İSLAMCI MÜTEFEKKİR DEVLET ADAMI:SAİD HALİM PAŞA / Köşe Yazısı - Mehmet Suat DİLEK

4.09.2016 10:14:54
Mehmet Suat DİLEK

Mehmet Suat DİLEK

 OSMANLI BUHRAN DÖNEMİNİN İSLAMCI MÜTEFEKKİR DEVLET ADAMI: SAİD HALİM PAŞA

HAYATI VE SİYASİ KİŞİLİĞİ

Mehmed Said Halim Paşa 1864 yılında Kahire’de doğdu. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu ve vezir Halim Paşa’nın oğludur. Küçük yaşta ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi.(1)Hususi hocalardan Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca öğrenen Said Halim, kendisinden iki yaş küçük olan kardeşi Abbas Halim’le birlikte İsviçre’ye gönderildi. Burada beş sene siyasi ilimler okudu ve üniversiteyi bitirdi.(2)Döndüğünde (1888) Şürâ-yı Devlet âzaza tayin edildi, Muhtelif nişanlarla taltif olunup “Rumeli Beylerbeyliği “ payesine erişti(1900).(3) Kendisine verilen Rumeli Beylerbeyliği payesi ile sarayın ve padişahın itibarlı bir şahsiyeti haline geldi. Kendisini kıskananlar yalısında zararlı evrak ve silah bulunduğu iddiasıyla saraya jurnal ettiler. Bundan ürküp rahatsız olan Said Halim Paşa’nın Mısır’a gittiği iddia ediliyorsa da aslında İstanbul’dan çıkarılmıştır.

Paşa, Avlonyalı Mehmet Ferid Paşa’nın sadareti döneminde, yani 1903 ten sonra İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır.(4)Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a dönen Paşa önce Şura-yı Devlet reisi(1912), Mahmut Şevket Paşa’nın sadrazamlığında Hariciye Nazırı(1913) ve onun ölümünden sonra Sadrazam oldu(1913). Balkan Harbi’nin sonu ile Birinci Dünya Harbi’nin ilk yıllarında Sadrazam olarak kaldı. İstanbul’un işgalinden sonra 10 Mart 1919’da tutuklandı.22 Mayıs’ta öteki siyasi mahkûmlarla birlikte Malta adasına sürüldü.(5)Malta’dan 29 Nisan 1921’de tahliye edilerek Sicilya’ya giden Said Halim Paşa, İstanbul’a dönmek istediyse de zamanın sadrazamı Tevfik Paşa bunu mahzurlu görerek müsaade etmedi. Paşa İngiliz işgali altındaki Mısır’a da gidemediğinden Roma’da bir konak kiralayarak oraya yerleşti. 5 Aralık 1921 günü akşamı araba ile evinin önüne geldiği sırada bir ermeni katil tarafından alnından vurularak şehid edildi. Nâşı İstanbul’a getirildi. Sultan Mahmut Türbesi bahçesinde yatan babasının yanına gömüldü.(6)

Paşa, Avrupa’da yüksek tahsil yapmış olmasına rağmen yerli, milli ve dindar kalmıştı.(7) Tahsil dönüşlerinde, milli seciyelerinin zaafa uğramış olabileceği endişesiyle babaları Halim Paşa tarafından tabi tutuldukları imtihandan, Said ve Abbas Halim Paşalar iyi not almışlar, hatta milli seciyelerinin pekiştiği intibaını vermişlerdir.(8) İttihat Terakki üyesiydi. Ancak o da tıpkı Mehmed Akif gibi bu cemiyetin aşırılıklarını önlemeye çalışır, cemiyet içerisinde bir tür denge unsuru olarak vazifesini sürdürürdü. Mesela öteki dernek üyeleri gibi asla batıcı birisi olmamıştı.(9)

MEŞRUTİYET

Osmanlı Meşrutiyetinin temeli; 1876 Anayasası(Kanun-i Esasi) gerçekte halka siyasal hak ve hürriyetler vermeyi mi amaçlıyordu?

