PEYGAMBER EFENDİMİZ DÖNEMİNDE YAHUDİLERİN İFSAD VE ALGI YÖNETİMİ ÇALIŞMALARI / Köşe Yazısı - Ayşe YETKİN

9.04.2025 20:28:22
Ayşe YETKİN

Ayşe YETKİN

 “Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyan'ları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır.” (Maide Suresi) 

Ayet-i Kerime'den anlaşıldığı üzere Yüce Yaradan açık ve net bir şekilde kâfirlere karşı uyarıyor ve onlarla bir arada bulunmaktan men ediyor. Çünkü biliyoruz ki bu kavimler ne kendilerine inen Peygamberlere biat etmiş ne de Allah tarafından indirilen Kitaplara gerçek anlamda iman etmişlerdir. Azgınlıklarının, kıskançlıklarının, hırsızlıklarının, arsızlıklarının, zalimliklerinin, zulümlerinin ardı arkası kesilmemiş, tarih boyunca yaşadıkları coğrafyalarda hep yaptıkları kötülükleri ile yer edinmişlerdir. Ve maalesef günümüzde de şahit oluyoruz ki bundan zerre miskal ödün vermemiştirler. 

 

Şu an Yahudi Siyonistlerin Filistin ve Lübnan'da yaptıkları insanlık dışı vahşet ve soykırım bunun canlı örneğidir. Adeta hakka savaş açmış, sapkın fikir ve kehanetleri ile kendilerini seçilmiş kavim adı altında kibirlerinden geçilmeyen vicdan ve insanlıklarını kaybetmiş ve yetiştirdikleri nesillerine de bunu aşılayarak zehirledikleri çocukların da aynı inanç ve ilkeler üzerine eğitip dünyanın başına bela oldukları açık bir şekilde göz önündedir. 

 

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem döneminde Yahudiler ifsad ve algı yönetimlerini en üst düzeyde yürütmüş Peygamber Efendimize ve inen ayetlere karşı halk manipülasyonlarını fiziksel ve psikolojik olarak devam ettirmişlerdir. 

 

Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye hicretten önce Müslümanların zarar görmemesi ve can güvenliklerinden emin olmak için Mekke'ye Hac ve panayır nedeniyle gelen kabilelerin bireyleri ile görüşmeler gerçekleştirmiş bunun neticesinde Akabe biatları altında anlaşmalar gerçekleşmiştir. Aslında Akabe biatları tek taraflı değildir. Karşılıklı şartlar ile yapılan bir anlaşmadır; zira o zamanlar adı Yesrib olarak bilinen Medine'nin tabiri caizse ipleri Yahudilerin elindedir. Medine'nin coğrafi ortamına bakarsak henüz şehirleşmemiş genel anlamda birbirine yakın yerleşim alanlarından oluşan ve içerisinde 5 kabilenin yaşamını sürdürdüğü bir yerdir. 

 

Nüfusu yaklaşık 10 bin olan Medine halkının iki kabilesi olan Evs ve Hazreç olan Kahtani Araplarının sayısı yaklaşık olarak 6 bindir. Diğer 3 kabile ise yahudilerden oluşmaktadır; bunlar Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kureyza'dır. Bunların da sayıları yaklaşık 4000'dir. Yahudi kabileleri sayıca Araplardan az olmalarına rağmen, siyaset, diyanet, ticaret onların elindedir. Bu gücü elde edip ellerinde tutabilmek için iki Arap kabilesi arasında bulunan kan davasını kullanmış oluşturdukları, algı ve manipülasyonlarla “Buas Savaşları” olarak bilinen iki Arap kabilesi arasındaki bu kan davasının yaklaşık 150 sene kadar devam etmesine sebebiyet vermişlerdir. 

 

Her Yahudi kabilesi kendince sömürünün bir merkezidir adeta. Beni Kaynuka en zengin kabiledir; kuyumculuk o dönemdeki şekliyle tefecilik para piyasası onların elindedir. Çiftçilik tarım ve hurma işi ile de Beni Nadir uğraşmaktadır. Deri işletmeciliği, inanç borsası, yani din tüccarlığı, fetva, rüya tabiri gibi işlerle de Beni Kureyza ilgilenmektedir. 

