Sabır ve Eylem / Köşe Yazısı - Rasim ÖZDENÖREN

25.02.2016 10:58:18
Rasim ÖZDENÖREN

Rasim ÖZDENÖREN

   Sabır ve Eylem

 

     Rasim Özdenören

Nietzsche’nin “tarih üzerine” söylediği sözü bir kez daha tekrarlayabiliriz: “Önünde yayılan sürüyü gözle bir: Ne dünü bilir ne bugünü, bir o yana sıçrar bir bu yana, yer, uyur, geviş getirir, yeniden sıçrar sabahtan akşama, bugünden öbür güne, kısacık yaşamının haz ve acılarıyla bağımlı, an’ın tepeciklerinden yaşar durur, bu yüzden de ne bir üzüntü, ne de bir bıkkınlık duyar.”

Hayvan, sürekli bir unutuş içinde bulunduğundan onun tarihi yoktur. Hayvan zihninde ileriye yönelik bir tasarı bulunmadığından onda gelecek de mevcut değildir. İnsansa tarihle gelecek arasında duran ân içinde yaşar, ama bu ân insanın eylemiyle oluşmuş, onun bilinçli tasarısının ürünü olan bir ândır.

İnsana özgü olan içinde bulunduğu ânın içinde yaşama durumu, hayvanın içinde yaşadığı ândan tümüyle farklıdır. Hayvan sürekli biçimde hep aynı ânın içinde yaşayıp durur. İnsanın içinde yaşadığı ân ise, bir önceki ân’dan tümüyle farklılaşmış bin ândır ve insanın tasarısının bir ürünüdür. Hayvanın içinde yaşadığı ân, ne kendi geçişiyle ilintilidir, ne de bir gelecekle: Hayvanın ömrünce uzayıp giden bir tek ândır o! Oysa insan her ân, yeniden kendi tasarısının ürünü olan yeni bir ânın içine girer ve içinde bulunduğu ânı, bir ân sonra geride bırakacağını bilir. Fakat geride bıraktığı ân, insan için, hiç olmamış mesabesine geçmez: Bilakis, geride bırakılan her ân, insanın ister kişisel düzlemde, isterse insan soyu düzleminde alınsın, onun tarihini oluşturan yapı taşlarını meydana getirir.

O, geçmişle gelecek arasında bir yerde ve bir ân içinde durduğunu (bulunduğunu) bilir. Böylece insan, geleceğe ilişkin tasarısını gerçekleştirmeye koyulmuşken, kendi tarihini de yapmış olur: Bu noktada geçmişle gelecek, ân içinde buluşmuş olur, bu buluşma insan bilinçli bir eylemi olarak dışlanır.

Demek ki, insanı; sürekli kendi eylemi icra ederken yakalıyoruz. İnsan sürekli, bir sonraki ânın hazırlığı içinde bulunuyor ve içinde bulunduğu ânı da sürekli arkada bırakıyor. Öyleyse insanın, bu bekleyişi bilinçli olduğundan, dahası bu bekleyiş bir tasarıyla desteklenmiş bir bekleyiş olduğundan, ona, insanın eylemi olarak bakabiliriz. Çünkü geleceği kurmak üzere geçip giden her ân, bir hayvanın içinde yaşadığı gibi içi boş bulunmuyor, bilakis, içinde yaşanılmakta ve geçip gitmekte olan her ân içi doldurulmuş olarak bir değer taşıyor. Bir eylem olma değeri!

 İnsan, için dolu bulunan ve içinde yaşamakta olduğu her ânı, bir sonraki ânı oluşturan eylemin bir parçası olarak kullanıyor. Onun, ilerde gerçekleştirmek üzere yürürlüğe koyduğu tasarı, bu anlardan oluşmuş sürecin sonunda ortaya çıkmış olacaktır. Bu bakımdan, böyle bir bekleme yalnızca edilgin bir tavrı ve edilgin bir eylemi içermiyor, bilakis böyle bir bekleme etken bir tavrı ve etken bir eylemi ifade ediyor. Çünkü burada “bekleme” diye adlandırdığımız eylem, bir başka söyleyişle “mühlet verme” anlamını taşıyor.

 Bekleme kelimesi görünürde edilgin (pasif) bir fiilin adıymış gibi telakki edilse bile, aslında o, etken bir tavrın ve etken bir fiilin ifadesidir, özellikle kelimeyi “mühlet verme” olarak değiştirip ifade ettiğimizde onun bu anlamı daha bariz biçimde ortaya çıkmış olur. Ve işte, tam da bu noktada, bizim sabır diye adlandırdığımız olgu ve fiil de meydana gelmiş olur. Çünkü sabır, bir tasarının gerçekleşmesi sadedinde, ona tanınan mühletin adıdır. Sabır, bu bağlamda, tümüyle, eksiksiz bir fiili ifade etmektedir. Sabır, böylece, boş bekleyiş olmaktan çıkıyor; içi doldurulmuş ve dolayısıyla kendi başına bir anlamı ve amacı bulunan bir fiil haline geliyor.

