TÜRKİYE İSLAMİ HAREKETİNİN GELİŞİM SÜRECİ / Köşe Yazısı - Akif AKMAN

27.08.2022 23:42:19
Akif AKMAN

Akif AKMAN

TÜRKİYE İSLAMİ HAREKETİNİN GELİŞİM SÜRECİ

CUMHURİYETİN İLK YILLARI

“İçimizdeki Truva Atları”nın uzun süreli gayretleri, ilim ehlinin gerekli iradeyi ve duruşu gösterememesi, yüzyıllardır İslam dünyasının umudu, birliğinin sembolü, küfür karşısındaki kalesi olan Osmanlı’nın yıkılmasına neden oldu.

Mason Localarının şehzadeleri (kısa süreliğine padişah bile olan 5. Murat gibi) devşirmeye kadar gidebilen çalışmaları bulunmaktadır bu dönemde. Son zamanlarında nerede ise devlet erkânının tamamının etkisi altında kaldığı Batılı zihin dünyasının etkileri, halisane niyetlerle mevcut tıkanıklığa bir çözüm olarak sunulan, ama aslında Truva atı vazifesi gören Jön Türkler -Yeni Osmanlılar- İttihat ve Terakki çizgisine aydın kesimin destek vermesi, 600 yıllık çınarın devrilmesine denem olmuş, çok kısa bir süre sonra çınarın yerinde yeller esmiştir…

Cumhuriyeti kuran yeni yönetim, İslami olan her şeye karşı radikal önlemler almaya başlamış, güya mevcut durumunun sorumlusu olarak İslamı ve Müslümanları görmüştür. Bundan dolayı da İslam’ın her sembolü ile savaşılmış, devlet kademelerinde bunu çağrıştıran her davranış ve uygulama ortadan kaldırılmıştır. Medreseler kapatılmış, ezan Türkçe’ye çevrilmiş, tekke ve zaviyeler kapatılmış, laiklik en radikal bir şekilde uygulanmış, Arap harflerinin yerine latin harfları getirilmiş, kılık kıyafette batılı tarz benimsenmiş, Kur’an’ın öğrenilmesine, Arapça olan her şeye adeta savaş açılmıştır.

Öyle ki ölenlerin cenazesini yıkayacak, namazını kılacak kişi bulmakta zorluk çekilmiştir. Osmanlı bakiyesi dini kurum ve müesseseler misyonuna aykırı amaçlarla kullanılmış, yıkılmaya yüz tutanlar onarılmamış, yıkılmasına göz yumulmuştur. Dini değerler avuçta adeta bir ateş közü olmaya başlamıştır.

Osmanlı döneminden kalma âlimler, oluşan tablo karşısında ya zulme maruz kalmış ülke dışına çıkmak zorunda kalmış ya köşesine çekilmiş ya da “su”dan bahanelerle darağacında asılmışlardır.

ADNAN MENDERES DÖNEMİ

Bir taraftan ölenlerin cenaze işlemlerini yapacak din görevlisi problemleri yaşanırken, diğer taraftan dünya denklemleri hızla değişiyor, ülkenin tek parti ile yönetilmesi, “tek partinin hamisi olanlar”ca eleştiriliyor, yönetimde çok partili hayata geçilmesi adeta dayatılıyordu mevcut iktidar partisine.

Bunun üzerine iktidar partisi kendi müntesiplerinden yeni bir parti kurdurmuş, “sistemin” nefes alması adına bazı esnekliklerin olacağının işareti verilmiştir.
Ağababaları öyle istemişti çünkü.

Adnan Menderes’in Demokrat Partisi iktidar partisinin hile ve dalavelerine, tehditlerine rağmen kurulduktan kısa bir süre sonra girdiği ikinci genel seçimlerde CHP ‘ye ciddi bir fark atarak tek başına iktidar olmuştur.

