İslami Düşüncede Sorunlar ve Yeni Arayışlar / Köşe Yazısı - İsmet TANRIVERDİ

6.01.2019 18:46:48
İsmet TANRIVERDİ

İsmet TANRIVERDİ

 İslami Düşüncede Sorunlar ve Yeni Arayışlar 

Her medeniyetin kendine ait bir düşünce dünyası vardır. Bu düşünce ve fikirler insanların kimliği ve kişiliğini ifade eder. Bazen de insanlığın ortak mirası olabilir. Anlam dünyamızın temeli sayılan düşüncelerimiz hayat felsefemize ışık tutar. Dolayısıyla insanda var olan enfüsi ve afaki düşünceler toplumların dünya görüşlerini oluşturur. Eylemlerimizin teorisini ve temelini de oluşturan akide ve düşüncelerimiz bazen bir silah bazen de bir mermiden daha tesirli olabilmektedir. Bu nedenle toplumları değiştirmenin yolu şiddet, baskı ve kas gücü yerine ana eksene düşüncenin yerleştirilmesi ve düşüncenin bir değişim aracı olarak görülmesi esastır. Ancak düşüncelerimizin etkili olabilmesi için mesajının evrenselliği, zamana, ihtiyaçlara ve doğru olabilirliği önemlidir.

İç ve dış dünyamızın yansıması olan bu düşünceler zaman içinde şartlara göre çeşitli evreler geçirebilir ve insan düşüncelerinin zaman içinde değişmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Bir şeylerin başta doğru ve iyi olması, kötü bir şeyi iyiye döndürmekten daha kolaydır.  İnsanın zihnindekini değiştirmesi kendi görevidir. Bu nedenle "Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda bulunanı değiştirmez"(Rad/11). Allah iki değişimden söz ediyor ve insanların akıl ya da ruhlarındaki değişimin kendilerindeki özellikler olumlu ya da olumsuz davranışlar Allah tarafından değiştirilmeden önce kendilerince gerçekleştirilmesi gerekiyor. Burada Allah' ın değiştireceği, insanların refahı ve mevcut özellikleri bir insan diğerinin aklını değiştiremez ama aklının içindekilerini değiştirebilir. Bu anlamda insanın ruhu iyi ve kötü kavramlar taşıyabilen bir hazine gibidir. Hazinenin işlerliği ve amacına uygun kullanılması önem kazanmaktadır. Sağlam düşünceye sahip olmak sebepleri sonuçlarla ilişkilendirmektir. Akıl, bir düşünce sistemi değil, sebeplerin sonuçlarla ilişkilendirildiği ve bunun gerçeğe dönüştürüldüğü bir sistemdir. Bu nedenle bilgi ve akıl tarihtir, tecrübedir. Tarih yoksa ne bilgi ne de akıl olmayacaktır.

Bugün dünya, fikir ve düşüncelerin çatışmalarından doğan sonuçları yaşıyor. Hak ve batıl düşünceler medeniyetlere yön vermektedir. İslam’ın hak mücadelesi tevhid ilkeleri üzerine kurulmuştur. Bu ilkelerden biri de İslam’ın selam (barış, esenlik) dini olmasıdır. Yaşatmayı esas alan İslam dini hiç bir zaman şiddeti ve zulmü kabul etmemiştir. Ne zulmeder ne de zulme uğramayı kabul eder. Bu nedenle İslam her türlü zorlamalara (tağutlara) karşıdır. Bu tür iktidarları değiştirmeyi hedef alır. İslam güçlü silahlarla değil, iyi yönlendirilmiş zihinlere sahip olarak insanlara uygulanan zulmü ve baskıyı kaldırmalarında yardımcı olur. Müslümanlara karşı kullanılan şiddet ve baskılar, Müslümanların zihinsel(fikirsel) güç yerine fiziksel güce yönelmeleri ve sıkıca sarılması düşünsel gücü kullanmasını engellemiştir.

