SEZAİ KARAKOÇ’UN “DİRİLİŞİ” / Köşe Yazısı - Cahit ÇELEBİ

19.05.2022 22:32:40
Cahit ÇELEBİ

Cahit ÇELEBİ

                                                    

 

 

 

 SEZAİ KARAKOÇ’UN   “DİRİLİŞİ”

Bir kavram düşünün ki; bir yerde okuduğunuzda, bir sohbette geçtiğinde bir kişi akla gelsin. “DİRİLİŞ” kavramı nerde karşımıza çıkarsa çıksın akla bir kişi gelir: SEZAİ KARAKOÇ. Rahmetli DİRİLİŞ Kelimesine, bir dava sığdırmış, bir ömür sığdırmış, bir tarih sığdırmış, bir medeniyet sığdırmış.
Her filozofun, her düşünürün kendine has kavramları ve düşünce sistemi vardır. SEZAİ KARAKOÇ, Medeniyetimizin yüz akı bir düşünürümüz. Kendine has üslubu ve düşünce metoduyla kah şiirleriyle, kah konferanslarla derdini,  davasını/davamızı anlatmıştır. Mücadelesine, saf-temiz niyetine, azmine ve bir davaya adanmış ömrüne şahidiz. Rabbim hepimize böyle bir ömür nasip etsin.
Diriliş nedir? Diriliş kavramıyla SEZAİ KARAKOÇ ne murad etmiştir. En detayıyla, kendi söylemiyle, kalemin el verdiği ölçüde, anladığımız kadarıyla ifade etmeye çalışacağız. Rabbim layıkıyla ifade etmeyi nasip etsin.
 Diriliş; En metafizik temelden başlayarak, tek kişinin hayatının en ayrıntı noktalarına kadar uzayan, toplumu bütünüyle kucaklayan, tarihi didik didik eden , tarihin yönünü çizen, tarihi icabında dönemeçler ve kıvrımlarla bambaşka istikametlere doğru götüren  her türlü kişisel, toplumsal , tarihi ve metafizik olayların tümüne denir (1)
Dirilişin metafizik anlamı; Varoluşumuzun anlamı, öldükten sonrasına vereceğimiz anlamla bağlantılı. Eğer bir hiçten gelip hiçe gidiyorsak o zaman ömrümüzü bir hiç sayabiliriz. Bu hayatımızın bir anlamı varsa ve hayatımızı anlamlandırmak istiyorsak , onu bir hiçe adamamışsak, mutlaka bir evveliyatı ve bir de sonu olmalı.
Medeniyetlerin daima iki yönü olmuştur: Hayata bakış ile ölüm ve ötesine göre davranış. Medeniyetlerin bu iki duruma bakışı onları birbirine benzer ve farklı kılmıştır. Medeniyetler yaşam, ölüm ve ötesine dair fikirlerini duruşlarını mutlaka belirtmişlerdir. İnsanlık tarihinde – bizim inancımıza göre- medeniyeti ilk oluşturan ve ona yön verenler peygamberlerdir. Medeniyetler ilk çıktıkları ekseni kaybettiklerinde Allah(c.c) yeni peygamberler göndererek ana çizgiyi mütemadiyen hatırlatmıştır. Bu konu tartışılan bir konudur. Nitekim bilgi apriori midir? Yoksa posteriorimidir ?soruları filozofları sürekli meşgul etmiştir. Yani bilgi ilk insanla birlikte mi dünyaya gelmiştir yoksa insanlar bilgiyi sonradan mı keşfetmiştir ? Allah ( c.c.) Kur’an-ı Kerim’de : “ Biz ademe tüm isimleri öğrettik “ ( Bakara, 31 ). Bizim inancımıza göre bilgi Hz. Adem( A.S.) e verilmiştir. Bir çokfilizofun yaptıkları tahlillerden sonra bu noktaya vardıklarını görüyoruz. En azından metafiziki bilgilerin apriori olduğu noktasında filozoflar hemfikirdir. Bu minvalde metafiziki bilgilerin temel kaynağı dindir. İlahi dinler tek kaynaktan gelir ve tek medeniyeti ifade eder. Tüm dinlerin içerdiği ana mefhum diriliştir (2)
