Bir Kuşağın Öyküsü / Köşe Yazısı - Yusuf YAVUZYILMAZ

Yusuf YAVUZYILMAZ

Yusuf YAVUZYILMAZ

Bir Kuşağın Öyküsü

Onlar özellikle 1980 sonrasında dünyada yükselen İslamcı dalganın heyecanlı, aktif, samimi ve devrim ateşiyle yanan yürekli taraftarıydılar. Onlar durup dururken değil, yeni gelişen süreçlerin sonucu ortaya çıkmışlardı. Bilindiği gibi 80’li yıllara gelinen süreçte bütün dünyada olduğu gibi İslam dünyasında da toplumsal muhalefetin öncülüğünü sosyalist ve milliyetçi akımlar üstlenmişti. Sosyalist ve milliyetçi çatışmalardan yorulan dünyada üçüncü yol arayışları da başlamıştı. İşte İslami hareketlerin yükselişi de bu sürece rastlar. Özellikle Filistin davasında bu sürecin izlerini sürmek mümkündür. Başlangıçta sol akımlardan esinlenerek kurulan ve Arap milliyetçiliği ile sosyalizm karışımı bir ideolojiye sahip FKÖ, zaman içinde yerini İslami muhalefete bırakmak zorunda kalmıştı. Sağ ve sol ideolojilerin tükendiği bir noktada toplumsal muhalefetin öncülüğünü İslami hareketler üstlenmeye başladı. Hasan el- Benna’nın temellerini attığı İhvan hareketi, bütün İslam dünyasındaki hareketleri teorik ve pratik planda etkileyen en güçlü hareket oldu. Kısa bir sürede İslamcılık bütün İslam ülkelerinde en güçlü muhalif hareketlerden biri olmaya başladı. 

Özellikle İhvan merkezli gelişen İslami düşüncenin ve entelektüel birikimin Türkiye’ye aktarılmasının nasıl bir sonuç doğuracağı kısa bir sürede ortaya çıktı. 1975-90 arası tercüme faaliyetleri ile Türkiye’ye aktarılan birikim, bu dönemde büyük çoğunluğu üniversite öğrencisi olan genç kitleyi derinden etkiledi. Bu dönemde İslami hareketi etkileyen önemli bir olay da İran İslam Devrimi ve devrimin İslam dünyasında yarattığı rüzgârdı. İslam Devrimi gençlerin önüne İslam’a dayanarak devrim yapılabileceği gerçeğini koydu. Hiç şüphesiz Türkiye’de İslami hareketin öncülüğünü büyük ölçüde bu dönemde üniversitede okuyan gençlik üstlendi. Onlar davalarında samimiydiler, bilgiye aç insanlar gibi ne buluyorlarsa okuyorlardı. Sadece İslami kaynakları değil, aynı zamanda sol ve sosyalist yayınları da takip ediyorlardı. Bilgi açlıklarını özellikle Mısır, İran, Pakistan kaynaklarından ve azda olsa telif eserlerden gidermeye çalışıyorlardı. Bu süreçte İslamcı gençler Seyyid Kutub, Ali Şeriati, Mevdudi, Mutahhari, İsmet Özel, Ali Bulaç, Sezai Karakoç gibi İslam düşünürlerine yöneldiler. Onların teorik çözümlemeleri üzerinde saatlerce tartıştılar.  

İslam dünyasından yapılan tercümelerle karşılaştıkları yeni fikirlerin Türkiye’ye nasıl aktarılacağı üzerinde düşündüler. Onlar Ali Bulaç’tan “Çağdaş Kavramlar ve Düzenler”i, “İslam Dünyasında Düşünce Sorunları” nı ve “İslam Dünyasında Toplumsal Değişme”yi; İsmet Özel’den “Üç Mesele” ile “Zor Zamanda Konuşma” yı, Hüseyin Hatemi’den “Temel Kaynaklara Yaklaşımda Yöntem” i ve “İslam Sosyalizmi”ni;  Mevdudi ’den “Kur’an’da Dört Terim”i,”Hilafet ve Saltanat”ı; Seyyid Kutub’tan “Yoldaki İşaretler”i, “İslamda Sosyal Adalet” i, “ İslam-Kapitalizm Çatışması”nı ve “Kur’an’da Kıyamet Sahneleri”ni; Garaudy’den “İslam’ın Vadettikleri”ni, Mutahhari’den “İslam Devrimi”ni, “Adl-i İlahi”yi; Sadr’dan “Felsefemiz’i; Ali Şeriati’den “Medeniyet ve Modernizm”i, “Marksizm ve Diğer Batı Düşünceleri”ni, “ Ne Yapmalı”yı, “ Muhammed Kimdir”i, “ Kur’an’a Bakış”ı, “ Hacc”ı, Anne Baba Biz Suçluyuz”u  ve “Medeniyet Tarihi” ni okudular ve öğrendiler.