Kuşkusuz 1876 Kanun-i Esasisi Osmanlı modernleşme süreci içerisinde çok önemlidir. Ama Toplum-Birey dengesini kuran bir belge olmaktan çok, M.Ali Kılıçbay’a göre, Monark-Siyasal elit dengesini kurmaya yönelik olduğundan daha çok “magna carta” türü belgeler grubuna girer.(10)

Anayasa kimin için hazırlandı?                                                                                                                          

Paşa’ya göre 1876 Anayasası, bizzat mutlakiyet idaresi memurlarının aralarında gizlice anlaşarak tertip ettikleri bir tedbirdi. Bununla, hükümdarın istibdadını azaltmak, onun hüküm ve nüfuzuna karşı dengeyi sağlayacak bir kuvvet meydana getirmek istiyorlardı.(11) Yenilik taraftarı olan bu nazırlar ve büyük memurlar kendi memleketlerini pekiyi tanıyorlardı. Dolayısıyla da milletin, bu anayasa ile kendisine yüklenen vazifeleri, aradan uzun zaman geçmeden yerine getirmeye muktedir olamayacağını biliyorlardı. O halde,1876 senesi inkılâpçılarının takip ettikleri hareket tarzının sebep ve hikmeti ne idi? Herhalde şu idi ki, onlar, Anayasa gereği olarak kendisine yüklenen vazifeleri milletin yerine getirmekteki aczi sayesinde, bu hak ve hürriyetlerden daha birçok seneler, milletin değil, kendilerinin istifade edeceklerine kanaat getirmiş bulunuyorlardı. Şu halde, mutlakiyet idaresi temsilcilerinin, hürriyet taraftarı olmalarının gerçek sebebi, taşıdıkları “devletin mümessili” sıfatına bir de “hukukun ve milletin koruyucusu” sıfatını ilave etmekti. Böylece hükümdara karşı milleti kendilerine alet ediyorlardı. Netice itibariyle; Osmanlı meşrutiyetinin anası olan 1876 Anayasası’nın ömrü pek kısa oldu. Çünkü ne hükümdar, ne de millet, inkılâpçıların kendilerine verdikleri rolü oynamak istediler.(12)

İkinci tecrübe; II. Meşrutiyet

II. Meşrutiyetin ilanından sonra derhal seçimlere gidildi. Yeni kurulan Osmanlı Mebusan Meclisi eski Hakan’ın kendisinde toplamış olduğu bütün nüfuz ve iktidarı eline almıştı. İcra kuvveti, nüfuz ve itibarı olmayan, tecrübeden mahrum ve kendisine bol keseden verilmiş hak ve imtiyazları kötüye kullanmaya mahkûm bir meclisin boyunduruğu altına geçti. Bunun neticesi olarak icra kuvveti, Sultan Hamid idaresi zamanınkinden daha aşağı bir dereceye indi. Her tarafta nizamsızlık ve isyanlara sebep oldu. Memleketi maddi ve manevi tam bir anarşiye doğru sürükledi.(13)Adeta çağdaşlık ve Milli hâkimiyet adına bir derebeylik idaresine dönülmüştü. Batılılar gibi yeniliklere kavuşmak hususundaki bu tecrübemiz de, elem verici bir şekilde boşa gitti.(14)

II. Meşrutiyetin ilanından sonra meydana gelen siyasi olaylar neticesinde Sultan Abdulhamid tahttan indirilmiş, ancak memleketin saadete kavuşacağı beklentileri boşa çıkmıştı.

İTTİHATÇILAR ARASINDA BİR İSLAMCI

Kendisinin hiçbir şekilde uyuşabilmesi ve birlikte iş yapabilmesine imkân bulunmayan İttihat ve Terakki erkânı ile işbirliği yapmasına, devlete hizmet için başka bir yol bulamamış olmasından başka bir izah getirilemez.(15) İslam’ın son kalesi bir devletin emperyalizme karşı savunulması, yıkılmaktan korunması söz konusu olduğunda siyasal farklılıkları ikinci plana atan bir yaklaşım olması dikkate alındığında çelişki gibi duran bu durumu bugünün şartlarıyla değerlendirmek yanıltıcı olacaktır.

