İRFAN GELENEĞİ / Köşe Yazısı - İsmet TANRIVERDİ

23.10.2018 07:25:32
İsmet TANRIVERDİ

İsmet TANRIVERDİ

 İRFAN GELENEĞİ

İslam medeniyeti bir ilim,irfan ve kitap medeniyetidir.Medeniyetimizin değerlerinden olan irfan geleneği medeniyet tarihimizde uzun bir geçmişe sahiptir. İrfan, kelime anlamı olarak bilme, anlama, sezme anlamlarına gelir. Istılahı anlamı ise bilginin sindirilmiş, yaşanılan hal ve hareketlerin tümü olarak ifade edilir. Başka bir tanımla irfan kalpten anladığımız, sindirdiğimiz ve kişinin sorumluluğunu artıran anlayışa denir. Yine irfan, ruhi bir hissediş ve basiretle kazanılan bir davranış halidir. Tasavvuf ehli ise irfanı,  “gönlün ve kalbin bilgisi” olarak kabul etmişlerdir.(1)Aynı zamanda irfanı, ilmin en yüksek noktası anlayışından hareketle dini tecrübe ve imani derinleşme, ince anlayış ve teslimiyet olarak görülmüştür. İrfani bilgi daha çok sezgi, keşf ve ilhamla elde edilen bilgidir. Görerek, yaşarak, tadarak veya tecrübeler yoluyla elde edilir.

İrfan geleneği kendisiniKur’an’a ve sünnete dayandırmıştır. Daha çok hadis kültürü ve sahabelerin söz ve davranışlarından etkilenerekbeslenmiştir.Resulü Ekrem (s.a.s)’in hayatı, sünneti, sözleri, yaşadığı haller, ilahi coşku ve heyecanını da irfani işaretler olarak görülmüştür. Peygamberimiz, peygamberlik görevini aldıktan sonra topluma yönelik, gönderildikleri toplumların kalplerini mamur hale getirmekle görevli tüm peygamberler gibi Allah’tan aldığı hakikatleri insanlara iletmişlerdir. İbadet anlayışlarını “Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etmek. Her ne kadar sen onu görmüyorsanda o seni görüyor “ (Buhari,İman: 37) hadisi ışığında ihsanı tanımlayan,irfan geleneğimizin temel referanslarının kaynağını oluşturur. İslam’ın irfanı, Müslümanların ayetleri okuduğu, üzerinde tefekkür ederek gereklerini yerine getirdiği Kur’an’ ı kerimde ve en güzel örnek olarak model aldıkları Hz.Peygamber (s.a)den kaynaklanıp neşvünema buldukları irfandır.”(2)

“İslam irfanı, maddeden manaya, kabuktan öze, zahirden batına, hükümden hikmete ulaştırmayı hedeflemektedir.Bilgilerimizin içselleştirilmesi,derinlik ve mana kazanması,hazmedilmesi, pratiğe aktarılması,kısaca ilmin irfana dönüşerek gönüllerin kemale ermesi irfanın önemini ortaya koyar.İnsan, ilim ve amel arasında kuracağı bağlarla irfanın en yüce mertebesi olan marifetullah’ a adım atar. İrfana talip olan arif,insanın hakikati ruh,varlık ve âlem hakkındaki tasavvur ve tefekkürüyle de bu yüce gayeye ulaşmayı arzular”.(3)

İrfani gelenek, kalbin eğitilmesi,hikmetle donatılması ve nefsin arındırılması,nefsanî arzuların dizginlenmesi,ruhun yüceltilmesinin,imar ve mamur edilmesine çalışılmaktadır. Gazali, irfan hakkındailim ateşi görmeye;irfan ise o ateşle ısınmaya benzer”şeklinde ifade etmiştir.

“İrfanı gelenek İslami düşüncenin daha özel ve daha rafinebir halidir. İrfani geleneğin İslam düşünce içerisindeki konumu, sütun içine dağılmış yağ gibidir.Nasıl ki süt olmadan yağ elde edilemezse,İslam’ın ölçü ve kurallarına uymadan,irfanı geleneğin önerdiği yaşama biçimine ulaşmak da mümkün değildir.

