MAĞRİP HAVZASI / Köşe Yazısı - İsmet TANRIVERDİ

23.09.2016 06:22:26
İsmet TANRIVERDİ

İsmet TANRIVERDİ

 MAĞRİP HAVZASI

“Tüllenen mağribi, akşamları sarsan yarana

 Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.” Akif

Yazıma biraz sitem ederek başlamak istiyorum. Bir zamanlar Asya, Avrupa ve Afrika’ ya hükmetmiş Müslümanların yaşadığı İslam coğrafyası, paramparça olmuş; bağrında acı yaralar, hüzünlü hatıralar, ağıtlı şiirler bırakmıştır. Hangi toprak parçasına, hangi İslam ülkesine baksam, mazlumun isyan sesi yükselir. Aralara çekilen duvarlar, köleleştirilen zihinler, kavga ettirilen zulme maruz kalmış; halkları acı reçetelerle komaya girilen, can çekişen, yatağa hasta düşmüş, bir türlü uyanamayan ve dirilmeye çalışanlara kurulan tuzaklar görüyoruz.

Dirilmenin önüne geçmek için İslam coğrafyasının ruhu maddi ve manevi olarak yağmalanmış, sömürgeleştirilmiştir. Bu nedenle İslam Medeniyeti’nin her bir yanını tarumar edip  hafızası sıfırlanmaya çalışılmaktadır. İslam coğrafyası soylara ve kabilelere bölünerek parçalanmıştır. Suni sınırlarla hem coğrafya hem de zihinler ayrıştırılmıştır. Bunu tescillemek için dost kılıklı düşmanlar; böldüğü, parçaladığı kara parçalarına birer bayrak ve birer milli marş armağan etmiştir. Böylece bu küçük söz de devletçikler, bayrak ve marşlarıyla gurur duyacak hale gelerek bu semboller üzerinden etnik, mezhep, toprak ve çıkar kavgaları yapmış ve günümüzde de devam etmektedir. Bunun en açık örneğini Ortadoğu ve Afrika kıtasında görmekteyiz. 

Toprakları zengin ama yürekleri çoraklaştırılmış ve çölleştirilmiş Mağripli ve Maşrıklının her şeyi elinden alınmış, sömürgeleştirilmiş, yer altı ve yerüstü zenginlikleri yağmalanmıştır. Söz de demokrasi havariliği yapan Batı, bu insanlara demokrasiyi, adaleti, eşitliği ve hürriyeti çok görmüştür. Demokrasiyi sömürge aracı olarak kullanan Batı, Afrikalı insanı adeta açlıkla terbiye ederek cezalandırmıştır. Bu sömürge düzenleri var oldukça daha çok Afrikalı çocuk ölmeye devam edecektir. Açlıkla, yoksullukla, imkânsızlıklarla mücadele eden Afrikalıyı; Allah yeryüzünde cezalandırmak için elbette yaratmamıştır. Yeryüzünü nimetlerle donatan rabbimiz elbette Afrikalıya da her türlü nimeti vermiştir. Ancak yeryüzündeki emperyalistler, onların rızıklarını elinden almak için türlü komplo teorileri ve düzenleri hazırlamıştır.

Dilipak’ın sözüyle: “Bugünkü Batı uygarlığının geldiği düzey, siyah yoksul Afrikalı insanın sırtına binerek elde etmiştir.  Batı kapitalizminin doğuşu, Kızılderili kanı, zenci alın teri ve uzak doğu insanının alın teri ve gözyaşından yoğrulmuş bir temelin üzerinde olmuştur. Bir yandan misyonerler bir yandan sözde keşifler, öte yandan insan avcıları ve silahlı emperyalist güçler Afrika’yı korkunç bir şekilde sömürdü(1).

Bugün Fransa’ nın Afrika’da yirmi iki sömürge ülkesi vardır. Fransa, on bir devletin parasını kendisi basmaktadır. Yirmi birinci yüzyılda söz de demokrasinin beşiği Batılı ülkeler, sömürge düşüncelerinden vazgeçmiş değil;  bu halklara, dinlerini kültürlerini zorla dayatarak asimile etmeye çalışmaktadırlar.

