Kimlik İnşası Ancak Medeniyetimizi Kuşanarak Gerçekleştirilebilir / Köşe Yazısı - Başyazı

20.05.2020
Başyazı

Başyazı

 Kimlik İnşası Ancak Medeniyetimizi Kuşanarak Gerçekleştirilebilir

Her medeniyetin bir insan tasavvuru vardır. İnsana nerden baktığı, nasıl bir karakter tasarladığı, bu karakterin inşaa süreci ile ilgili medeniyetler farklılık gösterebilir. Medeniyetleri tanımanın, müntesibi olan insanların ve toplumların karakter yapısı hakkında bilgi sahibi olunmasını kolaylaştırdığı gibi, bireylerin ve toplumların karakterleri hakkında bilgi sahibi olmak da müntesibi olunan medeniyeti tanımada etkili olacaktır.

Yazılan eserler ve ortaya konulan ürünler üzerinden de bu farklılıkları ve zıtlıkları ortaya çıkarmak mümkündür. Endülüslü İbn Tufeyl’in yazdığı Hayy bin Yakzan ile Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe adlı eserlerinin kıyaslanması iki büyük medeniyetin, İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyeti’ nin insan tasavvurunun yanında, bu medeniyetlerle ilgili çok yönlü bilgi edinilmesine de katkı sağlayacaktır.

Malik bin Nebi “İslam Dünyasında Fikir ve Put” adlı eserinde bu karşılaştırma ile ilgili şunları ifade eder: ”Sözkonusu iki yalnız adam, gerçekte iki tip kültürün en mükemmel iki örneğidir. Daniel Defoe, kahramanının macerasını, araçların (şeylerin, eşyanın) tamamının yokluğundan hareketle başlatır. İbn Tufeyl ise, kahramanının serüvenini, düşünceleri bütünüyle silip atmayla başlatır. İki hikâyenin de fevkaladeliği, yazarlarının karşılıklı yalnızlıklarını nasıl doldurduklarında, zamanı harcayış biçimlerinde kendini gösterir… Robinson, yalnızlık sıkıntısını çalışma yoluyla aşar. Bu zaman esnasında –o gün- bütün bu düşünce âlemi bir “şey”in etrafında kümelenmiş, kendisi için yapmak istediği masa(eşya) üzerinde toplanmıştır… Hayy bin Yakzan içinse, yalnızlık macerası bambaşka bir seyir takip eder… Evren burada, düşünce etrafında merkezileşmiş şeylerin evrenidir. Hayy bin Yakzan yalnızlık sıkıntısını bir masa yaparak değil, fikirler oluşturarak, fikirler keşfederek yener. Bu, zamanın herhangi bir “şey” yararına ayarlayamadığı bir evrendir.”

Medeniyetleri tanımlarken zaman mefhumuna yaklaşımları onları tanımlamada nerede ise ölçüt kavramlardan biri olarak kabul edilmiştir. Müntesiplerinin boş zamanını nasıl doldurduğu, onları nasıl yönlendirdiği, yalnızlık duygusunu tatminde olduğu gibi yine medeniyetin ufkunu belirlemede birer işaret taşı özelliğindedir.

Günümüzde insanı, kimlik krizlerinin temel nedenlerini yukarıda ifade ettiğimiz çerçevede irdelemekte fayda var.

Bugün Batı’nın içinde olduğu bunalım ve kimlik erozyonunu, insanlığı içine sürüklediği ateş, yaptığı yıkımlar, sonra insanlığa vaad ettikleri, kendi medeniyetlerinin bir yansıması, bir ürünü olarak ele alınabilir ancak.

Sözün burasında İslam medeniyeti ve Müslümanların durumuyla ilgili de birkaç noktaya değinmekte fayda vardır. İbni Tufeyl’in Hay bin Yakzan’ı ve benzeri birçok örnek ortada iken Müslümanların ve İslam coğrafyasının içinde olduğu hal nasıl bir haldır? Bu hal medeniyetimizin tam olarak neresine tekabül etmektedir ve bu durumdan çıkış yolu nasıl bulunabilir?

Burada iki temel sorundan bahsedilebilir. Birincisi kendi medeniyet ve kültürlerine, başta Kur’an ve sünnet olmak üzere yabancılık, ikincisi ise başka kültür ve medeniyetlere (özellikle Batı medeniyetine) ölçüsü, dozajı ayarlanamamış olan ilgi ve sempati… İşte bu durum İslam dünyasını sömürülmeye müsait olma ve kendine yabancılaşma zeminini güçlendirmiştir.

Fiili sömürme döneminin birçok coğrafyada uygulanabilirliğini yitirmesi ile birlikte dünya üzerindeki egemenliklerini devam ettirme istidadında olan güçler buna alternatif olarak zihinsel sömürüyü merkeze koyan bir anlayışla hareket etmeye başladılar. Kuzey Afrika’daki birçok ülkenin durumu buna örnek verilebilir.

Zihinsel sömürü döneminin tahribatı fiili sömürü döneminden daha fazla olduğunu söylemek mümkündür. Batının bu dönemde Müslümanların kimliğine, kurumlarına, medeniyet birikimine yönelik saldırıları yoğunlaşmış, Müslümanları zihinsel kaosa sürüklemek için her yola başvurmada imtina etmemişlerdir.

Dışarıdan gelen saldırıların mevcut durumun oluşmasında etkisi açıkken, bizlerin gelen saldırılara karşı ne kadar teyakkuzda olduğumuz ise tartışmalıdır. İnsanlık tarihinde kâmillik açısından en üst düzeyde kişiler yetiştiren İslam medeniyeti, maalesef yakın zamana kadar gelen fikirsel ve fiziksel saldırılara karşı koymada yeterli eforu göstermekte zorluk çekiyor.

İslam medeniyeti insanlığın umududur. Ahlaki çöküntü yaşayan Avrupa’nın da umududur, inanç konusunda rotasını şaşıran Asya’nın da umududur. Ancak bu medeniyetin yetiştireceği model insan kıyamet ateşine odun taşıyan kesimlerin önünü kesebilir. Ve ancak bu muazzam kaynaklardan (Kur’an ve sünnet) kana kana içen kişi(ler) yeni, özgün bir kimliğin inşasına öncülük edebilirler.

Rabbim bizleri her daim ilme talip olan ve ilmi ile amel edenlerden, sorumluluğunun büyüklüğünün bilincinde olanlardan eylesin. Amin.

Bu yazı toplam 1242 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.