ANADOLU İRFANI YA DA SÜNNİLİĞİ NE ANLAMA GELİYOR? / Köşe Yazısı - Mehmet ÖZEL

30.05.2021 00:10:30
Mehmet ÖZEL

Mehmet ÖZEL

 ANADOLU İRFANI YA DA SÜNNİLİĞİ NE ANLAMA GELİYOR? 

 
Giriş: İrfan ya da Marifet Hakkında  
 
İrfan kavramı hiç şüphesiz İslam düşüncesinde önemli bir yere sahip. Marifet kavramıyla aynı kökten olan kelime, günümüzde gnostisizm kavramı ile ifade edilse de tam olarak aynı anlamı ifade ettikleri söylenemez. Zira marifetullah (Allah’ın bilinmesi) söylemi çerçevesinde gelişen irfan, tam olarak aynı epistemolojik temele dayanmıyor. Gnostisizm bir iddianın ifadesi iken, ma’rifet; kanaatimce çoğu zaman bir tecrübeyi, her inanan insanın yaşayabileceği bir tecrübî bilgiyi ifade eder. Bu yönü itibariyle de aşırı batınî yorum biçimlerine kapıları kapatmıştır. Dolayısıyla aşırı batınî yorumların dışlanmasına vesile olan da irfan mantığımızdır. Bu mantık aşırı zahiri yorumların karşısında durmayı da ihmal etmemiştir. 
 
Ancak şunu da ifade etmeliyim ki İrfan; çoğu zaman hikmet kavramıyla eş anlamlı kullanılır. Ya da özellikle İslam kültüründe bu iki kavram iç içe bir anlam örgüsü ifade eder. Bu iki kavram, bir tecrübeyi ve aynı zamanda geleneği ifade eder. Cürcanî, hikmeti; ilim amel bütünlüğü, gerçeği ifade eden söz, gereksiz ayrıntılardan arındırılmış akla uygun özlü söz”(1) şeklinde tanımlar. Arapçada arif, irfan gibi kavramlar bilmek, tanımak, kavramak gibi anlamlara gelen arefe kökünden türemişlerdir. Aynı şekilde hakeme kökünden türeyen hikmette belli bir tecrübeye dayanarak hüküm vermeyi ifade eder. Bu açıdan bakıldığında, salt bilmek değil, bilgiyi içselleştirmek, bilgiyi tecrübe süzgecinden geçirerek aktarmak, bilgiyi bir gelenek içinde içselleştirmek, arka plan analizi yaparak bilgiyi topluma aktarmak, asrın idrakine söylemek; asrın idrakini geçmişin idrakinden koparmadan, geçmişin tecrübesini yok saymadan toplumun anlayabileceği bir bilgi ekseninden hareket etmek gibi derin anlamlar içerir. 
 
Ancak, kanaatimce özellikle son dönem zahiri ve selefi yorumun – ki bana göre bunun içine modern İslam düşüncesini de katabiliriz- bu anlam derinliğini küçümsediğini ya da görmezden geldiğini söylemek mümkündür. Salt aklı kutsayan rasyonel bir dünya görüşü etrafında şekillenen bu söylemler, çoğu zaman geçmişin kutsanmasından kaçınmak adına geçmişin tecrübesini bir malumat yığınından ibaret saymışlardır. Kur’an ve sünneti merkeze aldıklarını söylerken, Kur’an ve sünnetin içinde olgunlaştığı kültürü din adına yok sayma hatasına düşmüşlerdir. Aynı hatayı modernist zihin de hem geleneği hem de sünneti küçümseyerek yapmıştır. Bu hata, geçmişin her zaman hatalarla dolu bi olduğu ve insanlığın son asırda tekâmül ettiği tezine –bana göre safsatasına- dayanır. Dolayısıyla tarihsel tecrübeyi yok saymak gibi bir yanlışa düşülür 
 
1.İrfan Epistemolojik Anlamda Neye Karşılık Gelir? 
 
