ŞİİRLERİN DİLİNDEN TARİH VE DİN KOKULU ŞEHİR ; KUDÜS / Köşe Yazısı - Suat DİLEK

8.05.2022 23:01:54
Suat DİLEK

Suat DİLEK

ŞİİRLERİN DİLİNDEN TARİH VE DİN KOKULU ŞEHİR ; KUDÜS

Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir.
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.
Şehirlerin de bir özü, bir ruhu vardır. Her şehir, içinde yaşayan toplumu etkiler, toplum da şehri etkiler. Şehir ve insan arasında kaçınılmaz bir etkileşim söz konusudur. Bazı şehirler ise Allah tarafından mukaddes kılınmıştır. Sahip olduğu bu mukaddeslik dolayısıyla daha saygıdeğerdir. Mekke gibi, Medine gibi, Kudüs gibi. Kudüs’ü Mekke ve Medine’den ayıran özellik, onun her üç semavi din ve pek çok peygambere ev sahipliği yapmış olması ve üç dinin de kutsal mabetlerini ve hatıralarını içinde barındırmasıdır. Bu nedenle Kudüs, farklı çağlarda farklı devlet ve kişiler tarafından ele geçirilmiş, yönetilmiştir. En huzurlu ve adaletli günlerini ise İslâm hâkimiyeti altındayken yaşamıştır. Bu mukaddes şehrin tarih boyunca tanıklık ettiği, yaşadığı zorluklar, güzellikler, acılar ve sevinçler şiirlere konu olmuştur. Hem Arap şiirinde hem de Türk şiirinde bu şehrin acılarını, sevinçlerini ve hüznünü görmek mümkündür.
Filistin / Kudüs konulu şiirleri anlamak ve hissetmek için tarih bilinci ve bilgisi gerekir. Çünkü bugün Kudüs’te yaşanan olayların ucu mutlaka geçmişte bir tarihe dayanır. Yazılan şiirler de Kudüs’ün tarihine bir telmih, bir imge ya da teşbih yoluyla mutlaka değinir. Bu nedenle iyi şiir yazmak kadar şiiri anlayabilmenin yolu da tarih bilincine sahip olmaktan geçer.
Bu mekânlara yüklenen diriliş düşüncesi, bu mekânlardaki yabancıların ve İsrail’in Müslümanlara zulmedici varlığı, çocukların İsrail askerlerinin bomba ve silahlarına karşı ellerindeki taşlarla direnişi, annelerin ve babaların duruşu, örülen zulüm duvarları, Müslüman çocukların cesareti, kuşun, çiçeğin, ağacın, direnişteki yeri ve sahiplendiği anlam gibi pek çok derin duygu ve düşünce mukaddes mekânların ruhuna bürünerek Müslüman şairin dizelerinde bazen küçük bir benzetme veya hatırlatma olarak bazen de başlı başına bir tema olarak yer almıştır.
Hz. Süleyman’dan sonra suskun Yafa’da deniz, Hayfa’da taşlar ve Mescid-i Aksâ
*
Sezai Karakoç’un Diriliş dergisinin ilk sayısında Yahudileri kınayan bir şiir yayımlaması direnişten dirilişe geçiş bağlamında önemlidir. Karakoç, 78 dizeden oluşan Ey Yahudi adlı bu şiiri 1969’da İsrail’in Mescid-i Aksâ’yı yakması üzerine yazmıştır. Modern Türk şiirinde “Kudüs ve Mescid-i Aksa bağlamında Filistin meselesi hakkında edebiyatımızda yazılan ilk şiirdir.” (1)
Nihayet Mescid-i Aksâ’yı da yaktın ey Yahudi Asırlardır insanlığın ruhumu yaktığın gibi ey yahudi Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi Göğe çıktığına inanır inanmaz Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey Yahudi Mescid-i Aksâ’yı yaktın ey yahudi Daha doğrusu yaktığını sandın ey yahudi Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksâ’nın ancak gölgesidir ey yahudi Senin yaktığın Mescid-i Aksâ’nın ruhu değil, Taş, toprak ve ağaçtan işarettir ey Yahudi Ölüler gibi donmuş bizlere de Belki Mescid’in ateşinden bir köz düşer de Buzlarımız çözülür ey yahudi Sen vaktiyle peygamberlere ihanet ettiğin gibi Şimdi de Onların en büyüğünün miraca çıkış noktasına Göğe yükseliş noktasına ihanet ettin

