İSLAM DÜNYASINDA ŞAVAŞ VE İŞGALLER / Köşe Yazısı - İsmet TANRIVERDİ

21.05.2021 21:09:20
İsmet TANRIVERDİ

İsmet TANRIVERDİ

 
İSLAM DÜNYASINDA ŞAVAŞ VE İŞGALLER 
 
Şu sorularla konuya girmek istiyorum: Neden savaşlar, çatışmalar, işgaller, kaos ve krizler İslam coğrafyasında olmaktadır? Neden akan kan ve ölen hep Müslüman’dır? Müslümanlardan mı kaynaklıdır?  Yoksa Haçlıların çocuklarından mı kaynaklıdır? Tüm bu soruları cevaplamaya çalışalım. 
İslam dünyası bir buhran ve bunalım dönemi yaşamaktadır. Buna karşı Batı ise en ihtişamlı ve alternatifsiz asr-ı saadetlerini yaşamaktadır. Batının bu düzeye gelmesinde Müslümanların kanı, emeği ve gözyaşı vardır. Çünkü sömürgeleştirildiler. Batının Müslümanlara bakışı acımasız ve pragmatist bir yaklaşımdır. Bu nedenle enerji kaynakları bakımından İslam coğrafyasının zengin olması Batılı işgal güçlerin sürekli iştahını kabartmıştır. Küresel rekabetin olduğu dünyada küresel güçler sınır tanımazlık ve vahşileşebilmiştir. Yapay ve cetvelle çizilen Ortadoğu ülkelerinin sınırları sorunludur.   Bu nedenle halkları karıştırmaya, çatıştırmaya müsaittir ve müdahale alanına açıktır.  
 
ABD ve diğer Batılı devletler, ülke içindeki grupları yönetimlere karşı ya da yönetimleri bu gruplara karşı kullanarak kaos çıkarırlar. Zaman zaman bu Batılı güçlerin ekseninden çıkan gerek yöneticiler olsun gerekse halk olsun cezalandırılmıştır. ABD ve Batılı güçler barış, demokrasi adı altında olaylara müdahale eder. Fakat demokrasi de gelmez ve sorunlar kronikleşerek içinden çıkılamaz hale getirilmiştir. Birbirine güvenemeyen yönetimler ve halkların arasına ifsadçılar girmiştir. Sözde arabulucu olan bu ülkelerin felsefesi ise: “Böl, Parçala ve Yut” ya da “İhtilaf çıkar, Çatıştır, Silah sat ve Sömür” anlayışına sahip olduklarından, sorunlar halk tabiriyle Arap saçına dönmüştür.  
 
Üretilen silahların çoğunu İslam coğrafyasına satıp hem silahlarını denemiş olur, hem de sözde yardım ettikleri ülkelerden bedelini misliyle fatura ederler. Ayrıca siyasetlerine ayar verilerek kendilerinden habersiz iş çevirmemelerini öğütlemiş olur. Bugün silah yarışına giren İslam ülkelerinin başındaki bazı küçük firavunlar aldıkları bu silahları halkına doğrultarak kardeşkanı dökerler.  
 
ABD ve müttefikleri silah fabrikalarının iflas etmemesi için muhakkak savaş çıkartır. A. Kurktan bunu şöyle belirtir: “Kapitalizmi besleyen sömürge politikasında bir ülkeye öteden beri bazen ilkönce şirketler daha sonra ordular giriyor; bazen de bunun tersi gerçekleşerek önce ordular, akabinde sömürüyü gerçekleştirecek şirketler orada dal budak olur.” 
 
Ortadoğu’daki savaşların bir nedeni güç savaşlarının merkezi haline getirilmiş olmasıdır. Yapay devlet İsrail,  babası ABD’nin sayesinde toprak genişleme derdindedir. Filistin topraklarının tümünü işgal etmek için sürekli babası Trump’tan plan ve proje devreye sokulmasını istemiştir. Hayalleri olan “arzı mev’ud (vaad edilmiş topraklar)”,  yani Nil’den, Fırat’a kadar olan topraklara sahip olmaktır. Bu hayali için gece gündüz çalışıp Müslümanların sabrını test eder, sık sık gerilimler çıkararak samimiyetleri ölçer. 
 
Atasoy Müftüoğlu Batının amaçlarıyla ile ilgili şunları söyler: “Batılı güçler, İslam dünyasında hiçbir ülkenin tayin edici, belirleyici bir güç haline gelmesini; yine İslam dünyasında hiçbir ülkenin İsrail’i tehdit edecek bir noktaya gelmesini; ayrıca İslam dünyası toplumlarında İslam’ın bir siyasal, ekonomik bir model olarak ortaya çıkmasını istemiyor ve bunu bertaraf etmek için çalışır.” 
 
Ortadoğu üzerinde Rusya- ABD hâkimiyet ve vekâlet savaşları; İran’ın yayılmacı politikasından rahatsız olan ABD, Suudi Arabistan ile çekişmesi; sıcaklığı var olan coğrafyayı daha da yangına çevirmektedir. Suriye’nin, Yemen’in, Irak’ın temel problemi ve çözümsüzlüğü de bu ülkelerden kaynaklanmaktadır. 1991 yılında körfez savaşıyla ABD, Ortadoğu’da gücünü tam sağlamlaştırdı. 2001 yılında İkiz Kulelere kendisinin yaptığı saldırıdan sonra Afganistan ve Irak’ı işgal etti. Sonra Libya, Suriye, Yemen, Somali, Pakistan kaoslara ve savaşlara sürüklendi. Arap baharı estirilerek Mısır, Tunus, Libya ve Suriye parçalanma sürecine girdi. Mısırda darbe yapıldı. Tunus, erken davranarak reformlar yaptı ve kıl payı kurtuldu. Libya, Suriye, Yemen iç savaşla can çekişiyor. Somali iç savaş ve açlıkla terbiye ediliyor. Filistin halkının nefesinin dünya ile kesilmesi için İsrail’e peşkeş çekilmiştir. ABD, NATO üyesi Türkiye’yi ekseninde tutmak için terör örgütleriyle flört etmiştir ve teröre açıktan destek vermektedir. Ülkenin Cumhurbaşkanına işbirlikçi örgütüyle darbe yaptı. Fakat darbede başarılı olamadı. Bu kendisine dert ve malzeme oldu. Bunun acısını çıkarmak için birçok plan devreye sokulmuştur. Bunlardan biri de ekonomik savaştır. Döviz kurlarıyla oynamış ve ülkeye ayar verilmeye çalışılmaktadır. 
 
Bu nedenlerin yanı sıra İslam ülkeleri yönetici ve halklarından kaynaklanan sebepler de vardır. Mesela bunların başında bu ülkelerde adaletin olmayışıdır. Demokrasiyi ve özgürlükleri halkına çok görmektedirler. Halkın talepleri dikkate alınmamaktadır. Ülkenin tüm kaynakları yönetici olan aileye veya gruba peşkeş çekilmektedir. Dünyadaki gelişmeleri dikkate almayarak yönetici sınıfı, halkını milli yapay ulus sınırları içinde cezalandırmaktadırlar. 
 
Yönetici konumundaki siyasetçiler, krallar ve emirlikler, yönetimlerini kaybetmemek uğruna işgalci güçlere teslim olmuşlardır. Halkı memnun etmek gibi bir dertleri olmadığı için halkı kendilerine düşman ederek dış partnerlerle karşılıklı memnuniyet için çaba gösterirler. 
 
İslam ülkelerindeki işgal sebeplerinden biri de İslam ülkelerinin, ümmet olmaktan çıkıp uluslaşma sürecine gitmeleridir. Bunu çeşitli milliyetçiliklerle ortaya koymaktadırlar. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” anlayışı tüm ülkeleri zayıf halka durumuna düşürmüş ve müdahaleyi kolaylaştırmıştır. Batılı güçler, toptan değil tek tek zayıf halkaya düşürerek işgalini yapmıştır. Bunu yaparken kendilerini haklı göstermek adına bağımlı piyonları da yanlarına alarak meşrulaştırmış olurlar. Bugün ses çıkaramayanlar yarın sırasını beklemek ve kaderlerine razı olmak zorunda kalırlar. Unutulmamalıdır ki: Ayette buyrulduğu gibi: “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir”(Şura:30) 
 
 
 Bu çatışmalar ülkelerin ve halkların daha çok fakirleşmesine, mülteci haline gelmesine, eğitimsiz ve sağlıksız bir yaşam sürmelerine neden olmuştur. Şimdi bu ülkelerden bazılarının kaderlerine göz atalım: 
 
