DAVETÇİDE SABIR EĞİTİMİ / Köşe Yazısı - Hasan UYAR

23.02.2016 19:31:17
Hasan UYAR

Hasan UYAR

 

                             DAVETÇİDE SABIR EĞİTİMİ

 

Kur’an-ı Kerim’de yüze yakın yerde zikredilen sabır kelimesi, hayırlı bir mücadeleyi, zorluk, bela, musibetler ve olumsuzluklara karşı dayanmayı, direnmeyi, azmi, cesareti ve mücadeleyi ifade etmekteyse de toplum tarafından adeta bu anlamlarının tam tersi şeklinde anlaşılmaktadır. Sabır toplum tarafından; yapılan haksızlıklara karşı boyun eğme, teslim olma, zulme duyarsız kalma gibi anlaşılmaktadır. Bireyin tamamen iradesi dışında meydana gelen olaylar karşısındaki pasif tavrını sabır olarak vasıflandırmak mümkün değildir. Kendi dünyalık malının eksilmesinden, rahatının bozulmasından, dünyevi ihtişamının biteceğinden endişe edenlerin kendilerine kalkan olarak kullandıkları  “SABIR”, gerçek anlamda bir sabır değildir. Sabır, bireyin kabuğuna çekilip kendisine bir musibet gelmeden tehlikenin uzaklaşmasını beklemek değil; gerekirse malın eksilmesini, canın verilmesini göze alıp tehlikeye karşı durmaktır. Sabır bu tehlikeleri göze alıp çalışmaktır. “And olsun ki sizi biraz korkuyla, biraz açlıkla, mal, can ve ürün eksilmesiyle deneyeceğiz. Sabredenleri müjdele.”
       Sabır, inandığını yaşamak ve bu uğurda karnına taş bağlamaktır. Sabır; müşriklerden birkaç gün eza ve cefa çekmediği için Resul’e (s.a.v.) koşup, “İmanım mı zayıfladı?” diye ağlayan Ammar gibi olmaktır. Sabır; Mekke’nin en zengini, en iyi giyimlisi ve en yakışıklı genci iken kendisini örtemeyecek bir kefenle ölümü göze alan Mus’ab bin Umeyr gibi olmaktır. Sabır; çözülmeye karşı diriliş reçetesidir. Sabır;  mahkeme tarafından idamına karar verilen Halid el İslambuli’nin şehadetini duyan annesinin mahkeme duvarlarını çınlatan, “Sabredin ey Yasir ailesi! Size cennet vaat edildi.” sözü ile şehadete giden oğluna güzel bir nasihattir. Sabır; Mavi Marmara gemisinde Furkan Doğan’ın şehit bedenini gören babasının hastane duvarlarını çınlatan “Bundan sonra oğluma layık bir baba olurum inşallah.” sözü ile ifade ettiği güzel bir nasihattir.   Sabır; bazen tükenmeyen bir enerji, bazen yüksek kalorili bir vitamin, bazen koruyucu bir zırh, bazen de hedefine yol alan bir oktur.
       Sabrın en güzel örneğini peygamberlerde görürüz. Hz. İbrahim ki, zalim hükümdar tarafından ateşin karşısına getirilerek mancınığın kepçesine konduğunda dağlar, gökler, bulutlar, güneş, ay, melekler dile gelerek “Ey Yaratanımız! Kulun İbrahim’i ateşe atacaklar, ona yardım etmek için bize izin ver.” diye niyaz etmişlerdi. Ateş: “Rabbim! Beni İsrail oğullarının hizmetine verdin; ama baksana İbrahim’i benimle yakıyorlar!” demişti. Hz. İbrahim sabrın en güzel örneğini göstererek, Cebrail (a,s,)’a; “Benim sana değil; fakat Rabbime ihtiyacım var!” deyince Allah (c.c.) onun bu sabrı ve tevazusu karşısında “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ol.” (Enbiya Süresi 69) diye buyurmuştur.  Sabır; Hz. Yakub (a.s.)’ın aradan kırk yıl geçmesine rağmen, “Bana deli demezseniz, inanın ki Yusuf’un kokusunu alıyorum.” dediği gibi umudunun tükendiği yerde inancı dinç tutmaktır. Sabır, şikayetten kaçınmadır. Yaratılmıştan şikayet edilebilir; ama Hak Teala’dan şikayet edilemez. Hz. Eyyub ve Hz. Yakub (a.s.) şikayet ediş biçimleri bu bağlamda dikkate şayandır. “Şeytan bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu.” (Sad süresi 41) “Ben üzüntümü ve tasamı Allah’a şikayet ederim.” (Yusuf Süresi 86)
İşkencelerin devam ettiği, bütün Müslümanların yaralar içinde olduğu sıralarda, bir sahabenin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek, “Ya Resullallah, bu İslam düşmanlarının bize uyguladıkları işkence çok arttı. Tahammül edilemez hale geldi. Bunlara bedduada bulunmaz mısınız?” demesine rağmen, âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber’in, insanların ıslah olmalarını, Allah’a gelmelerini istemesinin adıdır sabır. Çünkü biliyordu ki; beddua etse, Allah’ın emirlerine karşı çıkan o insanlar yok olacaklardı. Onun için şöyle diyordu: “Sizden önceki Müslümanların vücutları demir taraklarla taranarak etleri koparıldı. Bu onları dinlerinden vazgeçirmedi. Başları saç ayırımından testerelerle ikiye biçildi, onlar yine dinlerinden vazgeçmediler. Biraz daha sabredin. Allah öyle bir zaman getirecektir ki, bir atlı yalnız başına, Allah’tan başka kimseden korkmadan, San’a’dan Hadramut’a gidebilecek; kurtla kuzu yan yana olacaktır.”
 