 Allah: "Dinde zorlama yoktur" diye buyururken zor kullanmayı ortadan kaldırmaktadır. Yani insanların zihinlerine fikir yerleştirme konusunda baskı ve şiddeti etkisizleştirip engellemektedir. İslam’a karşı olanlar, İslam aleyhinde, "İslam’ın daha çok şiddet ve baskı üreten din" algısı yaratılmıştır. Oysaki baskı ve şiddet İslam karşıtı olanların kullandığı araçlar ve argümanlarıdır. İslam coğrafyasını  "söz de barış ve demokrasi " adı altında daha çok şiddet ve korku üreterek parçalamaktadırlar. Aynı yöntemleri Müslümanların kullanmasını arzu ederek bu arenaya çekmeye çalışılmaktadır. Müslümanların sabrını tüketen Batı karşısında, "düşmanın silahıyla silahlanma" yarışına girilmesi onları daha çok fakirleştirmeye devam eder. Çünkü silahı üreten ve Müslümanlara satan da Batı’dır. Hem düşman üreterek savaş çıkarır hem de silahını satmaya çalışır. Böylece Müslümanların asıl sorunu ve ihtiyacı olan bilimden ve bilgiden uzaklaştırıp yapay meşguliyetlere boğmaktadır. Müslümanların enerjilerini bilim ve bilgi elde etmek yerine silahlara sarılma tercihini dayatmaktadır. Hz İsa'nın dediği gibi: "Hakikati bileceksiniz ve sizi hakikat kurtaracaktır." Müslümanlar, bilgi sahasına inmelidir ve savaş alanından çıkmalıdır. Müslümanları yozlaştırmaktan kurtaracak ve geleceğe sürükleyecek olan bilgidir. Malik Bin Nebi'nin dediği gibi "bilim, hakikat dışında hiçbir şey kabul etmediği zaman ahlak şartlarını kendisi karşılar. Bilgi hataların yapılması için öğretilmez. Ahlak kuralları bilimin bir neticesi olarak gelişir, bilgi ve tecrübeyle zenginleşir. Fakat bilim ahlak kurallarından ayrıldığı zaman ahlak kuralları zincirler haline gelir ve yolun üzerindeki bir engele dönüşür."

 Aslında İslam bilimle ortaya çıkmıştır. Peygamberler ilim ve aydınlığı yaymak için çabalamışlardır. Muhalif olanlar ise daima ilim ve aydınlıktan korkmuşlardır: "Onlar ağızlarıyla Allah nurunu söndürmek istemektedirler. Hâlbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır"(Saf/8). Müslümanlar her zaman onurlu bir duruş ve tavır almak zorundadırlar. "...Allah, sevdiği ve kendisi seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir."(Maide/54) vaadinde bulunmuştur.

Yüce Allah, insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratmıştır. Ancak insanoğlu bu halifelik sorumluluğunu kötü amaçlar için kullanmaktadır. Allaha verdiği taahhüdü yerine getirememektedir. Çünkü Allah: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dediğinde, melekler: "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima tesbih ve takdis ediyoruz”, demişler. "Allah da ben sizin bilmediğinizi bilirim demiştir." (Bakara/30). Buradan hareketle bozgunculuk yapmak, kan dökmek haram kılınmıştır. Yeryüzünde barışı ve insanlığın ıslahına çalışmak Müslümanların temel görevidir. Bu anlamda barışın yayılması ve dünya milletlerinin kardeşçe yaşaması iman ve inancın bir zorunluluğu halini almıştır.

Müslüman, İslam’ı bildiği kadar Müslüman’dır ve İnsanlığı bildiği kadar insandır. Kur'an'ın ve peygamberin mesajını yeterince anlamayışımız birçok alanda hatalara neden olmuştur. Bu hatalarımızı telafi etmek için yine Kur'an'a başvurulmalıdır. Kur'an sorunlara bakış açımızı belirlemektedir. Böylece, toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlara bakışımızı şu üç ayetle özetlemektedir:

Toplumsal düzeyde; Deki: ...sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz."(Ali İmran/64)Siyasi düzeyde; "Allaha kulluk edin ve tağuttan sakının."(Nahl/36). Ekonomik düzeyde; "Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o yetimi itip kakar; yoksulu duyurmaya teşvik etmez."(Maun/13)

Bir toplumda düşünce farklılığı ve çeşitliliği toplumun bünyesini güçlendirir, sağlamlığını zenginleştirir. Hz İsa "Düşmanlarınızı sevin" diyerek seni sevmeyeni sevmek bir meziyet olarak görür. Ahlaki hastalığı ve düşmanlığı gidermenin en büyük ve en önemli yolu sevgi ve karşıdaki insanın takdir edilmesinden geçer. Karşımızdakini anlamanın bir yolu da tarih bilgisine sahip olmaktır. Bu bilgi okuyarak ve yeryüzünü dolaşarak elde edilir ve bu bilgi övgüyü, bencilliği, kibri ortadan kaldırır.  Müslümanların yeryüzünü dolaşmaları ve geçmiş kavimlerin akıbetlerini öğrenmeleri onların anlayışlarını değiştirir. Yüce Allah,  "Onun için yeryüzünde dolaşın Allah'ın ayetlerini yalan sayanların akıbeti ne olmuş, görün!"(Ali İmran/137)şeklinde buyurmuştur.