Suriye’nin İşgaliBirçok ülkenin Suriye üzerinde hesabı vardır. Birinci Esed döneminden beri krallıkla ve zulüm altında yaşayan Suriye halkı, oğul Esed döneminde de aynı zulmü devam etti. Arap baharıyla bir fırsat yakaladılar ve bu diktatörü devirmek için ayaklandılar. İyi niyetle özgürlük için isyan eden halk ne yazık ki dışarıdan gelen barikatlarla engellendi. Hesabı olanlar üzerlerine saldırdılar. Halkı anasından doğduğuna pişman ettirdiler. Hesabı olanların ortak noktası zulmü yapan Esed’e karışmamalarıdır. Küresel güçlerin birbirleriyle hesaplaşması adeta Suriye üzerinde yapılmaktadır. İran ve Rusya, Esed’e destek verirken, ABD ve Batılı müttefikleri sözdEsed’e karşılar ama rejimin başında kalmasına da göz yummaktalar. ABD’nin hesabı petrol yataklarını kimseye kaptırmadan ve İsrail için zayıflatılmış ve küçülmüş ülke haline gelmesini sağlamak ve Suriye’de yayılma alanları açmaktır. İsrail, daha önce de Golan Tepelerini işgal etmişti. Üstelik ABD, Ortadoğu’nun jandarması olduğunu iddia etmektedir. Parçalanmış Irak ve Suriye üzerinden İran’a ve Türkiye’ye komşu olmak ve hinterlandını genişletmek hedeflenmiştir. ABD, burada en çok Kürtleri maşa olarak kullanmaktadır. Trump bunu açıkça dile getirmiştir. Kürtlerin görevi petrol bölgelerinin güvenliği karşılığında onlara silah ve bağımsızlık vermektir. Ayrıca Kürtleri koz olarak akrabaları İran ve Türkiye’de olanlarla beraber bu iki ülkeye karşı hazır kıta olarak kullanmaktır. Burada şunu belirtmek istiyorum. Ümmet yeterince bölünmüştür. Yeteri kadar devletlerimiz vardır. Ama kaç tanesi tam bağımsız ve barış içinde yaşamaktadır. ABD ‘ye elini veren kolunu kaptırır, bu böyle bilinmelidir. ABD, hangi ülkeye bağımsızlık vermiştir ki orada barış olmuştur? Irak’ta Suriye’de, İran’da ve Türkiye’deki Kürtlere insanca yaşam hakkını ABD değil, bu ülkeler vermelidir. Özgürlükler genişletilerek, sorunlarımızı çözme irademizi ortaya koymalıyız. Aksi takdirde bu konuyu kaşımaya devam ederler. Çünkü ABD ile Rusya arasında Kürtler paylaşılamıyor. Bir o yana bir bu yana gelgitler olmaktadır. 
 
Rusya’nın amacı enerji koridorunu kaybetmemek, Suriye’deki stratejik üslerini korumak, 1. ve 2. Esed’in vefa borcunu ödemek ve ayrıca Yahudi lobisi için İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. 
İran’ın derdi ise Suriye’nin düşmesiyle, sınırlarına yaklaşan ABD ve İsrail’in tehditleri ile mezhepsel yayılmasına engel teşkil etmesidir. ABD ile İran’ın ortak düşmanı ise paravan örgüt olarak kullandıkları İŞİD kuklalarıdır. Suudi Arabistan, Esed’e karşı olmasına rağmen halk ayaklanmalarını desteklememiştir ve müttefiki ABD ile paralel hareket etmektedir. Türkiye, Suriye’nin geleceği ve barışı için çok çaba harcamaktadır. En uzun sınıra sahip komşumuz olması, Müslüman olması, mültecilerin büyük bir kısmının Türkiye’ye sığınması, Türkiye’nin kendi güney sınırının terör koridoru haline gelmemesi, mülteciler için güvenli bölge oluşturması ayrıca Türkiye’nin ekonomisini negatif anlamda etkilemesi müdahalede bulunmayı gerektirmiştir. 
 
Irak İşgaliBüyük Ortadoğu projesi kapsamında ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal eder. Petrollerin kontrol altında tutulması, İsrail’in güvenliği, genişlemesi ve bölge ülkelerine korku verip ayar çekmesi amaçlanmıştır. Irak, Saddam’ın devrilmesinden bu yana Kürtler, Sünniler ve Şiiler olarak fiilen ve zihnen bölünmüştür. Böylece müdahale etmek ve olayları kaşımak kolaylaşmıştır. İŞİD bahanesiyle ülkede Şii-Sünni ve Kürtler olarak etnik ve mezhep çatışması sürekli körüklenmiştir. Böylece Müslümanların vahşi olduğunu İŞİD üzerinden dünyaya pazarlanmaktadır. Irakta, ABD ile İran’ın sözde ortak düşmanı ve üzerinde ittifak ettikleri İŞİD belasıdır. 
 
