Mü’minin Yitik Malı; İrfan / Köşe Yazısı - Mehmet Suat DİLEK

18.10.2018 08:34:52
Mehmet Suat DİLEK

Mehmet Suat DİLEK

 Mü’minin Yitik Malı; İrfan

mehmetsuatdilek@mynet.com

Kalbi eğitmeden aklı eğitmek eğitim değildir. Vicdan olmadan bilgi sahibi olmak tehlikelidir, diyor Aristo. Aristo’nun kast ettiği Doğu’nun aşinası olduğu irfanın kendisi olmalı.

Hususiyle madde âlemini, eşyayı etraflıca bilmek, gerçekleri görmek için aklı etkin kullanmak gerekir. Mana âlemini, eşyanın arka planındakini fark etmek, hakikatleri anlamak için de gönlü etkin kullanmak gerekmektedir. Birincisi ilimle, ikincisi irfan ile mümkündür.(1)

İlim sadece akıl ve zihin hamallığından ibaret kalmamalıdır. İlmin hikmet ile aydınlanmış bir gönül süzgecinden geçirilerek hazmedilmesi icap eder. Ancak bu takdirde ilim, bir üst safha olan “İrfan” ın neşv ü nema bulacağı bereketli bir toprak haline gelir.

Cenab-ı Hakka vasıl etmeyen, tefekkürde incelik ve derinlik kazandırmayan malumatlar, ancak kuru bilgi kalabalığından ibaret kalır.(2)

Şair Fuzulinin dediği gibi;

Aşk imiş her ne var âlemde,

İlim bir kil u kâl imiş ancak.

İlmi, irfandan yoksun bırakırsanız toplumu hangi noktaya götürseniz götürün bunalımlar devam edecek, en küçük olay büyük kıvılcımlara sebep olacaktır.(3)

İslam dünyasında bugüne kadar farklı mezhepler, farklı meşrepler, farklı anlayışlar hep zenginlik olarak geldi. Ama şimdi aynı coğrafyada, aynı mahallede, aynı ülkede insanlar birbirine hayatı zindan etmeye başladılar. Birbirinin boğazını sıkmaya başladılar. Öfkeli bir İslam dünyası oluştu.(4)

Suriye’de iç savaş başlangıcında beş “Şii”öldürenin cennetlik olacağını söyleyen sözde din adamları vardı. Öte yandan “Sünnileri ortadan kaldırmak dini bir vecibedir.” emrini yerine getirmek te dini bir görev gibi telakki edilmekte.(5)

Neredeyse her bir mahallenin ayrı bir dini öğretisi ve anlama şekli mevcut. Birbirini beğenmeyen mezhep mensupları, birbirini sevmeyen dini gruplar ve tarikatlar; dini bilgileri çok olmayan ama keskin inançlı kesimler…(6)İrfansız eğitim ve öğretimin ‘‘Ektiğini biçmek’’ misali gibi.

Oysaki bizim kültürümüzün derinliklerinde ilim ve irfan sahibi olmak gibi bir kavram vardı. Nesilleri yetiştirirken ilim sahibi yapıyoruz; fakat irfan kısmını eksik tutuyoruz. Günümüzde yaşadığımız sıkıntının temelinde de bu yatıyor. İrfansız bir medeniyet kurma ideali bir tarafımızı eksik bırakmıştır.(7)

Batı, Kültürün Vatanıdır; Doğu, İrfanın Diyordu Cemil Meriç.

Eşyayı dahi incitme.” diyen bir medeniyetin mensuplarıyız. Su içtikleri bardağı öpen Mevlevi’leri düşünün. Ormana girerken, genç ağaçları korkutmamak için baltanın sapını bezle saran Tahtacı’ları… Şimdi ise birbirlerinin küçük bir hatasını bekleyen ne çok insan var. Dolayısıyla, ne çok acı.(8)

Modernizmi her ne pahasına olursa olsun yakalama düşüncesi, irfan kültürümüzü yok etmiştir. Oysa irfan kültürü asırlarca merhamet toplumunun temel taşı olmuştur. Yunus Emre, gönül kitabından okurken, Nasrettin Hoca nüktedan bir tavırla olayları çözerken irfanın kültürünün inceliklerine şahit oluruz. Büyük ailelerde dedeler birer Yunus Emre, birer Nasrettin Hoca gibi davranarak sorunları çözerlerdi. Şimdi dedeler arada sırada ziyaret edilen birer büyük olarak kaldılar.(9)

Sadece maddi dünyanın gerçeklerine dayanan beton gibi asık suratlı pozitivist eğitim kıskacından irfan dünyasının engin sularında kulaç atmamız gerekir. Kavramlara giydirilen maskelerin bir bir düştüğünü, ruhsuz kelimelerin canlandığını, naif duyguların inciler damıtmaya başladığını müşahade edebiliriz o zaman.