Gene bu bağlamda, sabrın, tümüyle insana özgü bir fiil olduğu anlaşılıyor. Çünkü sabır bilinçli bir beklemenin adıysa, bilinçli bekleyişin de ancak insana özgü bir tavır ve fiil olduğunu söylemek imkân dahiline girmiş olur. Bir hayvanın, zahiren durup dinlenmeksizin avını beklemesi veya avının ardından koşması hali, bu anlamda sabrı ifade etmiş olmuyor. Çünkü hayvan, burada ancak kendi varlık yapısından neşet eden bir fiili ifa etmektedir: Bu fiil bilinçli biçimde değil, fakat hayvanın fıtratına (onun içgüdüsüne) uygun biçimde yerine getirilmektedir. Oysa, sabır, iradî bir fiildir ve iradî bir durum alıştır.

Ancak sözü buraya getirince, insanın her bekleyişini ve her mühlet verişini sabır olarak telakki etmenin doğru olup olmadığı sorusuyla karşılaşırız. İnsanlar bazı durumlarda zorunlu olarak da bekleyebilirler ve zorunlu olarak da mühlet verme mecburiyetiyle karşı karşıya kalabilirler. O halde, insanın her bekleyişini ve her mühlet verişini sabır olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı anlaşılıyor.

Nasıl ki, bir kedinin fare deliğinin önünde “bıkmadan” beklemesini sabır diye görmüyorsak (çünkü sabrı iradî bir fiil olarak yorumluyoruz ve kedide seçme, almaşık kullanma anlamında bir iradenin sözünü edemiyoruz.), insanın her bekleyişini ve onun her mühlet verişini de sabır olarak adlandıramıyoruz. Fakat sabır, dışardan gözlenebilecek bir fiil midir? Yani o, dışardan, nesnel olarak gözlenebilir mi. Sanıyorum bu soruya menfi cevap vermemiz gerekiyor. Biz belki sabrın bazı dış emarelerini (semptomlarını) görebiliriz. Fakat bu görgümüz bizi yanıltmış da olabilir. O halde sabrı nasıl teşhis ve tesbit edebiliriz?

 Sabrı, ancak o fiili ifa eden kişinin kendisi bilebilir. Çünkü zahiren bekliyor (başka bir söyleyişle sabrediyor) gibi görünen birinin, aslında hiç de öyle olmayabileceğini tasavvur edebiliriz. Aynı otomobil içinde yolculuk yapan üç kişi düşünelim. Üçünün menzili aynı olsun. Bu üç kişinin zahirine bakıldığında üçünün de “sabırla” yolculuklarının sonunu beklediğini zannedebiliriz. Halbuki bunlardan birincisi menzile bir an ulaşabilmek için içi-içine sığmamaktadır. İkincisi miskin tabiatından dolayı umursamazlık içindedir. Üçüncüsü ise menzile ulaşılacağı vakti bildiğinden önceden bir mühlet vermiştir. Ve işin sonunu böyle bir bilinçle beklemektedir. Bu üç yolcunun durumu, yolda beklenmedik bir arıza karşısında daha bariz olarak ortaya çıkar. Birinci kişi, zaten içi-içine sığmadığından böyle bir arızayı isyanla karşılar. Belki yersiz müdahaleleriyle işin büsbütün gecikmesine yol açar. İkinci yolcu, miskinliğinden dolayı, belki müdahale etmesi gereken yerde de kıpırdamadan kalır. Olumlu tavır, ancak üçüncü kişiden beklenebilir. Çünkü yalnızca o bilinçli bir bekleyiş içindedir. Çünkü ancak onun tarafından bu yolculuk için bilinçli bir tanınmıştır. Dolayısıyla onun adına telaşı gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki arızanın beklenenden uzun sürmesi halinde de, ancak böyle birinin yalnız fiilini değil aynı zamanda hukuki müdahalesi de devreye girebilir.

 Ötekilerin tavrıysa durumun ya büsbütün karışmasına veya en azından devamına yol açmaktan başka bir işe yaramaz. Böylece aslında sabır fiilinin iki şekilde tecelli ettiğini de zımnen söylemiş oluyoruz: Birisi, insanın doğrudan kendi tasarısını yürürlüğe koyması zımnında ona tanıdığı mühlet olarak ortaya çıkıyor; diğeri de, insanın kendi iradesi dışında başına gelenlere bilinçli biçimde katlanmasını tazammun ediyor. Her iki halde bir fiil olarak belli bir amacı içeriyor.

Amaçsızca bir bekleyişe sabır adını veremiyoruz. Amaçtan yoksun bir bekleme ancak boş bir fiil olarak düşünülebilir. Böyle bir bağlam içinde, yani sabrı amaçlı bir bekleyiş ve amaçlı bir mühlet veriş biçiminde değerlendirdiğimizde onun şükür, tevekkül, rıza, teslimiyet... gibi fiillerle olan iç bağıntısını kurmak da mümkün hale gelir. Ve yine sabrın amaçlı bir bekleyiş ve amaçlı bir mühlet veriş bağlamıyla ele alınması halinde zulme, cehalete, cimriliğe karşı kullanılmayacağını yani insan onuruna yakışmayan fiillere ve durumlara karşı kullanılmayacağı da anlaşılır.

Böyle durumlarda sabır muhakkak kullanılmak gerekiyorsa onun gereği, ancak menfi durumları ortadan kaldırmak üzere acele etmekle dışa vurabilir. Çünkü sabır mühlet vermekse zulme, cehalete, cimriliğe.. tanınacak mühlet sıfıra indirgenerek kullanılır.

Alıntı

Bu yazı toplam 4051 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.