İslam geleneği marifeti  - bir iki kelam akımını saymazsak- salt bilgi anlamında kullanmaz. Bu anlamda zaman zaman toplumda ortaya çıkan aşırı uçlar bulunsa da bu aşırı uçların toplumsal bir meşruiyet zemini kazanması mümkün olmamıştır. İrfan geleneğimizin büyük bir kırılma yaşadığı son iki asrı saymazsak neoselefilik ve batınîlik gibi aşırı yorumların irfan ve hikmet geleneğimiz tarafından mahkûm edildiğini görmek mümkündür. Dolayısıyla marifet geleneğimiz bir taraftan toplumun tecrübesini muhafaza ederken diğer taraftan toplumsal ahengi ve uyumu bozacak aşırı yorumlara kapıyı kapatmıştır.  
 
Buna rağmen İslâm'dan önce mevcut olan gnostisizm (irfâniyye) akımı Hristiyan ilâhiyyâtı için olduğu gibi İslâm için de tehlike oluşturmuştur. Gnostikler gibi, ilâhî sır ve hakikatlerin sülük ve riyâzet neticesinde hâsıl olan ilhamla bilineceğini, bu yolla elde edilen bilgilerin naslarda verilen bilgilerden üstün olduğunu, hatta irfan sahibi âriflerden ibadet etme yükümlülüğünün düşeceğini savunan görüşlere Müslüman toplumlarında da rastlanmıştır. "sana yakin gelinceye kadar rabbine ibadet et" meâlindeki âyeti (el-Hicr 15/99) bu yönde yorumlayanlar vardır.(2) Hücvîrî, "ehl-i ilhan" ve "ilhâmiyye" dediği bu akımın mensuplarını eleştirerek tasavvuftaki mârifet ve irfanın bu akımla ilgisi bulunmadığını, zira mârifetin hidayetten kaynaklanan şer'î ve nebevî bir bilgi olduğunu belirtmiştir (3) 
 
İslam’ın iki önemli ve köklü yorum biçimi olan Şiilik ve Sunnîlik çoğu zaman derinleştirilmemiş salt bilgi üzerinden çatıştırılırmışlarsa da irfan sayesinde bir araya geldikleri de vakidir. Ancak dinin batınî yorumunun bu anlamda irfan olarak nitelendirilmesinin de doğru olmadığını da bilmekteyiz. Bu anlamda Hasan Sabah’ın Haşhaşîlik hareketi gibi bir uç noktaya kayan batınî yorumların İslam’ın irfan geleneğinin kötüye kullanılması olarak anlaşılması gerektiği açıktır. 
 
Çağdaş İslam düşüncesi ise irfan ve hikmet geleneğimizi salt rasyonel bir mantığa arz etmiştir. Bu rasyonel mantığa uymayan her bilgiyi reddetmeyi bir alışkanlık haline getirmiştir. Örneğin Reşit Rıza hikmeti salt doğru bilgi olarak değerlendirir ve şöyle tanımlar: “İnsan iradesini hayrın ifadesi olan faydalı amele sevkeden doğru bilgidir.” Gerek bu tanım gerekse Rıza’nın diğer görüşleri değerlendirildiğinde ümmetin tarihsel tecrübesini görmezden geldiği gözden kaçmayacaktır. Bu durum diğer modernistler için de geçerlidir. 
 
Bilgi yönüyle bakıldığında, tarihsel bir tecrübeyi ifade eden irfan ve hikmet geleneğimiz, ümmetin birliğini kendi içinde tutarlı bir bilgi anlayışıyla sağlayan ve tüm ümmetin içselleştirdiği bu hikmet anlayışıyla aynı doğru tepkileri veren bir şuur halidir. Bu şuur halini yok saydığımızda çoğu zaman savrulacağımız kesindir. Bu açıdan irfan ve hikmet kavramlarının hem siyasi, hem epistemolojik açıdan nasıl bir anlam örgüsüne karşılık geldiği büyük önem arz etmektedir. 
 
