SEYYİD MUHAMMED NAKIB EL-ATTAS / Köşe Yazısı - Hasan UYAR

6.04.2016 11:44:28
Hasan UYAR

Hasan UYAR

 SEYYİD MUHAMMED NAKIB EL-ATTAS

Batıda ve doğuda akademi dünyasının, ismini “Bilginin İslamileştirilmesi ve Bilginin Batılılaşmaktan Kurtarılması” kavramlarına önemli katkıda bulunan Nakib el-Attas, 1931’de Endonezya’nın  Bogor şehrinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini  dönemin en önemli merkezi olarak da bilinen Singapur’da alır.

İngiliz okullarında başlayan öğrenim hayatı, gelecek yıllarda Avrupa ve Kuzey Amerika’daki akademik çalışmalarının,ilmi görevlerle dolu yaşamın ilk habercisidir aynı zamanda. Hayatını Batılı eğitimin şekillendirdiği izlemini veren el-Attas , aslında bu aldığı eğitim paradigmasının tam aksine, geleneksel İslam'ı öne çıkaracak ve bu anlamda gözü kapalı modernleşme akımlarının kök saldığı coğrafyalara kafa tutacak kökleri geçmişin derinliklerine uzanan bir gelenekselci İslam paradigmasının dirilticisi olarak öne çıkar.

“Raniri ve 17. Yüzyılda Açe’de Vücudiyye Hareketi” adlı teziyle 1962 yılında Mc Gill Üniversitesi’ne bağlı İslami Araştırmalar Enstitüsü’nden yüksek lisans derecesini aldı. Aynı yıl London Üniversitesi’ndeki Doğu ve Afrika Çalışmaları Bölümü’nde doktora çalışmalarını tamamladı ve Arthur Arberry ve Martin Lings’in idaresinde “Hamza Fansuri’nin Mistisizmi” adlı teziyle doktor oldu.

1965’te Malezya’ya dönen el-Attas, Malaya Üniversitesi, Malay Araştırmaları, Edebiyat Bölüm başkanlığına getirildi. 1968-70 yılları arasında Sanat Akademisi’nin dekanlığını yaptı. 1973’te Malezya Milli Üniversitesi’nde Malay Dili, Edebiyatı ve Kültürü Enstitüsü’nü kurdu ve başkanlığını yaptı.1987’de, İslami bir düşünce ve bilim geleneğinin ihyası amacıyla Uluslararası İslam Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü’nü kurdu.

İlerlemiş yaşına rağmen üniversitelerde dersler ve konferanslar yoluyla engin birikimini genç nesillere aktarmaya devam etmektedir. El-Attas’ın çağdaş İslam düşüncesindeki yerini modernizm-sekülerizm karşıtlığıyla şekillenen ve gelenek yanlısı bir yaklaşım olarak ifade edebiliriz. Yalnız buradaki gelenek, köklerini İslam düşüncesinde bulan ve özellikle Gazzalici çizginin modern versiyonu olarak değerlendirilen orta yolcu bir gelenektir.

 İslami ilimlere, tasavvuf düşüncesine, edep kavramına, bilginin vahiyle irtibatına ve İslami ilimlerdeki otorite anlayışına çok değer veren el-Attas, Müslümanların son dönemlerde karşılaştığı problemlerin temelinde “edep kaybı” ve “otoritenin inkârı” olduğunu söylemekte ve sekülerleşme krizine dikkat çekmektedir.

İsmail Raci el-Faruki, Seyyid Hüseyin Nasr, Ziyaüddin Serdar, Yasin Muhammed gibi çağdaş İslam düşünürlerinin tartıştığı ve çağdaş İslam düşüncesinde önemli bir başlık olan “Bilginin İslamileştirilmesi” konusunda el-Attas’ın yaklaşımı öncelikle “Bilginin Batılılaşmaktan Kurtarılması” yönündedir.

Attas’a göre, kökleri bilim devrimine ve Aydınlanma hareketine giden modern Batının ürettiği bilgi ve bilme biçimleri, özünde sekülerdir ve İslam’ın temel kabulleriyle çatışma içerisindedir. Bu seküler bilgi, modern bilimden eğitim sistemine, film sektöründen uluslar arası kuruluşlara kadar çok geniş bir kurumlar ağı tarafından üretildiği ve norm olarak takdim edildiği için, batılı olmayan toplumlar ve özellikle İslam dünyası için entelektüel bir tehdit ve meydan okumadır. Bu yüzden Attas, hem çağdaş batı düşüncesiyle diyaloga girmenin hem de İslam tefekkür geleneğini yeniden ihya ve inşa etmenin ön şartı olarak bilginin batılılaşmaktan kurtarılması gerektiğini savunur.

