BİR ÖĞRETMEN VE DAVETÇİ OLARAK HASAN EL BENNA

29.04.2015 18:07:31
BİR ÖĞRETMEN VE DAVETÇİ OLARAK HASAN EL BENNA


 

                 BİR ÖĞRETMEN VE DAVETÇİ OLARAK HASAN EL BENNA


       Mısıɾlı siyasi ve dini lideɾ, Müslüman Kaɾdeşleɾ teşkilatının kuɾucusu aynı zamanda Müslüman entelektüel, fikiɾ adamı Taɾık Ramadan'in dedesi olan Hasan el-Benna 14 Ekim 1906 yılında Nil deltasında bulunan Mahmudiye kasabasında doğdu. Babası çocuklara Kur'an öğretip camide imamlık ve müezzinlik yapan, hadis ilminde ihtisas sahibi bir âlim olup,  geçimini ise saat tamirciliği ile temin eden biriydi. İlk eğitimini babasından aldı. El-Benna ilk ve ortaokulu kendi kasabasında bitirdi. Orta üçüncü sınıftayken Ahlak ve Edep Cemiyeti adında, içtüzüğünde küfredenden ve kavga edenden para toplamanın yer aldığı, dini emirlere sımsıkı sarılmayı şiar edinen okul içi bir cemiyet kurulmuş, başkanı da Hasan el-Benna olmuştu.

    Daha sonra bir grup arkadaşıyla Haramların İşlenmesini Önleme Cemiyeti adında bir örgüt kurdular. Her üye belirli bir miktarda aidat vermek zorundaydı. İşlevi, İslam'a aykırı davrananları mektupla uyarmak şeklindeydi.  Ortaokullar kaldırılınca öğretmen yetiştiren ilköğretim okuluna kaydoldu. Bu sıralarda Hassafiye tarikatına girdi, zikirlerine devam etti. Daha sonraları, tasavvufu değerlendirirken ortaya çıkış amacını olumlu bulduğunu, fakat sonra bünyesine İslam'a aykırı unsurların girdiğini ifade edecektir. Öğretmen okulu yılları ibadet ve tasavvufa daldığı yıllardı. Tasavvufun Mısır'ın geleneksel halkı üzerinde büyük etkisi vardı. Birçok tarikat şeyhi bidat ve hurafelerle dolu bir İslam'ı savunuyordu. Bilhassa taşrada tarikatlar yegane İslami yapılar olarak biliniyor ve bu tarikatların şeyhleri dindar Mısırlılar üzerinde bir nüfuz sağlıyordu.

 1919'da İngiliz sömürüsü ve işbirlikçilerine karşı yapılan gösteri ve boykotlara katılıyordu. Öğretmen okulunu bitirdikten sonra yüksek öğrenim için Kahire'de bulunan Daru'l-Ulum'a kaydoldu. Kahire onu hayli etkiledi. Sömürü, henüz düşünme yeteneğini kaybetmemiş insanlarda bazı şeyleri sorgulama zorunluluğu doğurdu. Artık inkâr edemezlerdi; Batı medeniyeti karşısında tam bir bozgun yaşıyorlardı. Bundan çıkış yolu olacak modernist ve ıslahatçı olmak üzere iki akım ortaya çıktı. Aklın özgürleştirilmesi adı altında ahlaki bir çöküş yaşanıyordu. Modernizmin yayılmasıyla insanlar her geçen gün dinden uzaklaşıyordu. Modernistler Batı'nın açtığı okullarda eğitilmiş veya şu ya da bu sebeple Batı'ya çarpılmış köle ruhlu insanlardı. Onlara göre ilerlemenin ve kurtuluşun tek yolu vardı; sömürgecinin taklit edilmesi.

      Islahatçı akım ise içine düştüğü hareketsizlik ve ataletten kurtulabilmeyi; “Bir toplum kendi içindekini değiştirmedikçe, kuşkusuz Allah da o toplumun bulunduğu durumu değiştirecek değildir.”( Rad Süresi 11), ”o halde toplumun değişim/dönüşüm geçirmesi şarttır.” düsturuyla hareketi benimsemişti. Malik b. Nebi, tarihi yorumlayış biçimi, kültür ve medeniyet tahlil ediş şekli ve sunduğu çözümler ile İbn Haldun'dan beri ilk orijinal Arap düşünürü olmaktan öte biridir. Islahatçı düşüncenin önderlerinden olan Seyyid Cemaleddin Afgani, 1871 baharında Kahire'ye gelmiş ve Mısır halkının İngiliz emperyalizmine karşı direnmesi için büyük çaba göstermişti. Seyyid Cemaleddin'in mücadelesi şu beş hususta odaklanmıştı:

1) İslam dininin Müslümanlara kılavuz olmaya, onların ilerlemesini sağlamaya yeterli olduğu,

2)Kadere boyun eğmeyi, uyuşukluğu yaratan ruh durumuyla savaşım,

3) İslam'ın temel kaynaklarına dönüş,

4) İslam öğretilerinin akılcı yorumlanması, yeni bilimleri öğrenmeye çağrı,

5) Sömürü ve istibdatta karşı savaşım. 