 

Çarşı pazar ve Medine'nin su ihtiyacını karşılayan su kuyuları hepsi Yahudilerin elindedir. Kendilerine peygamber gönderilip ilahi kitap indiği için Araplara karşı sürekli büyüklenme ve kibir içerisinde bulunmaktadırlar. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Arap olması ve beklenilen son peygamberin Araplardan seçilmesi, onların yüz yıllardır övüne geldikleri durumlarını değiştirmiş, aşağılayıp küçümsedikleri Araplardan peygamber gönderilmesini, kıskançlıkları sebebiyle asla kabullenmemişlerdir. 

 

Yahudilerin bu inanç politikası ile her daim küçümsediği Arap toplumuna Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gerek indirilen ilahi kitap ile gerekse de bir peygamber olarak güvenilir bir önderlik yapıp, kucak açmıştır. Aslında Medine hicreti bir sığınma harekatı değildir, Allah'ın da izniyle orada Efendimiz önderliğinde bir Müslüman devleti kurulacaktır. Peygamber Efendimiz’in önderliğinde gerçekleşmiş olan hicret, Yahudileri oldukça rahatsız etmiştir. Çünkü Yahudiler de kendilerine kutsal kitap inmiş ve peygamber gönderilmiş bir kavimdirler. 

 

Kutsal kitabın emir ve yasaklarını biliyor, peygamberlerin taşıdığı vasıfların bilincindedirler. Peygamber efendimizin hicreti ile onların süregelen sömürü sistemlerinin bozulacağını ve düzenlerinin yerle yeksan olacağının farkındadırlar. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem daha Küba’ya ayak basar basmaz öncelikle “Müslümanların kardeşliği” emrini muhatap alıp, Evs ve hazreç Arap kabileleri arasında yıllardır süreye gelen kan davasının sonlandırır. Zira Allah (c.c) Hucurat suresinde "Mü’minler ancak kardeştirler, onun için kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete erdirilesiniz." diye emretmiştir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Yahudilerin Medine'de oluşturduğu haksız ve adaletsiz güç sisteminin farkındadır. Bundan dolayı hiç zaman kaybetmeden bu duruma alternatif çözümler getirecektir. İslam tarihinin en önemli ve dünyanın ilk yazılı anayasası olarak kabul edilen Medine Sözleşmesi (Vesikası) Peygamber Efendimiz’in gerçekleştirdiği çok önemli bir anlaşmadır.

 

Gerçekleşen bu anlaşmanın en önemli maddelerinden birisi de Yahudilerle Müslümanlar arasında diplomatik bir anlaşma tesis edilmesidir. Anlaşma gereği Yahudi toplulukları Müslümanların aleyhine bir girişim içinde bulunmayacaklar ve Medine'ye yönelik bir düşman saldırısında Müslümanlarla birlikte hareket edeceklerdir, fakat Yahudiler her zaman yaptıkları gibi bu anlaşmaya da sadık kalmamışlardır. Müslümanlara ve Peygamber Efendimiz’e karşı Medine'den çıkartılana kadar ifsat ve algı yönetimi çalışmalarını en üst düzeyde sürdürmüşlerdir.

 

Peygamberimiz anlaşmaya rağmen Yahudilerin güvenilir ve sözünde duran bir kavim olmadıklarının bilincindedir. Fakat gerçekleştirilen bu anayasa ile anlaşmaya uymamaları sonucu gereken tedbiri haklı olarak yapabilme hakkına sahip olmuştur. Peygamber Efendimiz hiç vakit kaybetmeden Medine'de oluşacak olan Müslüman devletini kurmak için bulduğu alternatif çözümler ile hemen harekete geçer. Öncelikle ticarete dahil olmak için Yahudilerden bağımsız gelir elde edilmesi sebebiyle pazar yerinde Müslümanlara ait bir pazar çadırı açtırır. Bu durum Yahudilerin hiç hoşuna gitmez. Müslüman düşmanlığı ile bildiğimiz Kab Bin Eşref bir gece Müslümanların kurduğu çadırı yakar. Bu hain saldırı sonucu Peygamber Efendimiz “doğru yoldayız” diyerek Müslümanlar için kalıcı pazar yerleşimi yaptırır. Ensar ve Muhacirlerin su ihtiyaçlarını karşılamak için Yahudilerin elinde olan su kuyuları için de Hz. Osman aracılığı ile alternatif bir çözüm üretilir. Hz. Osman, en bereketli olan su kuyusunu sahibi olan Yahudi'den satın alır ve bunu Müslümanlara hibe eder. Ensar ve Muhacirlerin kardeşliği Peygamber Efendimiz’in oluşturduğu alternatif çözümler ve Yahudilerin aralarında ilmiyle meşhur şahsiyet lerden bazılarının Müslüman olması, özellikle Hz. Yusuf'un soyundan geldiğine inandıkları en saygıdeğer alimlerinden Abdullah Bin Selam’ın Müslüman olması, Yahudilerdeki Müslüman düşmanlığını daha da tetikler. 

