YENİ MEDENİYET DÜŞÜNCESİ (1) / Köşe Yazısı - İsmet TANRIVERDİ

2.06.2015 23:54:43
İsmet TANRIVERDİ

İsmet TANRIVERDİ

 

 

           YENİ MEDENİYET DÜŞÜNCESİ (1)

 

Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır. ( N. Fazıl)

 
İslam dünyası günümüzde hem kurduğu medeniyeti hem de medeniyet idealini kaybetmiştir. İnsanlara kaybettiklerini yeniden hatırlatan, yeni bir dinamizm sağlayabilecek tek alternatif olduğu ortaya çıkmaya başlayan İslam ve yüzyıllarca süren bir durağanlık döneminden sonra yeniden canlanma kabiliyeti gösteren Müslümanlar, kökü büyük bir birikime dayanan; ama geleceği inşa etme amacında olan yeni bir medeniyet düşüncesi yolunda emin adımlarla ilerlemektedirler. Bu yeni medeniyet düşüncesine geçmeden kabaca bir medeniyet tanımı yapıp, medeniyetin çerçevesini çizelim. Medeniyeti Cemil Meriç; “bilgi ve teknik gelişme, şehirleşme, sosyal organizasyon bakımından ileri aşamaya ulaşmak” şeklinde tanımlamaktadır. Hilmi Ziya Ülken de medeniyetten söz ederken; her medeniyetin bir değerler sistemine dayandığını ifade etmektedir. Bu tanımlardan hareketle medeniyeti maddi ve manevi anlamda ve paralel olarak gelişme gösteren olgu olarak ele alabiliriz. Burada iki kelimenin altını çizmek gereklidir; çünkü bu iki kelime makalemizin merkezi noktasını ve eleştirilerimizin mihengini belirlemektedir. Genel bir çerçeveden sonra bu iki kavram etrafında tekrar yoğunlaşacağız.
Her ideoloji gibi her medeniyet de bir dünya görüşü etrafında teşekkül eder. Ülken’in
 “İnsan; inanan, düşünen ve etkileyen bir varlık olduğu için, bütün medeniyetlerin temelinde bir inanış, düşünce ve hareket sistemi vardır.” tespiti bu bakımdan kayda değerdir. Peyami Safa da aynı düşünceyi paylaşıyor olacak ki, bazı medeniyetlerin dayandığı kaynakları şöyle tespit eder:
 

“Bugün Uzakdoğu Çin Medeniyeti Konfüçyüs ve Budizm’i; Hint Medeniyeti Brahmanizm ve Hinduizm’i; Yunan Medeniyeti Politeizm’i; Avrupa Medeniyeti Hıristiyanlığı kaynak olarak almış ve beslenmiştir.”

 

Tabi olarak İslam Medeniyetine de kaynaklık eden kendine has dinamikler vardır. Şüphesiz ki bu medeniyetin en büyük ve değişmez referansı Kur’an-ı Kerim’dir. Sezai Karakoç bu gerçeği şu şekilde dillendirir:
 

“İslam medeniyeti ilahi kaynaklıdır. Vahiy kaynaklıdır. Esas kurucuları da peygamberlerdir. Medeniyetin gerçek anlamını ve kaynağını vahiyde buluyoruz. Bunun için buna Vahiy medeniyeti, hakikat medeniyeti diyoruz. İslam kültürü, İslam medeniyetinin bir unsurudur.”

 

Burada hemen şunu da belirtmeliyiz ki Karakoç’un İslam Medeniyeti tamlaması yerinde bir tamlamadır. İslam medeniyetini; Doğu veya Batı medeniyeti olarak belirlemek büyük bir yanlış olacaktır. O kaynağı itibariyle bu iki medeniyetten ayrılır, bu iki medeniyetin köklerinden bağımsızdır.
Yusuf Kaplan’ın ifadeleriyle söylersek: İslamiyet, Hira dağında peygamberin mistik feryadı iken, en büyük ruhu; ideali olmuştur. Mekke’de isyanın, Medine’de teslimiyetin, adaletin ideali olmuştur. İslam, Mekke’de hayat Medine’de şuur bulur. Coğrafyasını keşfeder. Sonra yönünü bularak büyür ve evrensel mesajını her yere taşır. Ayrıca bu medeniyete birçok etnik, kültür, katılarak ortak eserler meydana getirmiştir. Böylece Müslümanların millet anlayışı; ırk, kültür esasına değil, medeniyet esasına bağlanmış ve tablosunda birçok esere yer vererek mucizeler yaratmıştır.
Mevdudi de İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin kökeni itibariyle ayrıldığı kanaatindedir. Mevdudi bu iki ayrı medeniyetin köklerini şöyle belirler.        “İslam medeniyeti risalet ve vahiy üzerine, Batı medeniyeti ise akılcılık ve maddecilik üzerinde kurulmuştur.” Medeniyetlere kaynaklık eden faktörlerin belirlenmesi, onları değerlendirebilmek için en önemli ölçütlerdir; çünkü Mevdudi’nin de belirlediği gibi, “Medeniyet, ilerleme yönünü, insan çalışmasının sınırlarını gösterir ve keşfedilen gücün nasıl kullanılacağını belirler.” Ayrıca yine Mevdudi’nin deyimiyle medeniyet, “İnsanlar arası ilişkinin çeşidini ortaya koyar.”
 
