YENİDEN BİR MEDENİYET İNŞASINDA EĞİTİM TARİHİNİN VE KLASİKLERİN YERİ / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

8.05.2021 22:41:24
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

 

YENİDEN BİR MEDENİYET İNŞASINDA EĞİTİM TARİHİNİN VE KLASİKLERİN YERİ

 

Her ülkenin gelecek planlamalarının merkezinde neslin ıslahı, üretkenliği ve değerlerine bağlılığı gelir. Ekonomik planlama yapılırken de, ülkenin savunması için de atılan adımların merkezinde ve bireylerin beden ve ruh sağlığı, ideallerine bağlı olması ve eğitimle ilgili beklentilerin temelinde de bu anlayış yer alır.

 

Eğitimin her yönü ile günlük hayatın merkezinde yer alması birçok tartışmayı da beraberinde getirir. Bundan dolayıdır ki ülkemizde en rahat eleştiri konusu yapılabilen alanların başında eğitim alanı gelmektedir. Şüphesiz eleştiri sahiplerinin bu konuda çok rahat bir şekilde konu ile ilgili malzeme bulabilmeleri, hatta somut çıktı bile sunabilmeleri, meseleyi biraz daha çetrefilli hale getirmektedir. Bunda sorun alanının günlük hayatın bir parçası olması, günü birlik muhatap olunan sistemin çıktıları önemli bir etkide bulunmaktadır.

 

Eğitim Sistemi Kültür ve Medeniyetin Devamını Sürekliliğini Esas Almalı

 

Akif’in okumaları için dile getirilen “içe dönük olması” ama “içe kapanık olmaması” mantığının eğitim için de geçerli olması gerektiği söylenebilir. Her toplumu var kılan, özgün ve istikamet üzere kılan faktörlerin eğitimin her safhasında sisteme rengini vermesi gerekir. Müfredata sirayet eden atmosferin bu birikimin bir yansıması olması durumunda ancak kültür ve medeniyetin yeni nesillere sağlıklı aktarılmasından bahsedilebilir.

 

Yeni bir medeniyet inşasında veya medeniyetin devamında temel faktör, var oluş dayanaklarının, ayakta kalma istidadının temelinde kültür ve medeniyetin devamını esas alan eğitim sistemi gelmektedir.

 

Âlimlerimizin Müslüman toplumların veya bireylerin sapmadan önce dinden uzaklaşmalarının, özlerinden koparılmalarının vuku bulacağını söylemeleri, eğitim sisteminin toplumun kültürüne, medeniyetine yabancılaşması olarak da görmek mümkündür. Başkasının taklidin merkezde olduğu, kültürel yabancılaşmanın baş gösterdiği bir eğitim sisteminin iflah etmesi mümkün değildir. Malik bin Nebi’nin vurgusu ile kendisine ihanet eden (sebebi ne olursa olsun) fikirlerin intikam alacağı vakidir.

 

Nesiller Üzerinde Yüzeysel Programlarla Etkide Bulunmak Mümkün Değildir

 

Medeniyet kökleri ile irtibatı zayıfladığı için hâkim medeniyet konumundan çıkıp hükmedilen medeniyet pozisyonuna düşen İslam dünyasına, mevcut durumdan çıkış yolu olarak Batı’yı her alanda taklit eden bir anlayış hâkim olmuştur. Eğitim müfredatından, ekonomik anlayışına, üretim tarzından tüketim tarzına nerede ise hayatın her alanında…

 

---------------------------------------------------------

 

Yakın zamanda eğitimde  “öze dönüş” ile ilgili bazı somut adımlar (imam hatipler üzerinden) atılmakla birlikte hâlâ hâkim eğitim atmosferinin Batı’nın atmosferi olması, bir soru işareti olarak durmaktadır. Uzun süredir hayatın her alanına sirayet eden bu anlayışın 15-20 senede tamamen ortadan kalkmasının mümkün olmadığının farkındayız. Fakat küçük de olsa bu konuda sağlam adımların atılması da elzem değil midir?