Ölümden sonra bir hayat varsa, yaşadığımız bu hayat bir hayal değilse mutlaka sonraki hayatımız olacaktır ve biz o hayata mutlaka doğacağız. Kur’an o doğuşa “ ba’subadel mevt “ demiştir. Tabi ki din herkese hitap ettiğinden en somut anlamda “ ölümden sonra ayağa kalma “ ifadesini kullanmıştır. Biz bunu daha soyut bir kavramla ifade ediyoruz : “ Diriliş “ . Ölümden sonra diriliş, Diriliş kavramının metafizik anlamını ifade eder. Tek kişinin dirilişi , tek kişinin ayağa kalkması. Fakat tek kişiye hitap ediyor görünen bu kavram tüm inananlar birlikte düşünüldüğünde topluma hitap ediyor demektir. Topluma hitap ediyorsa , tarihi bir boyutu vardır demektir. Tarihe hitap ediyorsa dönüp dolaşım bir medeniyet oluşturacaktır. Hayatın anlamı diriliştir. Ölümden sonra diriliş yoksa , sonunda adalet yoksa, zulümlerin bir hesabı olmayacaksa ve sonunda bir mükafat yoksa bu dünya en azından bizim için kapkaranlıktır. Bu dünya diğer dünyayla anlam kazanıyor. Ebedi hayatla anlan kazanıyor. Bunun da temeli diriliş oluyor. Eğer diğer dünyaya doğmayacaksak bu dünyanın bir anlamı yok. Ebedi bir hayata inanıyorsak O zaman nasıl olmamız gerekir? Bir kişi olarak nasıl olmalıyız ? Toplum olarak nasıl olmalıyız?
İnsanoğlu , sürekli uyanık olmak zorunda. Yani sürekli diriliş halinde olmalı. Bu olmazsa gerek bireysel gerekse toplumsal olarak ölümün gölgeleri kendini gösterir. İnançla diğer dünyaya tutunarak diri kalabiliriz. Bu tutunmanın nasıl olması gerektiğini peygamberler ve alimler çeşitli biçimlerde sürekli ifade etmişlerdir. 
Dirilişin diğer bir anlamı kişinin gerçek benini bulmasıdır. Ne demektir “gerçek ben” ? İnsanoğlu iç içe benlerden oluşur:
                      1-) Fiziki Ben: Vücut beni, tamamen gözle görülen ben
                      2-) Psikolojik Ben : Kişinin duygu ve düşüncelerinin oluşturduğu ben
                      3-) Ruh : Tamamen manevi olan esas ben. İnsanoğlunun metafizik cephesi. Yani Allaha dönük tarafı. Yani “ gerçek ben “. Bu beni bulmak kolay değil. Bizi fiziki ve psikolojik ben o kadar meşgul eder ki gerçek beni kaybederiz. İşte gaflet budur, ruhun ölümü.
Ruhun dirilişi; ruhun, saf olarak kendini bulması, öteye ait beni bulması demektir. O beni bulmak içinde insanın hakiki olan, mutlak olan, var olan Allaha dönmesi ve onun önünde yok olması demektir. Tasavvufun çıkış noktası tam olarak burasıdır. Diriliş kavramının metafizik anlamı tam olarak ruhun dirilişidir. Bir insanın sadece ruh olarak yaşaması mümkün değildir.  Ruhumuzun diri kalması için bize düşen bu dünyada hayatın tüm gereklerini yerine getirmesidir. Toplum diri olmadan kişinin kendi başına diri kalması son derece zordur. Kişi toplumun içinde çok daha mükemmel bir manevi hayata erebilir. Tarikatlarda bu ilke “ inziva der encümen” ( toplulukta yalnızlık ) olarak sabitlenmiştir. İslam bize sadece kişiye buyuran kurallar getirmemiştir. İnsana toplum düzeni önermektedir. Topluma da bir hayat düzeni, bir medeniyet önermektedir. Demek ki bir kişinin dirilişinden toplumun dirilişi, toplumun dirilişinden medeniyetin ve devletin doğuşu olmuştur.
