İSLAMİ EĞİTİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER / Köşe Yazısı - Muhammed AKÇAL

8.04.2015 19:56:47
Muhammed AKÇAL

Muhammed AKÇAL

 

İSLAMİ EĞİTİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER   

 

                                                                                  
İslami eğitim, insanın hayatında takip edeceği yolu, nazari olarak çizip hayata uygulamak, nasıl hareket edeceğini göstermektir.
 
Kuran’da, eğitim, Rab kelimesi ile ifade edilmektedir. Elmalılı M.Hamdi Yazır, “Rab” kelimesinin “terbiye” manasına geldiğini ve bunun da bir şeyi kemale ulaştırıncaya kadar tavırdan tavra geçirmek anlamını taşıdığını söyler.
 
Bu manada “Rab” yaratanın yarattığına doğru yolu göstermesidir, ( irşad - ihda) denmektedir.
 
“Firavun şöyle dedi: O halde sizin Rabbiniz kimdir ey Musa! Musa: Bizim rabbimiz her şeye suret ve şeklini veren sonra da yolu gösterendir, dedi”. (Taha 49 )
 
Eğitimin peygamberler düzeyi “ tebliğ” dir. Böylece öğretim de eğitim de iç içe girmektedir. Aslında dinin kendisi de bir eğitim sistemidir. Çünkü dinin amacı insanı, Allah’a iyi bir kul olarak yetiştirmektedir. İslami eğitim de insanı doğumdan ölümüne kadar sırat-ı müstakim üzere tutmak için ona gelecek ve onu saptıracak dış etkilerden, zararlardan onu koruyacak bir zihni ve ruhi olgunluğa ulaştırmaktır. Daha açık bir ifade ile insanın fıtratını korumaya (İyiliği içinde barındırma ve ona meyilli olma hali) matuf dış dünyada karşılaşacağı tüm düşmanlarına karşı koruyacak olan bilgi, hikmet ve takva ile donatmaktır. Peki, bugün Müslüman ülkelerin eğitim sistemi, İslam’ın temel kaynağı Kuran-ı Kerim’ in ve insanlığın son öğretmeni Hz. Muhammed (S.AV.)’ in sünnetinin, teorisi ve pratiğiyle, dayanakları ve ilkeleri ile yöntemleri ve hedefleriyle insanlığa tek kurtuluş reçetesi olarak sunduğu eğitimle ne kadar örtüşüyor?  Bu sorunun cevabını aradığımızda maalesef Müslüman ülkelerde böyle bir çerçeve ile taban tabana zıt eğitim sistemlerinin cari olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. Acaba bu durumun sebebi nedir? Bu can alıcı sorunun cevabını verebilmek için İslam ülkelerinin yakın tarihine bakmak gerekiyor.
 
Bilindiği gibi 20. yüzyılın başından itibaren Prof Dr. Ali Medar’ın ifadesiyle müstekbirler İslam topraklarını parçalamış ve birbirlerine manevi bağları bulunmayan küçük devletlere ayırmıştır. Yine Ali Medar’ın ifadesiyle Osmanlı Devleti’nin yıkılışı ve hilafetin kaldırılışından sonra İslam dünyasına tağuti düzenler hâkim olmuştur. Askeri ve siyasi olarak mücadeleyi kaybeden İslam dünyası her yönüyle Batı medeniyetinin etkisi altına girmiştir.  Bu durum,  hem üstün olandan doğal olarak etkilenmenin,  hem de üstünlüğü elde eden Batı Dünyasının uzun vadeli ve sistematik stratejilerinin sonucu dönüştürerek etkisizleştirme, dejenere etme ve hatta yozlaştırma çabalarının bir sonucudur.
 
Gayeleri Müslümanları yok etmek,  onlardan İslam şahsiyetini gidermek, kendilerine uygun sömürebilecekleri bir şahsiyet meydana getirmekti. Bunu başarmak için de Müslümanların temel kaynaklarıyla ve kültürleriyle bağını koparmak gerekiyordu.  Bunun da tek yolu cahili eğitim sistemlerini İslam dünyasına yerleştirmektir.
 
Batı, kendi medeniyetine karşı tek rakip olarak İslam medeniyetini görmektedir.  İslam medeniyetinin bu gün zayıflamış olması onların korkularını gidermektedir. Örneğin, Arnold Toynbee: “ İslam birliği uykudadır. Bize düşen Müslümanların bir gün uyanabileceğini hesaba katarak gerekli tedbirleri almaktır, derken Serazar: Bu gün en büyük tehlike Müslümanlar arasında duyulan dünya düzenini değiştirme düşüncesidir, derken korktukları ve kendilerince tedbir aldıkları şey;  Müslümanları özüne döndürecek İslam dünyasında vahdeti ve uhuvveti tesis edecek olan, Allahın Rab isminden mülhem Kur’ani bir eğitim metoduyla yetişecek bir nesildir.
 