Peygamber’in tedrisinden geçen Müslümanlar sabrediyorlardı; fakat bu sabretme sabrın pasif anlamında değildi. İslam’ı sözlü olarak tebliğ etmeye ara vermiyorlardı. İşkence görüyor, hakarete uğruyor diye hiçbiri kendi davasından vazgeçmiyordu. Bu dönemde sabır, tebliğ esnasındaki saldırılara karşı mukabele değil; sabırla müdafaa etmek şeklindeydi. Zaten bu sabır, pasifize olmak anlamında bir sabır olsaydı bu dava orada biterdi. Bundan dolayı bu tebliği “Tıpkı yatağında akmaya mecbur olan nehrin kayalara çarpa çarpa ilerlemesi”ne benzetmişlerdir. Müslümanlar her an için Allah yolunda çeşitli zorluklarla, musibetlerle, meşakkatlerle, cana ve mala yönelik zayiatlarla, yoksullukla, korku ve açlıkla karşılaşabileceklerinin bilinci içinde olmalıdırlar. Allah onların omuzlarına İslam davasını yüklemiştir. İslam sancağını kendilerine teslim etmiştir. Bütün insanları sırf Allah’a kulluk etmeye, marufu emredip münkeri yasaklamaya, gizli açık her türlü hayasızlıktan uzak durmaya, iyilik yapmaya, şefkatli olmaya, dayanışmaya, eşitliğe, özgürlüğe ve kardeşliğe davet etmekle yükümlüdürler. Özgür kişi her haliyle özgürdür. Başına musibet gelirse sabreder, musibetler sel gibi aksa üstüne yine de onu yenilgiye uğratamaz Ama eğer esir olursa kahırlı olur ve kolaylıklar güçlüğe dönüşürler. Nitekim Yusuf (a.s.)‘ın köleleştirilmesi, esir edilmesi, kahra uğraması onun özgürlüğüne herhangi bir halel getirmedi. Ne kuyunun karanlığı ona bir zarar verebildi, ne de başına gelen musibetler. “Kim de Allah’tan korkarsa, ona bir çıkış yolu ihsan eder. Bir de ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter.” (Talak Süresi 2-3)         

        Sabrı bilip yaşamayan, istikrarlı olamaz. İslami mücadelede yerini alamaz. Kulluğun gereğini yerine getiremez. Hayatın esen fırtına ve kasırgası şöyle dursun, hafif bir rüzgara bile dayanamaz. Selam dünyada çeşitli zorluk ve imtihanların süzgecinden başarılı bir şekilde geçip Adn cennetine talip olanlara. 

 

Bu yazı toplam 2929 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.