Tek kişiler gibi toplumların da diri ve ölü olduğu anlar vardır. İslam medeniyeti bir diriliş destanıdır. Büyük kişilerin doğuşu, büyük esrelerin doğuşu ve insanlığa adaletin yayılması islam medeniyetinin doğması ve büyümesiyle mümkün olmuştur. İnsanın sürekli uyanık olması ruhunu diri tutması şarttır. Her an, her dönem gelen nesil kendini gözden geçirmelidir. Bize ne intikal etti ? Biz nereden geldik ? Bize ne verildi ? Biz ne durumdayız ? Biz ne yapmalıyız ? Bizden sonrakilere ne bırakmalıyız ? Bazı dönemler vardır ki insanlar talihlidir. Kendilerine zengin bir geçmiş intikal etmiştir. Çok bir şey yapmaları gerekmez olanı korumak yeterlidir. Fakat bazı dönemler vardır ki çok dar imkanlarla , çok kısır vaadlerle çevrilidir. Şartlar ne olursa olsun zulümle mücadeleye girişilebilir ve er veya geç yere serilecektir. Bunun için herşeyden önce ruhumuz diri olmalı , şuurlu olmalıyız. Sonra da azimle mücadeleye devam etmeliyiz.
 İnsanların ruhunda iyiye yönelik bir taraf vardır. İyilik için , doğruluk için mücadele eden birilerinin varlığını gören insan önce kalben taraftar olur. Hemen harekete geçmez. Öncülerin yılmadan mücadele ettiğini görünce yavaş yavaş yanına geçerler ve zalim yalnız başına kalır. Zulüm devamlı değildir. Önemli olan hak tarafından ortadan kaldırılmasıdır. Suret-i haktan görünen başka bir zalim tarafından ortadan kaldırılması zulmü bitirmez. İnsanoğluna çok görev düşmektedir. Kendi selametimiz için , toplumun selameti için , milletin selameti için, medeniyetin selameti için … hep birbirine bağlıdır tüm bunlar için çalışmalıyız. Bu çalışmaları yapacak olanlarında diri olması gerekir.
İnsanlığın gerçek medeniyeti, aslında bir diriliş medeniyetidir. İslam medeniyeti bir hakikat medeniyetidir, bir diriliş medeniyetidir. Gerçek medeniyet uyanık olma, gaflete düşmeme medeniyetidir. Her kaybedişte ona dönmek onu hatırlamaktır. Batı medeniyeti gerçek bir diriliş değildir. Gerçek diriliş ruhun dirilişini hedefler. Avrupanın dirilişi ruhun dirilişi değildir. Fiziğin dirilişi , psikolojinin dirilişidir. Mevcut medeniyet bir bunalım içindedir hakikate dönmezse yok olup gidecektir. Zulüm ebedi değildir. Bu yüzden biz kendi krizimize odaklanmalıyız. Nerden geldi ? Neden oldu ?bunu derinlemesine incelemeli ve toprlanmalıyız. Batı islamalemini mahkum etmek istiyor ve etmiştir de. Ancak nihayetinde insanlar uyanacaktır. Bütün mesele uyanış hareketini hakikate vardırmaktır. Biz bu uyanışa nasıl katkı sunabiliriz ? Çağımızın en mühim sorusu budur. Sadece öğütle ve geleneksel yöntemlerle yetinmek doğru mudur ?Tabi ki Hayır. Görev aydınlara düşmektedir. Önemli olan aydınların ne yapacağıdır. Aydınlar öne düşecekler, organize olacaklar, hiçbir zaman kula kulluğu kabul etmeyecekler. Hiçbir zaman geçmişten gelen büyük sistemin yok oluşuna göz yummayacaklar. Geçmişle geleceği sentezleyecekler devamlı kendi kendilerini uyaracak çevrelerini uyaracaklardır. En legal planda organize olacaklardır.  