Cumhuriyet Modernleşmesi, Toplumsal Değişim ve Dil / Köşe Yazısı - Yusuf YAVUZYILMAZ

31.10.2018 17:34:12
Yusuf YAVUZYILMAZ

Yusuf YAVUZYILMAZ

 Cumhuriyet Modernleşmesi, Toplumsal Değişim ve Dil

"Büyük bir medeniyet için büyük bir dil gerekir."

“İslam Düşüncesi Üzerine/Ekrem Demirli”

"Harf inkılâbı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden sebeptir. Ama harf inkılâbının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler.”

İsmet İnönü/ Hatıralar.

Cumhuriyetin kurucu elitleri, sahip oldukları modernleşme anlayışını yerleştirmek için, buna uygun bir dil oluşturmak zorundaydılar. Kuşkusuz Osmanlıdan tevarüs ettikleri dili kullanamazlardı. Sadece Arapçaya karşı çıkmıyorlardı, Türkçeye girmiş olan Arapça ve Farsça kelimeleri de elemek gerekirdi. Amaç ulusalcılığa ve laikliğe uygun bir dil oluşturmaktı. Bu anlamda geniş kapsamlı bir dil değişim projesini uygulamaya koydular. "Selamın" yerini "günaydın " kelimesinin alması bu anlamda önemlidir. İnsanın Allah ile olan bağının koparılması ve seküler bir hayata hazırlaması için dilini sekülerleştirmek gerekir. Cumhuriyetin ilk dönem eğitim politikalarının temel amacı budur.

Cumhuriyetin modernleşmeci elitleri tarafından yürütülen dilde Türkçeleşme ve bunun sonucunda özellikle Arapça kökenli kelimelerinden Türkçeyi arındırma çabaları, doğrudan İslam’la ilgilidir. Çünkü dil zihniyetin en önemli parametresidir. Türk milliyetçiliğini inşa etmek için ona uygun bir dil üretmek gerekir.

İnsanın zihniyet dünyası, kullandığı ve zihnini oluşturan kelimelerle ilgilidir. Zihin hangi kelimelerle düşünüyorsa yorumlar ve dünya görüşü de o kelimelere göre oluşuyor. İslamcılık, milliyetçilik, sosyalizm, liberalizm, faşizm gibi ideolojilerin kendine özgü bir kavram örgüsü vardır. Dil, bir anlamda düşüncenin de sınırlarını belirler. Kuşkusuz din de insana yeni bir kavramsal sistem sunar. Düşüncesinin o kavramlar içinde oluşmasını ister. Milliyetçi, ulusalcı, sol, sosyalist yahut liberal bizi zihin kendi kavramsal sistemi üzerinden dini anlamaya çalıştığında anladığı din değil, dinin kendi ideolojisine göre oluşan bir yorumudur. Bunun için sol İslam, Sosyalist İslam, Liberal İslam, Türk İslam Sentezi, İslamcılık gibi ideolojiler din üzerinden yapılan ideolojilerdir; din değildirler. Hangi dili, hangi kavramsal sistemi kullanıyorsanız, o dilin esirisiniz. Allah insanlara kendine özgü özgürleştirici kelimeler ile seslendi. Din, insanın kurtuluşu için zihin dünyasını o kelimeler etrafında oluşturmayı amaçlamaktadır. Dil ve zihniyet ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır. Başka bir ideolojinin kavramlarıyla Hakiki bir İslam düşüncesi kurulamaz.

Cumhuriyet modernleşmesinin dil üzerinde oluşturmaya çalıştığı bu tutum sadece kelime tercihi değildir. Dil dinin, kültürün, düşünme biçiminin en belirleyici parametresidir.

Arapça kavramlar ile Türk milliyetçiliğini temele alan ulus devlet kurulamaz. Bu yüzden ezanın Türkçeleştirme çabaları ve ana dilde ibadet istekleri tesadüfî değildir. İslam medeniyetinden Batı medeniyetine geçiş ancak yeni bir dille olabilirdi. Denendi ama olmadı. Çünkü dini kavramlardan arındırılmış dil toplumda bir karşılık bulmadı. "Millet " yerine "ulus", "cevap " yerine " yanıt" demek yetmedi.

 Elitler yeni dili kullanırken halk İslam kültüründen gelen dille hayatını sürdürdü. Politik anlamda CHP birinci, Ak Parti ikinci dili kullanıyor. Bundan dolayı CHP halkla sağlıklı iletişim dili kuramıyor. Kültürel anlamda Necip Fazıl'ın dili ile Nurullah Ataç'ın dili. Dil zihniyettir. Dil sekülerleşince zayıflıyor, yoksullaşıyor. İsmet Özel'in dediği gibi; " Dilimizdeki Arapça ve Farsça kelimeleri atsaydık "Hiçbir şey diyemezdik. Çünkü " hiç" Farsça, "şey" Arapça." Son söz Abdürrahim Karakoç un;

" Özveri, koşul, olanak

Süreç, eşgüdüm, soyut, halk

Yaş tezeğe konmuş sinek

Bal üstüne türkü söyler. " dizeleri dil devrimine yönelik bir eleştiridir.