  İslam Dünyasında Düşüncede Yenilenme Sorunları ve Krizden Çıkış Yolları:

 Bunlardan ilki "Dinde zorlama yoktur" ilkesini hayata geçirememektir. Karşımızdakini anlamama ve dışlayıcı tavır ve tutumlar kardeşlik bağlarını zedelemiştir. Korkutma, şiddet, baskı Müslüman’ın davranışları olamaz. İkna ve ıslah etme yolu ve müsamaha yolu tercih edilmelidir. "Allah, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever".(Mümtehine/8)

İslam dünyasında düşünsel anlamda bir sorun da demokrasiyi özümseyememektir. Batının demokrasiyi "Demokles’in kılıcı" gibi kullanması, işgal ettiği ülkelere demokrasi götüreceğim gerekçe olarak sayması, savaş zemini oluşturması bakımından demokrasi havariliği yapanların sicili bozuk ve sahte demokratlar olarak tescillenmiştir. Demokrasinin savaşsız, kavgasız olması İslam’ın istişarelerini ve şura meclislerini çağrıştırır hatta İslam’ın kendisi olur. İslam dünyası bir türlü demokratik yaşama geçememiştir.  Türkiye ve İran ancak geçebilmiştir. Diğer ülkelerin iktidarları, yönetimleri kılıç, savaş ve darbelerle başa geçmişlerdir. Akıl gücü yerine şiddet, kas ve silah gücü kullanılmıştır. Ülkelerin başındaki emanet krallar, diktatörler ABD' nin ve Batının kuklalarıdır ve bunlar tarafından desteklenmiştir. ABD ve Batı bu krallar sayesinde istediği zaman müdahalede bulunabilmektedir. Toplumların arasına fitne tohumları ekilerek savaşlar ve düşmanlıklar çıkarılmaktadır. ABD: "Verdiği nefes kadar yaşam hakkı" tanıyarak kendisini dünyanın özellikle de İslam dünyasının firavunlaşmış tağutu olarak görmektedir. Orta doğunun kalbinde yer alan İsrail ise ABD' nin yaramaz ve şımarık çocuğudur. ABD' nin elinde kırmızı mendil sallayan matador görevini yapmaktadır. Coğrafyada istediğini tehdit etmekte ve sağa sola saldırmaktadır. Demokrasinin misyonu insanlara zulmeden ve despotluk yapan beşeri tanrıların olmamasında saklıdır. Demokrasinin yaptığı ilk şey bu beşeri tanrıları ortadan kaldırmasıdır. Yeryüzünde bir zamanlar tanrı olmuş krallıklar çok geçmeden düştüler ve düşmeye devam ediyorlar. Çünkü halkların bu yapay tanrıları aşma imkânı veren bir bilinci oldu.

Müslümanların düşünsel anlamda bir sorunu da atalar dini üzerine hareket etmeleridir. Atalarımızın mirası bizi bugün durduğumuz yere getirdi. Fakat biz hala bir türlü atalarımızı aşamıyoruz. Atalarımızın doğruları bizim için bir tecrübedir. Ama kusurlarını sahiplenmemekle haklıyız. Gayemiz atalarımıza kusurlarından dolayı düşman kesilmek değildir. İslami bilinç ve idrakin yeterince olamaması ve geleneksel yanlışların sürdürülmesi İslam dünyasını adeta intihara sürüklemiştir. Kaynağından öğretilmeyen Kur'an ve sünnet yalan yanlış bilgilerle öğretilmeye çalışılmıştır. Bu miras sayesinde din gelişmenin önünde engel olmuştur. " Onlara: Allah’ın indirdiğine uyun, denildiği zaman, onlar "hayır! Biz atalarımızın üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu bulamamış idiyseler?(Bakara/170). Buradan hareketle atalarımızın bıraktığıyla yetinmek doğru değildir. Yanlışları ve doğruları birbirinden ayıklayarak atalara köle olmaktan vazgeçmek gerekir. Yani Ali Şeraiti ‘nin deyimiyle "her toplum kendi tanrısını yaratır." Böylece atalarımızı putlaştırmadan ve kutsallaştırmadan gerekeni yapılmalıdır.