FİKİR BUHRANIMIZ VE AYDINLARIMIZ

Aydın sınıfı ancak üyesi olduğu İslam toplumunun milli gayelerine hizmet etmeleri durumunda üzerine düşeni yerine getirmiş olacaktır.(16)Bizdeki aydın sınıf, Batı medeniyetinin tesiri altında şahsiyetini kaybetmiş ve aşırı derecede Batı hayranlığına müptela olmuştur. Bu yüzden aydınlarımız, yükselme ve ilerleme adına, vicdanları bulandırıp, fikirleri karıştırarak, buhranlara sebep oluyor ve memleketi karanlık ve meçhul bir istikbale doğru sürükleyip götürüyorlar.(17)Oysa kendi yurtlarında ruh ve fikirlerini hoşnut edecek bir şey bulamayan, orada hiçbir manevi haz duyamayan bu insanların, vatanları ile ne alakaları vardır.(18) Her millet ancak kendi toplumunun gerçekleri ile mutlu olabilir. Kendi toplumunun gerçeklerini bırakarak, başka toplumların gerçeklerinde saadet aramak boşunadır.(19) Bu nedenledir ki içinde ümitsizce çırpınıp durduğumuz şu elemli buhranın tek sebebi, Batı medeniyetine kayıtsız şartsız girmek ve kendi medeniyetimizi tanımamak isteyişimizdir.(20)

TAKLİTÇİLİĞİMİZ

Said Halim Paşa, milletin kendi ihtiyaçlarından doğmayan ve sosyal yapısına göre düzenlenmeyen ithal müesseselere karşı duruşunu her zaman muhafaza etmiştir. Her milletin kendine has fikirleri ve hisleri olmasaydı, içtimaiyat ilmi(sosyoloji), hayvanat ilmi (zooloji) ile garip bir şekilde iç içe bulunurdu. Bunun içindir ki, başka milletlerin tecrübelerinden istifade etmeye kalkışan bir milletin, tamiri imkânsız birtakım hatalara düşmemesi güçtür.(21)İçtimai kanunları hiçe sayan batıperest aydın zümresine yönelik şu çıkışı anlamlıdır; Birisi çıkıp da Almanlara, kurtuluşlarının ancak Alman kültür, medeniyet ve irfanını bırakmakla kabil olacağını söylemiş olsa; acaba nasıl bir karşılık görürdü? Böyle bir iddiada bulunan kimse “Alman”, hele bir “Alman ıslahatçısı” sayılır mıydı? (22)

TAASSUP

Taassup varsa zararı bizedir, batılılara ne oluyor?

Batılı komşularımızın bizde gördükleri ve bize de anlatıp durdukları cahilane taassup, eğer hakikaten mevcutsa, bu halden onların değil, bizim şikâyetçi olmamız lazım gelir. Çünkü bu cehaletimizden onlar istifade ediyor, bizler zarar görüyoruz. Gerçek odur ki; Avrupalıların, Doğu şahsiyetinin en güzel hareket ve tezahürleri karşısında “taassup” diye en yüksek sesle şikâyet etmekte olduklarını uzun ve acı tecrübelerden sonra öğrendik. Peki; Taassubumuz hakkında Avrupa’nın bu kadar açıkça göstermekten çekinmediği nefret hissinin sebebi ne olabilir?(23) Batılıların bize olan düşmanlığının gerçek sebebi Haçlıların bunca zahmetlerini boşa çıkarmış, Hristiyanlığın yayılmasına ve Avrupa’nın mahut medenileştirme(!) siyasetine daima set çekmiş olan “İslami şahsiyet” i ortadan kaldıramamış olmaktan doğan derin öfkesi ve nefreti, Batının Doğu’ya olan düşmanlığının gerçek sebebidir. “İslam taassubu” tabiri, aslında Müslümanların Hıristiyanlara husumetini değil, Batı’nın doğu’ya olan eski düşmanlığını ifade eder.(24)

İSLAM DÜNYASI NEDEN GERİ KALDI

Said Halim Paşa’ya göre Müslüman toplumlar geri kaldıklarını ancak işgal altına girdikten sonra öğrenebildiler. Dolayısı ile geri kaldıklarını öğrenebilmeleri, kendilerini işgal edenler sayesinde olmuştur.(25) Paşa; gerilemenin nedenlerini üç temel başlıkta ele almıştır.