Bu yolda legal teşkilat kurma aydının görevidir. Halk o zaman arkasından gider. Dünya da her türlü fikrin siyasi organizasyonu var. Neden hakkın siyasi organizasyonu olmasın ?asıl hak onundur. Kur’an-ı Kerimde “ Dünya mü’minlere miras bırakılmıştır” diyor.
İçinde bulunduğumuz duruma baktığımız zaman iki yüz yıldır bir arayış içindeyiz. Toplum bu süreçte Batı karşısında askeri yenilgilere uğramamızın basıncı altında eziliyor. Yenilgilere uğrayınca askeri tedbirler almaya kalktık. Fakat yenilgileri durdurmaya yetmedi bu kez idari tedbir almaya giriştik, o da yetmeyince rejim suçlu görülerek değiştirildi. Hep yenildiğimiz ülkelere baktık, onları taklide giriştik, onlar gibi giyinirsek, onların silahlarını alırsak, onlardan kurtulacağımızı sandık. Oysa silahlarımızı kendimiz yapmalıydık. Tanzimatçıların yaptığı , meşrutiyetçilerin yaptığı . cumhuriyetin tek parti döneminin yaptığı hata hep aynı, aynı zihniyet hala devam ettirilmek isteniyor. Çözüm taklit etmek değildir. Oluş ve buluşların temeline inmeliyiz. Mevcut medeniyetin ve kendi medeniyetimizin iyi yanlarını yeni bir ruhla, yeni bir hamur yoğurup yeni bir çıkış yapmamız ve taklitçi zihniyetten kurtulmamız gerekir. Bunun için gerçek uyanışa ermiş aydınlar organize olmalı, devlet yönetimine talip olmalı, olan bitenlerin doğru yorumlanmasıyla genç nesiller yetişmeli ve bu nesiller görevi devraldığında bilinçli olmalı, tecrübeli olmalı, yanlış yapmamalı. Batı medeniyetinin peşinden sürüklenmek medeniyet kurmak anlamına gelmez.   Dirilmemiz yalnız İslam Alemininihtiyacı değildir. Bütün insanlığın buna ihtiyacı vardır. Batı medeniyeti aşırı gittiği için gittikçe dünya yaşanmaz hale geliyor. Bunun için önce aydınlar bir araya gelecek tabi halkın katılımıyla bir sistem dahilinde açık, organize bir siyasi faaliyet biçiminde olacak. Kanla, illegal yollarla, gizli olarak değil tam manasıyla açık, samimi, ikna esasına dayanarak, insanların bir araya gelmesiyle, birbirlerini anlamasıyla, birbirlerine karşı sabırla, birbirlerine kendi görüşlerini anlatmakla ve aydınlatmakla, diriltmekle olabilecek olan büyük bir değişim, köklü bir değişim demektir.

İnsanlık yeni bir dönemin eşiğindedir. Yeni çağ açılacaktır. İnsanlık ruh dünyasında bir çağ atlayacaktır. Bu çağ gönül istiyor ki Müslümanlar açsın öncü olsun. Eğer uyandıysak, eğer dirildiysek manevi hayatımızı yeniden canlandırıp maddi aleme hakim olup yeniden dirilişi gerçekleştirdiğimizde ülkemize göz dikenler, uzay teknolojisine sahip olsalar da, onlardan daha üstün bir teknoloji geliştirip onları yeneriz. 

Bu yazı toplam 1364 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.