Eşitsizlik ve adaletsizlik Müslümanların başka bir düşünsel sorunudur. Müslüman ülkelerin yönetimleri, halkın iradesiyle gelmedikleri ve çoğu darbe ve baskılarla iktidara geldiği için toplumda adaletsizlikler baş göstermiştir. Orman kanunları uygulanmaya çalışılmıştır. Güçlü- zayıf, fakir- zengin, soylu- garip gureba ayrımı yapılmaktadır. Kanunlar daha çok ezilmişler için işletilmektedir. Bu durumu peygamberimiz kınamıştır: "Sizden öncekiler soylu ve zenginler hırsızlık yaparlarsa serbest bırakırlardı, fakirler çalarsa onlara had uygularlardı. İş bu yaptıklarından dolayı helak oldular." Ya da sonlarını getirdiler. Örneğin Hitler ve Napolyon gibi. Müslümanlar adaleti sağlamakla sorumludur. Demokratik direniş göstermeleri gerekmektedir. Peygamberlerin geliş amacı da tevhid ve adalettir. Âlimler bu nedenle "nerede adalet varsa Allah'ın dini oradadır" demişlerdir.

İslam dünyasının geri kalmışlığı ve sömürülmeye elverişli hale gelmesi sorun: Sürekli savaşlar ve müdahaleler ile Müslüman halkların hürriyetleri kısıtlanmış,  hayata müdahalesi engellenmiş ve beraberinde atalet ve tembellik meslek haline gelmiştir. Eğitimsiz halklara putlar sunulmuş ve bu putlara olan saygı derinleştirilmiştir. Putlar üretmek bilgisiz toplumların hastalığıdır. Bu hastalıktan ve putlardan kurtuluş yolu olarak halkı bilinçlendirmek ve bilgi toplumuna dönüştürmekle gerçekleşir.

Düşünsel sorunlarımızdan biri de batıla karşı yersiz korkularımızdır. Batının üstün gücünden, teknolojisinden, silahlarından;  iman zayıflığından dolayı yersiz korku ve panikler yaşamaktayız. "Bizim ülkemizi işgal edip bölebilirler, darbeler yapabilirler, ekonomimizi çökertebilirler, ambargolar uygulayabilirler vs." şeklinde birçok korku nedenleri oluşturmuşuz. Bu bizim Allaha yeterince güvenmediğimizi ve İslami hayatın ve mücadelenin anlamını bilmediğimizden kaynaklandığını göstermektedir. Oysa Yüce Allah "Hak geldi batıl zail oldu" (Sebe/49). Bir başka ayette de "Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir."(Enbiya/18). Bu apaçık ortada iken "Allaha karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan beslemek "(Ali İmran/154). Bizim Allah'a güvenmediğimizi gösterir. Müslümanlar, Allah'ın ipine sımsıkı sarıldığı zaman  "Müminlere yardım etmek de bize düşer"(Rum/47), "Allah asla sözünden dönmez"(Ali İmran/9) buyurmuştur.

İslam kardeşliğini bir türlü tesis edememe sorunu: Çeşitli farklılıklarımızdan dolayı (etnik, mezhep, cemaat, tarikat, selefilik, iktidar olma, adaletsizlikler vs.) ya da dışarıdan İslam düşmanlarının tahrikleri, oyunları, planlarından kaynaklanan nedenlerden dolayı parçalanmalar, bölünmeler, kırgınlıklar yaşanmaktadır. Düşmanlar bu konuda iyi çalışıp görevini yerine getirmektedirler. Ya Müslümanlar İslam kardeşliği için üstüne düşeni yapabilmekteler mi sorusuna maalesef cevabımız hayır olacaktır. Kur'an’ı Kerimde "Eğer müminlerden iki grup vuruşurlarsa araların düzeltin..." (Hucurat/9). Yani hakem olup barıştırmak ve adaleti sağlamak gerekir. Müslüman, Müslüman kardeşine Habil’in tutumunu göstermelidir. Habil kendisini öldürmeye niyetlenen kardeşine "And olsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana öldürmek için el uzatacak değilim"(Maide/28). Burada Müslümanlar birbirlerine karşı merhameti ve şefkati devreye koymalıdırlar.

Mezhepçilik hastalığı sorun olarak görülmektedir. Her ne kadar çok katı düşmanlıklar yoksa da yine de zaman zaman Müslümanlar arasında ayrımcılık ve huzursuzluk sebebi olabilmektedir. Müslümanlar şuan Hanefi veya Şii olmaktan çok haricilik ve tekfircilik hastalığına yakalanmışlardır. Müslümanlar Kur'an'ın en büyük mesajı olan tevhid öğretisini bırakıp liderlerini ve mollalarını putlaştırmaktadırlar. Bu durum Müslümanları birbirinden uzaklaştırmaktadır. Her türlü farklılık zenginlik sayılarak aramızda güven ve birlik tesisini kurmak zorundayız. Tıpkı Avrupa’nın yaptığı birlik gibi.

Bilgi ve barışı birlikte yaşamama sorunu: İslam coğrafyasının her tarafı kan revan içindedir. Yapay ve paralı taşeron örgütler cirit atmaktadırlar. Birbiriyle uğraşmalar ve coğrafyanın kaderi üzerinde oynanan oyunların sebebi olmaları nedeniyle bilinçli olarak desteklenilmektedir. Müslümanların bu oyunları bozması gerekmektedir. Eğer İslam coğrafyasına bilgi ve barış gelirse onları kimse yenemez ve hiç kimse kontrol altına alamaz. Ancak bilgi ve barış kaybedilirse güçlü batıl zayıf batıla galip gelir ve bu Allah'ın kanunudur. Bu nedenle Müslümanların bilgiyi ve barışı yüceltip sahiplenmeleri gerekir.

Fikri kirlilik bir başka sorundur. Kur'an'ın ve sünnetin rotasından çıkmasıyla birlikte Müslümanlar yolunu kaybettiler. Başka kişilerin kılavuzluğunda yürüyen İslam dünyası alabora oldu. Kendilerini kaybeden Müslümanlar çok farklı düşüncelere sahip liderlerin, şeyhlerin, mollaların, filozofların, akımların, mezheplerin yolunda şekillenmeye başladı. Ayrıca batıl fikirler de inançlarımızın içine karıştırılarak harmanlanmış dincikler türedi. Özellikle israiliyata ait bilgiler ve Hristiyan dünyasından mitolojiler İslam’a din diye mal edildi. Müslümanların ortak akıl ve istişarelerle bu kirli bilgilerden temizlenmesi ve ayıklanması gerekir.

Kötülüğü en güzel şekilde savmak sorunu: Müslümanlara her türlü zulmü yapan kişi ve topluluklara karşı kin ve nefretle yaklaşmak sorunları çözmez. Ancak bu köle olalım anlamına da gelmez. Elbette kendimizi savunmamız gerekir. Öncellikle şunu belirtmek isterim ki şiddet, şiddeti doğurur. Biz şiddetten yana olmamalıyız. Sizinle din hususunda savaşmayan ve sizi ülkenizden çıkarmayanlara iyilik ve adaletle davranın. "Kötülüğü en güzel şekilde karşıla. o zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost olur."(Fussilet/34). Kötülüğü iyilikle karşılama hasletine, sabredenlerden ve en büyük haz sahiplerinden başkası ulaştırılmaz. Bu zordur, ama bunun neticesinde insan doğar.

Müslümanların kendine ve birbirlerine güvenememe sorunu: Kendi aralarındaki çeşitli problemleri konuşarak halletmek yerine şiddete ve silaha sarılarak çözmeye çalışmaları düşmanlıkları beraberinde getirmiştir. İran - Irak savaşı bunun en tipik örneğidir. Sekiz yıl sürdü ve iki tarafta bu savaşta kaybederek Batılılara hizmet etmiştir. Batı hem silahını sattı hem de kardeşlik yerine düşmanlığı körükledi. Bunun benzeri birçok örnek mevcuttur. Örneğin Kürt sorununu neden konuşarak halledemiyoruz. Bu sorunu terör örgütlerine ve arkasındaki gizil güçlerin insafına bırakıyoruz. Neden aşağılık kompleksiyle kendi iç meselelerimizi uluslararası sorunlar haline getirip daha da içinden çıkılamaz haline getiriyoruz. Kendi tarihimize bakmamız gerekir. İslam tarihi başarı hikâyeleriyle doludur. Bunların yeniden okutulup anlatılması ve bunlardan ders çıkarılması gerekir.

