İLMİN PEŞİNDE GEÇEN BİR ÖMÜR: İHSAN SÜREYYA SIRMA / Köşe Yazısı - İsmail ULUÇAY

2.02.2022 15:43:03
İsmail ULUÇAY

İsmail ULUÇAY

 

İLMİN PEŞİNDE GEÇEN BİR ÖMÜR: İHSAN SÜREYYA SIRMA

 
1944 yılı ne dünya ne de Türkiye için parlak bir yıl değildi aslında. Savaş, sefalet ve elem sanki tüm dünyayı esir almış, hegemonyasını ilan etmişti adeta. Türkiye savaşa girmemişti; fakat sefalet bu ülkeyi de hegemonyası altında inletmekteydi. Sadece sefalet miydi halkı esir alan; yahut ‘idrakimize giydirilen bir deli gömleği’nden de bahsedebilir miyiz?
İşte böyle bir zamanda Allah, Gazali & Şadiye Sırma ailesine bir çocuk ihsan etti. Halası, “Bu Allah’ın ihsanıdır.” diyip adını İhsan koydu. İlçede görevli kaymakam da “Süreyya” ismini ekledi. 
Çağımızın duayen İslam tarihçisi İhsan Süreyya Sırma’nın isminin hikayesini birkaç cümleyle bu şekilde özetledik. Peki kendi hayat hikayesi nedir? Hocamızın örnek alınacak özellikleri nelerdir? 
Konumuza geçmeden önce şunu belirtmek ve ağır bir mesuliyeti yazının boynundan atmak şart olmuştur ki; okuyacağınız bu yazı yukarıda belirtilen bu iki soruyu hakkıyla cevaplamaktan acizdir. Yazının üzerine yüklendiği yegane misyon İhsan Hoca’nın hayat hikayesinde ve kişiliğinde bazı öne çıkan yönlere değinmek ve dikkat çekmektir.
İhsan Süreyya ilkokula başlar ve asıl hikaye bundan sonrasıdır. Fakat ortada büyük bir problem vardır: dil. Okula kadar hep ana dilini kullanan İhsan, okula geldiğinde hiç anlamadığı bir dil ile karşılaşır. Öğretmen dersi Türkçe anlatmaktadır, ama İhsan hiçbir şey anlamamaktadır. Hocamız, çocukluk yıllarını anlatırken bu durum karşısında günlerce ağladığından bahseder. Fakat İhsan Süreyya zeki ve azimli bir çocuktur; bir yıl bile olmadan hem Türkçe’yi öğrenir hem de sınıfın birincisi olur. İlkokulda yaşadığı bu çaresizlik karşısında gösterdiği başarının etkisi var mıdır bilinmez; ama İhsan Süreyya tüm hayatı boyunca dil öğrenmeye çok hevesli olacaktır. İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça,  Almanca(kısmen) gibi birçok dil öğrenecek; bu dillerde araştırma yapıp ders verebilecektir. Üniversiteye kaydolacağı zaman “ilahiyat” diye bir bölüm adı kulağına çalınır, gider sorar araştırır. Bölüm sekreterini bulur ve ona sorar: “Bu bölümde ne okutuluyor?” Aldığı cevap İhsan Süreyya’yı ikna etmeye yetecektir: “Ne okutulmuyor ki; İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça…” Dil öğrenmeye meftun İhsan Süreyya bunu duyar duymaz kararını verir; ilahiyat okuyacaktır. Üstadın dile olan ilgisi ilkokuldan itibaren başlamış ve tüm hayatına sirayet etmiştir.
İlkokul biter; yalnız ortaokul Siirt’te bulunmaktadır. Ulaşım çok seyrek gelen posta ile katırlar üstünde sağlanmaktadır. Gazali Bey oğlunun evden ayrılıp böyle bir yola revân olmasını istemez; ona kıyamaz ve oğlunu okutmamaya karar verir. Gazali Bey bilmez ki; oğlunun tüm ömrü yollarda geçecek, İhsan kendini ilmin peşinden koşmaya adayacaktır. Öyle ki; 2021 yılında verdiği bir röportajda kendisine “İslam tarihinde duayen ya da otorite…” şeklinde hitap edilmesini reddederek “Otorite denilmesini kabul etmiyorum. Müsaadenizle Muhammed Hamidullah Hocamın kullandığı bir tabiri söyleyeyim. Müslümanların tarihini öğrenen, araştıran bir talebe demeyi tercih ediyorum. Şimdi sorunuza