İDEAL ÖĞRETMEN / Köşe Yazısı - Ahmet BELLİBAŞ

11.02.2022 20:36:46
Ahmet BELLİBAŞ

Ahmet BELLİBAŞ

 

 

İDEAL ÖĞRETMEN


Birkaç yıl önceydi sanırım. Kitap Kahve’de oturmuş, bir tanıdığı bekliyordum. Ne kadar bekleyeceğimi bilemediğimden, kitaplıktan bir kitap almaya karar verdim. Elime aldığım kitabı çok ince olmasından mı yoksa ismi ilgimi çektiği için mi tercih ettim, bilmiyorum. Belki de yazarının tanıdık olmasaydı, emin değilim. 

Kitap, Grigory Petrov’un “İdeal Öğretmen” adlı eseriydi. Önceden de bahsettiğim gibi eser epey inceydi. Büyük sayılabilecek bir punto ile yazılmış, tamamı 80 sayfadan ibaretti. Kitabı yerine koyduğumda kitap çoktan bitmişti. Bir oturuşta okuduğum ender kitaplardan biriydi. 

Kitabı beğenmiştim ama aşağıda ifade etmeye çalışacağım o büyük etkiyi ilkin görememiştim. Belki de beklediğim kişinin her an gelebileceği düşüncesi, zihnimi kitaba vermemi engellemişti. Bilemiyorum… Bildiğim bir şey var, o da kitabın güzel bir eser olarak zihnimde yer edinmiş olduğu gerçeği.

Geçenlerde, Grigory Petrov’un bir diğer önemli eseri olan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını beraber okuduğumuz arkadaşla ideal öğretmen kitabını da okumaya karar verdik. Kitabı temin etmek için Adıyaman ve Kâhta’da neredeyse tüm kitapçıları gezmek zorunda kaldım desem abartı olmaz sanırım. Aradım aramasına ama nafile, sanki böyle bir kitap hiç basılmamıştı. Eğitimle ilgili yazılan böyle bir eseri, binlerce eğitimcinin yaşadığı bir şehirde bulamamanın üzüntüsüyle kitabı ilk okuduğum yer olan Kitap Kahve’ye bakmaya karar verdim. Kitabı orada bulabildim. Kitabı ödünç alıp büyük bir heyecanla okumaya başladım. 

Sanırım, zor ulaşılan şeylerin değerinin daha iyi anlaşılıyor olmasındandır, büyük bir dikkatle okumaya çalıştım. Kitap, olay örgüsü ve edebi yönüyle oldukça basitti. Ayrıca kitapta anlatılan olaylar gerçekten yaşanmış mıydı, yoksa birer kurgudan mı ibaretti emin değilim; ama kazandırmaya çalıştığı ruh itibari ile bir şaheserdi. Kitabı okudukça ne kadar değerli bir eser olduğunu keşfettim. Bu küçük ve cılız kitabın tüm eğitimcilerin, sadece eğitimcilerin değil, toplumun ıslahını kendine görev bilen her bireyin başucu eserlerinden biri olması gerektiğini düşündüm. Öyle bir şansım olsaydı, kimi zaman idealist olmakla cüzzamlı olmanın eşdeğer tutulduğu eğitim camiasında, kitabın okutulmasını zorunlu kılardım. Evet, kitabın her sayfasını çevirdiğimde bu istek ve arzu ile doluyordum. 

Kitap, Moskova Üniversitesinde görev yapan ünlü bir matematik profesörü olan Raçinski’nin ani bir kararla bu görevinden istifa ederek, doğup büyüdüğü Tatevo köyünde ilkokul öğretmenliği yapmaya karar vermesi ile başlar ve bu süreçte yaşadıkları ile devam eder. Olayların kronolojik bir sıra takip etmediği kitapta, Raçinskin’in mücadelesinden ve bazı öğrencilerinden bahseder. Bu mücadele, tüm eğitimciler için dikkatle incelenmesi gereken türdendir. 

Grigory Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabında, Snelman karakteriyle birçok meslek grubuna hitap eder. Onlara yapmaları gerekenler ile yapabilecekleri hakkında öğütler verir. Ancak İdeal Öğretmen kitabının muhatabı direkt öğretmendir. Kitabın bu bakımdan, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabından ayrıldığını düşünüyorum. Beyaz Zambaklar Ülkesinde -bana göre- kısmen ütopik anlatım ve güç ulaşılabilir hedefler, İdeal Öğretmen’de daha somut ve daha ulaşılabilir hal almıştır. Bu yönüyle de İdeal Öğretmen’in daha kıymetli bir eser olduğu kanaatindeyim. 

Eserde çıkarılabilecek birçok sonuç var aslında. Her okuyucu eseri kendi penceresinden değerlendirip ondan önemli dersler alabilir. Kitaptan çıkarılabilecekleri, kitabı okumayanlar için, kısaca ifade etmek istiyorum:

Petrov’un Raçinski üzerinden bize vermek istediği en önemli mesaj, her eğitimcinin bir toplum ıslahçısı ve insan yetiştiricisi olması gerektiğidir. Eğitimci içinde yaşadığı toplumu ve ülkeyi iyi tanımak, sorunlarından haberdar olmak mecburiyetindedir. Topluma ve onun sorunlarına kayıtsız kalan kişinin gerçek anlamda bir öğretmen olamayacağı aşikârdır. İyi bir öğretmen, öğrencilerine içinde yaşadıkları toplumun sorunlarını, aksayan yönlerini hissettirip bunların üstesinden nasıl gelineceği hakkında kafaya yormayı öğretmelidir. Onlara daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak için neler yapabilecekleri hakkında düşünme kabiliyeti kazandırmalıdır. 

Gerçek hayattan kopuk bazı bilgileri bir papağan gibi ezberleterek gerçek bir eğitimci olunamayacaktır. Öğrencilerini hayata hazırlamadan, onlara sadece kendi branşı ile ilgili teorik bilgiler vermek, öğretmen olmak için yeterli olsa da eğitimci olmak için yeterli değildir. Branşı ne olursa olsun her öğretmen, öğrencilerine en önce hayatı, hayatın gerçeklerini anlatmalıdır. Yani onun kendisini yetiştirmesi, hayata hazırlanması sürecine rehberlik etmelidir. 

Emekliliğine son birkaç ay kalmış olan bir lise matematik öğretmeninin, kendi mahallesindeki esnafın ilkokul 4. Sınıfa giden çocuğuna okuması için kitap verdiğini öğrendiğimde, gerçek öğretmenliğin sadece dört duvar arasına ve bir test kâğıdına sıkıştırılamayacak kadar hayati bir şey olduğunu anlamıştım. Gerçek bir eğitimci hayata hep bu gözle bakabilmelidir. Sınıftan çıkıp okuldan ayrılınca öğretmenliğin bitmediğinin, bilakis yeni başladığının bilincinde olmalıdır. 

İdeal Öğretmen’in bize verdiği önemli bir diğer mesaj da sebat, azim ve kararlılıktır. Raçinski, profesörlükten istifa kararı alıp ilkokulda öğretmenliğe başladığı süreçte, kendisini bu fikrinden vaz geçirmeye çalışan birçok kişi oldu. Mesai arkadaşlarından tutun, Eğitim Bakanına kadar herkes, onu bu yanlıştan(?)  döndürmeye çalışmış ve onu deli olmakla suçlamıştır. Hatta kendilerine yardım için gittiği köylülerden bile olmadık sözler işitmiş, önüne engeller çıkarılmaya çalışılmıştır. O bütün bunlara rağmen idealinden vazgeçmemiş, mücadelesine devam etmiştir. Büyük bir azim ve kararlılık örneği göstermiştir. Çünkü farkında olduğu bir gerçek vardı: Birilerine kızarak, küserek ideallerinden vazgeçmenin hiç kimseye bir faydası olmayacaktı. Ama azimle mücadele etmenin sonucunda büyük işler başarabilir, hayalini kurduğu gelişmiş Rusya idealine ulaşabilirdi. 

Bizler de eğitim hayatımızda bazen köylerde, bazen şehirlerde kötü şartlarda, hatta imkânsızlık içerisinde bulunabiliriz. Derdimizi anlatacak, bizi anlayabilecek birilerini bulamayabiliriz. Bizi destekleyip cesaretlendirmek şöyle dursun, var olan umut kırıntılarımızı da bitirmeye çalışan kişi/kişilerle karşılaşabiliriz. Bu kötü şartlara kızarak, idealimizden vazgeçmenin ne bize ne de hayatlarına dokunmak istediğimiz yarının büyükleri olan çocuklara bir fayda sağlamayacaktır. Yapılacak yegâne şey, peygamberlerin ıslahına çalıştıkları halktan gördükleri kötü muameleleri görmezden geldikleri gibi, kötü şartlara gözümüzü, kötü seslere de kulaklarımızı kapatıp mücadelemize devam etmektir.

Raçinski, Rus toplumunun gelişmesi önünde en büyük problemin alkol tüketimi olduğunu fark eder. Bu durumu düzeltmek için mücadeleye girişir. Koca koca insanlara, uzun yıllar boyunca edindikleri bu alışkanlığı terk ettirmenin zor olduğunun bilincindedir. Bu yüzden bütün mesaisini eğitim verilecek yaşta olan çocuklara ve gençlere harcar. Ancak onları değiştirmeye gücünün yeteceğini anlar. Onları değiştirerek ailelerini de değiştirmeyi ve toplumsal bir değişim/dönüşüm amaçlar.

Raçinski’nin bu yaklaşımından şunları anlıyoruz: Birincisi, toplumun gelişimi önündeki engelleri doğru tespit etmeli ve mücadelemizi bu yönde kanalize etmeliyiz. Sorun doğru tespit edilmeden o sorunu çözebilmek imkânsız olacaktır. Bu her toplum için farklı durumlar olabilir. Bazı toplumlarda sorun alkol olabilirken, bir diğer toplumda sorun aile yapısı, bir başkasında dürüstlük, ötekisinde inanç eksikliği olabilir. Biz eğitimcilere düşen kendi toplumumuzun aksayan yanlarını doğru tespit ettikten sonra mücadeleye başlamaktır. 

İkinci olarak da belli bir yaşa gelmiş insanları değiştirmenin ve ıslah etmeye çalışmanın uzun, zor ve yorucu bir uğraş olacağı aşikârdır. Ancak gençleri ve çocukları düzeltmek daha rahat ve kalıcı yöntem olacaktır. Bu vesileyle bütün toplum düzeltilebilecektir. Bize düşen, yegâne sermayemizin çocuklar ve gençler olduğunun bilincinde olarak onlara bir cevher, bir hazine gözüyle bakmaktır. Onlara bakınca cahil, bilgisiz, işe yaramaz kişileri değil, ülkenin yarınlarını görebilmektir. 

Hepimiz, günlük hayatta birçok insanla karşılaşıyoruz. Bu insanlardan bazılarıyla sorunlar yaşıyoruz. Bazen trafikte kurallara uymayan sürücüye, bazen etrafı kirleten birisine, bazen de binada belirlenmiş kurallara uymayan bir bina sakinine kızıyor, veryansın ediyoruz. Bu insanların cahilliğinden, problemli oluşlarından dert yakınıyoruz. Çoğu zaman da haklıyızdır bu yakınmalarımızda. Peki, her zaman bu kişiler mi suçlu? Bir eğitimci olarak bizlerin kabahati yok mu?  Unuttuğumuz bir gerçek var ki bu kişilerin tamamı biz eğitimcilerin ellerinden geçerek buralara geldiler. Onlara gereken eğitimi verebilmiş olsaydık belki de bugün bu sorunu yaşamıyor olacaktık. Bütün suçlu biz öğretmenler miyiz? Hayır, değil elbette! Ama başkasına çuvaldızı batırmadan önce iğneyi kendimize batırmamız gerekmiyor mu?

Raçinski’nin yaptığı bir diğer önemli iş, öğrencileri ilgi ve yeteneklerine göre bir üst eğitim kurumuna yönlendirmesidir. Müziğe yeteneği olanı müzik eğitimine, kimya yeteneği olanı da kimya eğitime yönlendirmiştir. Hatta önemli öğrencilerinden biri olan Vasilyev’i, dini konulara olan ilgisinden dolayı din eğitimi alması için ilahiyat fakültesine göndermiş. Bu öğrenciler -Boğdanovlar örneğinde görüldüğü gibi- ilgi ve yetenekleriyle paralel alanlarda eğitime aldıkları için bu branşlarda önemli seviyelere ulaşmış ve ülkeye büyük katkıda bulunmuşlar. 

Bütün öğrencileri aynı hedefe yönlendirmek, hem çocuklar hem de ülkenin insan potansiyelinin en verimli şekilde kullanılması açısından büyük bir hatadır. Her öğrencinin ilgi ve yeteneği doğru tespit edilerek, bu doğrultuda belli alanlara kanalize edilmelidir. Ancak bu şekilde büyük kabiliyetler ortaya çıkarabilir. Arının bu kadar mükemmel bir bal, tavuğun yumurta, ineğin süt yapması ancak kendilerine verilen yeteneklere uygun iş yapıyor olmaları ile açıklanabilir.  

Medeniyetimiz, geçtiğimiz yüzyıllarda hemen her alanda büyük şahsiyetler meydana çıkarmış; müzikte, tıpta, mimaride, matematikte gibi yüzlerce alanda bu şahsiyetleri insanlığa armağan etmiştir. Bütün bu kişilerin ortak özellikleri yeteneklerine göre eğitim almaları ve o alanda çalışmalar yürütmeleriydi. Bu şahıslar bugün yaşıyor olsaydı ve hepsi sonu bol “s”li sınavlara hazırlanmak zorunda bırakılsaydı, muhtemelen birçoğunun bugün esamesi okunmayacaktı. 

 

Son olarak da Raçinski, içinde yanmakta olan idealizm ateşiyle tutuşturduğu öğrencilere, hangi meslekte olursa olsunlar, toplum için mücadele etme bilinci aşılıyor. Ve öğrencileriyle olan iletişimini onlar mezun olup okuldan ayrıldıktan sonra da kesmiyor. Her zaman onlarla irtibat halinde kalarak onların içlerindeki idealizm ateşinin sönmesine izin vermiyor. Bu yönüyle öğretmenliğin bir ömür boyu sürdürülen bir meslek olduğu mesajını bizlere veriyor.


AHMET BELLİBAŞ


Bu yazı toplam 1530 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.