 
Yemen’de İç Savaş: Mevcut rejim ile ayrılıkçı Husiler arasında çatışmalar devam ediyor. Husiler, Yemenin kuzey bölgesinde yaşamaktalar. İran’ın desteğiyle güçlenen Husiler mevcut yönetime karşı ayaklandı ve ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirdi. Başta ABD ve Arabistan da bundan hoşnuttu. Fakat sonraları işler değişince çark ettiler. Çünkü Husilerin başarısı İran’ın işine gelecekti. Bunu gören ABD ve Suudiler mevcut yönetimin başındaki Ali Abdullah Salih’i desteklediler. İran, bölgede Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazını kontrolünde tutmak istiyor. Bu boğazlar dünyaya açılan stratejik enerji nakil boğazlarıdır. Şii tehlikesine karşı Suudiler, Sünni olan Türkiye ile dirsek temasına girdi. Fakat Türkiye’nin, Ortadoğu’daki İslami hareketleri desteklemesi (İhvanı), Ortadoğu’daki işgallere karşı çıkması, İsrail’le olan soğuk savaş ve liderlik rolüne soyunması, Suudilerin Türkiye ile olan yakınlaşmasını engellediği gibi aralarında zaman zaman soğuk yeller esmesine neden olmaktadır. 
 
Afganistan İşgali: Rusya’ya karşı zafer kazanan mücahitlerin yurdu Afganistan, El Kaide ve Taliban bahanesiyle ABD tarafından işgal edildi. Her taraf yerle bir edildi. Çok fakir ve zor şartlarda yaşayan halk bitap düşmüştür. ABD, İç karışıklıklar çıkararak orada var olan İslami yapılanmaların üzerinden dozer gibi geçmiştir.  
 
Bosna: Avrupa’nın ortasında Müslümanların küçük kalbi olan ve Aliya’nın mirası Bosna birçok talihsizlik yaşamıştır. Yaşam hakkı tanınmayan ve soykırıma uğrayan Bosna’da yüz binlerce Müslüman katledildi. Burada, Batı bu katliamlarla vahşi yüzünü bir kez daha göstermiştir. Fakat Bosna, Batının gözünde bir çıbanbaşı olarak sürekli onları rahatsız ediyor. Bu tahammülsüzlük Bosna halkı üzerinde psikolojik baskılar yaratıyor. 
 
Mısır’daki Cunta: Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, demokratik yolla seçilerek ülkenin yönetimini ele geçirdi. Demokrasiden ve Müslümanların zaferinden başta bazı Arap ülkeleri olmak üzere Batılı güçler ABD ve bazı Avrupa ülkeleri rahatsız oldular. Diktatörlerle yönetilen bazı Arap ülkeleri Suudiler, Birleşik Arap Emirlikleri vb. Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin coğrafyada güçlenmesini istemiyorlardı. Çünkü Müslüman kardeşler birçok Arap ülkesinde taban bulmuş bir harekettir. Buradaki başarı diğer ülkeleri de etkileyecekti. Müslüman Kardeşlerin devleti yönetme becerisinin eksikliğinden yararlanan ve Muhammed Mursi’nin atadığı komutan Sisi darbe yaptı. Darbe öncesi zemin uygun hale getirildi.  Böylece dışarıdan destek alarak ülkedeki çeteci Baltacılar diye adlandırılan grup isyan etmeye başladı ve önüne gelene vahşice saldırarak ülke iç karışıklığa sürüklendi. Sisi’nin darbe yapması meşrutiyet kazanarak Müslüman kardeşlerin iktidarına son verdiler. Müslüman kardeşlerin üyelerini tutuklamaya başladılar. Kimisini hapse attılar, kimisini idam ettiler. Böylece bazı Arap ülkeleri ve Batılı dostları rahat nefes aldılar. Fakat Mısır’da iç gerilim ve zulüm devam ediyor.  
 
