Şeriati'nin Bilinç ve Eşekleştirme Kitabı Üzerine / Köşe Yazısı - Muhammed AKÇAL

29.02.2016 14:59:28
Muhammed AKÇAL

Muhammed AKÇAL

 Şeriati'nin Bilinç ve Eşekleştirme Kitabı Üzerine

            Bilinç; zihnin lehine ve aleyhine olan durum ve şeyleri bilmesi, maddi -manevî kar ve zararının farkında olması halidir. Dostunu ve düşmanını tanımak, düşmanın hile ve tuzaklarına karşı uyanık olmak, bilincin en temel işlevidir.

             Bilincin fıtrattan olup hayvanlarda dahi basit haliyle bulunduğu söylenebilir. Bununla beraber insanoğlunun aklı, bilinç düzeyi hayvanların bilincini etkisiz kılacak seviyede olup onları kendine hizmet ettirme konumuna getirebilmektedir. İnsan, birey olarak kendisinin, menfaatlerinin, hedeflerinin, hayallerinin farkında olup bunlar için mücadele edebilir.

             Bilinç kendini tanımak ve amacını bilebilmektir. Bu anlamda bu en basit şekliyle öz bilinçtir. Hayatının ve yaratılışın anlamını çözebilmek ve bu anlamın bağlamından hiç kopmama mücadelesidir öz bilinç. Fikri bilinç, sosyal bilinç ya da siyasal bilinç gibi tüm bilinç düzey ve alanlarda esas olan kendini, toplumunu, tarihini, değerlerini tanımak ve sorumluluklarının farkında olmaktır.

            Bilinç, insanın en kıymetli özelliği ve kendini savunmadaki en etkin silahı iken yokluğu korkunç bir teslimiyetin kendini yok saymanın sebebidir.  Bireyler ve toplumlar tarih boyunca bilinçleri üzerinden köleleştirilmişlerdir. İnsanların bilgi sahibi olmaları onların bilinçli olmalarını sağlayan bir durum değildir. Ya da bilim üretenler ya da yapanlar bilinçten yoksun olabilirler.

            Aslında insanın iki ana bilincini saptırmadan insanlar bir başka insanı yada toplumu eski zamanlarda ya da modern zamanlarda köleleştirememişlerdir. Modern zamanlardaki köleleştirmeden kastedilenin modern kölelik  (insanın konumundan indirilmesi) olduğunu belirtmeliyim.  Bu iki bilinç insani bilinç ve sosyal bilinçtir.

            Şeriati birincisine aynı zamanda dini bilinç, ikincisine de peygamberane bilinç der. Şeriati bu iki bilinçten yoksun toplumların, teknik ilerledikçe daha da kaybedeceğini  modern toplumların sömürgeciliğine daha  çok ve kolay gireceğini iddia eder. Bilinçten mahrum, lakin eğitimli bilgi sahibi olmanın kişiyi ve toplumu sadece kalifiye eleman yapacağını ve onlara daha fazla hizmet eder duruma getireceğini savunur.

            Tarihten bu yana insanları sömürmek için onları yönlendirmişlerdir. Şeriati, bu yönlendirmeye, bu bilinç saldırısına eşekleştirme demektedir. Bilinçten mahrumiyet insanı başkasına daha doğrusu düşmanına bütün yetenekleriyle hizmet etmeyi beraberinde getiren ama bunun zerre kadar şüphe dahi etmeme halidir.

             Şeriati eşekleşmeyi (istihmar)  insan zihninin, ister fert olsun ister toplum olsun insanın bilgi, şuur ve yönünün insani bilinçten ve sosyal bilinçten sapması olarak çerçeveler. Eşekleştirmenin yani halkı eşekleştirmenin tarihin hiçbir döneminde günümüzdeki gücüne erişmemiş olan en büyük felaket ve en güçlü kudret olduğunu iddia eder ki bu günü görse kim bilir neler söylerdi ..

            Eşekleştirmenin geçmişte yalnızca yapanların deha, zevk ve tecrübelerinden ibaretken modern zamanda bilimin bütün dallarıyla medyanın bütün araçlarıyla buna destek verdiğini ve artık eşekleştirmenin daha donanımlı hale geldiğini ve profesyonelce yapıldığından tanınmasının zorlaştığını söylerken çareyi yine insani ve sosyal bilinç olarak gösterir. 

