LİYAKAT VE GÖREV SORUMLULUĞUNUN BİLİNCİ / Köşe Yazısı - Ziya TEPE

18.02.2024 20:08:38
Ziya TEPE

Ziya TEPE

 Toplumların sosyal ve siyasi hayatında rol alan liyakat mevzusu, hayatın her alanında dikkat edilmesi gereken ve asla göz ardı edilmeyecek derecede önem taşır. Zira liyakat unsurunun, toplumların ihyasında ve çöküşünde önemli derecede bir rolü vardır. Müslümanlar her iş ve görevinde olduğu gibi hassaten ve de önemine binaen liyakat mevzusunun da fikrini ve fıkhını bilmekle mükelleftirler. 

Liyakat, insanlarda mevcut olan kabiliyet ve yeteneğe göre uygun iş ve göreve layık olma halidir. Liyakat, işin ehli olmak, iş ve göreve yakışan davranışlar sergilemek ve yeterlilik gibi ifadelerle tanımlanmıştır.

 

Liyakatle yetkili kimselerde aranacak vasıflar: Müslüman, emin, sadık ve ehliyet sahibi olmalıdır. Ancak hâkimiyet Müslümanlarda olduktan sonra bazı gayrimüslimlerin de maharetlerinden yararlanılabilir. Mekke'nin fethinden önce Kâbe'nin temizlik ve bakımı  müşrik olan Osman Bin Talha'da idi. Fetihten sonra da müşrik olmasına rağmen Peygamber Efendimiz (sav.) Kâbe'nin anahtarını tekrar Osman Bin Talha'ya teslim etti. Bazı Müslümanlar Kabe'nin anahtarını müşrik olan Osman Bin Talha'ya verilmesi görevi ile devletin üst düzey yönetimini aynı kategoride değerlendirme yanlışına düşüyorlar. Bu düşünce tarzı tahayyül bile edilemeyecek sorunlara ve çıkmazlara sebep olabilecek tehlikeli bir düşünce tarzıdır. 

 

Yönetme şartlarını taşıyan liderler arasında seçimi kazanabilecek olanı tercih etmek, aklıselimin gereğidir. Boşa gidecek oy, yıkım ve ifsat güçlerinin iktidara gelmesine yol açacak ve bu güçlerin işleyebileceği bütün veballere kişi ortak olacaktır. 

 

Resûlullah (s.a.v.) işlerde mutlaka liyakati esas alırdı. İdari işlerde kişileri soya-sopa değil liyakat vasfına göre seçerdi. Allah'ın (c.c.) Nisa suresi 58. ayetinde emrettiği: "Allah size emanetleri ehline vermenizi emrediyor." ayetine uygun davranıyordu. Tebük seferinde Hz. Ali ve Hz. Ömer gibi büyük sahabilerin bulunduğu orduya azatlı kölesi Zeyd'in oğlu Üsame'yi tayin etmesi olayı, görevin ehline verilmesi gerektiğini teyit eden önemli bir örnektir.

 

Peygamber Efendimiz'in bir hadisi şerifinde: "İşler, görevler, makamlar ehliyetsiz, yalancı ve hain kimselere verildiği zaman kıyameti (kavga, kaos, fitne, zulüm, ihanet vs.) bekleyiniz." diyerek Müslümanlarn bu konuda ikaz ediyor. İş ve görevlerde liyakat esas alınmadığında cehalet, ilme ve marifete galip gelir. Liyakatsızlar ortalıkta cirit atarken, liyakatli olanların da pasifleşmesine sebebiyet verir. Sonuçta işler sıhhatli bir şekilde işlemez, içinden çıkılamaz hale gelebilir. 

 

Faziletçe aşağıda olan bir kimsenin başına getirileceği o görevle alakalı ayrı bir niteliğe sahip olduğu biliniyor ise daha faziletli olana emir tayin edilmesi caizdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Zatü's Selasi Gazvesi'ne Amr bin As'ı tayin etmiştir. Ordusunda Hz. Ebubekir ve Hz. Osman gibi şahsiyetler de vardır. Amr bin As onlardan faziletçe daha üstün değildi ama verilen görevde liyakatli idi. (1)

 

Seçilecek devlet başkanı ve diğer yöneticilerde aranacak ilk vasıf dini bütün Müslüman olmasıdır. İslam dinine ve Müslüman halka karşı olup mücadele edenlere yönetme ve temsil yetkisi verilemez.

 

Siyasi arenada yönetme, temsil etme ve sahiplenme gibi yetkiler ayetlere binaen ancak ve ancak dini bütün ve liyakatli kişilere tanınabilir. İslam dini bu şartları Müslümanlara farz-ı ayn kılmıştır. Bu yönetme yetkisi Kur'an'ı Kerim'de vela ve velayet terimleri ile ele alınmıştır. Bir kısım ulemanın velayet (yönetme) yetkisinin Islam dini ve Müslüman karşıtı birine tanınmasını şirkten sonra en büyük günah saymıştır. Bunun nedeni, bir ülkenin veya bir toplumun bütün insanlarının geleceği, dünya ve ahireti ile oynama ve riske atma onayından dolayıdır.

 

Müslümanlar içinde bazı kesimler de dünya menfaati, makam hırsı, kavim ve akraba düşkünlüğü ile emaneti ehline verme bilinci gelişmediğinden dolayı velayet ve liyakat farziyetlerini rahatlıkla çiğneyebiliyorlar.

 

Ülkedeki halkın dini, tarihi ve kültürel köklerinden koparılmış sonra da bunlara musallat edilmiş kesimleri liyakat ehli görmek ve yönetme yetkisini tanımak, ülkesinde ve halkında telafisi mümkün olmayacak derecede sorun, yıkıntı ve yıkımlara sebebiyet verecektir. Bu amelin vebalinin de aynı derecede büyük olacağı muhakkaktır. Bir İslam filozofu bu durumu çok güzel ifade ediyor: "İslam ümmeti içinde öyle güruhlar oluşturulmuş ki bunlar müspet yönetimi menfi, menfi yönetimi müspet olarak gösterip bu uğurda gönüllü olarak mücadele ediyorlar. Bu güruhlar İslam dinine ve Müslümanlara en büyük darbeyi vuran soysuzlardır.”

 

Osmanlı'nın son yüzyılında başta Bediüzzaman olmak üzere Müslüman âlim, aydın ve okumuş kesimin hemen hemen hepsi İttihad ve Terakki Cemiyeti yetkililerini liyakatli görüp II. Abdülhamid'e karşı destek vermiş ve kimileri de cemiyetlerine üye olmuştur. Kendi özünden ve değerlerinden az ya da çok koparılan ve sömürgeci düşman güçlerin tahrik ve desteğini alan İttihad ve Terakki yetkilileri, II. Abdülhamid'i saltanattan düşürüp iktidarı ele geçirdikten sonra Osmanlı’yı savaşa sürüklemiş, milyonlarca kilometrekarelik toprağı düşmana kaptırmış, İslam ümmetini parçalamış ve Filistin topraklarında Yahudi devletinin kurulmasına yol açmıştır. İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenleri de dünyanın farklı yerlerinde düşman güçler tarafından tek tek öldürülmüştür. İslam alimleri, aydınları ve halkı, yapılan ciddi hataların bedelini çok ağır bir şekilde ödemiş ve halen de ödemeye devam etmektedirler. Çünkü atalarımız "ne ekersen onu biçersin" ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.)  "Nasılsanz öyle idare edilirsiniz”  hadisleri bu mevzuda hayatın birer düsturudurlar. Şimdi sormak lazım: Özünden az ya da çok koparlmış olan bu cemiyetin liyakatı bu mudur?

 

Görev alma, sorumluluk bilincine gelince; her iş ve görev geçici bir emanet ve sorumluluktur. Emanete sahip çıkmak ve riayet etmek her mü'minin vazgeçilmez görevidir. Mü'min kişi üstleneceği iş ve göreve itina ile yaklaşır, adalet ve sadakatle ifa eder. Mü'minlerin bu temel vasfi Kur'an'da Mü'minun Suresi'nin 8.inci ayetinde şöyle geçer: "Ve onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler." 

 

Mü'min üstleneceği görevi Allah'a, mahlûkata ve insanlara karşı sorumluluk bilinci ile yerine getirmelidir. Bilmelidir ki, hak etmediği veya hakkını vermediği her iş ve görevin vebalini taşıyacağını ve aynı zamanda kendisine de zulmetmiş olacağının bilincini taşımalıdır. İş ve görev bilinciyle ilgili olarak Muhammed Gazali şunları ifade eder, "Bütün makam ve mevkiler sorumluluk getirmektedir." Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuda bizleri şöyle uyarıyor: "Her görev bir emanettir. Hakkını vermediği takdirde kıyamet günü perişanlık ve pişmanlıktır. Ancak onu kim hak ederek alır ve sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda eder ise o günün pişmanlığından kurtulur (2)" Bu ayet ve hadislerde ifade edildiği üzere sorumluluğunu aldığımız her iş ve görev birer emanettir ve bu emanetlere son derece riayet etmek mecburiyeti vardır.

 

İşin ve görevin ifası ahlaki bir mevzu olup, liyakat ve ehliyet temellidir. Medeni ve gelişmiş ülkelerde iş ve görev bilinci gelişmiştir. Geri kalmiş toplumlarda ise bu ahlak ve bilinç zayıftır. Sorumluluğu altındaki iş ve görevi savsaklamak, hafife almak, baştan salmak, istismar etmek ve hakkı olmadığı halde hak talep etmek gibi gayri ahlaki halleri de kendilerine kâr sayarak hatta uyanıklık vehabına da kapılırlar. Unutmamak gerekir ki verilen iş ve görev emanetine ihanet: yetkiyi ve nüfuzunu kötüye kullanmaktır. İşi bilene yaptırmak, liyakatli lider ve yöneticileri seçmek, bilinçli ve sorumluluk duygusu gelişmiş olan mahir ve medeni toplumların maharetidir.

 

Dipnot

-1- Feth'ül Bari, İbn Hacer el Askalani

-2- Müslim




 

Bu yazı toplam 938 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.