Hangi dünyanın kavramlarını kullanıyorsanız, o dünyaya aitsiniz. Cumhuriyet modernleşmesinin dil politikalarıyla yapmak istediğini çok iyi fark edenlerden biri Said Nursi’dir. Said Nursi, Risalelerin dili üzerinden bir dünya görüşünü taşımaya çalışıyordu. Başka ideolojik kavramlarla zihniyetin taşınamayacağını biliyordu çünkü. Zihniyeti oluşturan kavramsal çerçeveyi dil belirliyordu. Kur'an kuşkusuz çoğunlukla Arapların kullandığı kelimelerden oluşuyordu ama kelimelerin içeriğini değiştirerek bambaşka bir sitem kurdu. Biat kavramı gibi dini kavramların içeriğine yapılan müdahale aslında dine yapılan müdahaledir. Özgür seçim anlamına gelen biat, körü körüne bağlılığa, hakikat yolculuğunda yol gösterici olan mürşit turist rehberine dönüşebiliyor.

Nursi, Cumhuriyet modernleşmeci elitin dil değiştirmekle neyi hedeflediğini çok iyi sezmişti. Cumhuriyet modernleşmeci elitleri din dilini dönüştürerek sekülerleştirmeyi ve içeriğinden uzaklaştırmayı denedi. Ne diyordu Cemil Meriç "Kamus Namustur." Kelimelerini kaybeden namusunu da kaybetmiştir. Namus, düzen, ilke… hepsi Nomos'tan türüyor.

Türk kültürü ve İslam kültürü ayırımı Türk ulus devletine meşru bir temel aramaya dönük modern zihnin bir ürünüdür. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde böyle bir ayırım mümkün değildir. Orada birlikteliği sağlayan, millet olmanın anlamı ve sınırlarını çizen dindir. Modern ulus devletlerde bu imkân ortadan kalktığı için yeni anlam arayışları doğmuştur.

Kuşkusuz Türk modernleşmesi, bazı aksi yöndeki tanımlamalara karşın, bir İslam’a dönüş projesi değildir. Arap İslam’ı veya Osmanlı döneminin son yıllarındaki başarısızlık üzerinden gidilerek süreç meşrulaştırılamaz. Türk modernleşmesi Batı aydınlanmasını temel alan ve onun ilerlemeci, evrimci, seküler ve laik karakterli bir modernleşme projesidir. Kuşkusuz kurtuluş Savaşının ilk döneminde Mehmet Akif, Said Nursi gibi İslami yenileşmeciler, sürece destek vermişler, ancak yeni rejimin rengini görünce desteğini çekenler arasında yer almışlardır. İslami kesimin önündeki sorun büyüktür ve alacakları pozisyon konusunda kararsızdırlar. Kuşkusuz farklı tavırlar ortaya çıkmıştır:

1-Said Nursi gibi, resmi siyaseti bırakıp halkın arasına dönerek sivil bir İslami çalışma amacını güdenler.

2-Mehmet Akif gibi ülke içinde yapılacak fazla bir şey kalmadığını görüp yurt dışına çıkanlar.

3-Elmalılı ve Ahmet Hamdi Aksekili gibi sürecin en az zararla atlatmak isteyenlerin tutumu. Bunlar sistem içinde kalarak sürecin zararlarını azaltmayı amaçlamışlardır.( Akseki, bunu Necip Fazıl'a açıkça söylemiştir.)"

4-Rıfat Börekçi gibi sürece destek verenler.

Said Nursi, son yüzyılın bu topraklarda yaşayan en önemli zihinlerinden biridir. Özellikle Cumhuriyet modernleşmesinin dil değişimine karşı gösterdiği direnç çok önemlidir. Kuşkusuz geleneksel olanla ilişkisini kesmek isteyen bir anlayışın ürünü olan bu çaba, Osmanlı özelinde İslam’la bağlantıyı kesmeyi amaçlıyordu. Bunu daha sonraki dönemlerde yazılan tarih kitaplarındaki anlayıştan anlıyoruz. Osmanlısız, İslamsız bir tarih öngörülüyordu. Tam o noktada Said Nursi yazdığı risalelerdeki dilin korunmasını özellikle istedi. Bu nesillerin birbirine yabancılaşmasını önlemeye dönük bir çabanın ürünüydü. Cumhuriyet dönemindeki dil değişimi bir zihniyet dönüşümü için gerekli görülüyordu. Milli /ulusal bir devlet inşa etmek için milli/ulusal bir dil gerekiyor.