 

Medeniyet Türleri

 

 
Dayandığı kaynağa veya vaatlerinin içeriği bakımından üç tür medeniyet tipinden söz etmek mümkündür. Birincisi Pagan(putperest,çok tanrılı) maddeci uygarlıklardır. Bu uygarlıklar, araçları ve gücü kutsar, bunları mutlaklaştırır. Fizik ötesi gerçekliği, dolayısıyla insanın ruhunu ihmal ettiğinden dolayı da insan ruhunu imha eder.
İkinci medeniyet türü uhrevi uygarlıklardır. Dünyaya her anlamda kapalı, yalnızca öteki dünyaya endekslenmiş, bu dünyada mensuplarını köleleştiren ve dilenci olmaya özendiren bu medeniyetler kadim Doğu ruhban geleneğinin yansıması olan ve kendini buralarda gerçekleştiren medeniyettir. Bu medeniyet fizik ötesi gerçekliği mutlaklaştırır ve bu dünyayı ihmal eder.
Üçüncü medeniyet ise Ali Murad Daryal’ın da belirttiği gibi “telif edici” medeniyetlerdir ki; bu tür medeniyetler vahiy merkezinde teşekkül etmiş, peygamberlerin öncülüğündeki medeniyetlerdir. Bu medeniyetler, peygamberi sözün ve soluğun aracılık ettiği, fizik ve fizik ötesi gerçekliği içinde birleştirir, birini diğerine feda etmezler.
Maddeci uygarlıklar, başkalarına hayat hakkı tanımaz. İnsanların bir kısmını diğerleri üzerinde tanrılaştırır. Dış dünya üzerinde hakimiyet kurmaya çalışır.
Maneviyatçı Doğu gelenekleri ise; başkalarının saldırılarına karşı göğüs germez. Teslimiyetçi bir tutum sergiler. Maneviyatçı Doğu gelenekleri sürekli iç dünyayı kontrol etmeye çalışır, hiçliği mutlaklaştırır. Bu nedenle de ne kendilerini ne de haklarını koruyamaz.
 

Vahiy medeniyeti ise;  hem iç, hem de dış dünyaya aynı anda açılır. İç dünyanın imha edilmesine, dış dünyanın ihmal edilmesine izin vermez. Hem fizik, hem de fizik ötesini dengede tutar. Vahiy medeniyeti ne başkalarına zulüm eder, ne de kendilerine zulmedilmesini kabul eder. Vahiy Medeniyeti yaşatmayı esas alır.

 

 

Çağı tanımak ve çağa müdahale etmek için Vahiy Medeniyetinin son peygamberini tanımak zorunludur. O peygamber ki; karanlık bedevi dünyasını aydınlık bir ufka ulaştırmıştır. Ümmet, hatta tüm insanlık için büyük çaplı isyan dalgasını ortaya koymuştur. Bu isyan; ilim, irfan ve hikmetle yoğrulmuştur. Bu isyanın ateşi, akılları ve kalpleri tutuşturmuştur. Aynı kaynaktan beslenen Müslümanlar, aynı havzaya dökülerek orayı beslemişlerdir. Bu yüzden vahyin ilk yıllarında zihni savrulmalar yaşanmamış, ciddi problemler meydana gelmemiştir.  Müfredatları Kur’an olan bu topluluklarda kolektif şuur oluşmuştur.

 

                                            
 

İslam Medeniyetinin Bunalımı

 

 
Müslümanların hızla ilerlemelerinin doğal sonucu olarak birçok farklı medeniyet ve kültürle karşılaşmışlardır. İslam tarihinde Müslümanlar, bugüne kadar üç büyük medeniyet bunalımı yaşamışlardır.
Müslümanlar birinci medeniyet bunalımını Haçlı saldırıları ve Moğol istilasıyla yaşar. Tahrip edilen şehirler, yakılan kütüphaneler, ezilen ruhlar Müslümanları mistik bir hayata zorlar. Kendi tercihleri olmayan, başkasının tercihlerini yaşamaya başlarlar. Birinci medeniyet buhranı, iki asır içinde düşünceden fiile dönüşür. Bağdat ve Kurtuba düşer. İslam Medeniyeti, birinci medeniyet buhranını bilfiil iliklerine kadar yaşar. Gazali, Razi, Cürcani, Amidi, İbni Arabî, İbni Haldun vs. birinci medeniyet bunalımının aşılmasında kilit rol oynarlar.  
 