İrfani gelenek, basiret ve feraset üzere hareket etmeyi, hikmetin derinliğine ermeyi, eşyanın künhüne ermeyi perdelemekten kurtulmayı gerektirmektedir.İrfani geleneğin asıl amacı ne keşf ve ne keramet sahibi olmak ne de halk içinde şan ve şöhrete sahip olmaktır.”(4)

“İrfan sahipleri arı duru imanları, salih amelleri ve nezaket,  zarafet, vakar gibi erdem ve ahlak ilkeleriyle ince ruhlu gönül insanlarıdır. İrfan ehli edebi, yaşantısı, tefekkür derinliği,  düşünce ufku ve kalp safiyetiyle gönül zenginliğine erişmiş kalbi rikkat(naziklik, incelik) ve şefkat dolu kâmil müminlerdir. İrfana ermek ise tevhidin hakikatini idrak etmek, hakkı bilmek ve nebevi hikmeti kuşanmakla mümkün olabilir.”(5)

 İrfana ilim,iman, akıl ve gönül birlikteliği ile varılabilir.Tevhidin sırrı ile aydınlanan kâmil insanlar için irfan, aşk ateşinin olgunluğunu simgeler. İrfan erbabı Rahmanın sözlerinin kendilerine verdiği feyzde inşatlarını sürdürürler. Kur’an, ariflerin kalbinde ilim ve irfan kemalata ulaşmasına rehberlik eder.Arifler; raiyeti(devlet başkanı)İslam;Mülkü ihsan; fermanı iman;tahtı marifet olan yere otururlar ve Allaha dua ederler.”(6)

“İrfan, ruhi bir vakayı dile getirmektedir.Bir bakıma insanın bildiklerinden hareket ederek bilmedikleri hususunda da belli bir kavrayış düzeyine ulaşmasını sağlayan ruhi bir olgudur.Arif, dış maddi şartlardan maddi malumat unsurlarından çok içsel sezgilerine dayanır.”(7)

İrfan Bir Mektep Midir?

İrfan bir mektep midir?Sorusu sorulduğundaevet cevabını alabiliriz. Çünkü bu yolda birçok gönül eri kalpleri ve zihinleri inşa etmek için çalışmışlardır.Âlimler,arifler ve veliler diye adlandırdığımız kişiler bu geleneği sürdürerek daha çok dinimizin metafizik tarafıyla ilgilenmişlerdir.

“İrfan yolculuğunun büyükleri insanın yaratılışındaki birinci gayenin mutlak anlamda Allah’a kulluk yani ubudiyet,  kulluktan maksadın ise kullukta bulunulan hakkın bilinmesi(marifet,irfan)olduğunu vurgulamışlardır.İrfana ermek ve eşyanın hakikatine dair bilgi sahibi olmak oldukça çileli bir yolculuktur.Yolculuğun başlangıcında yolcu öncelikle manevi farkındalık ve uyanış halindedir.(8)

İrfan mektebi içe dönük manevi bir arayıştır. Kalbi formatlamaktır.Çeşitli virüsleri vücuttan ve gönülden temizlemektir.“Bunlar iman edenler ve gönülleri Allahın zikriyle sükûneteerenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur .“(Rad: 28)Böylece irfan, iç huzur ve gönül muhabbetinin temel referansı olarak alınmıştır.Aşkı arayan irfan ve hikmeti kendisine yol arkadaşı edinir. Evliya ve enbiya,ilim ve irfanın hikmeti ile gıdalanır ve ondan haz alır. Dervişliğin en önemli vasfı irfan ve hikmetle hareket etmek ve eyleme geçmektir.

İrfan mektebinin gönül inşacıları kalemi ve kelamıyla imar ve ihya eder. Şairin dediği gibi:

“Dil ne söylerdi Hüda’nın nutku olma aceb,

Aşk odının gör kemalin adı irfandır yanar,

Dervişliğin vasfının dimeğe irfan gerek,

Marifet yemişin yemeğe insan gerek

Gönlüme yapan hemişe ilm ü irfandır benim,

Söylediği bu dilimin sırrı Kur’an’dır benim”(9) 

Sözleri bizlere ilahi aşkın,ilahi kelamın sırrına irfana sarılarak ulaşılabileceğini dile getirir.

İlim mi İrfan mı?