Geçmişte olduğu gibi zalimlere karşı İslam coğrafyası,  “isyan coğrafyası” olmadıkça zulüm devam eder.  Cezayir’de Abdulkadir Cezairi’nin, Fas’ta Abdulkerim Hattabi’nin, Libya’da Ömer Muhtar’ın onurlu direnişleri sayesinde birçok Mağrip ülkesi bağımsızlığına kavuşmuştur. Ancak istenilen bağımsızlıklar oluşmuş değil, güdümlü yönetimler tarafından idare edilmişlerdir. Libya’da Kaddafiler, Tunus’ta Habip Burgibalar, Zeynel Abidin bin Aliler vs. krallar yabancı düşmanı aratmamıştır. Arap Baharıyla buralarda istenilen değişim yaşanmadığı gibi belirsizlik, karışıklıklar artarak devam etmektedir.

Bu girişten sonra Afrika kıtasının Mağrip bölgesinin eğitim ve medeniyet tarihi üzerinde durmak gerekir.

Mağrip; günümüzde Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Moritanya ülkelerini içine alan coğrafyadır. Yani Mısır dışındaki kuzey Afrika ülkelerinin tümüne Mağrip denilmiştir. Hatta zaman zaman İspanya, Sicilya da buna dâhil edilmiştir. İslam coğrafyasına göre Mekke merkez sayıldığı için, onun doğusunda kalan ülkeler uzaklıklarına göre Maşrık ya da Aksa i Şark ( Uzak Doğu), batısında kalan ülkeler ise Mağrip ya da Aksa- i Garp (Uzak Batı)  diye anılırdı. Mağrip denilince özelde Kuzey Batı Afrika anlaşılır. Akdeniz’e de Mağrip Deniz’i denilirdi.(2)

Bu havzada birçok medeniyet yaşamış ve buranın eğitim kültürünü etkilemiştir. Mağrip doğu ile batı arasında geçiş noktası olduğundan, burada yaşayan Müslümanların eğitim sistemleri ve yaşam tarzları benzerlik göstermiştir.

Mağrip, ilk olarak Emevi Müslümanları tarafından Ukba Bin Nafi komutasında Arap birlikleri bu bölgede İslam’ı yaymak amacıyla 662 de fethetmiştir. (3)

Bu fetih hareketleriyle beraber burada yaşayan kabileler İslam’la tanışır ve hızlı bir şekilde İslam kültür medeniyetinin eserleri inşa edilir.

Sonraları 711 yılında Tarık Bin Ziyad Mağriple beraber Endülüs’ü de İslam topraklarına katar.  Emeviler sayesinde buralar Müslümanlaşır. Mağrip’te Emeviler dışında Berberiler, Rüstemiler, Ağlebiler, Tamimiler, İhşitler, Fatımiler, Ziriler, Zeyyaniler, Muvahhidiler, Hafisiler ve Osmanlılar hâkimiyet kurmuşlardır. Bunların dışında da birçok değişik uygarlığa ve kültüre beşiklik etmiştir.(4)

Ancak bu coğrafyayı en çok eğitim kültür yönünden etkileyen uygarlıkları açıklamaya çalışacağız.

Bunlardan Ağlebiler; 808-909 yıllarında Tunus ve Doğu Cezayir’i kapsayacak şekilde hanedanlık kurmuştur.  Bir süre sonra Kahrevan’da Beyt el Hikme (bilgelik evi) kurdular. Burada felsefe kitapları okutulmuştur. İslam bilim ve felsefenin Batı Hrıstiyan dünyasına aktarılmasında önemli rol oynamıştır. Doğudan buraya önemli eserler getirtilmiş, yeniden kitaplar yazılmış ya da yorumlanmıştır. Bu kitaplar Batı dünyası için önemli bilgi kaynakları olmuştur. Kahrevan aynı zaman da çok önemli kültür merkezi olmuştur. Burada kurulan El Karaviyun Medresesi sonra da üniversiteye dönüşmüştür.(5)

Diğer bir uygarlık, 1091 yılları arasında Mağrip’te egemenlik süren murabıtlardır. Murabıtlar, Kuzey Afrika’nın yanı sıra Endülüs’te varlığını devam etmiştir. Ribatlar kurmuşlardır. Ribatlar, surlarla çevrilmiş içinde mescit odaları, ambarlar, ahırlar, sarnıçlar gibi kısımları içine alan bir gözcü kulesinin minare işlevi gördüğü kapsamlı bir yapıdır. Buralarda oturanlara “Murabıtlar” denilmiştir. Ribatlar, kara ve deniz sınırlarının önemli noktalarında askeri kuvvetlerin barındığı aynı zaman da din hizmetlerini karşılayan ve kervansaray görevi gören tekke niteliğindeki sağlam korunaklı yerlerdir. Murabıtlar Allah’a bağlı /irtibatlı /rabıtalı anlamına gelir. Ayrıca bu isim mağripte yaşayan dervişlere de verilmiştir.(6)