 

Bu sebepten muhalefette aktifleşip, İslam ve Peygamber düşmanlığı oluşturup, İslam'ın yanlış Peygamber’in ise yalancı olduğunu ispatlamanın propagandasını yapmaya başlarlar. Müslüman kitlenin zihnini karıştırmak için muhacirlerin hicretten sonra hava değişimi sonucu hastalanmalarını uğursuzluk sayarak ve artık çocuk sahibi olamayacaklarını söyleyerek Müslümanlar arasında algı yönetimi ve manipülasyon yaparlar. Fakat bu algıları uzun sürmez. Abdullah bin Zübeyr'in doğması ile yaptıkları manipülasyon açığa çıkmış olur. Esat bin Zürare'nin ölümü ile halk arasında “Eğer Muhammed Peygamber olsaydı en yakın adamının hastalığını iyileştirirdi” diyerek peygamberliğine şüphe düşürmek için algı yaparlar.Buna cevaben  Resulallah çok kızar ve “Ben ne başkası ve ne de kendim için Allah'ın dilediğinden başkasını yapamam” diyerek hükmün ve gücün gerçek sahibinin Allah olduğunu ifade eder. 

 

Yahudiler, Allah'ın dinini ve peygamberini yalanlayıp her ifsat ve algı girişimlerinde Allah, ayetleri ile onları yalanlayıp Peygamberimizi destekleyerek kafirlere karşı yalnız bırakmaz. Ali İmran suresinde geçen “Ey ehli kitap gerçeği görüp bildiğiniz halde ne için Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz. Allah yaptıklarınıza tamamıyla şahittir.” ayeti bunun apaçık delillerinden biridir. Ama ne yazık ki Allah'ın açıkça uyarılarına bile aldırış etmeyen Yahudiler, yalan, iftira ve azgınlıklarına hiç ara vermeden Peygamber’i ve İslam'ı inkâr için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Bazen inen ayetler üzerinde ifsat ve algı oluşturmak için anlamlarını farklı yerlere çekmeye çalışırlar. Bazen Peygamber’e bilmeyeceğini düşündükleri sorular sorarak yalanlamaya çalışırlar ama her defasında hüsrana uğrarlar. 

 

Yine bir defasında Yahudi eşrafından bazı kimseler “Ey Muhammed, sana bir peygamberin bilebileceği sorular soracağız. Eğer gerçekten peygambersen sorularımızı cevaplarsın.” Dediler. Peygamber Efendimiz cevaplayınca da “Sana bunların cevaplarını kim öğretiyor?” diye sordular. Resulallah “Cebrail” deyince “Biz seni tasdik etmeyiz çünkü biz Cebrail'i sevmeyiz. Sana gelen Mikail olsaydı tamamdı.” diyerek Allah'a karşı inkar ve hadsizliklerinde ısrar ettiler. Onların bu durumu üzerine şu ayetler vahyoldu "De ki! Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de büyük delil olarak o indirmiştir. Zira kim Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kafirlerin düşmanıdır."(Bakara Suresi) Yahudiler, bir ara İslam’a ve Peygamber Efendimiz’e olan düşmanlıklarını öylesine ileri götürdüler ki, Müslüman olabilecek kitleleri etkileyip dinlerini terk etmemelerini sağlamak, müşriklerin sempatisini kazanmak için putperestliğin İslam'dan daha doğru ve güzel olduğunu iddia ettiler. Müşriklere “Sizin dininiz Muhammed'in dininden hayırlıdır. Sizler Muhammed'den de Muhammed'e tabi olanlardan daha doğru yoldasınız” diyerek ifade ettiler. Onların bu aşağılık durumları bir ayette şöyle açıklandı: 'Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi; putlara ve batıla iman ediyorlar sonra da kafirler için 'Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadırlar' diyorlar. Bunlar, Allah'ın lanetlediği kimselerdir. Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.' (Nisa suresi)

