İhanete Uğrayan Fikirler İntikam Alırlar / Köşe Yazısı - Sariye BOĞA

9.03.2019 12:09:54
Sariye BOĞA

Sariye BOĞA

İhanete Uğrayan Fikirler İntikam Alırlar

Fikir ve Put kitabı, Cezayir’in 20.yy’a armağan ettiği değerli bir düşünür olan Malik Bin Nebi’ye aittir.

Bu kitap, İslam dünyasındaki çıkmazların temelinde sağlıklı düşünme ve sağlıklı fikir üretme olduğunu gözler önüne seren bir çalışmadır. Malik Bin Nebi, nerede ise fikirlerini bu eserde özetlemiştir. Düşünür bu eserinde fikrin doğumundan ölümüne kadar süren hayat serüvenini okuyucuya anlatıyor. Tek başına yaşayan insanda, çocukta, toplumda ve niyette, fikrin nasıl geliştiğini anlattıktan sonra, fikirlerin maddeyle “şeylerle” etkileşimini, fikrin bir insan üzerine yaranarak nasıl putlaştırıldığını çarpıcı gözlemlerle anlatıyor.

Nebi, önceleri dünyaya nizam vermiş olan İslam fikrinin bugün nasıl kabuğuna çekilmiş bir durumda kalmaya mahkûm edildiğini açıklayarak bunun sorumlularını belirtiyor. İslam ülkelerinin bugün içinde bulunduğu durumu anlamak,  bu hale gelme nedenlerini öğrenmek ve ileriye dönük nasıl hamleler yapılması gerektiğini düşünmek isteyenlere Malik Bin Nebi bu eserinde çok şey söylemektedir.

Malik bin Nebi’ye göre kişi kendi yalnızlığına terk edildiğinde, bir kozmik boşluk duygusunun saldırısına uğradığını hisseder. Kişinin bu boşluğu doldurmasının 2 yolu vardır.

1-Yere yani “ayaklarına doğru” bakmak: Bu bakışı insanın eşya yalnızlığını doldurur. Onun egemen bakışı eşyaya sahip olmak ister.

2-Bakışlarını gökyüzüne çevirmek: Bu bakış ise onun düşünce yalnızlığını şekillendirecektir. Sorgulayıcı bakışı da hakikatin peşinde koşturacaktır. Kozmik boşluğa cevap olarak düşünür burada iki örnek vermektedir.

Robinson Crusoe Örneği ve Hay İbni Yakzan Örneğidir.

Dantel De Foe kahramanın macerasını, araçların (şeylerin) tamamının yokluğundan hareketle başlatır. İbn Tufeyl ise kahramanın serüvenini düşünceleri bütünüyle silip atmayla başlar. İki hikâyenin de fevkaladeliği,  yazarların karşılıklı yalnızlıklarını nasıl doldurduklarında, zamanı harcayış biçimlerinde kendini gösterir. Robinson yalnızlık sıkıntısını çalışma yoluyla aşar. Hayy İbni Yakzan “kötülüğün yerini” bulamaz fakat İbn Tufeyl bize onun zekâsının gelişip yükselişini adım adım izletir. Yazar bu iki örnekle bize zamanın eşyalarla (şeylerle) değil fikirlerle doldurulması gerektiğini söylüyor.

Çocuk ve Fikirler: Yazara göre eylem faktörleri şeyler, kişiler ve fikirler olmak üzere üç kategoriye bağlı kalmaktadır. Çocuğun şeyler dünyası, eli, parmakları ve yüzüdür. Çocuğun kişiler dünyası ise sırasıyla anne, baba ve kardeşleri tanımaya başladığı zamandır. Fikir dünyası ise aynı durumla birkaç defa karşı karşıya kaldığında kendisinin çözüm üretebilmesidir. Yazarın bu eserde üzerinde durduğu çağ, fikirlerin oluştuğu çağdır.

Malik bin Nebi’nin kanaatimce değindiği en güzel ve en çarpıcı noktalardan bir tanesi de eğitimin kişide oluşturduğu olumlu yöndeki değişimdir. Örnek olarak da 1938 yılında Fransa’da Cezayirli bir grup işçiye okuma yazma öğretirken, kişilerdeki değişimden bahsetmesi, başlarda vahşi pırıltılara sahip işçilerin eğitiminden sonra insanileşmesi, fikre sahip olması…Ayrıca örnek olarak değişik kültür düzeyine sahip iki kardeşin ortak genetik özelliklerinin olmasının yanında simalarında ve bakışlarında hatırı sayılır farkların olması…

Birey topluma katılınca sırasıyla şeyler, kişiler ve fikirler dünyasını keşfeder. Fakat birey ihtiyarlayınca sırasıyla önce fikirler, sonra kişiler ve daha sonra ise şeyler dünyasını kaybeder. Ona göre toplum gelişmesinde ne kadar geri ise ödeyeceği bedel de o kadar yüksek olacaktır.