El-Attas’a göre “Günümüz bilgisini olduğu gibi kabul ederek ona bazı İslami bilimleri ve ilkeleri “yama yaparak” veya “aşılayarak” bu bilginin İslamileşmesini beklemek çok yanıltıcı sonuçlar doğuracaktır ki bu da ne faydalı ne de arzu edilendir. Ne bu “yamama” ve ne de “şırınga etme” işi, beden yabancı unsurlarla dolu hastalıktan bitap düşmüşken bir şifa vermez.

Bilginin bedeni İslam potasında yeniden şekillendirilmeden önce bu yabancı unsurlar ve hastalık ondan sökülüp atılmalı, sterilize edilmelidir.

En  önemli görevimiz, her bir düzeyin standardına göre belirlenmiş, en alt düzeyden en yükseğine kadar tüm eğitim sistemimizde sunulacak olan öz bilgiyi içeren bir bileşim üretmek için İslami unsur ve anahtar kavramları formülleştirmek ve entegre etmek olacaktır.

el-Attas’a göre Müslümanların temel problemleri, “İslâm dini ve onun pek önemli anahtar kavramları ve esasları konularındaki bilgi yetersizliği ve belirsizlikten kaynaklanmaktadır. İslâmî eğitimin gerçek amacı “iyi bir insan” yetiştirmektir. Çağımızdaki en büyük mesele, bilgi meselesidir. Bu problemleri halletmenin yolu ise eğitimden geçmektedir. Bilgi artık cehalete karşı olan bir kavram olarak değil, Batı’nın tanımladığı ve yeryüzüne yaydığı bilgi olarak bir sorun teşkil etmektedir. Bu bilginin gayesi yok olmuştur. Gerçek olduğunu iddia eder, ama sadece kargaşaya ve şüpheciliğe yol açar.

Bilgi nötr değildir. İçinde üretildiği medeniyetin karakteri ve kişiliğini yansıtır. Batı’nın aktardığı bilgi de böyledir. Aşırı dünya sevgisi ve insanın dünyevi hayatına verdiği değer yüzünden Batı’da bizim anladığımız anlamda “din” yoktur. Batı bilgiyi arar, ancak bunu şüpheye dayanarak yaptığı için her keşif, her yeni bilgi aslında aranandan onu uzaklaştırır. Bulunan bilgi asla öz gayesini tatmin edemez. Batı’da insan ilahlaştırılmış, Tanrı ise insanlaştırılmıştır.

İslam’da eğitim, insana adabın verilmesi, aşılanması anlamına gelir. Te'dib, İslami anlamda eğitimi ifade etmek için en net ve doğru bir kavramdır. Yani te’dib etmek, edeplendirmek demektir. Te'dibin zaten kavramsal yapısı içinde bilginin unsurlarından olan talim ve terbiyeyi de içine aldığını söyleyen Attas, bu yüzden İslam'daki eğitim kavramını terbiye, talim, te'dib terimleriyle tek tek ifade etmenin gereksizliğini vurgular. 

Eğitimin amaçları da, hedefleri de bu adabın içinde yer alır. İnsan ancak bu adab ile dünyada ve ebedi hayatta hakkı yerine getirebilir.  Eğitim ve öğretim süreci olarak te'dib kavramının devre dışı bırakılmasıyla meydana gelen netice ise edeb kaybıdır.

Edeb üzerinde sürekli durma, ilmin toplum içinde iyi gayelerle kullanılmasını sağlamak içindir. Zira aynı etimolojik köke sahip edeb, hem ilmi ve hem de ameli beraberce kapsamaktadır. Burada el-Attas’ın görüşlerinden hareketle eğitim olayının oluşmasını şu şekilde formüle etmek mümkündür:

İlim + Amel + Edeb = Eğitim                           

İslam uygarlığında eğitimin anahtar kavramları şunlardır:

Eğitimin gayesi dindir.

Eğitimin çerçevesi insandır.

Eğitimin muhtevası ilim ve marifettir.

Eğitimin kriteri hikmettir.

Eğitimin uygulanması adalettir.

Eğitimin yöntemi doğru iş, yani amel veya adabdır.

Eğitimin uygulanma şekli üniversite, yani külliyedir.

El-Attas’ı düşüncelerini, çalışmalarını Malay medeniyetinin ürettiği değerleri 20.yüzyıl yolsuzluğu içerisinde gönüllülükle ve cesaretle taşıma cüretini göstermek ve geçmişin değerlerini gelecek nesillere miras bırakmayı kendine bir borç bilmiştir.Prof. Nakib el-Attas bir Müslümanın hiç bir zaman emekliye ayrılamayacağını gösterecek bir şekilde  bugün 84 yaşında olup hala  hizmet vermeye devam etmektedir.

 

 

 

 

Bu yazı toplam 3156 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.