        Afgani'nin en büyük destekçisi ve öğrencisi olan Muhammed Abduh dini düşünceyi ıslah etmek için uğraşmıştı. O, “Mısır halkı bilgisiz ve bilinçsiz olduğu sürece İngilizleri vatanlarından atamazlar; bu nedenle de dini düşüncelerinin ıslahı sömürüyle yapılacak siyasal savaştan öncelikli olmalıdır.” şeklinde düşünüyordu. Abduh'un öğrencisi olan Muhammed Reşit Rıza 1898'de başlayıp 35 yıl boyunca aralıksız olarak çıkarttığı el-Menar dergisi ile Müslümanların yaygın yanlış inançlarını düzeltmeye çalıştı.

     Bu çizgiyi 20. yüzyılın ilk yarısında Mısır'da başarıyla devam ettirenlerden biri de Hasan el-Benna'dır. Mısır'ın o günkü koşullarında el-Benna hem sömürüye karşı olmalı, hem de İngiltere gölgesinde güya bağımsızlığını kazanmış devletin siyasi yapısı, uluslararası ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konularında bir düşünce sistemi oluşturmalıydı. Sömürgeci Batı'nın medeniyet ve para götürme adına İslam topraklarını yağmaladıkları bir anda, İslam kendi içinden ıslahatçı düşünürler çıkarmıştır. Hasan el-Benna da bunlardan birisidir. Hasan el-Benna'yı diğerlerinden farklı kılan, onun düşüncelerini gerçekleştirmek için pratik bir hareket kurmadaki (İhvan-ı Müslimin-Müslüman Kardeşler) başarısıdır. Kurduğu teşkilat bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Bireyleri taklitten kurtarmak için araştırmaya sevk eder. İslam düşüncesinin ve hukukun donuklaşmasına sebep olan içtihad kapısının kapatılmasına karşı çıkmıştır. Sömürüden kurtulmak ve İslam devleti, onun en ağırlıklı üzerinde durduğu konulardır. O her şeyden önce halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine inanır. Hayatı da bunun apaçık bir göstergesidir Hasan el-Benna “yeniden bir Kur'an toplumu oluşturmak”, “tevhid ve adaleti iktidar kılmak” amacını taşıyan düşünsel çabaları sosyalleştirmek için bütün eksikliğine rağmen gerçekleştirilen ilk planlı, programlı kitlesel hareketliliği oluşturmuştur.

      İmam El-Benna, Mısır’ın İsmailiye şehrinde öğretmenlik yapmaya başladığında Kahire’de olduğu gibi burada da sosyal alandaki etkinliklerini sürdürmüş, kahvehanelerde, sokaklarda insanları İslam’ı yaşamaya teşvik etmiştir. Bu çalışmalar neticesinde etrafında belli bir topluluk oluşmuş, daha sonra bu topluluktan bir grubun teklifi üzerine İslam davası uğrunda yaşama ve dava uğruna ölmeye ant içilerek cemaatleşme sürecine gidilmiştir. Üstad Hasan El-Benna bu yıllardan bahsederken şöyle der: “Allah bilir nice geceleri ümmetin dertlerine çare aramakla geçirdik ve ümmetin hallerini tahlil etmek, dertlerini ortadan kaldırmak için ne kadar düşündük. Bundan dolayı bazen ağlayacak hale gelirdik.” Daha sonraki toplantılarda teşkilatın isminin ne olduğunu soranlara “biz İslam’a hizmet yolunda kardeş olan kimseleriz. Buna göre biz Müslüman Kardeşleriz.” der ve böylece bu teşkilatlanmalar İhvan’ul Müslimin adıyla neşvu nema bulur. Şehid Hasan El-Benna “Risaleler” isimli eserinde İhvan’ul Müslimin’i şöyle tanımlar: “İhvan selefi bir davettir. Sünni bir yol ve tarikattır. Siyasi bir heyettir. Sportif bir gruptur. Kültürel ve ilmi bir birlikteliktir. İktisadi bir şirkettir. İçtimai bir fikirdir.”

     Davanın esaslarını anlatırken; “Gayemiz Allah (cc), önderimiz Hz. Muhammed (sav), Anayasamız Kur’an, yolumuz  Cihad, en yüce temennimiz  Allah yolunda  şehid olmaktır. Hayat iman ve cihaddır.” diyerek Müslümanın bu temel esaslar üzerine yaşaması gerektiğini vurgulamıştır. İmam El-Benna, İslam davetçilerine lazım olan azıkları belirtirken, güzel ahlaklı, bedenen kuvvetli, anlayış ve ince şuurlu, çalışıp kazanacak güçte, inanç yönünden sağlam, ibadette titiz, nefsiyle sürekli mücadelede, vaktinin değerini bilen, hayatın düzenliliğini sağlayıp başkalarına faydalı olma hususlarını zikretmiştir.