İrfani bakış açısının feraset, nezaket- zerafet- letafet ve mümeyyiz akıldan gayrı olduğu düşünülmemeli. Olay ve olgulara bu çerçeveden bakarak irfani bakış açısını bir nebze somutlaştırmaya çalışacağız.

Feraset Penceresinden İrfan

Müminin ferasetinden sakınınız, der Peygamber Efendimiz. Şüphesiz buradan kast edilen bilgi sahibi veya eğitimli olan kişi değildir.Hakikatin özünü görmek meseleye irfani bakabilmektir kast edilen.Her kum tanesinin altında bir şairin yaşadığı Arap yarımadasında asıl adım Amr bin Hişam olan Ebu Cehil şiirden çok iyi anlıyordu,şiir ilmine vakıf idi ama irfani bakışı yakalayamıyordu.Bilmek yetmiyordu çünkü.

Ömer Seyfettin:“Bu millet âlim değildir; ama ariftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi okumuşlardandahaiyi sezer, fark eder ve bilir. der. Ömer Seyfettin, iddiasını ispatlamak için bir plan kurdu kafasında. Çoğu zaman böyle yapardı. Sabahleyin, öğretmenler odasına büyük bir heyecanla daldı: Arkadaşlar, duydunuz mu? Bulgaristan bize kırk vagon dolusu şeker gönderiyormuş!” dedi. Şeker bulmanın güç olduğu o günlerde, bu haber, öğretmenler odasında bir heyecan fırtınası oluşturdu. “Ne zaman geliyormuş, nereye geliyormuş, kim getiriyormuş; biz de alabilsek!”  Öğretmenler derin bir şeker muhabbetine dalmışlardı; Ömer Seyfettin ise, bıyık altından kıs kıs gülüyordu. Biraz sonra öğretmenler odasına, okulun yaşlı müstahdemi Mehmet Efendi girdi. Ömer Seyfettin, hemen atıldı:“Mehmet Efendi, duydun mu?” dedi. Mehmet Efendi: “Hayırdır beyim?” dedi. Ömer Seyfettin: “Bulgaristan bize kırk vagon dolusu şeker gönderiyormuş!” dedi. Mehmet Efendi, elini şöyle bir salladı: “Geç beyim geç!..Bulgaristan şekeri bulsa, kendisi yer!”dedi.

Beklediği cevabı alan Ömer Seyfettin, yerinden büyük bir heyecanla fırladı: “Gördünüz mücancağızım!” dedi. Ben size demedim mi, “İlim başka, irfan başka; âlim başka, ârif başka” diye! İşte bakın, ben bir uydurma haber verdim, hepiniz balıklama atladınız. Siz ki hepiniz ilim sahibi, âlim insanlarsınız! Ama Mehmet Efendi irfan sahibi, ârif bir insandır! İrfanıyla hemen olayın künhüne vakıf oldu.(10)

Oysa ilim var olan bir bilgi iken; irfan bu bilginin anlaşılması ve hayata yansıtılmasıdır. Olay ve Olgunun künhüne vakıf olmaktır irfan.

Nezaket-Zerafet-Letafet Penceresinden İrfan

Nezaket, zerafet, letafet maskesiz kavramlar. Bu kavramlara maske giydirilemez.Nihayetinde davranışta zuhur eden ve davranışın sonucu olarak ete kemiğe bürünen kavramlardır bunlar.Naif duyguların incilere dönüşmüş halidir çünkü.

Bir zamanlar İran’da bilginler ve şairler, "Suskunlar Meclisi" adı ile bir topluluk oluşturmuşlardı. Üye sayısı 30 kişiydi ve bunu arttırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı. O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Camî, bu meclisin aşkındaydı. Günün birinde Suskunlar Meclisi’nin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi. Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kâğıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan Suskunlar Meclisi'’ne gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler.

Molla Camioraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı. Yeni bir üye için yer yoktu. Meclis başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra MollaCamî'ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı.

Bunun üzerine O da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi. Meclistekiler bu kibar cevabın manasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler. Başkan listeye Molla Cami’nin adını ekledi. Otuz sayısının önüne bir sıfır koyarak, 300 yazdı. Bununla Molla Camî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Camî'ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı.

