EL-BAQA'A - OSMAN EROĞLU

25.06.2024 09:08:21
EL-BAQA'A - OSMAN EROĞLU
EL-BAQA'A - OSMAN EROĞLU

Bu yazı Eğitimle Diriliş dergisinin Kasım 2023 tarihli 20. sayısından alınmıştır.

 

... 

“Şu karşıdaki dağları görüyor musun? “ 

O sordu 

Evet dedim 

“İşte orası Filistin” dedi. 

Siz hiç sevinçle hüznü bir arada yaşadınız mı? 

Garip bir hale bürünür insan, kelimeler ardı arkasınca düğümlenir boğazınızda, hıçkırıklar birikir, özlem ve öfke sizi karşılar ruhunuzun en derinlerinde. Ve özlemle seyreder durursunuz kalpten bakan bir çift gözle 

O mübarek toprakları 

Kudüs’ü, Filistin’i... 

Uzun bir hikayenin paragraf başıydı hayatımda, Filistin sınırında mütevazı bir ülkeyi ziyaret etmek. Halkın diliyle “El-Memleket’ül Urduniyyetul Hâşimiyye” 

Çöl sarısına bürünmüş üç dört katlı binaların arasında dolanıp duruyordum. Zihnimize işlenmiş yargı ve şekillerden uzaktı buralar. Bunca zaman hayâli tasavvurların ardına gizlenmişiz. Hani nerdeydi o çöl kumları, develer, siyah tenli insanlar, her an karşımıza çıkabilecek bedeviler, sürekli ibadet eden amcalar, suyun akmadığı musluklar ve nice asılsız manzaralar? Evet, belki yeşile, akarsulara, ekip biçilebilen topraklara sahip değil buralar ama zihnimizde büyüttüğümüz kadar her şeyden soyutlanmış da değil. Velhasıl buraları çöl ve develerden ibaret görmemek gerekiyormuş. 

Yürüdükçe sokaklar en samimi hâliyle karşılıyor beni. Şavurma (dönere benzeyen kendine has bir sosuyla servis edilen yemek) ve Felafel (Ana maddesi nohut olan farklı karışımlarla küçük toplar halinde kızartılıp servis edilen en yaygın Arap sokak lezzeti) satan küçük işletmeler sık sık karşıma çıkıyor. Halkın sıcaklığı ve doğallığı beni benden alıyor âdeta. Vakit ilerliyor ve karşımdaki tablolar tek tek zihnime işleniyor. Kimi zaman omuzlardan aşağı süzülen cellabiyeleriyle ağır duruşlu amcalar, kimi zaman sokakta koşturan ve ammice ifadeler kullanan çocuklar, kimi zaman da derin düşüncelerle tozlu yollara dalmış gençler. Evet, çok bir farkımız yoktu onlardan ama en nihayetinde onlar Arapça biliyordu. Ve benim için kaçırılmayacak bir fırsattı. Hal böyle olunca sanki karşılaştığım her insana şu soruları sormak zorundaymışım gibi hissediyordum: Keyfe hâluke, ma ismuke, min eyne ente... 

Ki böyle de oldu. Ahmed, Bâha, Muhammed... 

Ve beni şaşırtan şu cevaplar; 

Filistin, Filistin ve Filistin... 

Çok dikkatimi çekmişti. Ben Filistin’e değil Ürdün’e gelmiştim. Ama karşılaştığım insanların birçoğu “Filistinliyim” diyordu. Derin derin düşünceler içerisinde dolanmaya, gözlemlemeye devam ediyordum ve bu süreç aylarca devam etti.

Ürdün’e geleli birkaç ay olmuştu. Çoğu zaman ismini duyduğum ama bir türlü gidemediğim onurlu yüreklerin olduğu yer: 

El-Baqa’a 

Sonbahara girmemize rağmen kavurucu sıcaklık etkisini yitirmemişti. Sıcaklık bedenimizi esir alsa da bugünün heyecanını yenemiyordu. Çünkü içimizi ısıtan farklı bir gündü bugün. Filistinli muhacirlere ev sahipliği yapan, daha doğrusu muhacirler için yerleşim yeri haline gelen Baqa’a kampını ziyaret edecektik. Baqa’a Ürdün’de bulunan on mülteci kampının en büyüğüydü. Resmi rakamlar 104 bini gösterse de yerel halkın dediğine göre bu kampta 250 bine yakın insan yaşamaktaydı. 

Kamp alanına gitmeden çeşitli uyarılar almaya başladık. Zira kampta yaşayan insanların güvenilir olmadığı, yabancıları pek de iyi karşılamadıklarını; birçok tehlikeyle, olumsuz durumla karşılaşabileceğimizi söylediler. Her şeye rağmen kararlıydık, gitmeye niyet etmiştik. 