 

Tüm okul türlerinde Kur’an-ı Kerim ve Siyer dersi ile ilgili atılan adımları önemli bir kırılma noktası olarak görmekle beraber, bu adımların devamında bunları tamamlayacak, daha köklü adımların da peyderpey atılması gerekmektedir. Yoksa mevcut eğitim sistemi ile kültür ve medeniyeti ile kuşanmış, donanımlı bir neslin yetişmesi zor görünmektedir.

 

Dirilişin Öncüsü Bir Müfredatın Özellikleri

 

Rahmetli Mevdudi’nin vurgusu ile nasıl ki her bitkinin bir yetişme, büyüme, temel özelliklerini devam ettirme toprağı, iklimi varsa, aynı durum toplumlar için de geçerlidir. Bir toplum ancak toplumu beraber kılan tarihi, kültürel ve medeniyet unsurları varlığı ile var olabilir. Bunların devamı ile varlığını devam ettirebilir. İster ilahi ister beşeri kaynaklı olsun bu birikimden uzaklaşan, bu birikimi yok sayan bir toplumun devam etmesi mümkün değildir. Fiziksel bir devamlılık değildir kastettiğimiz. Medeniyet ruhunun, manevi dinamiklerinin devamıdır kastettiğimiz. Bu birinci özellik…

 

İkinci olarak birinci maddeyi temel alarak çevre, kültür ve medeniyetlere karşı duyarlı, onlardan istifade etmesini bilen, kendi medeniyet süzgecinden geçirdikten sonra birikimlerini üretime dönüştüren, sahaya yansıtan bir medeniyet ufkunun olmasıdır.

 

Batı Eğitim Sisteminin Artılarını-Eksilerini Bilmek

 

Başta Endülüs olmak üzere İslam dünyasından beslenen Batı’nın Garaudy ‘nin de ifadesiyle aldıklarını kendi medeniyet süzgecinden geçirerek bilgilenmesi, ilim havzasını oluşturması çıkışının temel saiklerinden biri olarak görmek gerek. Sanırım en çok ihmal edilen boyutlardan biri budur.

 

Kilisenin dogmatizmine İbni Rüşd’ün akılcılığı ile mücadele eden Batılı bilginler, bu mücadelede başarı sağlamalarından itibaren hem İbni Rüşd tecrübesini kendilerine mal etmekten çekinmemişler, hem de bu birikimi oluşturan ruhun İslam dininden kaynaklanabileceği algısını gündem dışı tutmaya özen göstermişlerdir. Bilakis dini ve ilmi çalışmaların önünde bir engel olarak görme anlayışını, kültür ve medeniyetlerini merkeze koyarak işlemeye özen göstermişlerdir.

 

Kendi kaynaklarında Ortaçağ’ı “Karanlık Çağ” olarak adlandırmaları, İslam medeniyetinin bu dönemdeki “Altın Çağını” görmezden gelip ilim gelişme sürecini Eski Yunan’a bağlamaları, tercüme için Doğu’dan aldıkları eserleri kendi adlarına basmaları, bu aklı anlamada önemli veriler taşımaktadır.

 

Gerçi Garaudy, “Geleceğimizde İslam Var” adlı eserinde, bu aklın Batı’nın çöküşünü hızlandırdığını ifade eder. Batı’yı bu çöküşten, bu sapmadan ancak ilk çıkış yaptığı dönemde beslendiği kaynaklara yeniden dönüşün kurtarabileceğini ifade eder. Ona göre ortaya çıkış sürecinde beslendiği kaynaklara dönüşü olmadan dünyayı cehenneme çeviren bu sürecin durması mümkün değildir.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Kilisenin akla ve fıtrata aykırı söylemleriyle yapılan mücadelenin (ki bunun da temelden Müslümanlardan alınan “akıl”la yapıldığını belirttik.) dinin tümüne yönelmesi, ilerlemenin temeline bu anlayışın yerleştirilmesi, bu medeniyetin müntesiplerinin yanında bu durumdan etkilenen hatırı sayılır bir kitlenin de üzerinde ciddi bir etkide bulunmuştur. Öyle ki bir süre sonra ilmi olan ile din arasında ters orantı diyebileceğimiz bir anlayış egemen olmuş, bir ilmi çalışmanın ancak dine ve dini olana mesafeli olabilme ile mümkün olacağı anlayışı alana egemen olmuştur.