geçeyim…” şeklinde düzeltir. Zira Hoca ömür boyu öğrenci olmaya taliptir. Her neyse babası İhsan’ı okutmamaya karar vermiştir. Ne diyordu şair: “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.” İhsan Süreyya net bir tavır koyar ve okula gönderilmediği takdirde Siirt’e kaçarak gideceğini ama illa ki okuyacağını söyler. Babası çocuğunu tanımaktadır, oğlu icap edeni yapmaktan çekinmeyecektir! Bu özelliği Hoca'nın tüm hayatında görmekteyiz: Gerekeni yapmaktan korkmaz. Hakkı söyler ve kendine gelecek zarardan Hakk’a sığınır. Babası oğlunu kıramaz ve Siirt’e okula yazdırmaya razı olur. Yukarıda belirtilmişti; Siirt yolu zordur. Yolculuk binbir meşakkat içinde iki gün sürer. Bu zorlu yolda çocuğun çeliğine çifte su verilmiştir; artık zorluk karşısında yılmak, korkmak, bıkmak, şikayet etmek yoktur. Yalnızca kitap ve gezmek vardır; öğrenmek ve tecrübe etmek…
Binbir zorluk ve tecrübeyle Siirt Lisesi biter, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi başlar. Bambaşka bir dünya… İlahiyatın 2.sınıfında İhsan Süreyya, öğrenci olarak yurtdışına gidildiğini duyar ve yabancı dilini geliştirmeye karar verir. Bursunun yarısını İngilizce özel dersi almaya ayırır. Tahlil edilmesi gereken bu durum hakkında tahlil yapmaya gücümüz yetmese de birkaç soru sormaya hakkımız vardır diye düşünüyorum. “Yoksul bir aileden gelen ve maddi sıkıntı içinde olan bir genç, aldığı üç kuruşu yabancı dil öğrenmeye harcamaktadır; hem de kendi isteğiyle.” Böyle örnekler daha önce de okumuştum. Teoman Duralı yine bu yaşlardaydı veya daha gençti sanırım, bir yabancı dili öğrenme ücretini karşılamak için başka bir yabancı dilden özel ders verdiğinde… 20 küsür dil bildiği söylenen Fuat Sezgin’in dillerle olan ilişkisini -hatta raksını- okuduğunuzda tahlile muhtaç numunelik bir durumun olduğunu siz de fark edeceksiniz. Bernard Lewis’in hayat hikayesini anlatan “Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları”ı… Nurullah Genç’in ağırlıklı olarak öğrencilik yıllarının anlatıldığı “Omuzlarımda Dünya”... diye uzar gider liste. Fakat mesele listeyi uzatmak değil; şu sorulara cevap vermektir asıl mesele: Günümüzdeki gençlerimizden farkları nedir bu çocukların? Hamurlarının zorluk ve yoklukla yoğrulmuş olmaları mı? Öğrenmeye yatkınlık ve ilgileri mi? Ailelerinden gördükleri terbiye veya teşvik mi? Hepsi mi, hiçbiri mi?...
“İnsan mekâna göre şekillenmemeli. Mekân insana göre şekillenmeli.” der Hoca. Öyle haybeden söylenmiş bir söz değil! Koca bir yaşanmışlığın, hak uğruna yapılmış kavgaların, ödenmiş bedellerin ertesinde yahut ortasında söylenmiş esaslı bir söz… Kimi zaman kumpas kurulup üniversiteden zorunlu emekli edilmiş, kimi zaman soruşturma açılmış. Davalar açılmış, yargılanmış, gazetede köşesi elinden alınmış vesaire vesaire… Ama hep dik durmuş. Mekâna, duruma, kişiye göre şekil almamış. Hakikatin karşısında kuzu gibi olan Hoca, haksızlığın karşısında yırtıcı bir aslan kesilmiş. 
Daha?
Mütemadiyen gezer Hoca. O kadar ki; gezdiği ülkeleri değil, henüz gezemediklerini tek nefeste sayabilecek kadar çok gezer. Hocası Muhammed Hamidullah’tan aldığı “Çağırıldığın yere gideceksin!” emrini ifâ etmek için her çağrıyı hocasından gelmiş bir emir telakki eder ve gider. İlim öğrenmek için gider, çoğu zaman öğretmek için gider. Ülke ülke gezer tebliğ uğruna. Dağlarda gezer, Allah’ın azametine tekrar tekrar şehadet etmek için… 80’e merdiven dayamış Hoca, hâlâ gezmektedir. “Müslümanın emekliliği olmaz” der İhsan Hoca. Zannediyorum seyyahlığın da emekliliği olmadığına inanmaktadır. 