 

Yahudilerin Müslümanlar üzerindeki en tehlikeli oyunları Evs ve Hazreç arasındaki eski düşmanlığı hatırlatıp, onlar arasındaki kan davasını yeniden tetiklemek ve kardeş olmuş iki kabileyi tekrar birbirine kırdırmaktı. Ama Peygamber Efendimiz sayesinde bu isteklerine ulaşamadılar. Rasulüllah eğer Yahudi eşrafından birileri Müslüman olursa topluluğun kolaylıkla Müslüman olacağını düşündü. Bundan dolayı Yahudilerin yapmış olduğu bütün ifsat ve algı girişimlerine, azgınlıklarına, hadsizliklerine rağmen onları İslam'a davet ısrarından vazgeçmedi ancak vahyolunan bir ayet Rasulüllah'ı bu konuda uyardı ve bilgilendirdi: “Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla ‘inandık' diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşanlar seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler. Sana gelmeyen kimselere kulak verirler, kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. Eğer size şu verilirse alın, o verilmezse sakının' derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa düşürmek isterse Allah'a karşı sen, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.' (Maide Suresi) 

 

Yahudiler Müslümanlara karşı olan düşmanlıklarını her ne kadar gizliden yürütmeye çalışmışlarsa da içlerindeki kıskançlık, haset ve düşmanlıklarından dolayı dayanamayıp bunu defalarca açığa vurmuşlardır. Gerçekleştirilen Medine Vesikası anlaşmasında: 'Müslümanların aleyhinde hiçbir olumsuz davranışta bulunmayacaklarına' dair söz vermişlerse de her zaman yaptıkları gibi sözlerinde durmamışlardır. Anlaşmayı bozan ilk Yahudi kabilesi Beni Kaynukalılardır. Bedir Savaşı'ndaki galibiyeti bile Müslümanlarla alay etmenin aracı olarak kullanmışlar. Karşılarına savaşın ne olduğunu bilen bir topluluk çıkacak olursa Müslümanların bozguna uğrayacaklarının kesin olduğunu söylemişlerdir. Kaynukalılar 'Savaşın ne olduğunu bilen topluluk' sözüyle üstü kapalı olarak kendilerini işaret etmişlerdir ve bununla Müslümanları tehdit ederek açıkça Müslümanlara meydan okumuşlardır. 

 

Bu durumdan rahatsız olan Resulallah Kaynuka pazarlarına kadar giderek 'Ey Yahudi topluluğu! Kureyş'in Bedir'de uğradığı bozgunun sizlerin de başına gelmesinden çekinin. Gelin Müslüman olun. Aslında biliyorsunuz ki ben Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamberim' diye davetini tekrarlamıştır. Ancak o anda bile Rasulüllah'ı tehdit etmekten geri kalmamış: 'Ey Muhammed! Savaşmayı bilmeyen ve düzenden mahrum olan bir toplulukla çarpışmadan elde ettiğin başarı seni aldatmasın. Vallahi bizler savaşın ne olduğunu çok iyi biliriz. Eğer bizimle savaşacak olursan sen o zaman gerçeğin ne olduğunu anlarsın.' diyerek açıkça bir tehditte bulunmuşlardır. 

 

Yine de Peygamber Efendimiz, Yahudilerin yapmış olduğu bu hadsizlik karşısında anlaşmaya uyup, sabır göstermiştir. Fakat bir Müslüman kadının Kaynukalıların kuyumcu dükkanında, uğramış olduğu tacizde kadının yardımına koşan bir Müslüman erkeği öldürmeleri hem yapılan anlaşmayı bozmuş hem de yaptıkları bütün ahlaksızlıklara karşı bardağı taşıran son damla olmuştur. Peygamber Efendimiz anlaşmaya uymamaları sonucunda Kaynukaların Medine'den çıkartılmalarına  karar vermiştir. Mücahitlerle birlikte Kaynukaların ikamet ettiği bölgeye hareket ederek onların sığındığı kaleleri kuşatma altına almıştır. 15 gün süren kuşatma sonucunda dayanamayıp teslim olmuşlardır. Resulullah'ın vereceği karara uyacaklarını söyleyip Medine'den sürgün edilme kararını kabul etmişlerdir.