Sıcaklığın iyice bunalttığı ikindi vaktine yakın bir zamanda yola çıktık. Amman’ın merkezi konumlarından biri olan Suvayleh’ten geçerek Baqa’a’ya doğru ilerliyorduk. Filistin meselesi içimizde öyle büyümüştü ki, dakikalar sonra direnişin ete kemiğe bürünmüş halini görmeyi ümit ederek ilerliyorduk. Bulunduğumuz konum itibariyle daha aşağıda kalan Baqa’a’yı tepeden inerken uçtan uca görme imkanı bulduk. Baqa’a girişine vardığımızda otobüsten indik. İstemsizce içimizdeki heyecan yerini hüzne bırakıyordu.

Baqa’a’nın dar sokaklarında yürümeye başladık. Grup halinde ilerlememizden ötürü doğal olarak insanların garip bakışlarına da maruz kalıyorduk. Ama bu bakışların ifade ettiği farklı anlamlar da vardı. Nitekim burası uzun yıllar önce vatanımızdan (Filistin) çıkarılmış insanlara ev sahipliği yapmakla beraber malum çıkarlar doğrultusunda sözde yardım çalışmaları yürüten insanlar dışında pek de ziyaretçi görmeyen bir yer. Sanki buraya gelmeden önce bize söylenen o sözler Ürdün halkına zorla aşılanmış gibi. Sanki her ne kadar ırkçılık reddedilmiş olsa da, ülkeler baz alınarak insanlara ırkçı bir bakış açısı dayatılmış gibi. 

Derin gözlemler yaparak Baqa’a’nın merkezine doğru yürüyorduk. Duvarlara çizilmiş resimler bizlere Filistin direnişini anlatıyordu. Fotoğraf çekilmek için birkaç dakikalığına beklediğimiz bu noktaya, camları siyah filmlerle kaplı bir araç yaklaştı. Camını hafifçe indiren şoför, bizlere rehberlik yapmak için yanımızda bulunan Filistinli gence bakarak Ürdün lehçesiyle bir şeyler söyleyip uzaklaştı. Anladığımız kadarıyla dağılmamızı ve uzaklaşmamızı istemişti. Filistinli rehberimizi telaşlı bir hal vardı. Rehberimizi hızlı adımlarla takip ederek o noktadan uzaklaştık. Bir müddet sonra kendisiyle konuştuğumuzda, gelen kişinin sivil polis olduğunu söyledi. Burası öyle bir yerdi ki polisle muhatap olmak bile ürkütücüydü. Biraz düşününce henüz Baqa’a’nın girişinden itibaren takip edildiğimizi anlamamız uzun sürmedi. 

Ara sokaklardan ilerleyerek UNICEF’in buraya inşa ettiği bir okulu ziyaret etmeye gidiyorduk. Ara sokakları boydan boya donatan pazarı da geçtikten sonra okula ulaştık. Okulun misafirperver müdiresi bizleri karşılayıp okul hakkında bilgiler verdi. Fiziki açıdan yetersiz kalan bu okul, binlerce öğrenciye hizmet etmek zorundaydı. Üzücü bir durum ama birilerinin buraya gelip okul açması da güzel bir şey herhalde(!). Yoksa değil mi? Farklı bir açıdan bakarsak eğer; sanki korkunç bir senaryo yazılmış gibi. Birileri bu insanlara zulmedip öz yurtlarından göç etmeye zorlarken, birileri de yaşanan zulme ses çıkarmayıp buradaki insanlara menfi çıkarları için çeşitli imkanlar sunmuş. 

İçimi acıtan iki sorum var. Birincisi; zulüm altındaki bu insanlar Filistin’den çıkarılırken biz neredeydik, ne yapıyorduk? İkincisi; diyelim ki zulmü ve ardından gelen göçü önlemeye gücümüz yetmedi. Peki neden yardıma muhtaç bu insanlara el uzatmayı bırakıp onları başkalarının ellerine teslim ettik? Kaçımız bu insanların varlığından haberdar? 

Baqa’a ziyareti Filistin’in Filistin topraklarından ibaret olmadığını öğretti bana. Zira oradaki zulüm yeryüzüne yayılmıştı. Kendi topraklarından dışlanan insanlar; başka yerlerde, onlara zulmedenlerin kurduğu sistem içerisinde yaşamaya mecbur bırakılmış. Düşünmemiz gereken birçok şey var aslında. Umarım bir gün, gündemde tuttuğumuz bu konuları hakiki manada dert ediniriz.



Bu haber toplam 478 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.