2.Ümmetin İrfanı Nasıl Konumlandı 
 
Bir düşünce biçiminin nasıl konumlandığı büyük önem arz etmektedir. Daha da önemlisi kime karşı veya neye karşı konumlandığır. Çünkü bir düşünce biçiminin hangi düşünce biçimine karşı konumlandığı onun nereye konumlandığından daha büyük önem taşır. Bu açıdan daha önce de ifade ettiğim gibi bizim irfan geleneğimiz daha çok aşırı yorumların toplumda yol açacağı hasarlara ve bölünmeye karşı konumlanmıştır. Bir taraftan batınîliğe diğer taraftan zahiriliğe karşı konumlanan Gazzalî bu konumlanışın en tipik örneğidir. Nassı yok sayan ya da aklı yok sayan, mantık ilkelerini görmezden gelen her düşünüş biçimi bu anlamda Gazzalî’nin dünyasında aşırılık ifade eder. 
 
Ümmetin irfan geleneği siyasal anlamda da tarih boyunca iki önemli akım üzerinden ortaya çıkmıştır. Bu akımlar, son zamanlarda teo siyasal akımlar olarak nitelendirilseler de klasik mezhepler tarihi kitaplarında fırka olarak nitelendirilmişlerdir. Şii ve Sunnî fırkalar olarak bildiğimiz bu fırkalar tarih boyunca içerde birbirlerine karşı konumlansalar da çoğu zaman dış tehditlere karşı birlikte hareket etmişlerdir. (4) 
 
Bu açıdan bakıldığında ümmet irfanının dışarıdan gelen her türlü tasalluta karşı konumlandığını söylemek mümkündür. Tarih içinde bunun örneklerinin çok fazla olduğu tarih okurları açısından gözden kaçmamalıdır. Ali Şeriati’nin “Safevîler, Osmanlı’yı batıya karşı yalnız bırakmakla kendilerini batınının saldırılarına açık hale getirdiler” (5) tezi de aynı irfani geleneğin semeresi olsa gerektir. Son zamanlarda bu irfan geleneğinin büyük oranda yitirilmesi ümmeti her yönüyle –sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik- sömürüye açık hale getirmiştir. 
 
3. Anadolu İrfanı Nasıl Konumlanıyor 
 
Yukarıda gerek bilgi teorisi açısından gerekse siyasi konumlanış açısından değerlendirmeye çalıştığımız İslam irfan geleneği günümüzde çoğu zaman farklı kavramlarla olsa da gündem olmaktadır. İki önemli teo siyasal akımla tarih boyunca var olan İslam siyaset geleneği, geldiğimiz noktada ulus devlet anlayışı karşısında sürekli kan kaybetmektedir. 
 
Doğru bir şekilde okunursa, sunnî gelenek üzerine konumlanan irfan geleneğimiz toplumu siyasal, sosyal her alanda yönlendirmiştir. Ancak, son asrın bunun dışında olduğunu söylemek mümkündür. Ahmet YesevîAhmedi Xanî gibi Anadolu düşüncesine yön vermiş insanların aynı gelenekten beslendikleri göz önünde bulundurulursa bu söylediklerim daha net anlaşılacaktır.(6) Tüm bu açılardan bakıldığında gerek Anadolu irfanı gerekse İslam irfanı olarak nitelenen geleneğin aynı dinamiklerden beslendiği görülecektir. 
 
 Ancak, son dönemlerde özellikle ulus devlet mantığı bu irfanı kendi geleceği açısından bir tehlike olarak görmektedir. Dolayısıyla Anadolu’da sekülerkemalist, ulusal bir zihin dünyası inşa çabalarında İslamî kavramları garnitür niyetine kullanmak niyetinde olanlar çoğu zaman Müslüman dünyanın ürettiği bu kavramsal zenginlikten faydalanıyorlar. Onun için Anadolu irfanı kavramının ne anlamda kullanıldığı büyük önem taşımaktadır. 
 
