Ziya Tepe: Hatıralar 4.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 4.Bölüm

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Hazırlayan: Bilal Akgül

Bölgedeki İslami Çalışmalar ve İslami Yapılar Arasındaki Çatışmalar

Başta şunu belirteyim ki bu çatışmaların temel nedenlerinden biri olarak bölgedeki PKK’nın zihinsel yapısı ile İslam dünyasının çeşitli bölgelerindeki çatışmacı anlayışın etkili olduğu kanaatindeyim. Yine bu yapıların önde gelen bazı şahısların ene’lerinin de önemli bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. Ayrıca çatışmaya sebep olan temel etkenlerden biri de dönemin derin güçlerinin bu çatışmayı planlaması ve tahrik etmesidir.

Kulp’ta PKK tarafından şehit edilen Orhan Korkmaz aktardığı bir örnek vermek istiyorum. Bir cemaatin bağlılarından biri Orhan Hocaya şunu söylüyor: “Bir köyün tamamını İslami anlayışa çekmek için yıllarca emek vermeniz gerekiyor. Ama o köyde davranış olarak kötü bilinen bir iki kişiyi tüm köylüyü bir meydana çekip, köylünün gözü önünde bu kötü bilenen kişileri yargılayıp, sonra infaz ederseniz, tüm köyü kolay yoldan teslim alıp köyü İslami çizgiye çekmiş olursunuz.” Bölgede o zaman bir kısım İslami yapının bile PKK’nın baskı ve şiddetle halk üzerinde etki oluşturma yönteminden etkilendiğini söylemek istiyorum.

Bölgedeki çatışmaların taraflarından biri olan Menzil Grubunun önde gelenleri, kendilerinin derin güçler tarafından çatışmaya çekilmek istendiklerini ifade ediyorlardı. Daha sonra içten bir kısım kişilerin de baskısı ile nefsi müdafaa yapmadıkları takdirde bitecekleri üzere yoğun teşviklerin de neticesinde çatışma sahasına itildiler.

Çatışmaları tahrik eden sebeplerden biri de karşı tarafın başvurduğu şiddetin insanın tahammül sınırlarını aşacak özellikte olmasıydı. Örneğin kişinin vücudunun satırlarla doğranması adeta çatışmaya davetiye çıkarıyordu. Tahrikin dozajının yüksek olması sağlıklı düşünülüp hareket edilmesini engelliyordu.

Yüksek dozajda şiddet uygulamayı karşı tarafı pes ettirmenin bir çözümü olarak gören bir anlayış vardı. Hâlbuki bu karşılıklı aşırı şiddet kullanma çözümü değil çözümsüzlüğü daha da derinleştiriyordu. Çünkü şiddet şiddeti doğurur. Ülkenin iç ve dış derin güçleri bunun bilincinde idiler. Ve bu sürecin planlı bir şekilde uygulanmasına zemin hazırladılar.

Herhangi bir ülkede veya bölgede Müslümanlar eğer büyük bir tahribat ile karşı karşıya gelirlerse Müslümanların korunması için hicret farziyeti doğar. Hicret, Peygamber Efendimizin dönemine has bir farziyet değildir. Bu farziyet hakkıyla anlaşılmadığından ve uygulanmadığından dolayı Müslümanlara çok ağır bedelleri oldu.

Bu konuda farklı bir kulvarda olmasına rağmen Kemal Burkay’ın tutumu takdire şayandır. Burkay ve çevresine tahammül etmeyen PKK, bu çevreye büyük bir baskı uygulamasına rağmen çatışmayı doğru bulmadılar ve bölgeyi terk ederek ülke dışına göç ettiler.

Bölgede büyük bir güç sahibi olan Müslüman cemaatler, kendi aralarındaki çatışmalar neticesinde yaptıkları bu büyük hata ile bölgeyi adeta kendi elleri ile PKK’ya bıraktılar. Şimdi de bu cemaatlerin bir kısmı, sanki görevlerini yarım bırakmışlar gibi bu sefer de PKK yı bilinçli veya bilinçsiz bölgenin hâkimi konumuna getirmeye çalışıyorlar. Ortaya çıkan sonuç bu.

Çatışmanın Doğurduğu Sonuçlar

Bu çatışmaların meydana getirdiği en büyük hasarlardan biri İslami kesimin bölgedeki halk içinde güvenlerini yitirmesidir. Zamanında bölge halkı için umut olan bu yapılar, ülkemizde hassaten de bölgemizde Müslümanlar arasında büyük hayal kırıklığına neden oldular. Dolayısıyla o süreçteki İslami ideal ve dinamizme de ket vurdular. Yaptıkları bu hasarın İslam davasına etkilerinin daha ne kadar süreceği ise belirsizdir. Çatışmalardan sonra bu cemaatler toplumda arta kalan güven ve itibarlarını kaybetmeye devam etmektedirler.

Bundan daha ağır bir hususta İslam dinine samimi bir şekilde bağlı olan yöre halkının İslam’dan uzaklaşmalarına ve PKK gibi laik-seküler bir tarafa kaymalarına sebep oldular. Bu tahribatın sonuçları geleceğimiz açısından tahayyül edilemeyecek derecede ağırdır. Dolayısıyla bu tahribata vesile olanların Allah indindeki veballerinin de çok ağır olduğu kanaatindeyim.