Sağdaki bir sıfırı silerek otuz sayısının soluna koydu. Yani 030 yazdı. Alçak gönüllü Molla Cami, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylüyordu. Diğer üyeler bunu görünce, saygı ve hayranlıkları bir kat daha artmış olarak Suskunlar Meclisi'’nin yeni üyesini selamladılar.(11)

İrfani bakış açısının tefekkürdeki zariflikten gayrı düşünülemeyeceğini özetleyen davranışlar zinciri. Dünya irfani zincirle düğümlense Tarihin akışı değişse, iyiye güzele yönelik bütün ütopyalar tahayyüllerden affını dilese, ütopyaların tahayyüllerden affını dilemesi ütopya olmasa...

Mümeyyiz Akıl Penceresinden İrfan

Sokratesİyiyi, kötüden ayırma yeteneği; neyi yapıp neyi yapmayacağını bilmek” bir liderin, devlet adamının sahip olması gereken en önemli niteliktir, diyor. Sokrat’ın vurgu yaptığı niteliği mümeyyiz akıl olarak tanımlıyoruz. Mümeyyiz aklın devlet adamlarının sahip olması gereken temel nitelik olması devletin “var olma sorunu” kadar ehemmiyetlidir.

‘‘İyinin ve kötünün ölçüsü nedir? Mümeyyiz aklın mihengi nedir ?’’ gibi felsefi bir temellendirme gayretine girmeden ‘‘Payitaht Abdulhamit’’ dizisindeki “Abdulhamit” karakterinin devleti yöneten bir padişah olarak ifade buyurduğu birkaç veciz cümlesinden Kur’an ve Hadisi referans alarak mümeyyiz akıl penceresinden bir devlet adamının irfani bakış açısını yakalamaya çalışacağız.

Amacımız dizideki Abdulhamit’in söylediklerinin gerçek Abdulhamit’in söyleyip söylemediğini test etmek değil; söylediği kabul edilen ve irfani bakışı yakalamaya çalışacağımız birkaç örnek üzerinden Kur’an ve Hadis’ ten delil aramak da değildir.

Dizi’nin değişik bölümlerinden geçen birkaç diyalog:

** “Biz korkmayız! Korkunun sahibinden başka hiç kimseden korkmayız” diyor Sultan Abdulhamit. Referansımız Kur’an’ da Allah, şöyle buyurmuştur:

Onlardan korkmayınız; eğer mümin iseniz, benden korkunuz.’’(12)

Divan üyesi paşalarına hitaben:

** Düşmanın büyüklüğü değil inancınızın zayıflığı sizi endişelendirsin.

Bu konuda Allah, şöyle buyurmuştur:

Sakın yılmayın, üzüntüye kapılmayın, eğer iman ediyorsanız mutlaka üstün gelirsiniz.”(13)

Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle pek çok toplulukları yenmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir.”(14)

 

** Hırs insanı hüsrana sürükler. Onun yerine azimdir, güzel olan. Biz her işimize azmederiz. Lakin batılılar hırslanır. Neticesi ise hüsrandır. Hırs sevgisizdir. Azim ise muhabbet gerektirir.

Hırsa dair Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Biz-Allah'a yemin olsun ki- bir işe, onu talep eden veya ona hırs gösteren hiç kimseyi tayin etmeyiz.”(15)

Azim, çabalama ve emek sonrası nasip deyip hakkına rıza göstermektir. Hırs ise doyumsuzdur, hep daha fazlasını ister, hakkına rıza göstermez. Azim yapıcı, hırs yıkıcıdır.

Hırs sevgisizdir. Çünkü hakkı olup olmadığına bakmaksızın hep daha fazlasını elde etmek isterken iyiye güzele dair bütün erdemlerden bağı koparır. Azim emek sonrası rabbine teslim olur nasip der. Allah nasip ederse şükreder, nasip etmez ise hikmet arar. Rabbi ile kulu arasındaki muhabbet böyle devam eder.

Mümeyyiz aklı ve irfanıile zihinlerde adeta yeni bir menfez açıyor, Sultan Abdulhamit Han.

** Müslümanın harp ahlakı vardır. Onların yaptıklarını yaparsak onlardan farkımız kalmaz. Garp hiçbir zaman adil olmamıştır. Yükselişlerinde masumların kanı vardır. Düşüşlerine de masumların gözyaşı sebep olacaktır.

Her konuda olduğu gibi savaşta da Müslümanları bağlayan bazı hükümler vardır. Bu konuda Allah, şöyle buyurmuştur: “Sizinle savaşanlarla (sizi öldürenlerle), Allah’ın yolunda savaşın (siz de öldürün) ve aşırı gitmeyin. Muhakkak ki Allah, aşırı gidenleri (haddi aşanları) sevmez.”(16)

Savaş ahlakına dair Hz. Peygamberin öğretileri şunlardır:

Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşınız! Allah'ı inkâr eden kâfirlerle çarpışın! Gazâ ediniz ama ganimete hıyanet etmeyiniz, haksızlıkta bulunmayınız, ölülerin burun ve kulaklarını kesmeyiniz, çocukları ve kadınları öldürmeyiniz.”(17)

Harp ahlakını ifade buyururken dini ile ahlaklanmış irfan adamı Aliya İzzetbegoviç’in Bizde zalimlerden olursak zulme karşı durmamızın bir anlamı kalmaz. Kitab’a uyacağız” sözünü ayrıca dercedelim.