 

Peygamber Efendimiz, yol hazırlıkları için onlara 3 gün müsaade etmiştir. Bunu öğrenen münafıkların lideri konumundaki Abdullah Bin Ubey, Kaynukaların affedilmesi için onlar ile Resulallah arasında mekik diplomasisi sürdürmüştür. Kendisinin de bir Müslüman olduğunu öne süren Abdullah bin Ubey, Kaynukalardan bir çok dostunun olduğunu Peygamber Efendimiz’in Kaynukaları affetmesini defaatle dile getirmiştir. Abdullah Bin Ubey'in bu iddiasına binaen; Müslümanların kimleri dost edinebileceklerinin esaslarını açıklayan bir ayet vahyolundu:'(Ey iman edenler!) Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Rasulüdür, iman edenlerdir; o müminler ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namaz kılar, zekatı verirler. Kim Allah'I, Rasulü'nü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır. Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kafirleri dost edinmeyin. Eğer müminlerseniz, Allah'tan korkun.'(Maide suresi) Bu Ayet-i Kerime'den anlaşıldığı üzere; Allah 'Müslüman’ım diyen münafıkları da' deşifre edip Müslümanları hem bilgilendirmiş hem de uyarmıştır. Kaynukalıların sürgün edilmesi ile Müslümanlar hem ekonomik anlamda önemli imkanlar elde ettiler hem de önemli düşmanlarının bir kısmından kurtulmuş oldular. Kaynukalıların sürgün edilmesi ve Müslümanların her gün biraz daha güçlenmesi diğer Yahudi kabilelerini çileden çıkarmıştır. Müslümanlara ve Peygamber Efendimiz’e karşı nefret duyguları artmıştır. 

 

O kadar gözleri dönmüştü ki Peygamber Efendimiz’i öldürme kararı almışlardı. Bir fidye meselesi sebebiyle nadirlerin yerleşim merkezine giden Efendimiz, Yahudiler ile aralarında yapılmış olan anlaşma nedeniyle Beni Nadir’in ileri gelenleri ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşme sonucunda Yahudiler olumlu bir cevap verip, kendi aralarında istişare etmek istediklerini söyleyerek Efendimiz’in dışarıda beklemesini istemişlerdir. Bu esnada Efendimiz’i öldürme planlarını uygulayacaklardır. Bir duvarın dibinde oturup bekleyen kişi(ler) Peygamber Efendimiz’in bulunduğu duvarın damından taş yuvarlayacak ve böylelikle Rasulüllah'ı öldüreceklerdi. Taşı kimin yuvarladığı bilinmediği için de katil tespit edilemeyecek ve Beni Nadir sorumlu olmayacaktı. 

 

Yapmak istedikleri bu hain planları Allah tarafından Rasulüllah'a bildirildi ve hemen oradan uzaklaşması istendi. Bundan haberdar olan Efendimiz hemen Medine'ye döndü. Nadirler yapmış oldukları hainlik sebebiyle aralarındaki anlaşmayı bozmuş ve haksız duruma düşmüşlerdi. Rasulüllah, Muhammed Bin Mesleme’yi Nadirlere gönderip 10 gün içinde Medine'den ayrılmalarını bildirmişti. Her ne kadar evlerini, topraklarını, varlıklarını bırakıp Medine'den gitmek istemeseler de Müslümanların gerçekleştirdiği kuşatma sonucunda mağlup olup gitmeyi kabul etmişlerdi. Gitmeden önce içlerinden bazıları çok övündükleri evlerini ve kalelerini kendi elleriyle yıkmış, bu durum Haşr Suresinde bir ayetle şöyle açıklanmıştı: “Onlar kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Allah'ın azabı onlara hiç düşünmedikleri şekilde geldi.(Allah) onların kalplerine korku saldı. Öyleki, evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık basiret sahipleri ibret alsınlar.' 