a)İslam öncesi hayatın etkileri

b)Batının etkisi

c)Geri kalmaya değil belki ama ilerlememiş olmamıza bir etken olarak aydın-halk farklılaşması.(26)

Müslüman dünya bir nice zamandan beridir, Allah’ın Din’i yerine bir tür Atalar Dini’ni yaşamaktaydı. Geniş coğrafyasında yaygınlaşmış halk tipi Müslümanlık, pagan dinlerin kimi uygulamalarını İslâmî bünyeye yamamıştı. Veli kültü, türbeler etrafındaki şuursuz kümelenmeler ve bir tür ölü sevicilik, bunların başında gelmekteydi. Keramet, mucize, dede-baba kültü, büyüklerin şefaati gibi konulardaki yanlış anlayışlar, Allah’a olan bağlılığı zayıflatmıştı.(27) Müslüman milletlerin din adına yaşadıkları kültürel ve folklorik pratikler İslam’dan önceki hayatlarını andırıyordu.

Geri kalınmasında ikinci etken İslam âlemi ile Batılı Hıristiyan milletler arasındaki din düşmanlığıdır. Bu düşmanlıktan doğan sonu gelmez savaşlar Müslümanların ilerlemesi ve gelişmesine gözle görülür şekilde engel olmuşlardır. Yine bu düşmanlık nedeni ile Müslümanlar Batıdaki gelişmelere uzak durmuşlardır.(28)Ayrıca; İslam âlemi Doğu’da, bitmez tükenmez felsefi münazaralar ile vakit geçirip, metafizik vadisinde sonsuz, boş ve kısır çekişmelerle kuvvetten düşmekte iken, beri tarafta, yani Batı’da genç ve zinde milletler, tecrübe metotlarına dayanan yeni bir medeniyet kuruyorlardı. Bu yeni metodla o milletler, tabiatın sırlarına nüfuz ederek sonsuz kuvvetlerden faydalanmayı başarmakta idiler.(29)

Geri kalışın bir başka nedeni aydın-halk ikilemidir. Halk mutluluğu dinde ve geleneklerinden ararken, aydınlar mutluluğu Hint, Türk, Arap, Acem düşüncesi ile yorumlanmış bir Batı medeniyetinde aramaktadır.(30)

İSLAMLAŞMAK

Ne demektir İslâmlaşma? Bu toplum zaten asırlardan beridir Müslüman değil midir? Asırlarca Müslüman hayatı yaşamış bir toplum birdenbire topyekûn din mi değiştirmiştir? Yoksa asırlar sürdüğünü söylediğimiz Müslümanlık idraki ve yaşantısında ciddi bir sıhhat sorunu mu vardı? Bütün bu can yakıcı sualleri sürekli gündemde tutarak ve tartışarak,(31) Müslüman milletlerin kurtuluşu ve saadetinin onların tam olarak İslamlaşmasına bağlamıştır.(32)

Paşa’ya göre; Ne batılaşma ne Türkleşme ne çağdaşlaşma ne de yeniden Osmanlı modeli toplumu kurtaracaktır. Şeriat, ona göre, hayatın her teferruatına nüfuz etmektedir. Öyleyse Müslüman topluluklar şeriattan başka bir çıkar yol düşünmemelidir. Allah’a ve Ahiret gününe kayıtsız şartsız bir iman ile tek yol İslâmlaşmaktır.(33) der.

PAŞA’YA GÖRE MADDİ VATAN VE MANEVİ VATAN

Paşa üzerinde yaşanılan coğrafyayı “maddi vatan” olarak nitelerken meşhur sözüyle “şeriatın hâkim olduğu yer” olarak somutlaştırır. Bir milletin sahip olduğu toplumsal, kültürel ve dinsel değerleri de “manevi vatan” olarak adlandırmaktadır.(34)