İslami Yapıların Eğitim Çalışmaları

1980 askeri darbesinden sonra oluşan Müslüman cemaatlerde eğitimin ekseni kitap okuma ve fikir teatisi üzerine idi. Zamanın şartlarının da kendisiyle getirdiği ortam gereği özel odalarda, kitabevlerinde ve çay ocaklarında fikri tartışmalar bol bol yapılırdı. Ayrıca güncel konular da yine çokça konuşulurdu. Ben şahsen de okunan kitaplar üzerinde fikri mülahazaların ve güncel olayların değerlendirilmesinin kişilerin anlayışlarının gelişmesinde önemli bir yerinin olduğu kanaatindeyim. Ayrıca dar çerçevede tefsir dersleri gibi sohbetler de yapılırdı. O dönemde doğu ve güneydoğudaki medreselerde yapılan eğitimlerin yetersiz kaldığı, bu eğitimin daha sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi gerektiği tartışmaları yapılırdı. Hatta bu konuda küçük çaplı bazı çalışmalar yapıldı ise de bir sonuç elde edilemedi.

Menzil grubunun lideri Fidan Güngör ‘ün anlattığı şu meseleyi şahsım adına da önemsiyordum: “Atasoy Müftüoğlu, bölgedeki cemaatlerin yaptığı eğitim çalışmalarının yetersiz kaldığını ve bununla ileri bir seviyeye ulaşılamayacağını belirterek, kendisinin yardımı ile bir kısım kişinin İngiltere gibi bir yerde çok daha ileri seviyede eğitim görmelerine yardımcı olacağını belirtmişti. Maalesef bu konuda herhangi bir teşebbüste bulunulmadı.” Burada, Atasoy Müftüoğlu’nun üst düzeyde Müslüman düşünür ve hareket adamı yetişmesini amaçladığını belirtmek isterim.

İran İslam Devrimi’nin, Ali Şeraiti ve Mutahhari gibi şahsiyetlerin Türkçe’ye çevrilen kitaplarının da Müslüman gençlerin zihin dünyalarına bazı riskleri ile birlikte katkıları oldu.

İran İslam Devrimi Süreci ve Ülkemizdeki İslami Yapılar Üzerindeki Etkileri

Devrim öncesi İstanbul’da öğrenci iken o süreci basın üzerinden gücüm nispetinde takip ettim. Hatta İran Dosyası diye bir dosya da tutmuştum. Bu dosyayı daha sonraları devrim ile ilgili birçok kitap yayınlanınca saklama gereği duymadığımdan (ki saklamadığıma şu an pişmanım), bu dosyayı muhafaza etme gereği duymadım. İran’da devrim öncesi devrim karşıtı yazılar yazan ve bu devrimin başarılı olamayacağını savunan önde gelen bir kısım Nurcu hassaten mezhep üzerinden İran’a cephe açmışlardı.

Devrimin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Müslümanlar üzerinde büyük çapta etkisi oldu. Bu sonuç İslam dünyasında İslami bir devrimin gerçekleştirebileceğinin, fikrini, güvenini ve idealini oluşturdu. Öyle ki bu durum farklı düşünce fraksiyonlarından birçok kişinin olumlu yönde etkilenmesine ve İslam dünya görüşüne dönmesine vesile oldu. Örneğin Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde Kürt solunun önde gelenlerinden birisi olan Orhan Korkmaz, Kâhta ilçemizde yine sol kesimden bilinen Şevket Tatar kardeşimiz de İslam dünya görüşünü benimsemişlerdi.

Devrimden fikren ve ruhen etkilenen büyük Müslüman kitleler, daha çok zamanın getirdiği güçten ve cazibeden etkilenerek devrimin rüzgârına kendilerini kaptırdılar. Bunun topluma olumlu ve olumsuz bir kısım etkileri oldu tabi. Görünen bir kısım olumlu etkileri; İran’ın entelektüel veya devrimci şahsiyetlerinin düşünceleri ile tanışmaları ve fikri olarak gelişmelerine katkılarının olmasıdır. Devrimin görünen bir kısım olumsuz etkisi ise; bazı Müslümanların İran devriminin cazibesine kendini kaptırarak hızını alamayıp Şii mezhebine girmesidir. Şii mezhebine girerek toplumumuz için de Şii mezhebi davasını gütmeleridir. Bu da kendisi ile beraber hem şahıslar hem de cemaatler için birçok sıkıntı ve risk oluşturdu. Devrim sonrası süreç ilerledikçe İran’daki İslami hükümetin uygulamaları ve gerçek yüzü kendini peyder pey daha net bir şekilde gösterdi. Ve daha sağlıklı bir değerlendirme yapmamıza katkıda bulundu.

O dönemde İstanbul’da İslami gençliğin lideri olan Edip Yüksel, büyük hayallerle İran’a gittiğinde İslami dava idealinde yardımcı olacakları yerde, İran adına ajanlık yapma teklifinde bulunulmasının kendisini çok olumsuz etkilediğini ve büyük bir hayal kırıklığına uğradığını bir makalesinde ifade eder. Bölgemizdeki İlim-Menzil çatışmasında İran’ın tutumunu son zamanlarda Menzil Grubunun liderleri olan Molla Mansur Güzelsoy ile Fidan Güngör ciddi bir şekilde kendi aralarında sorgulayarak İran’ın tutumuna karşı rahatsızlıklarını belirtmişlerdi. Bu da İran’la ilgili yanılma ve güvensizlik meydana getirdi. Yine bunların ifade ettiği, eğer İran yönetimi isteseydi bölgede Müslümanların birbirleriyle çatışmalarının önüne geçebilirlerdi. Demek ki bunlar bilinçli ve hesaplı bir şekilde çatışmaları durdurmak istemediler kanısı oluşmuştu.

Nasipse Devam Edecek…

Bu haber toplam 1263 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.