Filistin Sorunu: 1948 yılında İsrail’in Filistin’e yerleşmesinden bu yana rahat yüzü görmeyen ve sürekli üzerinde bombalar yağdırılan mazlumlar diyarıdır. Kan ve gözyaşı hiç eksilmeyen Müslümanların kanayan yarasıdır. Yahudiler sürekli işgaller yaparak topraklarını genişletiyor ve Filistin topraklarının tümünü ele geçirmeye çalışıyor. Müslüman dünyasının bu olaya tepkisiz kalması, sorunu derinleştiriyor ve İsrail’i iyice şımartıyor. Kudüs’ü Trump babalarıyla başkent yapmaya çalışmaları, tüm Müslümanların sabrını taşırmıştır. Ancak bu Müslümanlarda öfke yaratmış fakat İsrail’e karşı eyleme dönüşmemiştir. Filistin davasına en çok sahiplenen Türkiye halkı ve Türkiye’nin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ortadoğu’da, Müslümanlar ne zaman ki İsrail’i frenlerlerse hem Ortadoğu hem de Filistin kurtulmuş olur. 
 
------------------------------------------------------------------------- 
Arakan’da Soykırım: Myanmar Devleti, Budistler ve cuntacı yöneticiler tarafından yönetilmektedir. Budist Myanmar Devleti, Arakanlı Müslümanlara soykırım yaparak onlara hiçbir hak tanımamaktadır. Sürekli soykırım, şiddet ve katliamlar yapılmaktadır. 1948 yılında bağımsızlığına kavuştuğundan beri ülkede Müslümanlara zulüm yapılmaktadır. Üç milyon Müslüman’ın yaşadığı ülkede baskı, şiddet ve katliamlardan dolayı nüfus sürekli azalmakta ve sığınmacı olarak başka ülkelere gitmektedir. 
 
Sudan’da İstikrarsızlık: Afrika kıtasında küresel güçlerin ülkeler üzerinde hâkimiyet kazanma savaşları devam ediyor. Bu ülkelerden biri de Sudandır. Sudan İslami hareketliliğin ve duyarlılığın yüksek olduğu bir ülkedir. Bu nedenle Filistin davasına sahip çıkmaktadır. 
 
ABD ve Siyonistler Sudan’ı cezalandırmak için ambargo uyguladılar. İç çatışmalar ve ambargodan dolayı Sudanda fakirlik ve açlık kol geziyor. Su yetersizliği, yetersiz beslenmeden dolayı halk çeşitli hastalıklardan hayatını yitirmektedir. Sudanda dışarıdan kışkırtmalarla Darfur bölgesinde iç ayaklanmalar çıkmıştır. Gerilimler ve bunun getirdiği olumsuz koşullar devam ediyor. Sudanen çok yardım eden ülkeler ise Türkiye ve Katar’dır. 
 
Somali: Açlık, kıtlık, kuraklık ve iç savaşın sürdüğü yokluklar ülkesidir. Devlet yönetim sistemi çökmüş, beraberinde her türlü hizmetin yapılamadığı ve çöktüğü istikrarsız ülkedir. İslami hassasiyetin yüksek olduğu ülkede El Kaideye yakın olan Eş-Şebab hareketi ile diğer gruplar ve rejim iç savaş halindedir. Kuraklık ve beraberinde getirdiği fakirlikten ve iç savaştan yaklaşık iki yüz altmış bin insan ölmüştür. Ülke, her bölgede farklı gruplar tarafından yönetilmektedir ve otorite boşluğu bulunmaktadır. Yıllarca buraları sömüren Batılı devletlerden halk nefret etmektedir. Çekip giderken paramparça olmuş ülke bıraktılar. Halen İngilizler hegemonyaları peşindeler ve ülkeye destek veren Türkiye gibi ülkeleri istemiyorlar. Türkiye son yıllarda buralarda hastaneler, okullar açarak ve çeşitli maddi yardımlar yaparak Somali’ye destek ve umut olmaktadır. 
 
Doğu Türkistan: Çin’de komünist rejimin Müslümanlara yaptığı zulüm her geçen gün artarak devam etmektedir. Soykırımın yaşandığı Doğu Türkistan’da İslami kimliklere tahammül edilememiştir. İbadet yerleri yasaklanmış, dini ilimlerin öğrenilmesi yasaklanmış, kılık kıyafetlerine dokunulmuş, alfabeleri değiştirilmiş, her türlü işkence ve baskılar uygulanmıştır. Buna dünya devletleri ve BM seyirci kalmıştır. 
 