Bu dönem tek parti döneminden sonra mazlum halkın nispeten bir nefes alabildiği, iki yakasını bir araya getirebildiği, dini sembol ve değerlere bakışın nispeten sembolik de olsa yumuşadığı bir dönem olmuştur. Ezan Arapça aslına çevrilmiş, İmam Hatip Okulları açılmış, yurt dışına çıkan bir kısım aydın yurda geri dönmüştür. Osmanlı bakiyesi âlim ve bilginler İlim Yayma Cemiyeti gibi STK lar bünyesinde bir araya gelmiş, İslam’ın Nuru Dergisi gibi yayın organları açılmaya başlanmıştır.

“Liyakat”lerini ön plana çıkararak destek verdiği İttihat ve Terakki (İT) nin ülkeyi düşürdüğü duruma şahit olan Bediüzzaman Said Nursi de Adnan Menderes’in yanında dik durmuş, ona açık destek vermiştir. Nitekim yeni ortam Nur Hareketinin hem kurumsallaşmasını tamamlamasına katkıda bulunmuş, hem de hareket halk nezdinde geniş kitlelerin desteğini sağlamaya başlamıştır.

Nispi rahatlama Batı’nın “içimizdeki Truva atlarının” tekrar harekete geçirmesine neden olmuş, DP’nin halk içindeki gücü bir tehlike olarak görülmüş, gidişatın ağababaları ali menfaatlerine zarar vereceği düşüncesi ile her fırsatta DP nin ayağı kaydırılmaya çalışılmıştır. Binbir hile, yalan ve dalavere ile… Taptıkları putu acıktıklarında yiyenler misali…

Dönemin derin odaklarının CHP üzerinden yaptıkları algı yönetimleri, ülkenin şah damarlarında olan içimizdeki yabancıların organizasyonu ile Demokrat Parti hükümeti düşürülmüş, Adnan Menderes iki arkadaşı ile birlikte idam edilmiş, ülkenin iplerini ellerinde tutanlar bu vesile ile kılcal damarlardaki güçlerini devam ettirmişlerdir.

Bütün ayak oyunlarına, kışkırtmalara ve zorbalığa rağmen Demokrat Parti tecrübesi sistem içi mücadele çalışmalarına hız kazandırmış, tüm zorluk ve imkânsızlıklara rağmen bu dönemde İslami hareketlerin ilk kıvılcımlarının ateşlenmesine neden oldu diyebiliriz.

80 ÖNCESİ NECİP FAZIL, SEZAİ KARAKOÇ VE NURCULAR

60 sonrasında Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Dergisi ve çabaları, Sezai Karakoç’un Diriliş Dergisi ve bu çevrede yaptığı çalışmalar, Mücadele Birliği çatısı altında gösterilen gayretler İslami çalışmalara hem zemin hazırlamış hem de yapılan çalışmalara fikri ve tecrübe katkıda bulunmuştur.

Sezai Karakoç’un Diriliş Nesli projesi, bir nevi Mehmet Akif ‘in Asım’ın Nesli çalışmasının yeni şartlara ve zamana uyarlanmış şeklini oluştururken, Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Dergisi çevresinde yaptığı çalışmalar İslami ideale sahip kişilerde ciddi bir aksiyon oluşturmuştur.

Nurcular ise bir kısım “içsel” sorunlar yaşamakla birlikte organize yapılar içinde en hızlı büyüyen, kurumsallaşan yapıdır bu dönemde. Gazete, yayınevi, öğrenci yurtları ve evleri bu dönemde Nurcuların üzerinde yoğunlaştığı başlıca alanlar arasında gelmektedir.

M. Zahit Kotku ‘nun teşvikleri ile Erbakan Hoca’nın Milli Görüş Hareketi ve siyasal yönünü oluşturan partileri ise bu dönemde zemini yoklayan, uygun şartlarda kendini göstermekten çekinmeyen bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tüm bu çalışmalar, rahmetli Adnan Menderes’in açtığı çığırın, çoğu kez siyasi kaygılarla, devlet yöneticileri tarafından halkın baskı altına alınmasını nispi de olsa engelleyen bir zemin ve atmosferde yapılmaya çalışılmıştır. Bu durum hem siyasi parti çalışmaları hem de sivil eğitim çalışmaları için geçerlidir. Sistem, Demokrat Parti nin açtığı “yaranın” uzun bir süre etkisi altında kalmıştır.

80 SONRASI İSLAMİ HAREKETLER, ÖZAL’IN ETKİSİ

80 öncesi başta İran’daki İslam İnkılabı olmak üzere, 80 sonrası Sudan’da İslami Hareketin öncülüğünde gelişen hükümet darbesi, Afganistan’da Sovyet işgaline karşı yapılan cihad, ülkemiz özelinde çok hızlı bir şekilde gelişen tercüme faaliyetleri, bu dönemin dinamizminin temel kaynakları olarak gösterilebilir.

Komünizmin çöküşü alternatif olarak İslam’ın ön plana çıkmasının bir diğer nedenidir.

Turgut Özal’ın icranın başında olması ise bu dönemdeki İslami Hareketlerin dinamizmin temel nedenlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bütün İslami çevrelere ciddi bir hareket alanı sağlayan Özal, hem İslami kesimin örgütlenmesine-kurumlaşmasına katkıda bulunmuş hem de ekonomik olarak gelişimlerinin temelini atmıştır. Bugün MÜSİAD’ın kurulmasında ve gelişmesinde öncülük yapan birçok firmanın ilk temellerini Özal’ın attığını görüyoruz. Kombassan ve Yimpaş bunlardan sadece bir kaçı. Yine bürokrasinin İslami vakıf ve şahsiyetlere çıkarmaya çalıştığı engelleri bizzat Özal’ın müdahale edip çözdüğü sorun sayısı az değildir.

İslami çevrelerde önce çay ocakları-kitap evleri, vakıf ve dernek çalışmaları ile tabanları genişletmeye çalışırken, yayınevleri, dergiler, konferanslar dönemin dinamizminde büyük bir etkide bulunmuştur. Ramazan ayında doğuda bir ildeki bir kitap evi bir 50 NC kamyon dolusu kitap sattığını söylemişti o dönem. Köylere kadar inen halka sohbetleri neredeyse toplumun tamamını kuşatan bir özellik kazanıyordu gittikçe.

90 LAR VE DİNAMİZMDEKİ ÇÜRÜME

90’lardaki bu hızlı yükseliş ve dinamizm, aslında çürümesini de beraberinde getiriyordu. Ağaç, içindeki kurtla birlikte büyüyordu. İçsel zaaflar ve bölge üzerinde geçmişten beri oynanan oyunların farkında olunmaması, İslami Hareketlerin donanım ve tecrübe eksikliği, şer odaklarının oyun ve hilelerinin anlaşılmasını engellemiş, kurulan tezgâhlara karşı savunmamız bırakmıştır. İslami Hareketin hâlihazırda sahip olduğu kazanımların en az elli sene geriye gitmesine neden olduğu konuşuluyordu o dönemde.

Bölgede yaşanan çatışmalar, Müslümanların Müslüman kanı dökecek duruma gelmesi, şiddetin bir otorite elde etme yöntemi olarak ön plana çıkması, ağacın kurdunun da büyümesine neden olmuştur. Döneme tanıklık edenler çatışmaların olduğu dönemde Fadlallah’ın “İslam ve Kuvvetin Mantığı” kitabının Türkçe yayınlanması durumunda sürecin çok daha farklı bir şekilde evrileceğini söylemesi, sürecin hassasiyetinin yanında şer odaklarının zamanlamadaki hassasiyetlerine işaret etmesi bakımından önemlidir.

Şer odaklarının planlarını devreye sokmasında etkili olan bir diğer kolaylık Özal’ın icradan ayrılmasıdır. Başbakanlığı bırakıp Cumhurbaşkanı olması ülke yönetimindeki etkisini kırmış, binlerce faili meçhul cinayet bu dönemde işlenmiştir. Birçok alanda olduğu gibi İslami Hareketler üzerinde oynanan oyunlarda da ciddi artışlar görülmüş, CİA ‘ın tetiklemesi ile toplum içinde liderlik potansiyeli olan birçok kişi ortadan kaldırılmış (İzzettin Yıldırım, Esat Coşan, Fidan Güngör gibi), çok sayıda taşeron örgüt peydah olmuştur.

Derin odakların planları ile iç çatışmaların zirve yaptığı bu süreçte, İslami dinamizmde ciddi bir düşme olmuştur. Öyle ki bir süre bölgenin en büyük şehirlerinden birinde sakallı olmak şüphe ile bakılmasına neden olabilecek bir duruma gelinmiştir.

Tam da böyle bir atmosferde Refah Partisi birçok belediyeyi kazanarak ve milletvekili çıkararak iktidara gelmiş, iktidar ortağı olmuştur. Ülke dışından bir kısım âlimin uzak durmasını özellikle tavsiye etmesine rağmen.

İslami hareketlerin içte yaşadığı çelişki ve çatışmalar farklı bir versiyonu ile siyaset arenasında da yaşanmakta idi. Halkın gücünü arttırmaya yönelik her adımı gücü nispetinde atmaya çalışan Turgut Özal’a en çok Erbakan Hoca’nın “çalım atması”, ağır eleştirilerde bulunması ve nihayetinde bu yorucu ve çetrefilli yolda Özal’ın öldürülmesi en dikkatli okumaların yapılması gereken bir alandır.

Kanaatimizce Özal, birçok konuda attığı adımlarla halkın önünü açması, ülke üzerindeki derin odakların tahakkümünü kırmasının yanında Erbakan’ın ve muhafazakâr siyasetçilerin, İslami çevrelerin de önünü açmıştır. Bu durumda Erbakan’ın Özal eleştirileri kendi ayaklarına vurma mesabesindedir. Başka bir şey değil.

28 ŞUBAT SÜRECİ, ZAAFLAR VE İMKÂNLAR

Dediğimiz gibi Erbakan hem İslami hareketler hem de siyaset arenasında suyun iyice bulanıklaş(tırıl)tığı bir dönemde iktidar ortağı oldu. Şer odakları bu süreçte de boş durmadı. Ülkenin topraklarında kendini ev sahibi gören Truva atları binbir ayak oyunu ile her açıdan mevcut iktidarın önünü kesiyor, liderlerine komplolar kuruyor, İslam’ı ve Müslümanları tahkir edici her adımı atmaktan imtina etmiyorlardı.

80 sonrası gerek STK’ların kazanımları, gerekse ekonomik olarak elde edilen mesafe tarumar ediliyordu. Refah Partisinin iktidardan düşürülmesinde olduğu gibi.

Uluslar arası bir tezgahla Müslüman halkın İmam hatip ve benzeri kurumlardaki kazanımları berhava edilmeye çalışıldı. Başörtülü kardeşlerimizin okumalarına savaş açıldı. Vakıflar, Kur’an kursları, hayır kurumlarının bir bir kapılarına kilit vuruldu. Adeta kurumsal bir zulüm uygulanmaya başlandı. Bin sene sürmesi planlanan bir zulüm.

Müslümanların biribiri ile çatışmasına, 28 Şubat kararları ve Refah Parti’nin kapatılması eklenmiş, mütedeyyin insanlara, kurumlarına, vakıflarına karşı adeta cadı avı başlatılmıştır.

REFAHYOL dönemi sonrası iktidara gelenler adeta ülkenin bir bütün olarak talan edilmesinin önünü açmış, bankalarının içi boşaltılarak kilit vurmuş, ülke yönetimi şer odaklarının oyuncağı durumuna gelmiştir. Müslüman halka psikolojik etkilerinin hala günümüzde de devam ettiğine inandığım bu süreçle 2000’lere geldiğimizde ülke adeta iflas bayrağını çekmiştir.

2000 SONRA İSLAMİ HAREKETLER, İMTİHANLARIMIZI BİZE İMKÂN
YARATANLARA YÜKLEMEK

Bu yıllar her açıdan karanlık yıllardı. 90 lardaki dinamizm yerini yılgınlığa, idealizmin yerini günü kurtarma çalışmalarına, vakıf ve kitap evlerinde ıslah çalışmalarının yerini kaldırımlarda yapılan “kaliteli ev” ve “araba markası” sohbetlerine bıraktığı yıllardı.

Son on senede yaşananlar etkisini göstermeye başlamış, İslami hareketlerde çözülme ve dağılma emmareleri iyice su yüzüne çıkmıştır.

Yeni buluşma yerleri kahve köşeleri, oyun mekânları olmuştur.

Her açıdan morallerin dip yaptığı yıllardı. Bölgede yaşayan genç kesim Müslümanların birbirini boğazlamalarına şahit olmuş, faili meçhulleri görmüştür. Erbakan’ın şahsında siyasal İslam’ın önü kesilmiş, bankalar batırılmış, kanaat önderleri ülkeyi terk etmiş, kimi öldürülmüş, kimi hapse girmiştir.

İslami hareketlerin ivme kazanmasına vesile olan birçok saikin bu dönemde olmadığını görüyoruz:

a-İran devrimi 80 lerde yarattığı rüzgârı 2000 li yıllara geldiğimizde kaybetmeye başlamış hatta bir süre sonra moral değil demoralize olma nedeni haline gelmiştir. Kavmi ve mezhebi takıntıları İslam dünyasının ağır imtihanlarının bir müsebbibi olarak görülmesine neden olmuştur. Bugün İslam dünyasının kanayan yaralarının merkezinde hep İran’ı görmek moralleri bir kat daha fazla bozulmasına neden olmaktadır.

b-Afganistan’dan Sovyetler çekildi. Ve dağıldı. Sovyetlerin dağılmasının akabinde bu sefer mücahitlerin birbirine girmesi, aralarında çatışma yaşanması ve halen bölgenin bu hassas durumunun devam etmesi İslami hareketlerin morallerini bozan bir diğer unsurdur.

c-Arap baharı olarak adlandırılan süreçte özellikle Mısır’da İhvan’ın iktidar olması moralleri biraz yükseltse de Sisi’nin darbesi ve İhvan mensubu onbinlerce kardeşimizin hapse atılması, şehid edilmesi derin bir hayal kırıklığı yarattı.

d-İslami hareketlerdeki yapısal ve kitlesel sorunlar önlerine çıkan badirelere takılıp kalmalarına neden olmuş, iç çatışmalar meydana gelmiş, ellerindeki insan kaynağını berhava etmişlerdir. Duruşları ve yöntemleri ile toplumun içindeki nice güzel insanın ortadan kaldırılmasına kapı aralamışlardır.

e-28 Şubat süreci ilk başlarda bir karşı mukavemeti, cehdi tetiklerken, sistemin baskı ve zulümleri, kitleyi belli bir aşamadan sonra yılgınlığa sürüklemiş, bireyselleşmeyi arttırmış, dünyevileşmenin İslami hareket müntesiplerine sirayet etmesini doğurmuştur.

f-FETÖ’nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi ülkemizde halk nezdinde İslami hareketlere olan ilgiyi azaltmış, her harekete ve çalışmalarına temkinli bakılmasına neden olmuş, çoğu hareket birçok müntesibini bundan dolayı kaybetmiş, hareket alanı(nı) daral(t)mış, içsel dinamizminde adeta çökme meydana gelmiştir. Kimi hareketin bu süreçteki bazı uygulamaları (Süleymancılar gibi) halkın İslami çalışmalara olumsuz yaklaşımının tozu biberi olmuştur.

g)Bilinen bir kısım aydın ve yazarın savrulması İslami çalışmalarda ivmenin düşmesinin bir diğer nedeni olarak gösterilebilir.

İMKÂNLARIN İMTİHANINDA BİR GELECEK PERSPEKTİFİ

2000 li yılların başında Erdoğan öncülüğünde kurulan ve daha sonra partileşen hareket Müslümanlar açısından çok boyutlu çetrefilli sorunlarla karşılaşılan ve sonuçta iyi imtihanların verilmediği bir döneme tekabül etti.

İmtihanlar, Müslümanları darmadağın etmişti adeta.

Erdoğan Hükümeti belli süreçlerle peyder pey her açıdan halkın önünü açtı. Ekonomik olarak imkân sundu. İmam Hatip okullarının önündeki engelleri bir bir kaldırdı. Başörtüsü yasağını kaldırdı. Müslümanlara geçilen badirelerden sonra yeniden bir moral oldu. Sadece ülkemizin değil ümmetin umudu oldu.