'Ben'in kaderi ve toplumun kaderi evet bundan gafil bırakmaktır amaç. Bir ferdi bir toplumu ve bir nesli bu iki yönden saptıran, uzaklaştıran her faktör, en kutsal faktör dahi olsa eşekleştirme faktörüdür. Her zaman kötülüklere değil kötülükler ürkütmesin diye kişi ve topluma göre bazen iyi bir şeye de çağırırlar. Verdiği bu örnek bu durumu müthiş açıklar: Bir evde yangın varken – iyi dikkat edin- seni namaza ve Allah’a dua etmeye çağıran kimsenin daveti haince bir davettir. Kutsal olsun olmasın bu durumda yangını söndürmeyle ilgilenme dışındaki her ilgi eşekçe bir ilgidir. Olman gereken yerde değilsen ister içki sofrasında ol ister namazda diye bir ironi ile meseleyi formüle ediyor.

            Eşekleştirmeyi eski ve yeni olmak üzere ikiye ayıran Şeriati, eski eşekleştirmede dinin en önemli etken olduğunu söyler.Toplumu uyutan, sorumluluk bilincini körelten her türlü hesabı ölümden sonraya öteleyen din. Yine zühd, şiir, ırkçılık da bu faktörlerden en çok kullanılanları olmuştur.

            Yeni eşekleştirme alanları olarak da şunları sayar Şeriati:Uzmanlık,İlim,Maddi güç , medeniyet, bireysel özgürlükler, cinsel özgürlük,kadın özgürlüğü, ve taklit.

            Her halükarda Batı (güçlü olan ) her toplumun özelliğine eşekleştirmek için bir alan bulmaktadır. Burada toplumların aydınlarının  misyonu ne olmalıdır?. Öncelikle aydın kavramından kastedilenin bilim adamı, yüksek tahsilli, akademik unvanlı, çok bilgili olmadığını belirtmek gerekiyor.  Burada ilmi ve fikri meseleyi ayrı tutuğumuzu söyleyelim. Şeriati bu ayrımı şöyle izah ediyor: “Cahil bilgin olmak, şuursuz tahsilli kalmak, çok yüksek diplomaları ve gerçekten doktorluk, mühendislik, lisansüstü, doktora ve profesörlük gibi çok seçkin titrleri bulunan bir insan olmak; ama şuur, anlayış, bilgi, onu ve toplumu kendisiyle götüren zaman ve tarihsel hareketi belirleme karşısında sorumluluk hissetme bakımından sıfır olmak, kör ve sağır olmak. Bu büyük bir tehlikedir. Alim olmak ama cahil kalmak tehlikesi.” Aydınlar insani bilinç ve sosyal ( peygamberane) bilinç bakımından zirvede olup bu konuda toplumu uyanık tutmak,  gündelik hayatın keşmekeşi içindeki topluma rehberlik edip, ona kurulan tuzakları göstermek ve verilen mavi boncukları, oynanan oyunları ifşa etmekle sorumludur.

Bilgi mi düşünce mi daha önemlidir ya da daha güçlüdür? Böyle bir karşılaştırmayı yapmaya götüren durumun tarihte de günümüzde ikili tablonun yaşanıyor olmasından kaynaklandığını ifade etmek gerekir. İdeal olan ilim ve fikrin beraber aynı istikamette daha doğru bir ifadeyle bilginin her çeşidiyle “doğru düşünce” için kullanılmasıdır. Bu ideal bir durum olmanın ötesinde Müslüman'ın hem sorumluluğu hem de hedefidir. Ancak birkaç asırdan beridir medeniyet ( teknik bilgi, felsefi bilgi, her çeşit beşeri bilgi ) bir tarafta “düşünce” bir tarafta.

