KEFENİN CEBİ YOKTUR / Köşe Yazısı - Hasan UYAR

12.04.2016 07:39:58
Hasan UYAR

Hasan UYAR

   KEFENİN CEBİ YOKTUR

“Yer yüzünde yaşayan hiçbir canlı  yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hud süresi 6)

Açgözlülük bir kişinin elindekiyle yetinmemesi, daha fazlasını elde etmek istemesi, doyumsuz olması gibi anlamlara gelmektedir.  Ancak açgözlülüğün sınırı yoktur. Bir isteğin karşılanması, açgözlülüğü azaltmıyor. Her istek karşılandıkça açgözlülük yeni boyutlar kazanıyor. İnsan bir isteğini elde eder etmez, ardından ikincisi gelir. Tüketim toplumunda açgözlülük öylesine büyütüldü ki, bulunmayan ürün en değerli, satılmayan da en değersiz oldu.  Maddi beklentilerin esiri olmamak için gönül tokluğu gereklidir. Dünya elimizde olmalı ama kalbimize girmemelidir.

Gönlü tok olmayan ne kadar zengin olursa olsun fakirdir. Mal kazanma hırsı insanı sınır tanımazlığa götürür. Kanaat en büyük zenginliktir. Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” Çok şeyi olan değil, aslında vermesini bilen insan gerçek zengindir. Toplumu değiştirecek en önemli eylem, vermesini sevmektir. Çağımızda toplumları bir uçtan diğerine sarsacak eylem,karşılıksız vermesini öğrenmektir.

Hırs, açgözlülük ve huzur bir arada olamazlar. Hırs ve aç gözlülüğün başladığı yerde sevgi dolu duygular eriyor, tükeniyor, bitiyor ve hiç kalmıyor maalesef. Atalarımız ne güzel demişler:Çok malın hesabı çoktur. Dağ büyüklüğü kadar üzerine bulut çeker. Herkes kazandığının hesabını mutlaka verecektir.”

Her Müslüman ayet ve hadisi şeriflerde insanlar ve cinlerin sadece kulluk ve ibadet için yaratıldıklarını, bu yüzden Allah’ın insan ve cinler topluluğundan hiçbir rızık istemeyip sadece kulluk istediğini, gerçek zenginliğin mal çokluğu ile olmayıp gönül zenginliğiyle olacağını, Müslüman, geçimi yeterli kanaatkar kimsenin kurtulduğunu, dünya malını hırs göstermeksizin elde edene bereket verileceğini, göz dikerek hırs ile alınırsa bereketi olmayacağını bilmelidir. Mal edinme sevdası insanların sevgi, dostluk gibi başka güzellikleri görmesine en büyük engeldir. İnsanoğlunun iki çuval dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. İnsanın gözünü ancak bir avuç toprak doyurur. Açgözlülerin göz çukurunu kara topraktan başka ne doyurabilir ki?

Dün dünyaya sığmayan kudretli imparatorlar bir mezar çukuruna nasıl sığabildiler? Peygamber efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Biri ilmin, diğeri mal ve makamın aç gözlüsü”. Bizlerin mal ve makamın değil ama ilmin aç gözlüsü olmamız gerekir. İnsanların daha mutlu olmaları ve daha huzur içinde yaşamaları için bilim ve teknikte, araştırma ve geliştirme alanında daha istekli olmamız önemlidir. Maalesef Müslüman ülkelerde mal ve zenginlik her zaman eğitim ve bilime tercih ediliyor. Bu nedenle eğitim ve bilime gereken önemi vermeliyiz.

Bediüzzaman ne güzel söylemiştir: Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalaletin münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan tamah yüzünden yakalasalar, geçen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşinizi nümune-i imtisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki, kanaat ve iktisat, maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder. Bahusus size verilen o gayr-ı meşru para, sizden, ona mukàbil bin kat fazla fiyat isteyecek. Hem her saati size ebedi bir hazineyi açabilir olan hizmet-i Kur’aniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluktur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.

Tüketim tutsaklığından kurtulmanın ilk adımı gösterişin büyüsüne kapılmamaktır. Gösteriş yarışının büyüsünü, basit ve yalın yaşamasını bilenler bozabilir. Açgözlülüğü büyütmenin bilimi haline gelen tüketim ekonomisi, kutsallaştırıldı. İnsan dünyevileştikçe çukurlar derinleşiyor, değerler dibe vuruyor. İdeolojik, politik, ekonomik, bürokratik, akademik çukurlar bilimsel yöntemlerle ve mantıksal verilerle profesyonelce pazarlanıyor.

Sanayileşme hızlandıkça bir ailede yalnız babalar değil, onlarla birlikte anneler ve çocuklarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Yine de, bütün insanlık büyük bir kıtlık içinde kıvranıyor. Çünkü kıtlığın kaynağı açgözlülüktür. Bunun için kıtlıktan kurtulmanın yolu, üretimi artırmak değil, doyumlu olmaktır. Açgözlülüğün sonu yoktur.  Büyüklerimiz ne güzel söylemişler: Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe susuzlukları artar. Unutulmamalı ki, "kefenin cebi yoktur

Şöyle bir hikâye anlatılır: Zamanın birinde yoksul bir ayakkabıcı varmış. Hanımı ile birlikte küçük bir kulübede yaşıyorlarmış. Bu tok gözlü Usta kendini bildi bileli her zaman ayakkabılarla uğraşıyormuş. Herkes de onu Usta diye çağırmış. Her sabah erkenden kalkar heybesini hazırlarmış. Tamir edeceği ayakkabılar için minik minik Çiviler koyarmış heybesine. Tok gözlü Usta Ayrıca renk renk ayakkabı boyaları alırmış yanına. Bu Usta ayakkabı fırçaları ve keçeleri de almayı ihmal etmezmiş. Hanımı da öğlen yemeği için kuru ekmek ve soğan hazırlarmış.

Günlerden bir gün Usta heybesini sırtına vurmuş. Kent meydanına gitmiş.  Bir duvar dibine oturmuş.  Beklemeye başlamış.  Yanından yöresinden insanlar geçtikçe: Ayakkabı boyarım tamir ederim diye sesleniyormuş. Bir ara kulağına nal Sesleri gelmiş.  Biraz sonra Bembeyaz bir atın sırtında bir delikanlı görmüş.  Arkasında da 8 -10 kişi varmış. Meydanın ortasında durmuşlar.  Beyaz atın sırtındaki delikanlı atından inmiş.  Yaşlı adama doğru yaklaşmış. Kolay gelsin demiş. Senin iyi bir ayakkabı tamircisi olduğunu söylediler doğru mu? Usta Şaşkın şaşkın delikanlıya bakarken evet demiş. Her türlü ayakkabıyı tamir edebilirim. Delikanlı: Amca Bey ayakkabımı tamir etmeni istemeyeceğim.  Atımın nalı düştü. Heybemde yedek nal var. Atımın ayağına nal çakabilir misin, kaç para istersen veririm demiş. Usta gülümsemiş Elbette çakarım demiş. Atını da inadını da yanıma getir. Kutusundan uygun çivileri çıkarmış. Çekicini hazır etmiş. 

O hazırlığını yaparken bembeyaz atı yanına geçirmişler. Usta ayağa kalkmış Ata bakmış öyle Asil öyle güzel görünüyormuş ki,  dayanamamış elini uzatıp atın yelelerini okşamaya başlamış, bir yandan da onunla konuşuyormuş.  Sen ne kadar güzel bir atsın. Hiç merak etme canını yakmam, nalını ayağına çakayım da rahat koş. Daha sonra atın sol ön ayağını kaldırmış. Yavaş hareketlerle nalı çakmış. Delikanlı yaşlı adama:  Çok teşekkür etmiş cebinden biri altın dolu bir kese çıkarmış. 

Usta ellerine sağlık demiş. Buradan istediğin kadar altın alabilirsin. Usta delikanlının yüzüne bakmış. Şöyle demiş:  “Yaptığım işin bedeli 1 altın bile değil, onun için kabul edemem. Bu güzel ata ufak bir armağan olsun benden.”

Bu yoksul adamın tokgözlü davranması delikanlının çok hoşuna gitmiş. Adamlarına başıyla bir işaret yapmış. Kendisi de yaşlı adamın ellerini öpmüş. Tekrar teşekkür etmiş sonra atına atlamış gitmiş. Yaşlı adam akşam olunca evine gitmiş. Hanımı heybesini boşaltırken içinde süslü bir kese çıkmış.  Kocasına seslenmiş yaşlı adam keseyi görünce çok şaşırmış. İçinde bakmışlar ki çil çil altın dolu usta o gün yaşadıklarını hanımına anlatmış çok mutlu olmuşlar. Yaşamlarının sonuna kadar kimselere muhtaç olmadan yaşamış gitmişler. Hikâyeden de anlaşıldığı gibi İnsan elindekilere şükretmelidir. Elindekilerle yetinmeyi bilen bir insan gereğinden fazla para da harcamaz, kendini hırpalayacak kadar da çalışmaz. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz diye bir atasözümüz de vardır

(Kaynak: Görünmeyen Üniversite, Milat gazetesi  (Ramazan Kayan) ve çeşitli internet siteleri)

 

 

 

 

Bu yazı toplam 4069 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.