Batının hedefi Müslümanları, sadece adı ve sanıyla Müslüman bırakmak; görüşü, zevki, yaşam tarzıyla “Batılı” hale getirmektir. Yani kendi kültürünü kabul ettirmektir. Hatta olmadı “çıkarlarına dokunmayan  “kendi halinde dindar Müslümanlar”  haline getirmektir.
 
Bu konuda ünlü oryantalist Prof. Gibbi, Batılı devlet liderlerine sunduğu şu teklif çarpıcıdır: Batılılaşmanın birinci yolu eğitimin Batılı metot, prensip ve düşünce esaslarına göre yapılmasıdır. Başka bir yolu olduğuna inanmıyorum.
 
İşte İslam coğrafyasında insanı eğitmek üzere gönderilmiş bir ilahi kitaba inanan Müslümanların Batı’dan tercüme edilmiş ithal eğitim programlarıyla çocuklarını eğitmesi ne kadar hazin bir durumdur. Bu çocuklar artık bir batılı gibi düşünmeye, inanmaya ve yaşamaya başladılar.
 
Hindistanlı İslam şairlerinden Ekber İlahabadi: Doğulu, düşmanının başını ezerek yok eder. Batılı ise onun tabiatını, kalbini değiştirir, derken sanırım bunu anlatıyordu. Batı medeniyeti emperyal hedefleri için İslam ülkeleri işgal etikten sonra onları sömürmeye devam etmek için yerli işbirlikçiler edinmiştir. Onların eğitim sistemlerini kontrol etmiştir. Batıya okumaya giden zeki Müslüman gençleri bir batılı gibi yetiştirmiş ve adeta kültür elçileri olarak ülkelerine göndermiştir. İşte bugün Müslümanların hali pürmelâlinin sebebi bizce imanlı, salih, insan yetiştirmek yerine materyalist taklitçi, tarihiyle, kültürüyle barışık olmayan hatta medeniyetine yabancı insan yetiştirmeyi amaç edinen ithal eğitim programlarıdır.
 
Prof. Dr.Ali Medar “İnsan Eğitiminin Kur’ani Metodu” kitabında İslami eğitimin ana hedeflerini sınırlamadan şöyle sıralamıştır:
            1-Sakındırmak (Takva)
            2-Bağımsızlık
            3-Hikmet ve ilim öğretmek
            4-Adaleti benimsetmek
            5-İnsanı olgunlaştırmak
            6-İbadet duygusunu geliştirmek
            7-Kardeşlik ve işbirliği hislerini geliştirmek
            8-Diğer millet ve insanlarla işbirliği kabiliyetlerini geliştirmek
            9-Düşünmeyi güçlendirmek
            10-Sosyalleştirmek
            11-Ahlaki şahsiyeti geliştirmek
 
Burada İslami eğitimin ilk olarak hedeflediği “takva” (sakındırma)’nın İslami bir eğitimde neden mutlaka olması gerektiği ve takva eksenli bir eğitimin neler kazandıracağı konusuna kısaca değinmek istiyorum.
 
Takva; korunmak, sakınmak anlamına gelmektedir. Kuran’da takva, herhangi bir tehlikeden değil Allah’ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunma anlamına gelmektedir. (S.Ateş)
 
İslam, insanın nelerden korunması gerektiğini anlatır ve insanın sakınması gerektiği bu şeylere karşı güçlenmesinin yollarını öğretir.
 
 “Ey inananlar! Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyunuz”. (Tahrim /6)
 
Bu ayetteki koruyun emri “takva” kelimesinin emir halidir. Ve muhatabın hem kendini hem de ehlini koruması emredilmiştir. “Ehl” kelimesi aile olarak anlaşılabileceği gibi hepiniz çobansınız ve sürünüzden mes’ulsunuz ” hadis-i şerifi dikkate alınarak muhatap yönetenler olduğunda yönetilenler (halk) olmaktadır. Dolayısıyla Allah bize önce kendimizi sonra da ehlimizi (aile-toplum) ateşten (cehennem ) korumamızı emrediyor. Bu da eğitimle mümkündür.
 
Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı; takvanın kalite yönünden zirvesi “Furkan”dır, der. Hak ile batılı iyi ile kötüyü güzel ile çirkini ayırma özelliği olan “Furkan” sıfatına erişen insanlar işlerinde hata payını en aza indiren insanlardır. Hata payı sıfır olan Kur’an’ın adı da Furkan’dır. Demek ki Kur’an, hata payı az olan insanı ve toplumu yetiştirmeyi hedeflemektedir.
 
 “Ey İman edenler! Allah’tan korkarsanız; O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir. “ (Enfal / 29)
 
“Ey inananlar Allah için adaletle şahitlik edenler olun. Bir topluma duyduğunuz kin sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın. Adalete yakışan budur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır. “ (Maide / 8 )
 
 
Veda Hutbesinde Rasulullah (s.a.v.) ; ”Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” diyerek takvayı üstün olmanın tek ölçütü olarak vurgulamıştır.
 
 “Ey iman edenler! Allah’tan nasıl sakınmanız gerekiyorsa öyle sakınınız”. (Ali İmran / 102 )
 
Bu ayette takvanın bilinç manasında da kullanıldığını, Allah’tan nasıl sakınılacağının da bilinmesi gerektiğini anlıyoruz.
 
Fahreddin Razi, bilincin (takvanın temelini oluşturan) bilgiden geldiğini ve böylece bilginin takvayı doğurduğunu savunur. Yani bilgisiz “muttaki” insan yetişemez.
 
 “İşte böyle; kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse bu kalplerin takvasındandır”.  (Hac / 32)
 
Bu ayet, takvanın korkudan değil saygıdan meydana geldiğini göstermektedir.
Rabbimiz takva hedefine ulaşmış mü’min kulları için şöyle buyuruyor: “Rabbinizden bir bağışa ve genişliği yer ile gök arası olan takva sahipleri için hazırlanmış bulunan cennete koşun! O takva sahibi olanlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar. Öfkelerini yutarlar. İnsanları affederler Allah da güzel davrananları sever.”  (Al-i İmran Suresi 133)
 
 “Ve onlar bir kötülük yaptıklarında ya da nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir?” (Al-i İmran Suresi 134)
 
 “Ve onlar bile bile yaptıklarında ısrar etmezler. Rab’leri tarafından bir bağışlanma ve altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Çalışanların ecri ne güzeldir”.  (Al-i İmran Suresi 135 )
 
Tüm yukarıda zikrettiğimiz ve daha zikredemediğimiz takva ile ilgili ayet ve hadislerden İslami eğitim için çıkarabileceğimiz sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
 
Takvayı hedefleyen İslami eğitimle insanda kerhen olmayan, bağımsız bir birey olarak güçlü bir oto kontrol sistemi oluşur. Böylece kameraların dahi caydırıcı olmadığı bugünün okullarının en büyük sorunlarından biri olan disiplin problemleri çözülür.
 
Müslüman toplumların gençlerinin en önemli sorunlarından biri olan ahlaki yozlaşmaya da çözüm olacaktır. Çünkü takvadan gaye kişinin kendisine hakim olması, iç dünyasını ve toplum hayatını kontrol edecek bir varlık olmasıdır.
 
Öğrenci, kendi kendini idare eden bağımsız bir şahsiyet olarak yetişecektir.
 
Öğrenci, Allah’ın lütfu yardımıyla doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilecektir.
 
Öğrenci, riyadan uzak, özü sözü bir olarak yetişecek ve Müslüman toplumların dürüstlük meselesine çare olacaktır.
 
Öğrenci, sahip olduklarını her koşulda paylaşabilen veren el olarak üstün olanlardan olacaktır.
 
Öğrenci, yanlıştan vazgeçmeyi erdem bilecektir.
 
Öğrenci, öfkesini kontrol edebilecek ya da Hak için haksız olana yöneltecektir; ancak asla bir canlıya zarar vermeyecektir.
 
Öğrenci, affedebilen ve kin gütmeyen bir insan olarak yetişecektir.
 
Sonuç olarak takva eksenli bir eğitimle Müslüman, hayatının her alanını Rabbinin müdahalesine açtığı için bizzat Rabbinin gözetiminde kemale doğru bir yolculuğa çıkmış olur.
 

                                                                                                                                  Muhammed AKÇAL 

Bu yazı toplam 3536 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
SALİH ESKİTAŞ
10 Nisan 2015 Cuma 10:41
10:41
SAYIN YAZAR ELİNİZE SAĞLIK. YAZI GÜZEL OLMUŞ.DEVAMINI BEKLERİZ.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.