Toplum ve Fikirler: Buradaki geçişler bireyde olduğu gibi pek belirgin değildir. Yazara göre; az gelişmiş bir toplum maddi yokluğuyla değil, fikir yokluğuyla kendini gösterir. Fikir yokluğu ile çoktan elinde bulundurduğu araçları az veya çok etkili şekilde kullanması ile bunlardan yenilerini meydana getirmedeki aczi ile kendisini gösterir. Irak ve Endonezya’nın zengin topraklara sahip olmasına rağmen kalkınmamış olmaları gibi…

Toplumun Gelişim Aşamaları:

1-Medenileşme öncesi toplum

2-Medenileşmiş toplum

3-Medenileşme sonrası toplum

Yazara göre; tarihçiler çoğu kez 1. ve 2. durumu çok iyi ayırt ederler, fakat 2. ile 3. durum arasında hiçbir ayrım yapmamışlardır. Onlar için, medenileşme sonrası bir toplum, sadece medeniyetinin yolu üzerinde yürüyüşünü sürdüren bir toplumdur. Hatta medeniyetleşme sonrası toplum, duran bir toplum bile değildir. Aksine o medeniyetinin yolunu bırakıp ve onunla alakayı kestikten sonra yürüyüşünü tersine yapan, geri geri giden bir toplumdur.

Cahiliye toplumu İslam’dan önce şeylerle dolu, duygusuz, sosyal dinamikten yoksun bir dünyaya sahiptir. Cahiliye toplumunun kişiler dünyası ise bir kabile boyutuna indirgeniyordu. Derken aniden bir mağarayı, bir yalnız adamın içinde tefekküre daldığı Hira Mağarasını bir fikir aydınlattı. Bu fikir aydınlığı “oku” kelimesiyle başlayan bir mesaj getiriyordu. Bu kelime cahiliye karanlıklarını yırttı, şeyler ve fikirler üzerine odaklaştı.

Medeniyet ve Fikirler: Bir medeniyet temel bir fikrin ürünüdür. Avrupa toplumunu Rönesans fikrinin ortaya çıkarması gibi… Ona göre tarihin büyük mucizeleri her zaman dinamik fikre bağlıdır.

Hayati Enerji ve Fikirler: Yaşam tarzı ne olursa olsun -ister Hay İbni Yakzan gibi yalnız, isterse büyük şehirde oturan biri olsun- birey hayati ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Hayati enerji imha edildiğinde toplum yıkılır. Bütünüyle serbest bırakıldığında ise toplumu mahveder. Başlangıçta bizler hayati enerjinin hemen hemen hiçbir şeyle şartlandırılmadığı bir toplum tipi ile karşı karşıyayız. Cahiliye kültür evreni gerçekte sosyal baskı prensiplerinden neredeyse yoksundur. Onun prensipleri birkaç haysiyet kuralına, guruba karşı bazı görevlere (asabiyet)  ve Kureyş’ in sözünün geçtiği Mekke tarafından ticarileştirilmiş birtakım inançlara indirgenebilir. Orada hayati enerji hiçbir şeyle şartlandırılmamıştı. Cahiliye toplumunun hayati enerjisini medenileşmiş bir toplumun gereklerine boyun eğdirten İslami fikirdir. Yazar hayati enerjinin şartlandırılışı ile ilgili içkinin Müslüman toplumunda ve ABD’de yasaklanma şeklini anlatıyor. Müslüman toplumunda alkolün yasaklanma aşamaları şu şekildedir;

1-Bilinçlendirme amaçlı psikolojik evresini anlatan metin.

2-Alkol kullanımını sınırlayan metin.

3-Hukuki bakımdan çözümü ortaya koyan yasaklama metni.

ABD’nin Alkol Yasağının Aşamaları

a-ABD basınının meseleyi (konuyu) gündemine getirmesi.

b-Amerikan anayasasına 18. Düzenleme adı ile sokulması.

c-Aynı sene içki yasağı kararı “Volstead” kararı adıyla yürürlüğe girer.

Alkol yasağı Müslüman toplumda hiçbir şok dalga yaratmazken, ABD toplumunda büyük şok etkisi yapar. Öyle ki ABD’de içki yasağı kaldırılmıştır. Bu anlattıklarımızdan şu iki sonuca varabiliriz:

1-Bir fikrin şartlandırma gücü, kültürel kökenleri farklı iki toplumda aynı değildir.