 
 
İkinci büyük medeniyet bunalımını ise son 200 yıldır İslam’la Batı Medeniyeti arasındaki seküler kopuştan kaynaklı olarak yaşar. İkinci medeniyet buhranı, kozmolojik tasavvurun, bütüncül bakışın, hakikat fikrinin, ideal insan modelinin, şiar ve şuurumuzun yitirilmesiyle ortaya çıkar. Müslümanlar, tarih sahnesinden ve bu dünyadan çekilmiş, başkasının dünyasında, başkalarının kendilerine sağladığı hayat hakkı kadar yaşar. İslam toplumları bir bunalıma sürüklenir. Müslümanlar bu bunalım döneminde şizofrenik, çift kişilikli, bedenen burada, zihnen Batı’da yaşayan, kendine ait her şeyi reddeden, yok etmeye kalkışan, öz güveni tarumar olmuş, aşağılık kompleksiyle yaşamaya çalışan bir ümmet haline gelir. Bu bunalımdan çıkış yolu iddialarımızı terk etmekten, kimliğimizi değiştirmekten geçer. Açık bir gerçektir ki; özünü yitiren toplumlar özgürlüklerini ve özgünlüklerini de yitirirler ve tarih yapamazlar. Tarihi; ancak medeniyet çapında iddia sahibi olan, geçmişten geleceğe yürüyen gerçek aktörler yapar. “Hayallerini yitirenler ise, başkalarının hayallerini yaşar.”
Büyük küresel güçlerin önümüzdeki yüzyılın projelerinin üç ayağı vardır: Birincisi; İslam’ı terörle özdeşleştirmek. Böylece islamofobiyi yaygınlaştırmak. İkincisi; İslam’a karşı İslam, stratejisi ve alternatifi geliştirmek. Yani ılımlı İslam projesi denilen proje. Ilımlı İslam projesi, İslam’ın Protestanlaştırılması, egemen evrensel sisteme entegre edilmesidir. Yani İslam’ın hayattan uzaklaştırılması, küresel sisteme itiraz etmeyen, sözü olmayan bir algının bütün İslam dünyasında yaygınlaştırılması gibi İslam’ı bitirecek son derece sinsi ve tehlikeli bir projedir.
Üçüncüsü; İslam dünyasında mezhepsel, etnik, coğrafi savaşlar çıkartmaktır. Bugün İslam dünyasındaki kavgaların esası budur. Arap dünyasında, Pakistan’da ve Türkiye’de oynanan oyunların tezgahtarları İngilizler, neoconlar ve Yahudilerdir. İslam kalelerini bir bir düşürdüler. Asya’nın yıldızı Pakistan ve Afganistan’ı, Afrika’da Mısır, Libya, Fas, Tunus’u; Orta Doğuda Irak ve Suriye’yi  kaos ortamına sürüklediler. Daha birçok ülkede “kriz çıkar ve krizi-kerizi yönet politikası” ile can almaya devam etmektedirler. Bununla birlikte birçok ülkenin kukla lideri ve yöneticileri, Batı’nın emellerine sadık bir şekilde hizmetine devam ediyor, saygıda kusur etmiyorlar.
 

Küresel sistemin İslam’la savaşı devam ediyor. İslam’ı tasfiye etmeye çalışıyorlar. Kendilerine benzeyen ve hizmet eden Müslümanlar icat ediyorlar. Küresel sistemin beyni Avrupa (İngilizler), sopası ise ABD’dir. Batı bu gücünü yalancı ilahlarla (demokrasi, hümanizm vs.) Müslümanlara ihale ederek onları sömürgeleştiriyor, tüketim toplumları haline getirerek adeta tüketiyor. İslam’ın yeniden tarih yapacak bir medeniyet yürüyüşüne soyunmasını engellemek istiyorlar.


 

 

(Devam edecektir...)

 

İsmet TANRIVERDİ

Bu yazı toplam 3544 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
ismet TANRIVERDİ
8 Temmuz 2015 Çarşamba 09:42
09:42
SHADAN HANIM' a , hassasiyetinizden dolayı teşekkür ederim.Kelimelerimiz ve kavramlarımız zaman zaman başka anlamlar kazanabiliyor.Yeter ki niyetimiz iyi olsun.Bizler kendi kelime ve kavramlarımızı kullandıkça hatalarımz azalır diye düşünüyorum. Selamlar
SHADAN HANIM
3 Temmuz 2015 Cuma 19:01
19:01
Boyle cumle kurun lutfen "Islamin yeniiden tarih yapacak bir medeniyet kushanmasini engellemek istiyorlar" "SOYUNMASI" abes dushuyor Selamlar
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.