İslam medeniyeti ilim, irfan medeniyetidir. İlimsiz bir irfan, irfansız bir ilim tek başına yetersizdir. Birbirlerinden ayrı ve bağımsız düşünülemez. İlim bilgidir, bilmektir; irfan ise anlamaktır. Âlim bilir; arif olanlar bilgiyi derinlemesine anlar. Her ilim irfan olmaz. Ama her irfan ilim olur. İrfan, kalpten anladığımız, sindirdiğimizbilgidir ve ilave sorumluluk getirir.

Yani irfanı, âlimler ilimle inşa ederek, bilgilerihayatına; pratiğine geçirerek eyleme dönüştürür ve irfanı meydana getirir. Âlim olmak için diplomalı olmak şart değildir.Diploma, insanı âlim ve irfan sahibi yapmaz Bu nedenle peygamberimiz “Allah’ım faydasız ilimden sana sığınırım”diyerek ilmin önemine ve hayatımızdaki pratik karşılığına dikkat çekmiştir.Aynı şekilde Yunus Emre de ilim,ilim bilmektir,ilim kendini bilmektir.Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır”diyerek ilmin insanın kendisini tanımasında tekâmülleşmesinde önemli olduğunu vurgulamıştır.

“İlim genel bilgileri, irfan ise özel ve ayrıntılı bilgileri ifade eder.İlim karşıtı cehl;marifet ve irfanın karşıtı ise inkârıdır.Bu sebeple ilim kelimesi,irfanın yerini tutamaz.Marifet bilgidir;ancak yaşanılan his ve duygu ile sezilen irfani bilgi ve tanımayı ifade eder.İlim, daha geniş bir alanı,nazar ve istidlal yoluyla öğrenilerek elde edilen her türlü bilgiyi kapsar. Marifet ve irfanın başlangıcı ilimdir. Nitekim arifler: “İlimsiz marifet muhal, marifetsiz ilim vebaldir”demişlerdir. İrfan ehline göre marifet kalp gözüyle ilahi gerçekleri görmek ve gönlü hakka vermektir.Marifet,Allah’ın insan ve âlemle ilgili kapsamlı bilgi demektir. Ancak irfan geleneğinde esas olan marifettullah denen özel bilgidir. Marifet ve irfan,dille anlatılan ve öğretilen bir şey olmaktan çok sükût ile anlaşılan ve öğrenilen bir husustur.Önemli olan sadece dilin değil, nefesin ve zihnin de susmasıdır.Haktan başkasıyla meşgul olmamasıdır.Sükût,tefekkürü temin ettiği ölçüde marifet tahsil etmenin aracıdır. Dilin söylediği sözleri kulak anlar,ama gönülden çıkan marifet sözlerini ancak aklı aşmış; gönülsermestliğine ulaşmış aşk ve coşkusu yüksek ehli olan irfan anlar.”(10)

Akıl mı İrfan mı?

Akıl mı irfan mı sorusuna gelince Kur’an’ı Kerim aklın önemini onlarca ayetle açıklamıştır.Ama tek başına aklı ölçüt almamıştır. Aklın yanında ilmi,basireti ve irfanın önemini de vurgulamıştır.Aklı hakir gören zihniyete karşı çıkılmıştır.Aklın vahiyle uyumlu, imanı tamamlayan bir değer olduğuna dikkat çekmiştir.İnsanı, diğer yaratıklardan üstün kılan tarafı olarak aklı göstermiştir.Takva bilginin, aklın zemininde oluşur. Akıl takvayı kontrol eder. İnsan hakkı ve hakikati akıl ile kavrar.Aklı olmayanın sorumluluğu da yoktur.Aklı yok sayan iman sorunlu olup,akıl iman için bir zorunluluktur. Yani ne akıl iman için,ne de iman akıl için feda edilebilir, birbirini tamamlamaktadır.Bilgi ve akıl doğru kullanıldığında imanı ve irfanı artırır.ÇünküAllah’tan en çok korkanların âlimler olduğu vurgusu yapılmıştır.Peygamberimiz, âlimlerin,peygamberlerin varisleri olduğunu açıklamıştır.Kur’an’da daHiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu?”(Zümer:9) “Allah’ın kulları içerisinde ondan en çok korkanlar ancak alimlerdir”(Fatır :28) diye buyrulmuştur.“Akıl göz gibidir,aklı olmayan âmâya benzer, vahiysiz akıl ışıksız göz gibidir, olsa da işe yaramaz. Marifet imanın bir boyutudur.Eğer iman amelsiz, tasdiksiz ve ikrarsız yalnız bilgiyle mümkün olabilseydi, Kur’an yüklenmiş tüm bilgisayarlar mü’min olurdu. İman hem marifet, hem tasdik, hem ikrar ve hem de ameldir. Bu uyum akılda itmi’nan, izan ve irfan; kalpte ihsan, muhabbet ve iken; dilde emn ve selam; amelde ihlâsı ortaya çıkarır. Vahiy, Peygamber(a.s)de hiçbir kayba uğramadan duyguya, düşünceye, imana, bilgiye ve eyleme dönüşmüştür.”(11)