2-Aynı süreç içinde, sözgelimi İslam toplumunun süreci içinde, bir fikrin bu söz konusu şartlandırma gücü bir safhadan diğer safhaya değişiklik gösterir.

Yazara göre; bomboş veya ölü fikirlerle dopdolu beyinlerle cansız ve ölgün bilinçlerle ve mahvolmuş bir bağlılık (yani birlik) ağıyla baş başa kalan toplum artık yürüyüşünü sürdüremez.

Fikirler Evreni; Bir toplumun fikirler evreni içinde bir hiyerarşi vardır. İnsanı başkalaştıran fikirler ve şeyleri başkalaştıran fikirler. Birinciler; Yani insanı başkalaştıran fikirler, bir medeniyetin eşiğinde hayati enerjiyi şartlandırma gücünü ellerinde tutarlar. İkinciler: Yani şeyleri başkalaştıran fikirler ise devrenin ikinci safhasında maddeyi şartlandıran gücünü ellerinde bulundururlar.

Yazara göre fikir yok olduğu zaman tutarsızlık işaretleri derhal kendini gösterir. O zaman eksik kalan delilin yerini tutsun diye sesin tonu yükselir. Fikir yoksa her kullanılan kelimenin konuyu aydınlatmak yerine, ona bir karanlık daha eklediği laf kalabalığı vardır sadece. Fikirler evreninde tutarsızlık hüküm sürdüğünde, bunun işaretleri en basit etkinliklerde dahi kendilerini gösterir. Fikir dünyasındaki tutarsızlık mantıki işlerle de sirayet ettiği zaman, zihinlerde her türlü karşılıkların ortaya çıkışını bekleyebilirsiniz.

İslam toplumu sık sık sömürgecilik problemini gündeme getirmiştir, fakat sömürgeleşmeye yatkın olma meselesini ihmal etmiştir. Ona göre ihanet edilen fikirler, toplumun kendi getirdiği fikirler de olsa, onun aleyhine döner ve ondan öç alırlar.

İslam toplumu bir asırdan beridir harekete geçmeye çalışıyor. Fakat İslam toplumunun “kalkınma atılımı” Japonya gibi “çağdaş” bir topluma kıyasla pek zor oluşuyor gibi görünüyor. Bunun sebepleri ise iki değişik tarzda yorumlanmıştır.

1-Sömürgeci tezi tutanlara göre; kalkınma hamlesinin gecikmesinin faktörü İslam’dır. Bunlar her şeyi İslam’ın sırtına yükleyerek, sömürgeciliğin İslam dünyasının bugünkü kaosunda büyük ölçüde sorumlu olduğunu unutturmak isterler.

2-Milliyetçi tezi savunanlara göre ise; suçlu sömürgeciliktir. Bunlar ise her şeyi sömürgeciliğin sırtına yükleyerek, meselenin sivriliğinden hiçbir şeyi gidermeyen, aksine arttıran demagojilerinin örtbas etmeye çalışırlar. Yazar kişi ve şey despotizminden bahsediyor. Bu kendini ahlaki ve siyasi planda kendini gösterir.

 

a-Ahlaki planda; ideal bir kişi üzerine somutlaştırıldığı, ete kemiğe büründüğü zaman çifte tehlike vardır. Yazar burada Ali İmran suresi 144. Ayeti örnek vermektedir. “Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerine geriye mi döneceksiniz.” Burada fikirlerin Hz. Peygamber’de tecessüm ettirilmesinin tehlikesine işaret edilmektedir.

b-Siyasi planda; dinamik kuvvetler, kişiler üzerinde tecessüm ettirilerek yabancılaştırılmış olmasalardı, İslam ülkelerinde çok sayıda felaketin önü alınmış olurdu.

Fikir-şey diyalektiği konusunda yazar; Cezayir’deki dişçilik okulunu eleştiriyor. Hastanede 60 malzemeden 57’sinin iş görmemesi… Aksine gelişmiş ülkelerde durum tam tersinedir. Daha düşük fiyatlı malzemelerin kullanılması ve şeylerin değil fikirlerin önemli olması… Bu örnekle yazar fikir ile şey arasındaki dengesizliğe değinmektedir.