Son olarak Peygamber sevgisi üzerine Hicaz demiryolu yapılırken verdiği talimat tarihin en latif en zarif talimatı olsa gerek.

** Hususen Medine-i Münevvere’ e 20 km kala işçiler çekiçlerine keçe döşeyecek çünkü orada Fahri Kâinat Efendimiz medfun çıkacak sesler o mübarek beldeyi rahatsız etmesin.

‘‘Sizden biri beni babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.’’(18) diyor Peygamber efendimiz. İnsanlığı dalaletten aydınlığa, küfürden imana kavuşturmaya vesile olan sevgili peygamberimizi sevmek ve sevgisini müşahhaslaştırmak mümin için emirdir.

Mümeyyiz akıl-İrfan ilişkisini kurmaya çalışırken neden bir padişah veya devlet adamı üzerinden örnekleme yaptık?

Çünkü

Hakikatin özüne yalnız filozofların ulaşabileceğine inanan Platon:“Ya filozoflar kral olmalı ya da krallar filozof olmalı.” diye idealize ettiğini bugün için “Ya irfan sahipleri devlet adamı olmalı ya da devlet adamları irfan sahibi olmalı” olarak idealize edersek irfansız vizyonerlerin tarihi daha fazla kirletmelerine mani oluruz, diye düşünüyorum.

İrfan sahipleri arı, duru imanları ve salih amelleri nezaket, zarafet, vakar gibi erdem ve ahlak ilkeleriyle ince ruhlu, gönül insanlarıdır. İrfan ehli; edebi, yaşantısı, tefekkür derinliği, düşünce ufku ve kalp safiyetiyle gönül zenginliğine erişmiş, kalbi rikkat ve şefkat dolu kâmil müminlerdir. İrfana ermek ise tevhidin hakikatini idrak etmek, Hakk’ı bilmek ve nebevi hikmeti kuşanmakla mümkün olabilir.(19)

Yüce dinimiz İslam, bir ‘ilim’ medeniyeti olduğu kadar aynı zamanda bir ‘irfan’ medeniyetidir. Kur’an-ı Kerim’in bilgiyi ifade etmede bizlere sunduğu en temel iki kavram olan ‘ilim’ ve ‘irfan’  birbirinden ayrı ve bağımsız olarak düşünülemez. İlimsiz bir irfan, tek başına bizleri maksada ulaştıramayacağı gibi, irfana dayanmayan bir ilim de her zaman eksik kalmaya mahkûmdur. Bu yüzden bilgimizin içselleştirilmesi, derunumuzda bir mana kazanması, hazmedilmesi, pratiğe aktarılması, kısaca ilmimizin irfana dönüşerek gönüllerimizi kemale erdirmesi gerekmektedir. Maddenin kutsallaştırıldığı, mananın unutulmaya yüz tutulduğu, bilginin yegâne güç olarak görüldüğü içerisinde bulunduğumuz yirmi birinci yüzyılın şu günlerinde; eşyaya, maddeye ve bilgiye ibretli bir şekilde basiretle bakmayı ön gören İslam irfanına olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır.(20)

 

Dipnot:

1-nevzat pakdil/ilim ve irfan sahibi olmak/milatgazetesi.com

2-osmannuritopbas.com

3- nevzat pakdil/ilim ve irfan sahibi olmak/milatgazetesi.com

4-rıza müftüoğlu/madalyonun iki yüzü/kariyer yayıncılık/s:36

5-a.g.e/ s:35

6-a.g.e/ s:76

7- nevzat pakdil/ilim ve irfan sahibi olmak/milatgazetesi.com

8-ibrahim tenekeci/yenisafak.com

9- nevzat pakdil/ilim ve irfan sahibi olmak/milatgazetesi.com

10-selami kaytancı/ilim başka irfan başka/adanapost.com

11-mollacami.com

12-Ali İmran/3/175

13-Ali İmran/3/139

14-Bakara/2/249

15- Buhârî, Ahkâm 7,12, İcâre 8, İstitâbe 2

16-Bakara/2/190

17- Müslim, Cihâd 3

18- Buhârî, İman 8

19-yüksel salman/diyanet dergisi/272 sayı

20-prof.dr.mehmet görmez/diyanet dergisi/272 sayı

 

Bu yazı toplam 1787 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.