Türkiye’de Terörle Mücadele: Bölge ülkelerini tek tek işgal edip krize sürükleyen ABD ve Batılı güçler, ayakları üzerinde duran, yükselişe geçen ve bağımsız politikalar geliştirmeye çalışan Türkiye’yi dize getirmek istemiştir. Bu nedenle rotayı Türkiye’ye çevirmişlerdir. Afrika’da, Ortadoğu’da, Orta Asya’da kuyruklarına basılan bu güçler, kuyruk acısıyla intikam peşinde olmuşlardır. Osmanlının son döneminde yaşanılan oyun ve fırıldaklıklar bugün yine sahneye konulma çabasındalar. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın izlediği bağımsız politikalar, Türkiye’nin ve İslam dünyasının menfaatleri için eksen kayması ABD ve Batılı emperyalist güçler için alışılmış bir durum değildir. Erdoğan’ın, İslam dünyasının ve mazlum coğrafya halkının sesi olmaya çalışması, Arap ülkelerinin başındaki birçok diktatörü rahatsız etmiştir. Erdoğan’ı hazmedemeyen bu diktatörler, Türkiye ile ilişkilerini soğumaya aldıkları gibi yeni ittifaklara giderek Türkiye’yi ve başındaki Erdoğan’ı yalnızlaştırmaya ve İslam dünyasından izole etmeye çalışmaktadırlar. Erdoğan’ın, Filistin sorununu her platformda dile getirmesi ve sahiplenmeye çalışması ABD ve özellikle İsrail lobisini Erdoğan’a karşı harekete geçirmiştir. ABD ve müttefikleri Erdoğan’ın çok ileri gittiğini ve raydan çıktığını gördüklerinden onu zayıflatma ve fazla dikkat çekmeden yerli işbirlikçileriyle uzaklaştırmak için senaryolarını uygulamaya koydular. Birinci uygulama terör örgütleri üzerinden vurmaktır. Fetö darbesi yapıldı. Fakat başarılı olamadı. Ancak bu darbeyle ülke içerde ve dışarıda büyük maddi ve manevi kayıplar verdi. Ülke hala toparlanmaya çalışmaktadır. İkinci uygulama döviz kurlarıyla ekonomik savaş başlattı. Böylece ekonomik dengeleri bozarak, halkın ayaklanmasını sağlamak ve Erdoğan’ı dize getirmek amaçlanmıştır. Böylece yatırım bakımından istikrarsız, yatırım yapılamaz ve güvenilemez hale getirmek hedeflenmiştir.  
 
Diğer bir senaryo ise PKK ile ülke güvenliği sürekli tehdit altına sokulmak istenmiştir.  Bölgede çukur eylemleri ve terör olaylarıyla ülke ve bölge insanın psikolojik moralleri bozulmuştur. Suriye’de, Irakta bu örgütle güney sınırlarımız tehdit altındadır. Yine, Gezi vb olaylarla ülke çökertilmek veya zayıflatılmak istenmiştir. Terör kozu sürekli canlı tutulmuş ve ülkenin tüm enerjisi buna harcanmak istenilmiştir. “Erdoğan gitsin.” temposuna içerdeki bazı muhalefet partileri de eşlik etmiştir. Birbirine benzemezler, Erdoğan noktasında müşterek hareket etmişlerdir. Fakat mesele Erdoğan meselesi değildir. Bu ülkede iktidara gelmiş Müslüman iktidarın hazımsızlığıdır. Kemalist rejimden beslenen, halka tepeden bakan ve dışa bağımlı başkasının ekseninde dönen yanar döneklerin ile İslam kisvesi adı altında halkını sülük gibi emen cemaatin, terör örgütlerin kuyruk acısıdır. Rahmetli Erbakan Hocayı bu çevreler nasıl hazmedemedilerse Erdoğan’ı da hazmedemiyorlar. Aynı senaryoyu oynuyorlar. Şunu unutmayalım ki Erdoğan’ın kaderi ne ise ülkenin kaderi de odur. Ülkemizin bekası için liderlerimize sahip çıkmamız gerekir. Küçük hatalara takılıp büyük resmi yakmamalıyız. Elbette her liderin hataları olabilir. Fakat ayrıntılara takılıp daha büyük sonuçlar doğuracak maceralara sürüklenmemek gerekir. 
 
 
Bu yazı toplam 1605 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.