 

Medeniyetin ortaya çıkış süreci ile ilgili olan durum eğitim sisteminin şekillenmesinde de şüphesiz etkili olmuştur. Süreci tartışmalı olmakla birlikte eğitim sisteminin her aşamasında kendi medeniyet köklerine sadakati ön planda olan, ahlâkîliği tartışmalı bile olsa çevreden aldıklarını kendine mâl etmesi, kendi değerlerini merkeze koyması bu durumda önemlidir.

 

Bundan dolayı Batı’dan alınan her tekniği ve ilmi birikimi kendi medeniyet süzgecimizden geçirmeden bizim yeniden bir çıkış yakalamamız mümkün değildir. Salt teknolojiyi transfer etmenin yada teknolojiyi tamamen devre dışı bırakmak kanaatimizce yanlıştır.Eğitim müfredatı hususunda da Mehmed Akif için de ifade ettiğimiz üzere içe dönük ama içe kapanık olmayan bir özelliğin yeniden dirilişin olmazsa olmaz özelliği olduğu kanaatindeyiz.

 

İslam Klasiklerinin Eğitim Gücü

 

Klasiklerimiz yüzlerce yılın tecrübelerinin, yaşanmışlıklarının damıtıldığı, adeta tüm bunların birer özeti olan eserlerdir. Bu eserlerin bir diğer özelliği temel kaynaklarımızın merkeze alınarak yazılmasıdır. Bu eserlerin içeriğine vakıf olan bir eğitimcinin, bir öğrencinin gerek aidiyet konusunda gerekse hayatın dinamizmi gereği muhatap olduğu sorunlara karşı daha güçlü bir duruş, daha güçlü bir bakış geliştireceği muhakkaktır.

 

Köklerine yeniden dönmenin çözüm alternatiflerinden biri olarak klasiklerimizi görüyoruz. Hassaten gençliğin savulma sürecinin durmasının ve pozitif yönde mesafe kat etmesinde de yine bu yaklaşımı elzem görüyoruz. Kuruluş süreci birkaç yüzyılı bulmayan ABD’nin bile “köklü bir devlet-toplum” olduğuna dair gayret ve çabaları bu anlamda üzerinde durulması gereken bir durumdur.

 

Yeni sömürgecilik döneminde birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da köklerinden kopuk, köklerine yabancı hatta geçmişine düşman bir yaklaşımın ortaya çıkması, kitleleri esiri haline getirmesi dikkate değerdir. Bu alanda nerede ise İslam dünyasının tamamında yakın zamanda kurulan ulus devletin tarihinin öncelenmesi, İslam öncesi dönemin özellikle geçmişle ilgili kronolojide vurgulanması-eklenmesi, neslin İslam kültür ve medeniyeti ile bağının kesilmesi amacı açık ve nettir.

 

a-Güçlü Karakterler Tarihi Arka Planı, Tecrübesi Güçlü Birikimle Sağlanabilir.

 

Temeli sağlam binaya benzer güçlü bir geçmişe sahip olan birey ve toplumlar. Ya da kökü derinlere salınmış ağaca… Mesela çınara… Binayı depremlere, fırtınalara, olabilecek her tür doğal afete karşı dirençli kılar temel. Ortaya koyacağı ürün için de aynı şey geçerlidir. Ancak kökleri sağlam bir ağacın meyvesinden bahsedilebilir. Veya meyve vermesinin istikrarından…

 

Köklü bir arka plana sahip olmasına rağmen bu köklerin farkında olmayan veya bu gücü görmemezlikten gelenlerin geleceği inşasından bahsedilemez. Bir geleceğinden bahsedilemez. Her an her hastalığı almaya hazır bir bünyenin sıhhatinden bahsetmek abesle iştigaldir. Eğitim tarihinden bîhaber bir nesil her an her hastalığı kapmaya hazır bir bünyeye benzer.