Din dili ile ulusal bir devlet inşa etmek zordur. Bu yüzden önce milli diller etrafında bir anlayış inşa etmek gerekiyor. Uzun yıllar risaleler, seküler Cumhuriyet modernleşmesinin diline karşı, İslam’i olanı taşıma fonksiyonunu üstlendi.

İslam dünyasında yetişmiş 20.yüzyılın en parlak zihinlerinden biriydi Said Nursi. Özellikle dil konusundaki hassasiyeti müthiştir. Cumhuriyet elitlerinin dilde sadeleşme çabalarına karşı risalelerin dilinin değiştirilmemesini istedi. Çünkü dil geçmişle gelecek arasındaki bir köprüydü. Risalelerin diliyle bir kültürel süreklilik sağlandı. Kemalist modernleşmenin dil üzerinden yürüttüğü sekülerleşme faaliyetine karşı müthiş bir mücadele verdi. Dilin zihniyet üzerindeki etkisinin farkındaydı. Dilde arındırma çabalarının bir kültür dünyasına verilen savaş olduğunu temelden kavramıştı. Said Nursi'nin risalelerin diliyle verdiği savaş bir kültürü, bir inancı, bir zihniyeti savunma savaşıydı.

Said Nursi dil ile zihniyet arasındaki ilişkiyi çok iyi kavramıştı. Kuşkusuz Cumhuriyetin modernleştirici elitleri bunun farkındaydı. Bundan dolayı Cumhuriyet modernleşmecilerinin devrim için yeni bir dile ihtiyacı vardı. Bu dil iyi, güzel ve doğru değerleri din dışı temellendirecekti. Dilde arılaşma aslında dili dini terimlerden ayırma projesiydi. Arapçanın zor Türkçenin kolay öğrenildiği gibi mantıksız ve tutarsız bir savunmanın arkasına sığınıldı. Arapça ile Osmanlı ve İslam geçmişi arasında kurulan bağlantıdan kurtulmak isteyen seküler elitler dilde sadeleşme projesine giriştiler.

Projenin amacını çok iyi kavrayan Said Nursi, yazdığı Risalelerin dilini korumayı amaç edindi. O bu tavrıyla bir zihniyet dünyasının sürekliliğini sağladı. Dilde sadeleşme projesi iki ismin anlayışının yaygınlaşması yüzünden başarılı olamadı. Bunlar Said Nursi ve Mehmet Akif Ersoy'dur. Mehmet Akif Ersoy'un Safahat’ını değil, sadece bu milletin kuruluş belgesi olan İstiklal Marş’ını Arapça kelimelerden arındırın; bakalım ortaya nasıl bir metin çıkacak?"

Cumhuriyeti kuran öncü kadronun zihninde deist, yani yaratan ama hayata müdahale etmeyen bir tanrı tasavvurunu temel alan din anlayışı vardı. Sosyal hayatı kendi istedikleri gibi düzenlemek için böyle bir tasarıma muhtaçtılar. İşte Said Nursi Risalelerinde temelde bu felsefeye karşı mücadele etmeyi amaçlamıştır. Dinin hayatla bağının koparılmaya çalışıldığı bir dönemde Nursi, bunu bir iman meselesi olarak görmüştü. Said Nursi, dilin sekülerleştirme çabalarına karşı bir isyanın sesidir.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde uygulanan modernleşme projesinin iki ayağı, pozitivist bilim anlayışı ve Plantoncu totaliter gelenektir. Bilimin insanlığı kurtaracak tek gerçeklik olduğu düşüncesi, pozitivist bilim anlayışının temel tezlerinden biridir. Bu anlayış kısa bir süre sonra T.Kuhn tarafından eleştiriye tabi tutulmuştur.

Platon genel anlamda totaliter soylu geleneğin kurucu düşünürlerinden biridir. Her şeyin seçkinler tarafından kontrol edildiği siyasal bir anlayışa sahipti. Aile konusunda ise tamamen kolektif bir düşünceye sahipti. İnsanlar aynı zamanlarda hamile kalacak, aynı zamanlarda doğuracak, ancak hiç kimse kendi çocuğuna bakmayacak. Böylece benim çocuğum endişesi ve bağlılığı olmayacak. Çocuklar herkesin çocuğu. Anne babalar da herkesin anne babaları olacak. Böylece toplumda aile olmaktan doğan farklar ortadan kaldırılacaktı.

Özellikle 19 ve 20. Yüzyıllar totaliter toplum modellerine uygun yapılanmalara tanıklık etti. Bu totaliter yapılanmalar kendilerine özgü bir zihniyet dünyası üretti. Bugün demokratik hukuk devleti önündeki en büyük engel bu dönemlerde oluşan totaliter toplum projeleridir.

 

Bu yazı toplam 1927 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.