 “Oku”(Alak: 1) nidası, fikir ve tefekkür insanın yol haritasını belirlemek için emredilmiştir. Adeta insanın hayat iksiri anlamında şifrelenmiştir. Bu nedenle Kur’an daha çok akla, bilgiye değer vermiştir.İrfan,akıl ve bilgiyle donandıktan sonra ortaya çıkar. “Akıl aya, marifetgüneşe, ilim de yıldıza benzer. Dünyada güneş doğar ve uyanır. Fakat marifet hangi gönülde doğarsa o gönül uyanır,başkası uyanmaz.”(12)

Âlim mi? Arif mi?

Hikmet sahibi herkes ilim sahibi olur ama arif değildir. Âlim bilendir, arif hem bilen hem de anlayandır. Kalp gözü kalp kulağıyla algılayabildiğimiz fizik ötesi sezgiler irfan olarak açıklanır. “Hacı Bektaş Veli düşüncesinde arifler suya benzetilmiştir. Zira su temizdir; temiz su herhangi bir kaba girerse o kap suyu döner ve sonunda su gibi arı bir hale dönüşür. Bununla birlikte su içinde ve bulunduğu kapta başka bir şey kalmaz ve birikmez; rengi hemen belli olur;pisliği dışarıda bırakır,arıtır ve arındırır.İlim, hikmet ve irfan bir araya gelince; kalp, akıl ve beden cisim halas olur, kurtulur ve özgürlüğüne kavuşur.”(13)

İnsan Karakteri İnşasında İrfani Geleneğin Rolü

İrfan geleneği çok çeşitli coğrafyalarda bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. İrfan, bilgiden çok hal ve hareketleri ifade eder. Daha çok insanın ulviliği, ahlaki kişiliği ve karakterini inşa eder.Bu mekteplerde ortaya çıkan gönül erleri, bilgeler, arifler, yetiştirdiği kitleleri arkalarında sürükleyerek devam ettirmişlerdir. Bugün Anadolu’da birçok isim; Hoca Ahmet Yasevi, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve daha birçoğuinsanların gönüllerini, zihinlerini inşa etmişlerdir.

İslam dirilmeyi, aksiyoner olmayı, hayata ve topluma sarılmayı,toplumun derdiyle dertlenmeyi istemiştir. Kabuğuna çekilmek, miskin yaşamayı ve tembellik etmeyiyasaklamıştır. Toplumsal hareketlere ve değişmelere gözünü kapatmak İslam düşüncesiyle bağdaşmamaktadır. Müslüman hem kendi geleceğini hem de toplumun geleceğini düşünmek zorundadır.Erdemli toplum ancak böyle inşa olur.“Molla, şeyh olmak kolaydır,insan olmak ne kadar zordur” sözüyerinde söylenmiş bir sözdür. Önemli olan kişilik ve kişiler yetiştirmektir. Bu nedenle kalplerin, zihinlerin,bedenlerin eğitilmesi,inşası büyük önem taşımaktadır. “İnsan bir beşer olarak doğar, büyür.Büyüdükçe bünyesinde bulunan insanlık cevherini geliştirir.O oranda insanlaşır,hayvani boyut olan beden büyütülürken,insani boyut olan ruh geliştirilemezse,insanın insani yönü hayvani yönü yanında çok güdük kalır.Ruh gibi akılda insanı insan eden unsurlardan biridir. Hayvanların aklı yoktur.Onun için onlardan iman etmeleride beklenemez.Hayvanların iradeleri yoktur,onun için ahlaklı olmaları da beklenemez.Bilgi doğru kullanılamazsa sarhoşun elindeki atom bombasına dönüşür. Batı uygarlığı imanı devre dışı bırakarak ilmi sayesinde insanlığı felakete sürüklemiştir.”(14)