Murabıtların yerine Faslı ve yerli Berberilerin oluşturduğu ve 1146 -1269 yılları arasında Muvahhitler ( vahdetçiler, birleştiriciler, birlik yanlıları ) egemenlik sürmüştür. Muvahhitler bu coğrafyada güçlü ve parlak bir devlet kurmuşlardır. Bu devletin başında Muhammed Bin Tumart, berberi kabileleri arasında Tevhidi İslam’ı yaymaya çalışmıştır. Kendisine inanlara ve onun yolunda gidenlere muvahhit adı verilmiştir.  Muhammed Bin Tumart, Nizamiye Medreselerinde eğitim görmüş, öğrendiklerini hayata geçirerek berberiler arasında görülen yanlış inançları temizlemiştir.

Tumart;  devletin idari yapılanmasını baştaki imamın liderliğinde oluşan onlar, elliler, yetmişler meclisinde ulemaya da devlet yönetiminde yer vererek onların bilgilerinden faydalanmıştır.  Tumart, kendisi ilmiye sınıfından geldiği için ulemaya önemli roller vermiştir.  İlim erbabının fikir ve hürriyetine önem vererek ülkede ilmin, sanatın gelişmesine hizmet etmiştir. Batı medeniyetinin gelişip kökleşmesinde büyük etkileri olmuştur. Tumart’ın Endülüs’teki hizmetlerinden dolayı İbni Tufeyl, İbni Rüşt gibi filozoflar yetişmiştir.(7)

Mağrip havzasında 1312 -1332 yılları arasında büyük değişimler yaşanmıştır. Mali ülkesinde tahta oturan ve kendisini yetiştiren ünlü Sultan Mansa Musa dindar bir Müslüman olup Timbuktu’da bir İslami araştırmalar okulu kurmuştur. Sonraki yüzyıllarda Afrika’nın en büyük ve en itibarlı üniversitesi Sankure Üniversitesi halini almıştır. Timbuktu’da üç üniversite ve 180 medrese kuran okulu açılmıştır. 1450’ lerde Timbuktu nüfusu yüz bin kadar olup ve bunun dörtte biri bilginlerden oluşmuştur. Timbuktu dünyanın en büyük el yazması eserler kütüphanesine sahip olmuştur.(8)

Mağrip coğrafyasını etkileyen ve uzun süre hâkimiyet kuranlardan biri de Osmanlı imparatorluğudur. Osmanlı imparatorluğu 1514 yılında Tunus ve Cezayir’i egemenliği altına almıştır. Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’da emperyalist İspanyol ve Portekizlilere karşı İslam ve Müslümanlarının koruyuculuğunu yapmıştır. Osmanlı Devleti, Tunus ve Cezayir’in imarı ve kalkınması için çalışmıştır. 300 yıldan fazla Osmanlı himayesinde kalan Tunus, Cezayir; Osmanlı idari, siyasi, eğitim, askeri ve mali yapısını örnek almıştır.  Osmanlı kendi yönetim sistemlerini kurarak buralarda köklü değişimler meydana getirmiştir. Medreseler, mescitler, tekke ve zaviyeler, vakıflar, saraylar ve kışlalar inşa ettirmiştir. (9) 

Osmanlı İmparatorluğunun en çok etkilediği ülkelerin eğitim sistemleri incelendiğinde birçok eser meydana getirildikleri görülmüştür. Tunus’ta El Asfuriye Medresesi, ülkede kuran kursu öğreticisi yetiştiren bir medresedir. Tunus’ta Zeytuniye Cami (Zeytuniye Üniversitesi ) ve Ulu Cami (Üniversitesi) kanalıyla ülkede ilim ve kültür gelişmiş ve Zeytuniyeliler geleneği devam ettirilmiştir. Tunus’ta her cami ve üniversite ile ilgili bir vakıf kurulmuştur. Vakıflar Osmanlı devletinde olduğu gibi eğitim ve öğretimin ülke genelinde yayılmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır.(10