Bu süreçte İslamcı gençler yeniden kurdukları sistemle önce geleneksel İslam’dan, sonra anne ve babalarından, sonra çevrelerinde geleneksel değerleri temsil eden çevrelerden kopmaya başladılar. İslam’ın temel kavramlarını yeni ve devrimci bir dille yeniden okumayı denediler ve İslam’ın temel kaynaklarını bu gözle yeniden okudular. İşte ilk İslami muhalefet hareketi olan başörtüsü eylemleri bu süreçte başladı. Başörtüsü eylemleri başlangıçta birkaç kişiyle başlayıp, bazı geleneksel Müslümanların engelleme çabalarına rağmen, devam eden en güçlü muhalefet hareketine dönüştü. Şurası bir gerçek ki, bu süreçte en çok akılda kalan, siyaseti ve toplumsal düzeni en çok etkileyen başat olay başörtüsü eylemleridir. Bu Müslüman-dindar kadının kurulu düzene meydan okumasıydı. Artık dindarlığı bir kenara bırakmadan modernliğin imkânlarından yararlanmak isteyen yeni bir hareket doğmuştu. Modernliğin kiliseleri sayılan üniversitelerin içinden, modernliğin dindarları dışlayıcı yorumuna en büyük başkaldırı yine üniversitede okuyan dindar kadınlardan geliyordu.

Aslına bakılırsa başörtülü kızların durumu İslamcı gençler arasında en trajik olanıydı. Üniversitede okuyan ve sesini yükselten kızlar birbirine mesafeli, hatta siyasal rakip olan iki sınıfın baskısı altındaydı. Başörtülü kızlar, okumalarına karşı çıkan ve kendilerini Atatürkçü diye tanımlayan çevre ile kızları eve hapsetmek isteyen geleneksel dindarların baskısı ile baş etmek zorunda kaldılar. Onlar sadece kendilerini okula sokmak istemeyen öğretim elemanları ile değil, aynı zamanda geleneksel dindar kimliğe sahip aileleriyle uğraşmak zorunda kaldılar. Bu durumun yarattığı travmayı kendi küçücük yüreklerinde yaşadılar ve yakın zamanlara kadar yaşamaya devam ettiler.  

İslami hareketin öncülüğünü yapan kuşaklar hayatlarını ertelediler, yaşıtları sinemaya, tiyatroya gidip kız arkadaşlarıyla oyalanırken, onlar Şeriati, Ali Bulaç, Mutahhari, Seyyid Kutup, Said Havva, Garaudy, Gannuşi okuyarak kendilerini, geliştirmeye çalışıyorlardı. Bu gençler üzerinde İran İslam Devriminin yarattığı dalganın büyük etkisi vardır. Çünkü bu devrim İslam dünyasında kaybolan özgüveni geri getirmişti. O dönemki tartışma konularının başında İran’da meydana gelen İslam devriminin Türkiye’de mümkün olup olamayacağı konusu gelmektedir.

Bu dönemin aktif elemanlarından biri olan Ahmet Özcan’ın deyimiyle İslamcı gençler arkadaşları ders çalışırken yan odada devrim yapmanın imkânlarını tartışıyorlardı. Onlar diyor Ahmet Özcan bugün devletin her kademesinde görev yapıyorlar, ama bilmeliler ki, kazandıkları başarının en az yarısı bize, yani o idealist, devrimci, ahlaklı kuşağa aittir. 

Elbette olayların üzerinden çok zaman geçti. Geriye bakıldığında İslamcı gençlerin çoğunun görüşleri, tartışmaları, çözümlemeleri ütopik ve fantastik bulunabilir. Bu değerlendirme büyük ölçüde doğrudur da. Ancak o kuşağın samimiyetinden, içtenliğinden, İslam’a bağlılığından ve devrimci ahlakından asla şüphe edilemez. Ahmet Özcan “Davası Olmayan Adam Değildir” diyordu. Onlar davası olan adam gibi adamlardı, yürekli ve cesurdular. Türkiye’de İslam adına ne kadar ne kadar kazanım varsa hepsinde o öncü kuşağın katkısı vardır.

 

Bu yazı toplam 1697 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.