İrfan geleneği toplumu bir yandan eğitirken diğer yandan bireylerin davranışlarını da eğitip kontrol etmektedir.Bilgimiz irfana dönüşerek gönüllerimizin tekâmülleşmesi sağlanmaktadır.Ancak bu eğitim süreci devamlılık ister. Çünkü insan daima hata yapar. Tekâmülleşmede son diye bir şey olamaz.Ey iman edenler iman ediniz”ilkesi bunun açık uyarıcı kuralıdır.

İrfan Geleneğinin Gayesi

İrfan geleneğinin gayesi marifetullaha ulaşmaktır. Bu gayeye ulaşmak için çok ibadet ve tefekkür ederek bu yolcuğa çıkılmaktadır. Maddeden manaya, kabuktan öze ve hikmete ulaşmak hedeflenmiştir. Yüce gayeye ulaşmak için her türlü arınmadan geçerek ilk önce nefsini sonra bedenini sonra zihnini kirlerden temizleyerek manevi bir farkındalık ve uyanış sürecini yaşaması gerekir.

Mutlak anlamda Allah’a kul olmanın sorumluluğubilinciyle hareketedilerek Allah’a yakınlaşır. Bu nedenle İrfan noktasına yükselebilmek için bazı engelleri aşmak gerekir.Bunun için;

1-Dünya engelini aşmak, yani dünyanın geçici olduğunu bilmek ve aldanmamak. Dünyanın güzellikleri ve cazibesi benliğini satın almadan mesafeli durmak.

 2-Allaha samimi kul olmak, ibadetlerini bir bütün olarak aksamadan Allah görüyormuşçasına kulluk etmek, ibadet etmektir.

3-Riya, gösterişten uzaklaşarak Allah’a ihlâsla yaklaşarak muhlis kul olmak.

 4- İrfan sahibi olmak,yani her türlü bilgi ve davranışlarla tutarlı olmak.

 5- Kibir ve ben egosunu atmak,tevazu göstermek hal ve hareketlerle örnek olmak.

 6- Davasında samimi, heyecanlı olmak,kendi kusurlarını görebilen ve bunun düzeltilmesinin çabasını göstermek.

 7-Daha çok Allah’a yalnız olarak ibadet etmek. Allah’a karşı aşkla ibadet ve kulluk etmek...

 8-Nefsini öldürmek gibi birçok aşamalardan geçmek.

Nefsin Arındırılması (Nefsini Bilen Rabbini Bilir mi ?)

İrfan geleneğinin en önemli aşamalarından biri nefis tezkiyesidir. Nefisle mücadeleyi büyük cihad olarak görmüşlerdir.Nefis mücadelesi yapanlar çeşitli aşamaları geçerek tekâmülleşir. Böylecetasavvuf geleneğinde bu aşamalardan geçenler vahdeti vücudaulaşır. İrfan geleneği nefis tezkiyesindearınma yolu olarak ilgili ayet ve hadisleri kaynak gösteren şuurla hareket etmişlerdir. Nitekim Kur’an’ı Kerim’de:Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir” (Şems: 9)”Ey huzur içinde olan nefis!Sen ondan razı o da senden razı olarak rabbine dön “(Fecir:27-28) Fermanıyla kurtuluş yolu olarak nefis tezkiyesi gösterilmiştir.Kur’an’ı Kerim’in birçok ayeti kalbi,ilahi nurun yansıdığı bir ayna olarak gören,nefsanîarzuları, dizginleyerek ruhu inkişaf ettirmeye çalışan irfan geleneği şekillendirmiştir.“İrfanla nefsini tanıyan insan, bir taraftan Allah’a,diğer taraftan insanlara yaklaşır.”(15)“Sufiler için nefis,insanın “Allah ile birleştiği yer,gönül ve düşünce gücü “olarak kabul edilir.(16)

