BEYAZ PERDEDE DOĞU / Köşe Yazısı - Hasan Sadi YÜRGÜÇ

12.04.2025 10:44:07
Hasan Sadi YÜRGÜÇ

Hasan Sadi YÜRGÜÇ

 Uçsuz bucaksız çöl, çölün tam ortasında bir vaha. Küçük bir göl ve etrafı palmiye ağaçları ile çevrili ipek kumaştan bir çadır. Çadırın içinde hizmetçiler, birbirinden güzel yemekler, meyveler, içecekler. Basit birkaç üflemeli ve vurmalı çalgı ile yapılan bir müzik. Çölün sıcaklığı ve yalnızlığının yanında bu vaha gerçekten bir serinlik ve zenginlik göstergesi olarak yeterli değil midir? Ancak gelin görün ki bu muhteşem manzarada eksik bir şey vardır. Bu nimetlerden faydalanacak ve el üstünde tutulup krallar gibi muamele görecek olan bir sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu, meraklı ve cesur bir batılı.

Dünyaya nereden ve nasıl baktığınız sadece durduğunuz yer için değil görmek istediğiniz yeri anlamak için de önemlidir. Oryantalist bir ressam veya şairin ortaya koyduğu eser sizi ne kadar etkileyebilir? 20. yüzyılda Avrupa’da sinema salonlarının yaptığı hasılat ile tüm Avrupa sergi salonlarının hasılatı karşılaştırılabilir mi?  Edebiyattan, resime ve hatta müziğe bile etkisi olan oryantalizmin sinemadan uzak kalması mümkün müdür? 

Resim sanatında başlayan doğu sahneleri zenginlik ve cennet tasavvuru ile beraber resmedilir. Bu sahneler haçlı seferleri için birer propaganda malzemesi olarak da kullanılmıştır. Orta Çağ resim, şiir ve tiyatrosunda doğu cennetin bir şubesi ve sahip olunması gereken bir vatan olarak temsil edilmiştir. 20.yüzyıldan itibaren sinemanın eğlenceli bir silah olduğunu keşfeden batı vizörünü doğuya çevirmeyi ihmal etmemiştir. Çünkü sömürgeci anlayışın bir bakış açısı olan oryantalizm ile sömürgeci politikanın bir enstrümanı olarak kullanılan sinemanın nimetlerinden faydalanmaması imkansızdır.

Haz ve eğlencenin beceriksiz ve kaba insanlar arasında heba edildiği manzaralardan, kadının sadece cariye olarak gösterildiği saraylara kadar, cahil, geri kalmış ve ezilmesi gereken öteki olarak resmedilen insanların beyaz perdedeki yansımaları hakkında bilgi vermeliyiz.

Lawrence of Arabia (Yön. David Lean, 1962)

Oryantalizm ve sinema denilince akla gelen ilk filmdir.

Bilim adamı olmasına rağmen casus kimliği ile tanınan Thomas Edward Lawrence; I. Dünya Savaşı yıllarında Arap yarımadasındaki stratejik noktaların el değiştirmesine yol açmış, siyasi açıdan önemli bir isimdir. David Lean imzalı Lawrence of Arabia (1962), bu tarihi ve ilgi çekici karakteri beyaz perdeye taşıyarak, dönemin politik şartlarına sine-masal bir yorum katar. Her ne kadar birçok izleyici tarafından propaganda filmi olarak nitelendirilse de, aslında doğu ve batı kültürünü çok boyutlu olarak mercek altına alan önemli bir eserdir.

 

Casablanca (Yön. Michael Curtiz, 1942)

 

İkinci Dünya Savaşı’ndan kaçmaya çalışan göçmen kafilelerinin dolambaçlı yollardan Casablanca şehri üzerinden Lizbon’a, buradan da Yeni Dünya’ya umut ve özgürlük bulmak adına adım atma istekleri vardır. Casablanca  filmini bu kadar önemli kılan şey dönemin izlerini taşıyan filmlerin aksine tam da savaş döneminde çekilmesi ve savaşın akıbetinin bilinmemesidir. Filmde rol alan birçok kişi kendileri de mülteci olduğu için birçok sahnede fazlasıyla zorlanır. Murray Burnett ile Joan Alison’un ‘Everybody Comes to Rick’s’ adlı tiyatro oyunundan uyarlanan ve yönetmeni Michael Curtiz’in büyük bir cesaretle sinemaya uyarladığı film, aşk filminin ötesinde içerdiği politik yaklaşımlar sonucunda oryantalist düşünceyi ortaya çıkaran diyaloglar ve sahnelerle birlikte 2.Dünya Savaşı’nın ortasında çekilmiş en iyi ve en gerçekçi filmdir.