 

     Hasan El-Benna’nın bereketli mektebinde Seyyid Kutub, Abdulkadir Udeh, Said Ramazan, Zeynep Gazali, Mustafa Sıbai, Seyyid Sabık, Muhammed Kutub, Said Havva gibi nice İslam âlimleri  yetişmiş, eserleriyle, fikirleriyle Müslümanları aydınlatmışlardır. Hasan El-Benna rejimin tüm yıldırma politikalarına rağmen cemaat işleri ile var gücüyle ilgileniyor, sık sık gittiği teşkilat merkezlerinde gençlerle sohbet ediyor, tutuklu ve şehit aileleri ile bizzat ilgileniyordu. Cemaatin ileri gelenleri İmam’ı suikasta uğrama noktasında sürekli uyarıyor, o ise tedbiri aldıktan sonra takdire hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceğini söylüyordu. Şehadetinden önce arkadaşlarının tutuklanması ve yapılan baskılardan ötürü herhangi bir yere hicret etmek istemiş, fakat hükümet buna izin vermemiş, ülke içerisinde sığınma ve korunacak bir yere gitme talebi reddedilmişti.

    Hasan El-Benna bir gün gençlerle sohbet ederken gördüğü şu rüyayı anlattı. “Rüyamda Ömer Bin Hattab Efendimizi gördüm. Yanıma gelerek sesinin en yüksek tonuyla ‘yakında öleceksin ey Hasan!’ dedi bana. Uyanıp kalktım, Allah’a hamdettim. Sonra tekrar uyudum. İkinci kez aynı ses geldi, ‘yakında öleceksin ey Hasan!’ diyordu. Kalktım sabaha kadar namaz kıldım, bunlar gökten gelen uyarılardır. Allah’a kavuşmam için hazırlık yapmam isteniyordu.”

    Şehadetinden birkaç gün önce korumalığını üstlenen kişiler tutuklanmış, İmam Hasan El-Benna’nın eniştesine ait olup kendisine tahsis edilen araca el konulmuştu. Şehid edildiği 12 Şubat günü akşam saat 20.15’te Üstad El-Benna, avukat arkadaşı  Abdulkerim Mansur ile çağırdıkları bir taksi ile gitmek için teşkilatın üst katlarından aşağı indi. Kendisini korumakla görevli Muhammed Yusuf Leysi, kapıya kadar onlara eşlik etmiş, o sırada kendisine gelen bir telefona cevap vermekle meşgul iken İmam ve Av. Mansur dışarı çıkmıştılar. Teşkilat merkezinin bulunduğu Ramses Caddesinin ışıkları söndürülmüş, trafik akışı durdurulup eğlence yerleri boşaltılmış, her yer kapkaranlıktı. Çağırmış oldukları taksiye biner binmez kurşun yağmuruna tutuldular. Kurşunları boşaltanlar daha sonra polis arabasına binerek kaçmışlar ve bu suikastı Kral Faruk’a doğum günü hediyesi olarak sunulmuştu. İmam Hasan El-Benna kurşunlanmış bedeni ile arabadan inip canilerin kaçtığı araç numarasını alıp teşkilata girdi ve ilkyardımı aradı. Önce ilkyardıma oradan Kasr’ul Aynî hastanesine kaldırılan İmam’a doktorların müdahale etmesine müsaade edilmiyordu. Bu sırada Kral durmadan hastaneyi arıyor, “Hasan El-Benna ölmedi mi?” diye soruyordu. Bedeninde bir hafiflik hisseden İmam Hasan El-Benna bu şekilde kan kaybından şehadet şerbetini içerek pak ruhunu, hayatını rızası doğrultusunda feda ettiği yüce Rabbine teslim ediyordu.

Allah, onun şehadetini makbul, makamını âli eylesin. Ondaki canlı, berrak ve evrensel İslam fikrinin, onun mücadele ve gayret dolu yaşantısının tüm dünya Müslümanlarının fikir ve yaşantılarında yer edinmesini nasip eylesin.


 

Hasan UYAR






Bu haber toplam 3881 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
faruk
29 Nisan 2015 Çarşamba 19:19
19:19
selamlar. hocam üslubunuz çok hoş ve hafif. böyle bir zatın tanıtılması başlı başına önemli birşeyken yazınızın yormayan üslubuyla daha da önemli ve hoş bir çalışma olmuş. inşallah devam edersiniz biyografi alanında yazmaya...
78.170.169.18
Salih
29 Nisan 2015 Çarşamba 18:45
18:45
Kaleminize sağlık.İslam davasını hayat düsturu belleyen şahsiyetler yolumuza hep ışık olmuşlardır.Ümmetin yeniden dirilmesinde İmam Hasan el Benna gibi şahsiyetlerin çizgisinin önemli bir işaret taşı özelliği gösterdiği kanaatindeyim. Öncü şahsiyetlerimizin biyografisini yayınlama özeni gösteren site yönetimine teşekkür ediyorum.
141.196.145.57
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.