Yahudilerin insanlığa ve peygamberlere karşı tutumuna işaret eden Karakoç, onların bu hadsizliğinin temelinde büyüklük ve gurur psikolojisinin yattığına dikkat çeker. “Büyük Peygamber’in göğe çıktığı yeri, yaktın ey Yahudi” diyerek burasının, Peygamberimiz Muhammed’in (s.a.v.) göğe yükseldiği mekân olduğunu hatırlatır. Şair yanmakta olan Mescid-i Aksa’nın ateşinden düşecek bir közün, ölüler gibi donmuş bizlerin buzlarını çözmesini diler.
Sezai Karakoç’unAlınyazısı Saati şiirinde Kudüs, gökte yapılıp yere indirilen bir şehirdir. Bu tarih ve din kokulu şehir ancak ilahi bir bilginin eseri olabilir. Kudüs’ü gördükten sonra, Kudüs hakkında okumalar yaptıktan sonra yani gördüklerinizle bildiklerinizi harmanladıktan sonra bu şehrin Karakoç’un ifadesiyle “Tanrı şehri” olduğuna yürekten inanırsınız. Ancak Kudüs’ün mevcut hâli şairin kalbine bir ağırlık olarak çökmektedir. (2)

Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri. Yeşile dönmüş türbelerin demiri Zamanın rüzgâr gibi esen zehriyle Ve yatırlar patır patır kaçıyor geceleri Boşaltıyorlar işgal edilmiş bir şehri boşaltır gibi Kaçıyorlar Lût şehrinden kaçar gibi Tuz heykele dönüşmemek için Tanrı gazabıyla Susmuş minarelerin azabıyla Yıkılmış cami kubbelerinin ıstırabıyla Ve şehit kemiklerinin bakışı bir başka bakış Artık burada taş bile durmak istemez Ve ay’ı görmek istemez zeytin ağaçları Eğilerek selamlamazlar hilâli hurmalar
*
Mescid-i Aksa’yı oldukça mahzun bir düş atmosferinde ve ağlayan bir çocuk gibi tasvir eden Akif İnan, Müslümanlığın bu kutsal mabedinin zulüm altında olmasına duyulan kayıtsızlığı İslamî bir hassasiyetle dile getirerek aslında bir bakıma yaşadığı dönemin “genç İslamcı kuşağının” duygularına tercüman olmuştur. (3)
Ve Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu
Kudüs temalı şiirler incelendiğinde Kudüs’ün çoğu şiirde “çocuk”la birlikte ele alındığı görülür. Çocuk, Kudüs konulu şiirlerde büyük bir direnişçidir çoğu zaman. Ellerindeki taşlarla özdeşleştirilmiştir. Kudüs’te doğup büyüyen çocuklar dünyadaki diğer çocuklardan farklıdır. Kudüs demek çocuk demektir biraz. Kudüs’ü şiirlerinde konu edinen pek çok şair çocuklara da değinmiştir bu nedenle.
Nuri Pakdil’in Anneler ve Kudüsler şiirine bakıldığında, Kudüs’ün önce “anne” sonra “çocuk”la ilişkilendirildiği görülür. Nuri Pakdil’in şu dizeleri annenin çocuğa nasıl bir nazarla baktığını, annenin sahip olduğu bilincin bir çocuğu nasıl Kudüs’e eşdeğer kıldığını vurgular:
Gel Anne ol Çünkü anne Bir çocuktan bir Kudüs yapar
Anneler ve Kudüsler şiirinde anne ve çocuk dışında işlenen bir de “baba” arketipi vardır. (4)
Adam baba olunca İçinde Kudüs canlanır
Kudüs’ü benliğinde taşıyan Pakdil, Kudüs’ü devamlı zihinde tutmanın gerekliliğini “Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum / Ayarlanmadan Kudüs’e / Boşuna vakit geçirirsin” dizeleriyle dile getirirken, “Yürü kardeşim / Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin” dizeleriyle de İslam ümmetinin içine düştüğü umutsuzluğu aşmanın Kudüs’ün maneviyatından alınacak güçle mümkün olabileceğini ifade eder. (5)
*
Modern Türk şiirinde direnişe destek veren, direnişi anlatan, direnişte şehit olanlar anısına da şiirler kaleme alınmıştır. Bu şiirlerde, Filistin direnişi için büyük önem arzeden “taşlar”a ayrıca yer verilmiştir.
Cahit Zarifoğlu, Daralan Vakitler başlıklı şiirinde Müslümanlara şöyle seslenir: Farz et körsün olabilir El ele tut Taş al ve at Kâfiri bulur
Bu şiirde ve Filistin direnişinde taşa yüklenen anlam büyüktür. Hacerü’l- esvetten ve sahra-i muallaktan sonra en kıymetli taşlar hiç kuşkusuz Filistinli çocukların, kadınların, adamların İsrail’e korku salan taşlarıdır. Hz. Davut’un Calut’a attığı taş gibi, Filistinli bir çocuğun İsrail askerine attığı taş, her defasında daha da derinden vurur İsrail’i.
Hasan Akay’ın dünyanın korkusuz güzel çocukları için yazdığı, Taş Sefonisi’nin şefi çocuktur. Filistinli çocukların ellerinde öğrenir taşlar konuşmayı. En güzel direniş şarkılarını bu ellerde söylerler.
İsrailoğulları bir sürü Sürgün Yedikleri gün Taşlar susmuştu!..
Filistinli çocukların elinde Öğrendiler konuşmayı! Dünyanın en güzel taşları oldular Konuşurken Filistin’de, Kudüs’te…