İçtihat kapısının kapanması sorunu: Hızlı değişen ve dönüşen dünyamızda yorumlara açık birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Bu ihtilaflara ve sorunlara çözüm olabilecek yorumlara ihtiyaç duyulmaktadır. İslam dünyasının zihinsel açılımlar yapması kaçınılmazdır. İman ve inançlarımızın yeniden canlandırılması ve sağlıklı yorumların ortaya çıkması için tartışmaların yapılması ve farklı yorumlara tahammül edilmesi gerekir. Aksi yapılırsa şiddet ve hizipleşmeler oluşur. Kendi meselelerimizle yüzleşmekten korkulursa daha büyük çatışmalara ve gerilimlere neden olabilir. Şuan biz İslam medeniyetinin mirasını tüketmeye devam ediyoruz. Ancak medeniyetimize katkı sunacak yeni şeyler söylememiz, İslam medeniyetini yeniden ihya etmemiz ve tarih sahnesinde aktif rol almamız gerekir ki dünyada barış ve kardeşlik olabilsin. Tarihçi Arnold Toynbee dediği gibi medeniyetlerin şehitler gibi değil, intihar edenler gibi öldüklerini ifade ederek tarihi özetler: "Akbabalar ve kartallar medeniyetler öldükten sonra bu medeniyetlerin cesetlerine hücum eder ve onları yer." der. İslam medeniyeti ölmeden akbabalar ve çakallar saldırmaya devam ediyor ve tarih sahnesinden atmaya çalışılmaktadırlar.

Sonuç olarak;

Biz Müslümanlar bu gidişattan memnun değiliz ve en çok muzdarip ve mağdur olan Müslümanlar olmaktadır. Ezilen, aşağılanan, sömürülen, ülkeleri işgal edilen, savaş ve kaos çıkarılan, hak ve hürriyetleri çiğnenen yine Müslümanlar ve ülkeleridir. Bu sebeplerin bir kısmı bizden kaynaklı bir kısmı da dışarıdan müdahalelerle olmaktadır. Bizden kaynaklananları bizim anlayışlarımızı değiştirerek bertaraf etmemiz mümkündür. Bu bir kader değildir. Bu ancak çaba ve mücadele vererek değişir. Bunun için İslam kaynaklarını (Kur'an, peygamberin sünneti ve dünya tarihini) sağlam öğrenmemiz gerekir. İslam felsefesi ve kültürel değerler yeniden diriltilmelidir. İslami bilinç sağlanarak afaki ve enfüsi ayetler detaylı incelenmelidir. Atalardan devraldığımız miras ayıklanarak çürük bilgiler atılmalıdır fakat deneyimlerinden de faydalanılmaya devam edilmelidir. Dünya Müslümanları arasında birlik sağlanmalıdır. Hak ve özgürlükler bir lütuf olarak değil inancımız gereği genişletilmelidir. Adalet mekanizmaları çalıştırılmalıdır. Adaletin olmadığı toplumlarda İslam da olmaz, insanlık da olmaz. Bunun mücadelesi silahla, baskı ve şiddetle değil ikna ve demokratik direnişlerle verilmelidir. Halkların tercihlerinin yönetimlere yansıması için seçimler ya da halk hareketleri ile direnişler yapılarak darbeler ve savaşlar yerine kavgasız ve gürültüsüz demokrasilere geçiş yapılmalıdır. Diktatörler, zorba krallar dönemi kapanmalıdır. Dünya tarihi okunarak ve yeryüzünü dolaşılarak dünya barışının yolu ve diyaloğu kurulmalıdır. Müslümanlar ezilmişlik ve yersiz korkulardan kurtulmalıdır. Her türlü dine, düşünceye müsamaha gösterilerek zorlamalardan, firavunlaşmaktan ve tağutlaştırmaktan uzak durarak Kur'an’daki akıbetlerinden ders alınmalıdır.

Kaynak.Cevdet Said, Düşüncede Yenilenme, Pınar Yayınları

Bu yazı toplam 1845 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.