Eğer Anadolu irfanından kasıt 14 asırlık ümmet irfanı ise bu irfan büyük önem taşır. Ama tıpkı Arabistan’da Vehhabî’lerin yaptığı gibi gerektiği zaman kullanılacak yeni bir teo siyaset üretmek ise bu durumda bunun irfan değil, yıkım olduğu açıktır. Zira ümmet irfanında Arap, Türk, Kürt tanımları sadece “tanışmak” içindir. Yeni bir teo siyasal üretme amacı taşımaz. Müslüman dosttur, kardeştir. Anadolu irfanı kavramı ile birileri Türk’ün Araptan üstün olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsa bunun ümmet irfanındaki adı fitnedir. Ancak bu irfan anlayışıyla ümmetin tarihi savunma biçimi kast ediliyorsa işte bu irfandır. Eğer bu irfan söyleminin içinde felsefeden tasavvufa, tasavvuftan kelama ve hukuka kadar onlarca hatta yüzlerce farklı yorumu potasında eriten bir hikmet anlayışı kast ediliyorsa bu irfandır. Ancak yeni ulusal kimliği ikame edecek, kader birliği ettiği milletleri küçümseyecek, dar, laik, rasyonalist bir din anlayışı salık veriyorsa, bu savrulmadır. 
 
Kendi irfan geleneğini reddeden Anadolu Sünniliği aynı zamanda nev zuhur bir hariciliği de ifade etmektedir. Tıpkı Arap milliyetçiliği etrafında gelişen neoselefî akımlar gibi. Bu arada neoselefî akımlar tarih içinde gelişen irfanı küçümsedikleri için -her ne kadar milliyetçi olmadıklarını söyleseler de- Arap olmayan unsurlarla diyalog kurma kapasitelerini nerdeyse kaybetmişlerdir. Anadolu irfanı kavramını yeni bir teo siyasal söylem olarak geliştiren söylem de Türk dışı unsurlarla irtibat kurma kabiliyetini giderek kaybetmektedir. 
 
Dolayısıyla, Anadolu irfanı Müslüman milletlere değil, Müslüman olmayan milletlere karşı konumlanan ve ümmet irfanına önem veren irfandır. Bu konumlanmanın dışındaki duruşlar harici konumlanmalardır ve toplumu bölmekten başka bir işlevleri yoktur. 
 
Sonuç 
 
Sonuç olarak irfan, marifet ve hikmet kavramları salt rasyonel akılla anlaşılacak kavramlar değildir. Bunlar ancak bir ümmetin ilim, siyaset ve sanat geleneği içinde anlaşılabilirler. Geleneği yok sayan her söylem, başka bir akla veya mantık örgüsüne mahkûm olur 
 
Ümmetin irfanı yıllar içinde ümmetin birliği, savunma mekanizması ve ilim anlayışı etrafında şekillenmiştir. Bu geleneği göremeyenler irfan geleneğimizi seküler akılla anlamaya çalışmışlardır. 
 
Son zamanlarda gerek Arap dünyasında gelişen yeni selefî akıl, gerekse Anadolu’da gelişen seküler ve fakat muhafazakâr akıl, ümmetin diğer unsurları ile irtibat kurma kabiliyetlerini yitirmişlerdir. Bu ise İslam etrafında yeni teo siyasal akımların çıkmasına sebep olmuştur. Ortaya çıkan yeni teo siyasal söylemler bir gelenekten mahrum oldukları için iktidarlar açısından tek kullanımlık aparat olmaktan öteye geçmemektedirler. Aynı şekilde batı sömürgeciliğine karşı da özellikle kültürel açıdan çok açık hedefler haline gelmektedirler. Daha da ötesi bu gibi dini yorumlar harici, ötekini dışlayan bir mantığa kapı aralamaktadır. Entelektüel birikimi değil, bir köksüzlüğü ve kültürsüzlüğü vaad etmektedir. 
 
Dipnotlar: 
 
1-Bkz. DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi),Marifet Maddesi 
2-Gazzali, İhya, 3. c. 393.s. 
3-DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi), Marifet Maddesi 
4-Bkz. Şankıtî, Muhammed Muhtar, Haçlı Seferlerinin Etkisi Altında Sunni Şii İlişkileri 
5- ŞERİATİ, Ali, Ali Şiası Safevî Şiası, 44-47s. 
6-Bkz.GECİT, Mehmet Salih, HocaAhmedYesevî ile Şeyh AhmedîHânî’nin Divan-ı Hikmet ve  Mem u Zîn Eserlerindeki İtikadî Esasların Mukayesesi, Dinbilimleri Akademik Araştırmaları Dergisi, Cilt:13, sy: 3, 2013 
Bu yazı toplam 3839 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.