Gözün aydın! Bitti artık ağır suskunluğu taşların! Başladı Gazze’de, Filistin’de, Kudüs’te Her yerde: Taş senfonisi!


Filistin’deki direnişin en büyük kahramanları çocuklardır. Çocuklar ellerindeki taşlarla bir bütün olmuşlardır Filistin’de. Onların diriliş ateşini yakan yürekleri, İsrail’den çok daha büyüktür. Kudüs’ün geleceği bu çocukların ellerinde konuşan taşlara, o taşları hedefe ulaştıran manevi güce bağlıdır. Taş, direniş ve çocuk birleşince Kudüs’ün topraklarında kutlu bir diriliş olur. İşte Filistin’in, Kudüs’ün “kâfiri bulan taşları” bu dirilişin muştusudur.
Kim bilir, Kudüs belki de gökten yere indirilmiş bir şehirdir. Böyle olmazsa ticaret yolları üzerinde bulunmayan coğrafyasının bu kadar önem arz etmesi nasıl açıklanabilir? Mekânın küçüklüğüne rağmen hakkında en çok edebiyat üretilen bir yer olması nasıl izah edilebilir? Tarih boyunca paylaşılamaması ve sürekli tartışmalara konu olması, insanoğlunun ruhundaki inanma ihtiyacını göstermiyor mu? (6)

(1) Betül Ünlü, Modern Türk Şiirinde Kudüs, Basılamamış Yüksek Lisans Tezi, s. iii, 34, 43, 91.
(2) https://www.dusuncemektebi.com/d/196023/sezai-karakoc-ve-kudus
(3) Mustafa Öztürk, “Türk Edebiyatında Kudüs Teması”, Journal of Islamicjerusalem Studies, 2017, 17(2): 39-57.
(4) Ünlü, a.g.e., s. 140,142.
(5) Öztürk, a.g.m., s. 54.
(6) Ünlü, a.g.e., s.167, 173, 174, 189, 226.

Suat DİLEK
 

Bu yazı toplam 1353 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.