Osmanlı İmparatorluğunun etkilediği bir başka ülke Cezayir’dir. Cezayir’de eğitim sistemi, Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul’daki eğitim sisteminin bir modeli ve uzantısı olmuştur. Bilginlerin evleri, özel kütüphaneler, mescitler, zaviyeler ve medreseler başlıca eğitim ve kültür kurumlarıydı. Eğitim,  öğretim programı genellikle klasik medrese programı olup dini- nakli ilimlerin tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, ilmi tevhid ve tarih, coğrafya gibi beceri ilimleri sarf-nahiv, beyan ve belagat gibi dil ilimlerinin öğretilmesiyle sınırlı olmuştur. Kuran ayetlerinin ezberlenip  İslam inanç ve ibadet esaslarının öğretilmesi bu okullardaki eğitim ve öğretimin temel amacını oluşturmuştur.(11)

İslam coğrafyasının birçok yerinde olduğu gibi Mağrip’te de benzer eğitim modelleri uygulanmıştır. Bu benzerlikler okutulan dersler, uygulanan eğitim yöntemleri ve müfredatın içeriğinde belirgin olarak dikkat çekmektedir. Yapılan dini eğitim genellikle medrese programıdır. Akli-nakli diye ikiye ayrılan dersler okutulmuştur. Akli bilimler daha çok felsefe, mantık,  matematik, aritmetik, tarih, coğrafya, edebiyat dersleridir. Nakli bilimler ise fıkıh, hadis, kelam, tefsir, kıraat, belagat, nahiv gibi ilimler okutulmuştur.(12)

Eğitim ve öğretim çeşitli aşamalardan geçmiştir. Birinci aşama ilköğretim düzeyindeki medrese eğitim sistemi dediğimiz Kur’an öğretimi, Kur’an ezberi, namaz gibi ibadetlerin öğretilmesi ve temel dini bilgilerin küçük yaştan itibaren çocuklara öğretilmesidir. İkinci aşama olarak ise yüksek öğretim dediğimiz üniversite tarzı eğitim sistemidir. Çocuklar, ileri seviyede akli ve nakli eğitimi zamanın meşhur âlimlerinden ders alarak yüksek öğretimden mezun olmuşlardır.(13)

Sonuç olarak;

Afrika kıtasının genelinde olduğu gibi Mağrip ülkelerinde de sömürü ve geri kalmışlığın temel sebebi: Eğitimsizlik ve beraberinde getirdiği cehalettir. 1830 ‘lu yıllardan sonra sömürgeleştirilen bu ülkeler, her alanda olduğu gibi eğitim alanında da çok geri kalmıştır. Sömürgecilikle beraber bu ülkelerde fakirlik, işsizlik artmış, okullaşma oranı düşmüş, eğitime gereken önem verilmemiştir. Modern kölelikle, halklar geri bırakılmıştır. Servetlerin üstünde yaşayan fakat farkında olmayarak batı toplumlarının paryası haline gelmişlerdir.

Bu ülkelerin söz de bağımsızlıkları çok yakın bir zamanda olmuştur. Fas ve Tunus 1956, Cezayir 1962, Libya 1949 ‘da bağımsız(!) olmuştur. Bugün Afrika’da olduğu gibi Mağrip ülkelerinde de sömürü ve sahte suni ideolojiler halka dayatılmıştır. Batı, yıllarca bu halklardan “yaşama vergisi” ya da “baş vergisi” almıştır. “Bana zenginlik, sana sefillik” reva görülmüştür. İngiltere altın, elmas, petrol madenlerine; Fransa kahve, pirinç, kauçuk, fosfor, demir, uranyum, manganez, doğalgaz ve petrol zenginliklerini sömürmüş ve sömürüye devam etmektedir. Fransa, bu halkları kardeşlik kavgalarıyla ve ihraç ettiği laiklik inançlarıyla İslam’dan baskı ile uzaklaştırmaya çalışmıştır.  Buralardan çekilen Fransa, etkisi uzun süre geçmeyecek kuklalar ve rejimler bırakmıştır. Öyleki bugün bu halklar kendi dilleri yerine Fransızca ile iletişim kurmaktadır. Emperyalistler, Arap Baharlarını tersine çevirerek, dipten gelen değişim dalgalarını ve devrim rüzgârlarına karşı durarak kaosu derinleştirmişlerdir. Bu da Afrika kıtasının değişim ve dönüşüm yönünden cılız olmasını ve dışarıdaki müdahalelere açık hale getirmiş ve yönlendirilmiştir. Beraberinde gelen iç karışıklıklar etki alanını zayıflatarak nereden geldiği bilinmeyen Eş Şebab, Boko Haram gibi örgütleri ortaya çıkarmıştır. Bu örgütler İslam’a ihale edilerek, İslam’ın kol, kafa kesme dini olduğu algısı bu örgütler üzerinden oluşturulmuştur.

