu tahlil edilirdi. Vatandaş yahut insan olarak değil, çözümlenecek, çerçeveye alınacak yahut (sömürgeci güçlerin onun toprağında gözü olduğu için) ele geçirilecek bir “sorun” olarak...
Oryantalizm Doğu’nun Batı tarafından her alanda sömürüldüğü bir alan olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim Cemil Meriç’e göre “Said bu eseriyle Batı'nın maddî ve manevî tahakkümü altında susan, susmaya mahkûm edilmiş Doğu’nun duygularına tercüman olmuştur. Said’in kitabı dokunulmaz birer hakikat diye yutturulan hain ve sinsi yalanları bir bir deviriyor. Düşünceye çağıran bir düşünce kitabı, aydınlık, öğretici, Uyuşuk zekâları tokatlayarak uyandırmaya çalışıyor. Susan milyonların müdafaanamesi...
Bu yazı toplam 144 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
- EDWARD W. SAİD'E VE ORYANTALİZME DAİR 2 Mayıs 2025 Cuma 19:38
- DİLDEN VE İŞGALE29 Ekim 2024 Salı 11:11
- TEKNOLOJİK AYGITLARIN HAYATIMIZA ETKİSİ10 Eylül 2021 Cuma 20:49
- ÖZ ELEŞTİRİ VE YENİLENME ZORUNLULUĞU4 Mayıs 2021 Salı 21:04
- 21.Yüzyılda İslami Kimlik Önündeki Engeller ve Kimlik Sorunumuz20 Mayıs 2020 Çarşamba 00:00
- Mehmet ÖZELPOST TRUTH (GERÇEKLİK SONRASI) ÇAĞDA FİLİSTİN SORUNUNU KONUŞMAK
- Bilge ÇAĞLANMODERN EĞİTİMLE DEĞİŞEN DİNDARLIK
- Veli KARATAŞ “AKLA VEDA” AKL-I SELİME DAVET
- Mehmet ALTUNÜLKEMİZDEKİ EĞİTİMİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE YARINI
- Ali KARAKAŞFUAT SEZGİN VE HADİS KİTABETİNE DAİR İDDİALARI
- Kemal SAYARKemal Sayar İyiliğin kanatları
- Musa ARMAĞAN MEVDUDİ'NİN İSLAMIN GELECEĞİ VE ÖĞRENCİLER KİTABI ÖZETİ
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |