Metafiziği Yaşayamama Gerilimi / Köşe Yazısı - Ömer MAÇİN
Ömer MAÇİN
Metafiziği Yaşayamama Gerilimi
Küçük bir alem olan insan, günümüzde bile tam anlamıyla anlaşılabilmiş değildir. İlmü’n-nefs (psikoloji) ile uğraşan tüm insanların değerlendirmelerine rağmen hep eksik bir şeyler kalmış ve her yeni fikir insanın farklı bir boyutunu ortaya çıkarmıştır.
İnsanlığın huzursuzluğunun baş müsebbiplerinden olan Batı medeniyeti de insana dair tanımlamalar yapmaya çalışmış ama tanımlamalar boş bir çabanın ürünü olmuştur. İnsana dair yapılan yanlış teşhis ve tanımlamalar beraberinde toplumsal gidişatı da etkilemiştir. Ancak sadece insana dair yapılan tanımlamalar bu değişimi başlatmamıştır. Özellikle Batı’nın din ve vahiy eksenli hayat tarzını bırakması ve hakiki mürşit olarak sadece ilmi ve aklı benimsemesinden sonra başta Batı, beraberinde de tüm insanlık bir çıkmaza girmiştir.
Bu çıkmazlar öncelikle Kilise’nin yanlış din algısı ve zulmü ile başlamış. 17. yy. başlarında Avrupa kıtasında dünyanın geleceğini belirleyecek, sessiz ama güçlü bir devrim gerçekleşti. Batı medeniyetinin ritmini belirleyen ve hakim dini otorite olan Orta Çağ Katolik Kilisesi’nin, insanlığın müşterek mirası olan tevhid inancından kopmasıyla birlikte; dogmatik, dar görüşlü, hurafe ağırlıklı bir insan ve dünya kavrayışı oluşmuştu.[1] İnsanların kiliseyi Tanrı’nın temsilcisi görerek bu zulmün ve yaşanılamaz dinin sorumlusu olarak tüm vahyi ve Allah’ı görmesiyle birlikte başkaldırı ve saldırı zinciri süregelmiştir. Beraberinde 14. yy. da başlayan Rönesans; sanat, edebiyat ve topluma dair antik Yunan’ı baz alarak insanı öne çıkaran ve kusursuz estetiği amaçlayan bir akım olmuştur. 18. yy. da aydınlanmanın alevlenmesiyle birlikte insan artık kendi kaderini kendi eline alıyordu. Gökten gelene, ilahi olana ihtiyacının olmadığını ilan ediyordu. Paralelinde başlayan Endüstri Devrimi de insanın kendine olan abartılı güvenini destekleyecek veriler sunuyordu. Artık insan kendi aklına tapar duruma gelmişti. Ve ancak aklın kavrayabileceği ya da fiziki olarak algılanabilen olay ve olgular kabul ediliyordu. Dolayısıyla metafizik olan her şey yalan ve uydurma idi. Fakat haddi aşan her şey sapkınlık ve huzursuzluğu getirdiği gibi aydınlanma ile birlikte ortaya çıkan anlayış da insanı daha da mutsuz hale getirdi. Karşısına aklı önemsemeyen sadece duyguları ön plana çıkaran, aydınlanmanın akıl putunu kabul etmeyen romantizm hareketi çıktı. Romantizm akımının sezgiyi, estetiği ve hazzı ön plana çıkaran bakış açısı insanı bu sefer de ayrı bir çıkmaza sürüklemişti. Artık ne aradığını bilmeyen, köklerinden kopmuş, okyanusun ortasında yolunu kaybetmiş ve çırpınan bir insan türemişti. Romantikler, sezgi ve ilhamı kendilerine mürşit olarak kabul ettiler; ancak aydınlanma virüsü olan metafizik antipatisi romantiklere de bulaşmıştı. Dolayısıyla el yordamıyla alacakaranlık bir dünyada hikmeti ve hakikati arıyorlardı.
Aslına bakılırsa insanoğlu sürekli hakikat arayışını sürdürmektedir. Bu arayış, kibirle donanmış, ihtirası kendine arkadaş edinmiş ve ilahi olanı dışlamışsa asla netice vermez. Batı da tam bu noktada tıkanıyordu. Tam buldum derken Nur Suresinin 39. Ayetinde ifade edildiği gibi “ İnkâr edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.” Şeklinde her zaman serap gördüklerini fark ediyorlardı.
Psikolojinin insanın sorunlarına yaklaşımı da işte böyle bir zeminde şekillendi. Bu teşhisler sonucunda insana dair yapılan psikanalizler ve çözümler de metafiziği dışlayan yapıda oluyordu. İnsanı bir fare ya da köpek deneylerine dayanarak bir hayvan gibi görüp onun klasik şartlanma usulü ile davranışlarının yönlendirilebileceğini belirtiyordu. Yapısalcılar, işlevselciler, davranışçılar, bilişselciler, hümanistler, psikanalistler, varoluşçular ve diğerleri… İnsanı eksik bakış açısıyla ve vahiyden kopuk bir şekilde ya da insana ruhundan üflemiş olan asıl yapımızı oluşturan Allah’u Teala’dan kopuk bir şekilde yaklaştılar. Doğal olarak insan bu alacakaranlıktan aydınlığa bir türlü ulaşamadı.
Günümüzde çağdaş psikolojilerden benötesi ya da transpersonal yaklaşım insanın metafizik gerilimi yaşayamamasından bahsediyor. Yani insanın içinde bulunduğu dar varoluş alanından sıkılması ve bir üst kata çıkamamasının getirdiği gerilim. İnsanın biliç hallerinin çok daha fazla ve karmaşık olduğunu düşünen bu ekole göre insan katmanlardan oluşur. Bu katmanlarda manevi yükselişi sağlayamayıp bir katta takılırsa gerilim yaşar ve psikolojik problemlerin büyük bir kısmı özellikle depresyon, kaygı, öfke gibi bu yüzden oluşur. Bunları gidermek için insanın metafizik gerilimi atlatması gerekir. Yani insan fiziki olmayan ama varolan gaybi olgulara da yönelmeli, deneyimlemelidir. Bunun yolu da manevi pratikleri yerine getirmektedir. Ancak bu manevi pratikleri genellikle uzak doğuda ortaya çıkan meditasyon, yoga gibi yaklaşımlarla yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu yaklaşım da diğerleri gibi vahiyden kopuk bir şekilde arayışına devam ediyor. Tüm insanlar yapı taşlarından olan metafizik olguları yaşama ihtiyacı hissederler. Metafizik boyutu ihmal eden insan bu ihtiyacını ya sahte arayışlar olan meditasyon gibi yönelimler ya da uyuşturucu ve türevi alışkanlıklarla bastırmaya çalışır bu metafizik ihtiyacını.
Günümüzde metafizik boyutu yaşayamama gerilimiyle, ne yazık ki tevhidden kopuk bir hayat yaşayan her insan yaşamaktadır. Çözüm olarak, insanın hakiki fıtratı olan tevhidedir. Karşılaştığı sorunlar, özünden uzaklaşmasının neticesi olduğu gibi yine üretilecek çözümler de bu öze yaklaşarak elde edilebilir. Taha Suresinin 124. ayetinde buyrulduğu gibi “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”
Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
- KAYGISIZ BİR YAŞAM!25 Mayıs 2021 Salı 22:41
- MUTLULUĞUN KİMYASI20 Şubat 2021 Cumartesi 02:39
- Metafiziği Yaşayamama Gerilimi20 Mayıs 2020 Çarşamba 00:00
- Ruhu Bulan Psikoloji ya da Bilişselciler11 Mayıs 2019 Cumartesi 23:15
- Ruhun Maslahatları ya da Ruh Sağlığının Korunması 6 Şubat 2019 Çarşamba 22:54
- Zararlı Empati1 Kasım 2018 Perşembe 10:14
- İlerleyelim mi Derinleşelim mi?4 Mart 2018 Pazar 16:42
- Gençliğin Yetişmesinde STK’ların Rolü29 Eylül 2017 Cuma 11:22
- Ya Öfkeni Kontrol Edersin ya da O Seni Kontrol Eder7 Ocak 2017 Cumartesi 12:29
- MADDECİ İNSANIN CEZASI: MADDE BAĞIMLILIĞI28 Ekim 2015 Çarşamba 16:35
- Bilal KARAKURTSEZAİ KARAKOÇ VE DİRİLİŞ NESLİ
- Ziya TEPELİYAKAT VE GÖREV SORUMLULUĞUNUN BİLİNCİ
- Hülya AKCEBEGAZZE:KIYAMETİN PROVASI
- Bilal AKGÜLELEKLERDEN ELENECEKSİN
- Cevdet BALLIGERİ DÖN (DEPREMLE BERABER OLUŞAN EĞİTİMCİ GÖÇÜ ÜZERİNE)
- Ahmet BELLİBAŞ KARANLIK BİR GÜNDÜZE UYANIRKEN
- Ebubekir AytekinCUMHURİYET ÖNCESİ SOSYAL YARDIM KURULUŞLARI VE SOSYAL YARDIMLAŞMA
- Yakup ÇETİNKAYASEYYİD CEMÂLEDDİN AFGANÎ
- Akif AKMAN JÖN TÜRKLERDEN BUGÜNE ALGI YÖNETİMİ DERSLERİ
- Mehmet ÖZELPOST TRUTH (GERÇEKLİK SONRASI) ÇAĞDA FİLİSTİN SORUNUNU KONUŞMAK
- Sabri KELEPÇEKAHTA ÇAYINA
- Bilge ÇAĞLANMODERN EĞİTİMLE DEĞİŞEN DİNDARLIK
- Veli KARATAŞ “AKLA VEDA” AKL-I SELİME DAVET
- Mehmet ALTUNÜLKEMİZDEKİ EĞİTİMİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE YARINI
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |