Malik bin Nebi ve İslam Dünyasının Yeniden Uyanışı / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

5.02.2019 23:09:55
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

Malik bin Nebi ve İslam Dünyasının Yeniden Uyanışı

İslam dünyasının hali pür melali üzerinde durup, çözüm için kafa yoran şahsiyetlerin önde gelenlerinden biri Malik bin Nebi’dir. Daha çok medeniyet ve toplumsal uyanış açısından meseleyi ele alan Nebi, önemli teşhislerin yanında çözüm ile ilgili de ufuk açıcı önerilerde bulunmaktadır.

Malik bin Nebi’nin sorunun teşhisinde ortaya koyduğu tezin merkezinde “sömürülme kabiliyeti” nin olduğu söylenebilir. Ona göre sömürgeciliğin “etki”sinden kurtulmak için öncelikle onun “nedeni”nden, sömürülme kabiliyetinden kurtulmamız gerekir. Müslüman, kimlik ve kişiliğini geliştirmeyi sağlayacak vasıtaları edinemiyor ve kullanamıyorsa bunun nedeni, ”sömürgecilik”tir. Ama bu amaçları için uygun olan varlığını da bu yolda kullanamayıp, yoksulluğunu arttırmak ve onu atıl bir birikime dönüştürmek durumunda kalıyorsa bunun nedeni de “sömürülme kabiliyeti ”dir.

Malik bin Nebi’nin İslam dünyasının mevcut geri kalmışlığını dayandırdığı kırılma dönemlerinden birisi, 1146 ile 1248 yılları arasında bugünkü İspanya (o dönemin Endülüs’ü) topraklarının büyük bir kısmı ve Kuzey Afrika’nın bir bölümünde denetim kuran Muvahhidler Devleti dönemidir.  Ona göre Muvahhidler sonrası İslam dünyası, hem sömürülen hem de sömürülme kabiliyetine sahip olan insanın durumudur.

Muvahhidler sonrası insanı için kendine güvenin yitirilmesinin yarattığı hastalık ve bu durumun ahlakımızda yarattığı tahribatın özellikle altını çizer. Dedikoduculuk, şöhret düşkünlüğü, makamperestlik, yöneticileri kutsallaştırma vb. hastalıkları ise kendine güvenin yitirilmesinin doğal sonucu olarak İslam dünyasında meydana gelen hastalıklar olarak görür.

Mevcut hali pür melalimizi işlerken: “Hayatın her safhasında kaosumuzun bölünmez ikizler gibi, iki değişmez yönünü görüyoruz; biri sömürgecilik, diğeri sömürüye uygun olma hali” dir der. Tabi resmin sömüreni ilgilendiren boyutunu da ihmal etmeden:” Sömürülenleri maddi olarak helak eden sömürgecilik, kendi sahiplerini de ahlaken helak etmektedir. Nitekim Amerika’nın keşfinden beri İspanya tarihi bunu yaşamaktadır.” Der.

Peki, bunun çözümü nedir ya da sömürülme halinden kurtuluşun bir reçetesi var mıdır? Ona göre sömürülmekten kurtulabilmemiz için öncelikle sömürülmeye uygun olma pozisyonundan uzaklaşmamız, hurafeler dokumaktan vazgeçmemiz gerekir. Akıl ve ruh sağlığımızı olumsuz yönde etkileyen “kolaycılık” hastalığından uzaklaşmamız gerekmektedir. Bu hastalıklarımızla mücadelede sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin önemine vurgu yapan Malik bin Nebi, bu bilimlerin Muvahhidler sonrası insanında oluşan hurafelerin ortadan kaldırılmasında yeni yol ve yöntemlerin geliştirilmesinde önemli rol oynayacağını özellikle vurgular.

Malik bin Nebi mevcut ruh halimizin ölü düşünceler ortaya çıkardığını ifade eder. Ölü düşüncelerin, uyanışın önündeki temel bariyerlerden biri olduğunu belirten Nebi, ancak ölü düşüncelerin tasfiyesi, öldürücü düşüncelerin ise ayıklanması ile yeniden bir dirilişin önünün açılabileceğini ifade eder. Öyle ki bundan dolayı İslam dünyasının kendi meselelerini ortaya koyamadığını, düşünce ve çalışmalarının tesadüflere bağlı gelişmek durumunda kaldığını ifade eder.

Yeni süreçte dirilişin öncülerini ifade ederken özellikle Cemalettin Afgani ve Hasan el Benna ve hareketine ayrı bir önem verir.

Ona göre Afgani, fıtri bir insan olmasının yansıra eşsiz bir kültüre de sahipti ve bu özelliği Onu, İslam dünyasında “Kültür ve Bilim “ döneminin öncüsü yaptı. Afgani, asırlardan sonra ilk defa “Peygamberlerin Sosyal Fonksiyonları” hakkında konuşma cesaretini göstermiştir. Hem de Muvahhidler sonrası insanının çoğunlukta olduğu bir toplumda... “Onun ilk hedefi; Sıffin’de parçalanmış ve sömürge idareleri tarafından tamamen yok edilmiş olan İslam kardeşliği temeli üzerine yaslanmış olan yeni bir siyasi yapılanmayı İslam dünyasında inşa etmek, bu uğurda öncelikle o zamanın mevcut yönetimlerinin dayandıkları temelleri yıkmaktı. İkinci hedefi; materyalizmi karşılayan ve Aligarh Üniversitesi’nin öğretim programında, Batı’nın gizli etkisiyle yer alan “tabiatçılığa” karşı savaşmaktı.”

Uyanışın öncüsü olarak gördüğü bir diğer şahsiyet ise Hasan el Benna’dır. Nebi’ye göre, Hasan el Benna’nın deneyimi, İslam dünyasını içinde bulunduğu kaostan kurtarmak için girişilmiş biohistorik bir senteze doğru belki ilk olumlu hamle olarak kabul edilecektir. “Hatta belki O, felçler, karışıklıklar, efsaneler ve putlarla dolu Muvahhidler sonrası toplumunu, Sıffin uçurumundan atlayarak İslam’ın ana kaynağına ulaştıracak tarih köprüsünü de kurmuştur. Çünkü İslam toplumunu Hz. Muhammed (s.a.v)’in çizdiği şekilde yeniden şekillendirmenin ilk ciddi gayretini sarf eden de bu harekettir. Bu yeni sosyal sentez az da olsa kaosla birlikte oluşmaya başlamıştır ama tarihi akışı hızlandıran teknik düşünce bu kaosa son verecek ve teknik modanın gelişimimizin önderliğini üstlenecektir.” Der.

1973 yılında Hakkın rahmetine kavuşan Malik bin Nebi, kendi döneminde İslam âlemi ile ilgili sahici eleştiri ve önerilerde bulundu. Şüphesiz belki de bu konuda en sahici yaklaşım sömürülme ile ilgili yaklaşımıdır. Mevcut hali pür melalimiz Nebi’nin kavramsallaştırmasının güncelliğini koruduğu, mevcut durumumuzun tanımlanmasında payı-karşılığı net bir şekilde kabul edilebilecek bir kavramsallaştırma olduğu yönündedir. Bu anlamda İslam dünyasının uyanışı ile ilgili yapılacak gelecek tasarımlarında gerek teşhiste gerekse çözüm arayışlarında istifade boyutu güçlü aydınlarımızdandır Malik bin Nebi. Rabbim rahmeti ile muamele etsin kendisine.

Kaynak: Malik bin Nebi, İslam Davası, Ekin Yayınları, Eylül 2018 İstanbul

Bu yazı toplam 929 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.