28 Şubat sürecinde kapatılan vakıf ve derneklerin tekrar açılması sağlandı. STK lara ekonomik imkânlar sunuldu. Yüz yıldır yetim muamelesi gören mazlum halk ülkenin asıl sahibi olduğunun farkına varmaya başladı. Yine yüzyıldır ülkenin başına örülen çoraplar bir bir sökülmeye başlanmıştır.

İslami hareket müntesiplerinin Turgut Özal’a, Erbakan Hoca‘ya ve özellikle Erdoğan iktidarlarına tepeden bakması, siyaset alanının gücünü tüm bunlara rağmen küçümsemesi, bu kulvardaki çalışmalara burun kıvırması görünen en önemli zaaflarından biridir.

28 Şubat sürecinin kırılgan ve temelden çürüten dinamizmine özenen İslami hareketler, Erdoğan hükümetinin kazanımlarına, açtığı alanlara burun kıvırmakta, tepeden bakmaktadır.
Hâlbuki Erdoğan döneminde:

1-İslami çalışmalardan dolayı Cumhuriyet dönemi boyunca yaşanan baskı yıldırmalara son verilmiş, iç düşman tanımlamasının dışına çıkılmıştır. Oysa Erdoğan dönemine kadar yaşananlar, birçok İslami hareketi çözülme noktasına getirmişti.

2- İslami hareketlere devletin bakışı değişmiş, Müslüman halkın imkânları Müslüman halkın ihtiyaçlarını karşılamaya, değerlerini ihya etmeye harcanmaya başlanmış, birçok imkân sunulmuş, devlet kadrolarından son 100-150 senedir uzak tutulan Müslüman halk Erdoğan dönemi ile birlikte bu kadrolara alınmaya başlanmıştır.

3-Devlet son 100-150 senedir koparıldığı İslam dünyası ile yeniden iletişime geçmiş, derdi ile dertlenmiş, küfrün oyunlarını bozan bir pozisyon kazanmıştır. Kimliği ve temsiliyeti ile ülke adeta yeniden dirilmiştir.

SONUÇ OLARAK:

İslami çalışmaların en azından son 70 senesi bilinmeden, iyi tahlil edilmeden mevcut durumun analizini yapmak mümkün değildir.

Şu anda yaşananlar ancak yakın dönemle ilgili yapılacak derinlikli okumalar, analizler ile bir tedaviye dönüştürülebilir.

Bu boyutu ile yaşananları Hak-Batıl savaşında durduğumuz yerde yaşadıklarımızın, hatalarımızın, ortaya koyduğumuz hareket metodunun doğal bir yansıması, doğal bir sonucu olarak görmekteyiz.

İnsan fani, İslam bakidir. Yaşadıkları, kırılmaları ancak ibret alındığında bir imkâna, bir fırsata dönüştürülebilir. Bu konuda hala belli bir oranda etkileri devam eden pandemi süreci imtihan-imkân bağlamında şahit olduğumuz yakın zaman örneğidir.

Hareketlerin şeffaflaşması, halk üzerinde olumlu iz bırakan yapılarla ortak çalışmalar, etkinlik ve teşkilatlanmada toplumun yeni sürecini anlamaya özen gösteren uygulama ve yöntemler hareketin önüne çıkan imtihanları bir imkâna dönüştürmesine katkı sağlayacaktır. Nitekim pandemi döneminde tamamen içine kapanan bazı hareketlerin aksine yeni şartları dikkate alarak imkâna dönüştüren yapıların olması bu konudaki en taze örnek olsa gerek.

İslami hareketin önündeki imtihanlar eksik olmaz. Hareketleri bu bağlamda yarına taşıyacak olan imtihanlarından temel ilkelerini (Kur’an ve sünnet başta olmak üzere) merkeze alarak, bu ilkelerden taviz vermeden yoluna devam edebilmesi, istikamet üzere olması, kırılmalara, dökülmelere değil istikamet üzere olmasını her daim merkeze alarak yoluna devam etmesidir.
Peygamber (s.a.v) düsturudur: Yolda olmaktan sorumluyuz, neticeden değil.

 

Bu yazı toplam 998 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.