Arap Baharının beşiği ve sembolü, eğitimli işsiz bir gencin kendisini yakmasıyla alevlenen Tunus; Arap baharının ilk kanlı devrimini başlatan Libya;  yumuşak geçişle yasemin devriminin yaşandığı Fas; Kuzey Afrika’nın Mısırdan sonra en önemli ülkesi Cezayir’de istenilen değişim ve devrim gerçekleşmeden teknokrat hükümetler ve güdümlü siyasetçiler tarafından yönetilmeye devam ediliyorlar.

Bu olup bitenler karşısında Müslümanlar olarak, görmezlikten, bilmezlikten gelme hakkımız yoktur. Gönül coğrafyalarımız yaralanmış ve kurtarıcılar beklemektedir. Aramıza yeniden gönül köprüleri kurarak ümmetin dirilişini, birliğini sağlayacak kardeşlik bağları geliştirilip birlikte mücadele edilmelidir. Mağriplinin yarasını sarmak ve onlar için bir şeyler yapmak Müslüman ve insan olarak başta görevimizdir. Türkiye’nin son yıllarda Afrika ile ilgilenmesi ve onlara umut olması Batı emperyalistlerini rahatsız etmektedir. Onların tüm planlarını bozacak ve Afrikalıya nefes aldıracak adımlar atmaya devam edilmelidir. Gerçek anlamda bağımsızlık bu ülkelerin kaderlerini değiştireceği gibi sömürenlerin de kaderlerini etkileyecektir. Aksine, sömürgecilik daha çok Afrikalı çocuğun ölmesi demektir. Makus talihini yenecek Mağripli, Maşrikli kardeşlerimizin eğitim, ekonomik düzeyi gelişecek ve yaşam standartları yükselecektir.

İslam ülkeleri eğitim sistemlerini etnik, mezhep ve coğrafya temelli düşünceden arındırıp gerçek kardeşliği ve vahdeti sağlayacak ortak değer ve hedeflere odaklanmalıdır. Bu bilinçle İslam coğrafyasında eyleme dönüşen yeni bir eğitim sistemi ve yeni bir dünya kurma umuduyla… Vesselam.

                                                                                           

               KAYNAKLAR

(1)     A. DİLİPAK: Coğrafi Keşiflerin İç Yüzü. S:118,121.

(2)     Prof. Dr. Zeki TEZ: İslamın Batı Cephesi S:7.

(3)     Ö. YURDALAN: En Uzak Batı S:320.

(4)     Prof. Dr. S. HİZMETLİ: Osmanlı Yönetim Dünyası Tunus,Cezayir Eğitim Sistemine Bakış S:1.

(5)     Prof. Dr. Zeki TEZ: İslamın Batı Cephesi S:11.

(6)     Prof. Dr. Zeki TEZ: İslamın Batı Cephesi S:10.

(7)     Prof. Dr. Zeki TEZ: İslamın Batı Cephesi S:11,12.

(8)     Prof. Dr. Zeki TEZ: İslamın Batı Cephesi S:12,13.

(9)     Prof. Dr. S. HİZMETLİ: Osmanlı Yönetim Dünyası Tunus, Cezayir Eğitim Sistemine Bakış S:3.

(10) Prof. Dr. S. HİZMETLİ: Osmanlı Yönetim Dünyası Tunus, Cezayir Eğitim Sistemine Bakış S:14.

(11) Prof. Dr. S. HİZMETLİ: Osmanlı Yönetim Dünyası Tunus, Cezayir Eğitim Sistemine Bakış S:15,19.

(12) A. ÇELİK: Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi -2015

(13) A. ÇELİK: Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi-2015

 

Bu yazı toplam 3288 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.