 

b-Birikim Bireysel ve Toplumsal Bunalımların, Krizlerin Önündeki Sigortadır

 

İnişleri olur her toplumun… Çıkışları da… Sonra bunalımları, krizleri… Şehirleri tarumar edilen, kütüphaneleri yakılan, âlimleri şehid edilen İslam dünyası tüm krizleri tarihsel tecrübesi-birikimi ve ana kaynaklarına bağlılığı telafi etmiştir. Bu yönüyle sahip olduğu birikimden dolayı İslam medeniyetinin her daim entelektüel bir dinamizme sahip olduğunu,  her sorunun akabinde bir çözüm bulmakta zorlanmadığını belirtir Kadirüddin Ahmed.

 

Çoğu medeniyet tarihçisi benzer bir durumu Batı için de ifade ederler. Batı medeniyetinin devamlılığını sağlamada sahip olduğu medeniyet tecrübesini kullanmasının etkili olduğunu ifade eden bilginler, bugün içinde olunan krizin çözümünün adresi olarak da yine bu tecrübeye başvurulmasını gösterirler.

 

c-Moda Düşüncelerin Etkisini Azaltan Bir Pınardır

 

Moda, tarihin bir gerçeğidir, dersek abartmış olur muyuz acaba? Kavimlerin helakında olduğu gibi, kavimlerin ıslahında da bu konuda sahip olunan duruş önemlidir. Bir kliğin dar anlamda yaptığı bir uygulamanın belli bir süreden sonra geniş çevrelerce kabul görebildiği ile ilgili tarihten birçok örnek bulmak mümkündür.

 

Dediğimiz gibi bu yenilik bazen toplumun lehine olabilmekle birlikte bazen de toplumun aleyhine olabilmekte, toplumun çöküşünün önünü açabilmektedir. Helak edilen kavimlerin helak sürecine bu açıdan da bakmakta fayda vardır.

 

Tecrübeyi hayatın cevvaliyetinde dikkate alabilen toplumlarda bu ve benzeri yeniliklerin muhasebesi daha rahat bir şekilde yapılabilmekte, özeleştiri mekanizması aktif olmakta, toplumsal istikameti olumsuz etkileyebilecek fikir ve akımların etkisi, düşünce çok yayılmadan tedbiri alınabilmektedir. Bugün İslam dünyasının tamamında etkili olan ulusalcılık anlayışı ve eğitim üzerindeki etkisi, ıslah etmekten çok Batı’nın üzerimizdeki sömürü düzeninin devam etmesinin bir “modası” olarak hüküm sürmektedir. Sömürü düzeninin devam etmesinin yanında kendi köklerinden koparılmak istenen bir neslin de aracı konumundadır.

 

Köklü Bir Eleştiri Kültürü İçin de Güçlü Bir Düşünsel Geleneğe Yaslanmak Gerekir

 

1400 yıllık bir düşünsel geleneğimiz olmasına rağmen, gerek modern zamanların bir kısım prangası gerekse insan psikolojisinin bazı arazlarından dolayı maalesef her alanda olduğu gibi eğitim alanında da olmamız gereken yerin çok uzağındayız.

Ekol sınırlandırmasına gitmeden medeniyet tarihimizin özellikle eğitim boyutunun detaylı bir şekilde elden geçirilmesi, eğitim modellerinin incelenmesi gerektiği kanaatindeyim.

Üçüncü senesine giren Rehberlik Atölye çalışmasında okumalarımızın bizi Miladi 8. asra kadar götürmesi bu anlamda üzerinde durulmaya değerdir. Adler, Frankl, Jung, Freud okumaları bizi el Kindi, Fahrettin Razi, İbn Sirin, Ebu Bekir Razi, İbni Sina’ya götürdü. Kınalızade Ali Çelebi’nin 1500’lü yıllarda yazdığı “Ahlakı Alai”deki öfke kontrolü yaklaşımının, el Kindi’nin “Üzüntüden Kurtulma Yolları” kitabındaki mutluluk yaklaşımları üzerinde durulduğu takdirde sadece modern psikoloji literatürünü sarsmayacak, modern sorunlara daha aklıselim, yan etkisi olmayan çözüm alternatifleri sunacağı kanaatindeyim.

Bu yazı toplam 2101 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.