“Mehmet Akif’in en belirgin ve bilinen özelliği nedir?” diye sorarsak verdiği sözde durması der Akif’i azıcık tanıyanlar bile. Mithat Cemal ile buluşmak için sözleşen Akif’in kar ve tipi altında kilometrecelerce yürümesi ve kendisini gördüğüne şaşıran arkadaşı Mithat Cemal’e:  “Verdiğim sözde durmamam için tipi ve kar yetmez. Ölmem gerekir.” diye cevap vermesi ibretlik mazimizin  gurur verici bir kuplesidir. İhsan Süreyya Sırma’nın en belirgin özelliği nedir öyleyse? Zamana karşı hassasiyet… Müslümanların tarihi üzerine tüm ömrünü vakfetmiş olan Hoca, müslümanların geri kalmışlığı sebeplerinden bir tanesini “vaktin kıymetini bilmemek” olarak görür. Bu konuda da oldukça hassastır. Yeri geldiğinde zamana riayet etmeyip vaktini boşa harcayanları, rütbe makam farkı gözetmeksizin fırçalayabilir. Sudan’da üniversite hocalarına konferans vermeye gider. Üniversite rektörü Hoca’yla görüşmek ister ve buluşma saati belirlerler. Hoca, buluşma vaktinden 5-10 dakika önce buluşma yerine ulaşmıştır. Fakat rektör vakti geçirir. Hoca, kütüphanede rektörün gelmesini bekler. Rektör iki saat sonra gelir. Hoca bu gecikme sebebiyle rektöre güzel bir fırça atar. Vereceği seminerin konusunu da vakti değerlendirmek şeklinde revize eder. Tıpkı Akif’in sözünde durma üzerine anektodları gibi İhsan Hoca’dan da vakte riayet etme üzerine bir sürü anektod duyabilirsiniz. 
Efendim yazı böyle uzar gider. Yazar ne yapsın, yazı ne etsin; Hoca büyük adam! İhsan Hocamızın hayat hikayesine dair tadımlık, acizane bir şeyler karalayalım istedik; lâkin satırlar ve sayfalar kifayetsiz kaldı. Siz en iyisi Hocamızın nadide öğrencilerinden Prof. Dr. Adnan Demircan hocamızın sorup, İhsan Süreyya Hocamızın samimiyetle cevapladığı soru-cevaptan oluşan, söyleşi tarzında yazılmış Pervari’den Paris’e kitabını okuyunuz. Son not olarak belirteyim ve kafanızı birazcık karıştırayım: Prof. Dr. Adnan Demircan, İhsan Süreyya Sırma’nın öğrencisidir; fakat Adnan Bey, İhsan Hoca’yı profesör yapmıştır. Hem de birkaç defa(yanılmıyorsam)... Kitabı okuyunuz efendim; bilmecenin cevabı kitapta mevcuttur.
Kaynakça:1)İhsan Süreyya Sırma Kitabı Pervari’den Paris’e / Söyleşi: Prof. Dr. Adnan Demircan, Beyan Yayınları

2)İhsan Süreyya Sırma - Yaşayan Çınarlarımız 5. Bölüm (https://www.youtube.com/watch?v=A0kdyxtrR3s&t=779s )

3)İslam’a Adanmış Bir Ömür: İhsan Süreyya Sırma / Yüzler ve İzler (2.Bölüm)              (https://www.youtube.com/watch?v=zHNbAJucRb0&t=2212s )

4)Hocam İhsan Süreyya Sırma, Adnan Demircan(makale)

5)Independent Tükçe, İhsan Süreyya Sırma ile yapılan röportaj, Naman Bakaç,                 17 Kasım 2021, https://www.indyturk.com/node/436401/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/i%CC%87hsan-s%C3%BCreyya-s%C4%B1rma-i%CC%87slami-hayat-g%C3%B6r%C3%BC%C5%9F%C3%BC-zaten-i%CC%87slamc%C4%B1l%C4%B1k

6)Foto: https://www.facebook.com/photo/?fbid=10157838832229035&set=p.10157838832229035

 

 

Bu yazı toplam 1648 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.