Böyle bir karşılaştırma yapmak bu anlamda bu günün dünya düzenini,  yani kapitalist dünya düzenini, Asya,  Afrika, ve Latin Amerika’daki toplumların kaderi ile ilgili  bir projeksiyon tutmak demektir.Şeriati “düşünce” – “ilim” mücadelesini şöyle yorumluyor:

“Batı, en üstün teknik, imi ve felsefi güçlere sahip olmasına ve dünyadaki bütün zekaları satın almasına rağmen, bütün dünyanın ilim mirasına sahip olmasına,ve gerek alarak gerek üreterek bütün ilim dallarının ürün ve birikimlerini kendisinde toplamasına; felsefi, bilimsel ve teknik ilerlemenin en yüksek zirvesinde durmasına rağmen bir şeyden mahrumdur: Bu mahrumiyet bütün maddi, manevi ve askeri silahlarına rağmen onu her türlü silahtan yoksun toplumlar, yalın ayaklar, açlar, evsiz barksızlar, ve hatta kendilerinin ve ailelerinin normal yaşamlarını savunacak araçlardan bile mahrum olan kimseler karşısında zayıflatmakta, yenilgi ve teslimiyete sürüklemektedir.” Şeriati, ilimle düşüncenin savaşı gibi gösterdiği bu savaşın düşüncenin lehine sonuçlanacağını savunur.

            Peki her türlü silahtan yoksun toplumlar, yalın ayaklar, açlar, evsiz barksızlar hangi silahla kazanırlar:düşünce iman, ideoloji, hedef, aydın görüşlü bir bilinç. Karşı tarafın kaybetmesinin nedenini de sahip oldukları bu güçleri değil mahrum oldukları bu  “başka şey” olarak açıklayan Şeriati, eğer bu başka şeyin önemini anlamazsak der günümüz kapitalist Batısı gibi farazi gelişim kulemizin en tepesine de çıksak – ki çıkamayız – yine de zamanımızın yalınayaklıları karşısında – hele de bunlar mazlum kullar ise – yenilgiye uğrayacağız. İçten çökeceğiz ve çürüyeceğiz.

Şeriati bir seçim yapmak isteyen toplumların ya bilim, kapitalizm, güç ve sanayi yolunu yahut fikri bir yolu, bir ideal ve ideolojiyi seçeceğini ifade eder. Devamında kesinlikle ideali, ideolojisi ve imanı olan bir toplum, her güç, hatta güneş sistemine boyun eğdiren bir güç karşısında bile muzaffer olur. Ve bu toplumun on beş yirmi yıl sonra medeniyete de makineye de sahip olacağını savunur. Diğer seçenekle toplumlar sadece sanayinin, gücün ve kapitalizmin peşine düşerse ve günümüzde bilimsel ilerleme olarak adlandırılan şeyin peşine düşerse bunda başarılı olsa bile – ki olamaz- kendini üretici sanır ama hep tüketici olmaya mahkum olur. Ve ona göre eğer ideolojimiz olursa kesinlikle ideolojik başarı ve iman başarı aşamasından sonra ansızın bizzat en büyük medeniyetin kurucusu olacağız. İki yol var: Ya önce fikir yada fikirsiz medeniyet..

            Ali Şeriati, biri olmazsa olmaz biri olması gereken iki güçten birincisinin önemini daha iyi anlatmaktan olacak ki bunların birbiriyle uzlaşabileceği ihtimalini ifade etmez ve üçüncü bir yolun olabileceğinden bahsetmez. Bu üçüncü yolu Said Nursi, Mehmet Akif Ersoy gibi düşünce adamlarında görebiliyoruz. Batının bilimini, tekniğini almak ama taklit hastalığına düşmeden kendi düşünceni, kimliğini korumak. Bu fikrin savunucularının bu gün bir çok Müslüman toplumda olduğunu ve hatta önemli mesafeler de kat ettiğini görebiliyoruz.

            Şeriati'nin bu düşüncelerinin her ne kadar gönlüme hoş gelse de yakın tarih ve günümüz İslam coğrafyasının ve diğer mazlum coğrafyaların da yaşanan ve yaşanmakta  dramlar, acılar, soykırımları bu çizdiği panoramadan değerlendirdiğimde  bu fikrin biraz naifçe olabileceğini  de ifade etmem gerekiyor.

Bu yazı toplam 3589 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.