 

Stargate (Yön. Roland Emmerich, 1994)

 

Film, zaman düzlemi olarak seyirciye, “geçmiş, şimdi ve gelecek” formunda üç boyutlu bir evrende kapılarını açar. Mısır’da bir arkeoloji kazı sırasında bulunan Yıldız Geçidi, aradan yıllar geçmesine rağmen bir türlü çalıştırılamamaktadır. Kim tarafından yapıldığı bilinmeyen bu geçidi çalıştırabilmenin tek yolu, üzerindeki kodlanmış harfleri ve şifreleri doğru okuyarak kapıyı aktive etmektir. Yapılan hiçbir deneme nihâyete erişememiştir. Bu nedenle artık çok yaşlanmış olan Dr. Catherine yeni bir ekip kurar. Dr. Daniel Jackson, Mısır Tarihi uzmanı bir arkeologdur. Geçidin üzerindeki harfleri okuyabilen tek kişidir. Kısa sürede kurulan ekip, Albay O’Neil ve emrinde ki bir grup asker ile Yıldız Geçidi’ni aktive ederek başka bir gezegene açılır.

 

Geçidin açıldığı kapı, Eski Mısır Uygarlığı’dır. Mısır halkı, Tanrı Ra’nın emrinde bütün hayatlarını çalışmakla geçirir. Bir kum fırtınası esnasında ekipten ayrı düşen Dr. Jakson ve Albay O’Neil, halkın arasına karışmıştır. İlk başta halkın korktuğu bu ikili, zaman içinde misafir konumuna gelir. Dr.Jackson’ın boynunda taşıdığı eski bir kolye Mısır uygarlığına aittir ve halk Jackson’ı bir haberci olarak görüp itaat etmeye başlar.

 

Dilleri, ırkları ve zamanları birbirlerinden oldukça farklı olan bu uygarlık Jackson ve O’Neil’e güvenerek iletişim kurmaya başlar. Tanrı Ra, bu iki yabancının varlığından oldukça rahatsız olarak emrindeki askerlere halka zulmetmesi için emir verir. İnanışa göre metafizik varlıklarla iletişim halinde olan Ra, o güne kadar kimsenin gücünün yetmediği uygarlıktaki tek otoritedir.

 

Ra’nın zulmü arttıkça daha çok birbirine kilitlenen Mısır halkı, Jackson ve O’Neil ile birlikte Ra’ya karşı savaş açar. Bütün halk, Jackson ve O’Neil’ı korumak için seferber olur. Hayatlarında ilk defa Batılı insan gören Mısır uygarlığı bu sayede silahlarla ve Batı kültürüyle de tanışmış olur. Bir şekilde Batılı insan figürü tarafından bu savaşta desteklenen Mısır uygarlığı, aydın insan kavramını da öğrenmeye başlar. Jackson’ın Mısırlı Sha-re’ye âşık olup olaylara duygusal davranmaya başlamasıyla Batı-Doğu üzerinde ki ideal algıyı arşa çıkarmış olur.

 

The English Patient (Yön. Anthony Minghella, 1996)

 

Michael Ondaatje’nin 1992 yılında basılan aynı isimli romanından beyaz perdeye uyarlanan The English Patient (1996), İkinci Dünya Savaşı’nın son aylarında koşullar gereği bir süre Kuzey İtalya’da yıkık bir villada kalmak durumunda olan dört karakter üzerinden ilerlemektedir. Film, bu karakterlerden biri olan, geçirdiği kaza sonucunda vücudundaki yanıklardan dolayı tanınmaz hale gelen, aksanından dolayı da ‘İngiliz Hasta’ diye çağrılan Count László de Almásy’nin geçmişine dair önemli noktaları da sık sık kullandığı flashbacklerle (geriye dönük sahnelerle) göstermektedir.

 

Batı toplumunun oryantalist tarih anlatımını eleştiren kitabın, ne yazık ki geniş bir kitleye hitap etmek için kapitalist Batılı beyaz sinema izleyicisinin ilgisini çekecek bir şekilde adapte edilmesi kimileri tarafından eleştirilse de film, en çok Akademi Ödülü alan yapımlar arasında yerini almıştır. Ayrıca filmin yapımcıları geniş izleyici kitlesi tarafından kabul görmesi için kitaptaki politik içerikli sahneleri ve diyalogları filme uyarlarken kaldırmışlardır.

 

Detaylarını vermeyeceğimiz ama konu hakkında popüler olan birkaç film de aşağıdaki gibidir.

 

TheShelteringSky (Yön. Bernardo Bertolucci, 1990)

İbn-i Sina: Hekim (ThePhysician) (Yön.Philipp Stölzl,2013)

Ve oryantalizm deyince akla gelen en önemli filmlerden birisi de The Midnight Express, Geceyarısı Ekspresi (Yön. Alan Parker,1978)

Oryantalistlere göre Batı kendini gelişmiş, rasyonel, esnek ve üstün görürken, Doğu’yu daha geleneksel, katı kuralcı ve gelişmemiş olarak özümsemiştir. Maalesef oryantalist bakış açısı ile yapılan filmler sadece batılılara ait değildir. Özellikle Anadolu topraklarında doğup büyümelerine rağmen Avrupa’da sinema sanatı ile meşgul olan birçok yapımcı ve yönetmen de Doğu’yu Batı’nın istediği gibi resmetmeye devam etmektedirler.

Bu yazı toplam 150 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.