MİLLİ İRADE VE HÂKİMİYET

Milli irade nasıl tabiat karşısında, kudret ve hüküm sahibi olamayarak, onun kanunlarına itaat etmek zorunda ise manevi ve sosyal alanda da aynı şekilde hâkimiyet iddiasında bulunamaz.(35) Yani; İnsanlar nasıl maddi varlıkları ile doğal kanunlara bağlı iseler, toplumsal varlıkları ile de toplumsal kanunlara, İslam hukukuna bağlıdırlar. İslamiyet de bu nedenle insanı Allah’ın hâkimiyetinden başka hâkimiyete boyun eğdirmez.(36)

SİYASAL FAALİYETLERDE TAKİP EDİLMESİ GEREKEN YOL ÖNERİSİ

Said Halim Paşa çatışmaya değil uzlaşmaya dayanan bir siyasal faaliyet önerir. Buna örnek olarak da bilimsel faaliyetleri verir. Ona göre siyaset adamlarının aksine bilim adamları meslek rekabeti gibi yanlış ve bencil hislerden uzak oldukları ve birliktelik içerisinde hareket ettikleri için bugün bilimsel çalışmalar şaşırtıcı bir şekilde ilerlemiş bulunmaktadır. Benzeri bir durum siyasal düzende de söz konusu olabilir.(37)

PAŞA’NIN SÜRGÜN SONRASI İSTANBUL’A GELMESİNİN ENGELLENMESİ

Said Halim Paşa Malta’dan serbest bırakıldıktan sonra Sicilya’ya gidince İstanbul’a dönmek için müracaatta bulunmuştu. O dönemde Sadrazam Tevfik Paşa tarafından Said Halim Paşa’nın İstanbul’a dönmesi mahzurlu görüldüğü ve vatana dönmesine müsaade edilmeyeceği kendisine bildirildi.(38) Yeni kurulmakta bulunan Türk Devleti’nin tamamen batıcı fikirlerle tesis olunması için, İngilizler tarafından büyük gayretlerin gösterildiği, kadroların hazırlandığı ve oyunların kurulduğu bir sırada, Said Halim Paşa gibi devlet tecrübesi olan ve saygı duyulan bir İslamcı mütefekkirin, İstanbul ve hele Ankara’ya gitmesi son derece mahzurlu görülmüş olmalıdır.(39)Paşa’nın İstanbul’a gelmesinin engellenmesi, onun düşünce yapısının burada güç ve iktidar olmasının emperyalistler tarafından sorun olarak algılandığını tespit etme imkânı vermektedir. Bu aynı zamanda emperyalistlerin sorun olarak gördüğü şeyin “buranın çıkış yolunun ne olduğu” sorusuna ilişkin bir işaret olarak da görüldüğünü çıkarabiliriz.(40)

Hazin olan şu ki; kendi vatanına sokulmayan Said Halim Paşa’nın ancak cenazesi getirilebildi.

SONUÇ

Said Halim Paşa mevcut sorunların yaşadığımız coğrafyanın tarihsel mirası üzerinden çözülmesi taraftarıydı. Üç yıllık sadrazamlık görevi boyunca, devletin yeniden yapılandırılması sürecinde sekülerleştirme anlamına gelecek uygulamalara mani olmuştur.

İslâmcılık düşüncesini savunmuş ve bu konumu ile milliyetçi laik grubun faaliyetlerini engellemiştir. Örneğin çok önemli iki yasa Şeriat Mahkemelerinin Usulleri Üzerine Kararname ve Yeni Aile Yasası (Bu yasa Osmanlıların özel hayatlarında şeriatın rolünü ciddi ölçülerde azaltmayı amaçlıyordu.) ancak Said Halim Paşa’nın sadrazamlıktan istifası sonrasında karara bağlanabildiler.(41)

İttihatçılar arasında bir İslamcı olan Said Halim Paşa; Bir eylem adamı ya da askeri gelenekten değil aristokratik gelenekten gelen bir isimdir. Devlet içerisinde askeri anlamda bir derinliği olmayan bir sadrazamın devletin bekasının tartışıldığı yıllarda düşünceleri ile siyasal pratiği arasında çelişkiler olmadığını söyleyebilmek çok güçtür. Bununla birlikte Said Halim Paşa’nın yaptığı bir tercihtir. Yeterince etkin olamayacağını, bazen çelişeceğini bilerek devlet içerisinde kalıp olabildiğince etkin olmaya çalışmak ya da dışarıda kalıp sadece düşünce üretmek arasında bir tercih. Bugün pek çoğumuz da benzer bir tercihle karşı karşıya değil miyiz?(42)