Fikir-şey düellosu bir medeniyet süreci içinde tarihin bir ürünü, siyasi bir manevrasıdır. İslam toplumu kendi kültür evreni içinde ilerideki kopmaların habercisi bu adamı Hz. Ali’nin kardeşi Ukayl Bin Ebi Talib şöyle dediği zaman atmıştı: “Ali ile birlikte namaz kılmam dinim açısından daha hayırlı, Muaviye’nin sofrasında yemek yemem de hayatım için daha faydalıdır.” Sofra ile namaz arasındaki bu ruh hali fikir-şey düellosunun başladığının belirtisiydi.

Fikir-put düellosu: Kur’an-ı Kerim, Arabistan’da İslam’dan önce hüküm süren putçuluğu Cahiliye-Bilgisizlik olarak adlandırır. Fakat biliyoruz ki cahiliye edebi olarak yoksun değildir. Fakat cahiliye bilgisizlik olarak kalır, çünkü onun kutsal işçileri fikirlerle değil de Kâbe’nin putlarıyladır. Putçuluk bilgisizlikse, bilgisizlik de putçuluktur. Fikir kaybolursa put hüküm sürer.

 

İlahi kanun: Ruhunu değiştirirsen, tarihini değiştirirsin. Yazar devrimci İslam ülkelerinin durumlarına da değinmektedir. Tarih boyunca İslam devrimci deneyimlere şahit oldu. Şuanda da Filistin devrimini yaşamakta… Devrimci İslam ülkelerinde, sanki işler dünyaların en iyisinde en iyi bir şekilde yürüyüp gidiyormuş gibi görünse de devrim sonrasında, devrim öncesi durumundan çok daha vahim şartları yaşadığı sık sık görülmektedir. Şehit düşmüş kahramanlar, geri dönseler uğruna can verdikleri fikirleri içinde anlamayacakları bir ideolojiyle baş başa kalacaklardır. Yazara göre hüküm söyleyene göre değil hakikate göre değerlendirilmelidir.

Konfüçyüs’e göre; politika üç şeyi temin etmelidir. Her ferde yeterli ekmek, yeterince askeri donanım ve herkese hükümetlerine yeterince güven. Bu üç şeyden birinden sırasıyla vazgeçmek gerekirse askeri donanım ve yiyecek-içecekten el çekme olur. Fakat insanlar güvenlerini yitirirlerse o zaman devletin hiçbir temeli kalmaz.

Yazar ayrıca Resulullah’ın (s.a.v)vali tayin ederken ne kadar titiz davrandığına Ebu Zer El Ğifari’yi örnek veriyor. Resulullah ‘ın kendisine valilik görevini ehliyet ve uzlaşısının olmaması sebebiyle vermemesi. Saygınlık tek başına liderlik için yeterli değildir, aynı zamanda liyakatin de olması gerekir.

Fikirler ve iki dillilik: Yazar özellikle burada sömürgeci devletlerin sömürüsü altında olan İslam ülkelerinin zamanla dillerindeki özel terimlerinin kaybolmasından yakınmaktadır. Mesela mücahid yerine cundi (asker) kavramının kullanılması…İki dillilik milli kültür ile en uzlaşmaz etkiler doğurabilir.

Ona göre ölü bir fikir, kaynaklarına ihanet edilmiş, ana modeline göre sapmış bir fikirdir. Öldürücü fikir ise; asıl kültür evrenindeki topraklarda kalmış olan köklerini kaybettikten sonra kimliğini ve kültürel değerini yitirmiş olan fikirdir. Her iki tarafta da kendilerini pasif veya kötü duruma sokan fikirlerin bir ihaneti söz konusudur. İhanet edilmiş fikirler intikam alırlar. İslam toplumu şuan hem kendi kültür evreninin ana maddelerinin intikamıyla, hem de Avrupa’dan- sosyal değerlerini koruyan şartlarını hiç kale almayarak aldığı fikirlerin korkma intikamıyla baş başadır.

 

Malik bin Nebi’ye göre tarih, alışılmış yollardan başkalarının ayak izlerini takip ederek değil yeni yeni yollar açılarak yapılır. Yeni yollar açmak ise ancak ahlaki nitelikli bütün sorunlara cevap veren otantik fikirler ve yeniden inşa edilmek zorunda olan bir toplumun büyüme problemlerini karşılayabilecek etkili fikirlerle mümkündür.

Kitap hem mevcut hali pür melalimizin teşhisi hem de getirdiği çözüm önerileri ile başucu niteliğinde bir kitaptır. Toplumsal ıslah çalışmaları konusunda hassasiyet gösterenlerin mutlaka okuması gerekir.

NOT: Bu yazı Malik b. Nebi’nin Fikir ve Put eserinden alıntılar yapılarak yazılmıştır.

Bu yazı toplam 2645 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.