 

Nadirlerin de Medine'den çıkartılması ile Müslümanlar biraz daha rahatlayıp, güçlenmişlerdi. Bir azgın ve ahlaksız kabileden daha kurtulmuşlardı. Müslümanların Peygamber Efendimiz önderliğinde her gün daha güçlendiklerini ve çoğaldıklarını gören münafıklar birleşerek büyük bir savaş tertip ederler. Kur'an'da 'Hizipler (müttefik düşman grupları) Savaşı' olarak isimlendirilir. Medine'yi savunmak amacıyla kazılan hendekler nedeniyle 'Hendek savaşı' olarak ta bilinen bu savaş Kureyş'in liderliğinde toplanan Arap topluluklarının Müslümanları tamamen imha etmek arzusu ile gerçekleştirdikleri bir girişimdir. Bu savaşın bütün finansmanını Yahudiler karşılamıştır. Medine'den kovulan Nadir Yahudileri Hayber'e yerleşerek.Hayber Yahudileri ile birleşmiştir. Artık Müslümanlara tahammülü kalmayan Kureyş müşrikleri ve Yahudiler birleşmiş ve Müslümanları yok etmek için büyük bir ordu kurmuşlardır. 

 

Yahudiler planlanan savaşa insan gücü ile katılmayacaklar ama savaşın masraflarını karşılayacaklardı. Bütün Batıl cephesinin birleştikleri büyük bir müşrik ordusu Müslümanları yok etmek için Medine'ye doğru harekete geçer. Bu güçlü orduyu gören Kurayzalı Yahudiler de Kaynukalar ve Nadirlerin yaptığı gibi sözlerinde durmamışlardır. Müslümanlarla yaptıkları anlaşmaya uymayıp ihanet etmişlerdir. Fakat bütün Batıl  birleşimiş olmasına rağmen Allah'ın yeryüzündeki ordusu olan Müslümanları yenememişlerdir. Allah'ın yardımı ile yenilgiye uğramışlardır. Allah'ın yardımı şu ayetlerle bildirmiştir: “Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın, hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmektedir. Allah, o inkar edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah'ın yardımı savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir. “(AHz.ap Suresi)

 

Hendek Zaferi sonrasında hiç vakit kaybetmeden Peygamber Efendimiz, Müslüman ordusuyla birlikte Kaynukalara ihanetlerinin bedelini ödetmek için harekete geçmiştir. Her zaman yaptıkları gibi kalelerine sığınıp kurtulacaklarını zanneden Kaynukaların da sonu Kureyzalar ve Nadirler gibi mağlubiyetle sonuçlanmıştır. Artık Medine bozguncu, ahlaksız, yalancı, kıskanç Yahudi kabilelerinden kurtulmuştur.

 

Medine'den kovulan Nadirlerin önemli bir kısmı Hayber'e yerleşmişti. Hayber, Medine'nin yaklaşık 180 kilometre kuzeyinde Arap Yarımadası'nın önemli bir yerleşim merkeziydi. Yedisi büyük olmak üzere birçok kaleye sahipti. Hayber, büyük tarım alanları, hurmalıkları olan büyük ve zengin bir Yahudi yerleşim merkeziydi. Aynı zamanda 10 binin üzerinde savaşçı çıkartabilecek kadar büyük bir nüfusu vardı. Hendek Savaşı, Hayber Yahudilerinin girişim ve destekleriyle gerçekleşmişti. Hayber, Müslümanlar için bir fitne ve fesat yuvası durumundaydı. 

 

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Müslümanlar için büyük tehlike arz eden bu yerin fethedilmesi gerektiğinin farkındaydı. Hiç zaman kaybetmeden bunun gerçekleşmesi için Müslüman ordusunu toparladı ve Hayber'e doğru yola çıkıldı. Hayber güçlü idi. Fakat asıl güç sahibi olan Allah, Peygamber Efendimiz’i fetih ile müjdelemişti: ”Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder. İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. Bütün bu lütuflar mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.'(Fetih Suresi) Hayber kuşatması uzun sürmüştü. Çetin ve meşakkatli olmuştu. Ama Allah'ın izni ve yardımı ile Müslümanlara müjdelenen fetih gerçekleşmiş ve Müslümanlar galip gelmişti. Hayber başta olmak üzere diğer Yahudi yerleşim merkezlerinin fethedilmesi ile Arap Yarımadası'ndaki ve Medine'deki Yahudilerin sürgünleri neticesinde Medine hicretinden sonra Peygamber Efendimiz’e ve Müslümanlara, Yahudiler tarafından gerçekleştirilmiş olunan bütün ifsat, algı yönetimi, manipülasyonlar ve ahlaksızlıklardan  kurtulmuşlardı. "Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur."(Saff suresi)". "Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.( Saffat suresi)...

 

Kaynak: Hz.. Muhammed (S.A.V) ‘in Hayatı, Pınar Yayınları

Bu yazı toplam 181 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.