Kaynakça:

1.www.biyografi.net/Said Halim Paşa

2.M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8.baskı, İstanbul s:15

3.www.biyografi.net/Said Halim Paşa

4.M.Hanefi Bostan, Bir İslamcı düşünür Said Halim Paşa, İrfan yayınevi,1992,s:22

5.www.biyografi.net/Said Halim Paşa

6.M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8.baskı, İstanbul s:27-28

7.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e s:17

8.M.Hanefi Bostan, Bir İslamcı düşünür Said Halim Paşa, İrfan yayınevi 1992 s:19

9.Umran Dergisi, sayı 206,2011.Osmanlı asabiyetinden İslami şuura Said Halim Paşa, M.Önal Mengüşoğlu, s:55

10.Kudret Bülbül, Siyasal bir düşünür ve devlet adamı Said Halim Paşa, Tezkire yayıncılık,1.baskı 2015 s:15

11.M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8 baskı, İstanbul s:51

12.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.s. s:52

13.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.s. s:55

14.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:57

15.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:24

16.Kudret Bülbül, Siyasal bir düşünür ve devlet adamı Said Halim Paşa, Tezkire yayıncılık,1.baskı 2015 s:281

17.M.Ertuğrul Düzdağ, Said halim paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8.baskı, İstanbul s:93

18.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:94

19.Kudret Bülbül, Siyasal Bir Düşünür ve Devlet Adamı Said Halim Paşa, Tezkire Yayıncılık,1.baskı 2015 s:155

20. M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8 baskı, İstanbul. S:106

21.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:76-77

22.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:103

23.M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:152

24. M.Ertuğrul Düzdağ, a.g.e. s:153

25. Kudret Bülbül, Siyasal Bir Düşünür ve Devlet Adamı Said Halim Paşa,Tezkire Yayıncılık,1.baskı 2015 s:118

26.Kudret Bülbül, a.g.e. s:180

27. Umran Dergisi, sayı 206,2011.Osmanlı asabiyetinden İslami şuura Said Halim Paşa, M.Önal Mengüşoğlu, s:56

28. Kudret Bülbül, Siyasal Bir Düşünür ve Devlet Adamı Said Halim Paşa, Tezkire Yayıncılık,1.baskı 2015 s:182

29. M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8 baskı, İstanbul. s:164

30. Kudret Bülbül, Siyasal Bir Düşünür ve Devlet Adamı Said Halim Paşa, Tezkire Yayıncılık,1.baskı 2015 s:183

31. Umran Dergisi, sayı 206,2011.Osmanlı asabiyetinden İslami şuura Said Halim Paşa, M.Ö nal Mengüşoğlu, s:54

32. M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8 baskı, İstanbul. s:185

33. Umran Dergisi, sayı 206,2011.Osmanlı asabiyetinden İslami şuura Said Halim Paşa, M.Ö nal Mengüşoğlu, s:59

34. Kudret Bülbül, Siyasal Bir Düşünür ve Devlet Adamı Said Halim Paşa, Tezkire Yayıncılık,1.baskı 2015 s:224-225

35. Kudret Bülbül, a.g.e. s:235

36. Kudret Bülbül, a.g.e. s:233-234

37. Kudret Bülbül, a.g.e. s:241

38. M.Hanefi Bostan, Bir İslamcı düşünür Said Halim Paşa, İrfan yayınevi 1992 s:104

39. M.Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa buhranlarımız ve son eserleri, iz yayıncılık,8 baskı, İstanbul. s:28

40.www.dunyabulteni.net/Said halim paşa niçin önemlidir? Vahdettin Işık

41.Umran Dergisi, sayı 206,2011,Çağını aşan İslamcı Mütefekkir Said Halim Paşa, Güngör Göçer, s:70

42. Kudret Bülbül, Siyasal Bir Düşünür ve Devlet Adamı Said Halim Paşa, Tezkire Yayıncılık,1.baskı 2015 s:290-291

 

Bu yazı toplam 3560 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.