VE DİZİLERDEN TARİH EDİNEN SEYİRCİ / Köşe Yazısı - Haldun ÖRNEK

16.07.2020 12:08:25
Haldun ÖRNEK

Haldun ÖRNEK

 

TARİHİ KONU EDİNEN DİZİLER VE DİZİLERDEN TARİH EDİNEN SEYİRCİ

“Romandan tarih öğrenilmez” denilirdi –çok değil- beş on yıl önce. Aslında mesele ondan da önceye dayanıyor azizim. Konuyu netleştirebilmek için Adam Smith’den anlatmaya başlamak lazım; lakin o iş benim boyumu aşar. Ancak şu kadarını söyleyeyim; yapımcıları, senaristleri, oyuncuları –ve hatta dizi danışmanlarını- suçlamak için elimizde pek bir sebep yok.

Biliyorum azizim, “Suçlamak için değil, mahkum etmek için bile sebeplerim var!” diye kızıyorsun bana. Ama tüm suçlamalarına cevap, tek sözcükten ibaret; KAPİTALİZM. Daha net konuşmak adına şairin şu mısralarını senin için buraya koyuyorum: “Yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır.” Yani, adamlar pazarlamacı kardeşim ve mallarını “ne pahasına olursa olsun” satmak istiyorlar.

Profesyonel(!) bir seyirci olarak ben ise, dizileri ortaya koyan tüm ekibi pir-ü pak ilan ettikten sonra(!), mevkidaşım olan seyirci dostlarıma birkaç kelam etmek istiyorum bu hususta.

“Dizilerden tarih öğrenilmez” diyip en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Zaten dizi pazarlamacılarının da “öğretmek” gibi bir misyon benimsedikleri yok ki, azizim.

Tarihin manipülatif doğasından mıdır halkımızın genellikle duygusal kişilikli olmasından mıdır yahut bambaşka sebeplerden midir bilinmez; tarih bizim buralarda oldukça ilgi duyulan bir alandır. Aslında bu ilgi –bir takım akademisyenin yaptığının aksine- teşvik edilmesi ve yol gösterilmesi gereken bir olgudur. Hatta vakıanın “popüler” olup olmadığı da bir miktar göz ardı edilebilir, kanaatindeyim. Lakin bu ilginin tatmin edileceği yer tarihi konu alan diziler veya romanlar olmamalıdır. Öğrenmenin en temel kaynağını burada zikretmeye gerek olmasa da “Tarihi malumat için adres, kitaplardır” diyip mesuliyeti üzerimden tamamen atmak isterim izninle.

Arz edeceğim bir başka husus ise; halkımızın duygusal yapısıdır, azizim. “Ne alaka?” diye içinden geçirdiğini biliyorum fakat…

15 – 20 yıl önce bir dizi vardı. Tarihle alakası olmayan bir mafya dizisi… Senaryo icabı dizideki bir karakter öldüğünde bizim insanımız gıyabi cenaze namazları kıldı, mevlütler okuttu. Yanlış anlama azizim! Yermek, üstten bakmak,  burun kıvırmak adına söylemiyorum. Bu insan yanlışıyla doğrusuyla bizim insanımız. Ama bu sosyolojik bir vakadır bence.

Hristiyan halkın çoğunlukta olduğu bir devletin başına Afrika asıllı birisi devlet başkanı seçildi; halkımız adamı müslüman ilan ettiler. Afrika asıllı başkanın müslüman olduğu iddiası dünya çapında da o kadar yayıldı ki –yanlış hatırlamıyorsam- başkan müslüman olmadığına, hristiyan olduğuna dair bir ufak açıklama yapmıştı. Adamın açıklamasından sonra bir muhabir bizim halktan birine mikrofon uzatıp: “Başkan hristiyan olduğunu açıkladı.” dediğinde bile mikrofon uzatılan amca kendinden (daha doğrusu Başkan’dan) gayet emin bir şekilde: “Müslümandır o.” demişti. Başkan’ın net açıklamasına, yani saf “realiteye”, rağmen vatandaşımızın tamamen “romantik” çıkışını görüyorsun değil mi?

Avrupa’da Türkiye asıllı birisi yaşadığı devlette bir makama gelince bizim buralar bayram yerine döner. Oysa ki makam elde adamın Türkiye diye bir kaygısı bile yoktur belki.

Halkımızın realite karşısındaki aşırı romantik tutumlarına daha satırlar dolusu örnekler verebilirim aslında ama maksat hasıl oldu sanırım.

“Peki tarihi konu eden dizilerle tüm bu anlattıklarının ne alakası var?” diye soruyorsan sana hak veriyorum ve sadede geliyorum. Duygusal yapıdaki insanımız bir tüketim malzemesinden ibaret olan tarih konulu dizileri gerçek addedip fanatize oluyor. Sonrasında ne mi oluyor? Diziyi izlerken eline kılıç alanı mı istersin, Türk büyükleri anıtına padişah diye dizi oyuncusunun heykelini yaptıranı mı… Sonrasında bu dizi karakterileri hangi reklamda oynarsa o ürün yok satıyor. Tarih gibi ciddi bir alandan fayda elde etmek için malumata soğukkanlı yaklaşmayı ve mevzuyu romantize etmemeyi öğrenmemiz lazım, azizim.

Dersen ki: “(Nasrettin Hoca’nın fıkrasına ithafen) Hırsızın hiç mi suçu yok Hocam?” Mevcut yasalar dahilinde ve benim naçizane kanaatimce; hırsızın hiç suçu yok, azizim. Madem tarih dizilerinin senaryolarının hakikate daha yakın olmasını istiyorsun, sen de oyunu kapitalizmin kurallarına göre oynayıp beğenmediğin malı satın almayacaksın. Yalnız en baştan uyarıyorum; tarihte hakikati aramak samanlıkta iğne aramaktan zordur. Zira samanlıkta aradığın iğnenin herkese malum olan bir şekli vardır; tarih içinde aradığın hakikat ise -neredeyse- herkese göre değişen bir şekle sahiptir. Ama neyse açmayalım o konuyu.

Öyleyse –akıl vermek gibi olmayacaksa- bu konudaki prensibimi paylaşmak istiyorum: “Tarihte (peygamberler hariç) pir-ü pak bir karakter yoktur.” Demek istediğim; tarihte “hakikat” denilen şeye yaklaşabilmek adına kendime edindiğim prensip; eğer bir şahıs fazlaca övülüyor yahut yeriliyorsa, yani bir abartı söz konusuysa, o malumata karşı mesafeli durmak lazım. Ancak böylelikle nisbeten genelgeçer bir tarih malumatına erişebileceğimi zannediyorum.

Sözün özü azizim; tarihi konu edinen dizileri elbette izleyebilirsin ama ekranda gördüklerinin “yapma çiçek” olduğunu arada bir kendine hatırlatmazsan hüsrana uğrarsın “ve hüsran çok sanat müziği bir kelimedir.”

 

Bu yazı toplam 1498 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.