Nefis öyle bir alandır ki,kişi onu kendi hâkimiyeti altında tuttuğu sürece iki âlemde de kurtuluşa erecektir. Onu kontrol altına almak ancak reddetmek ve başkaldırmakla başlar. Nefsin sınır tanımayan arzu ve ihtirasları yerine getirildiği zaman insani kimlik ve erdemler insandan uzaklaşır. Ancak ölçülü ve dengeli bir şekilde nefsin muhasebesi ve murakabesi yapıldığı sürece de erdemler ve faziletler insanda tecessüm eder ve onun özü olur “(17)

“Nefsini bilen rabbini bilir” sözü irfan geleneğinin çokça başvurduğu bir reçete olarak görülür. Nefsini bilen,yani kendisini acz ile noksanlıkla, bilgisizlikle,yoklukla bilen rabbini bilir; yani Rabbini kudretiyle yüceliği ve kemaliyle,bilgisiyle,varlığıyla bilir.”(18)

Tarikat, Hakikat, Marifet, Şeriat                   

Sufi geleneği, tarikat-hakikat-marifet ve şeriat ilmin tekâmülleşmesine giden aşamalar olarak kabul etmişlerdir. Ehli irfanın dindarlık aşamaları olarak kabul edilen tarikat-hakikat ve marifet,  şeriatın alternatifi olarak düşünülmemiştir. Âlimler, arifler ve veliler bu kavramlardan hareketle yeni yorumlar ve ictihadlar ortaya koymuşlardır.

Ancak bu yorumların Kur’an ve sünnetle çelişmemesine özen gösterilmiştir. Fakat süreç içinde çeşitli bozulmalar yaşanmıştır.Bu kavramların içine zaman içinde yeni yorumlar katılmıştır. Bu bilgilerin bir kısmı yalan yanlış bilgilerdir.Bazen öyle aşırıya gidilerek şeriatın alternatifi gibi düşünülmüştür.  Oysa asıl niyet şudur:  “İnsan, şeriatı bilmekle,tarikatı bulmakla, hakikate ulaşmakla ve marifeti tutmakla kemalata ulaşabilir.Tevhidin sırlarına nail olmakla istikametini kaybetmez ve hakiki imanın zirvesine varır.”(19)

Beyan – Burhan -İrfan

İrfan, burhan ve beyan birbirinitamamlayan bilgi türleridir.Bilgiler vahiy süzgecinden geçirilerek doğru bilgiye ulaşır. Tek başına sezgi, keşf, rüya, ilim veya akıl yeterli ve objektif bilgi kaynakları değildir.İrfan olmadığı zaman burhan katı bir bilimciliğe ve baskı aracına dönüşürken, beyan başkasına hayat hakkı tanımayan bağımsızlığa dönüşmektedir.Buna karşılık burhan olmadan irfan,hurafeler yığınına dönüşerek insanın ayağını gerçeklikten koparmaktadır.İslam medeniyetindeki beyan yönetimine sıcaklığı ve samimiyeti veren irfandır. Mayasında ülfet ve muhabbet olan irfan,beyandan ayrıldığında beyanın taşlaşmış kalpleri eriten sıcaklığı kaybolur.Peygamberimizin dili ile söyleyecek olursak; “Müslüman ya alim(ilmi bilen ve öğreten)ya alimi dinleyen(öğrenen)yada bunları seven durumundadır”.Bu anlamda beyan,burhan ve irfan birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak kuşatmış durumdadır.Bu üç unsur birbirinden ayrıldığı dönemlerde,insan kalitesinde ciddi bir sorun oluşmuş,menfaat kavgaları Müslümanların samimiyetini tüketirken toplumsal bölünmeler, ülfet ve muhabbeti bitirmiştir”(20)

“Beyan bilgi sistemi, İslam düşünce havzasının ürettiği orijinal bir bilgi sistemidir. Yani Kur’an’a dayanmakta olup ayetlerle açıklanmıştır. İrfan bilgi sistemi ise marifete dayanır,aracı keşftir. İrfan, beyandan gelen bilgileri zahir, burhandan gelen bilgileri ise kuru akıl olarak görmektedir.İrfanın bilgi kaynağı beyandır. Burhan bilgi sistemi akla dayanır,aracı mantıktır.Burhan, öncüller ve onlardan zorunlu olarak çıkarılan akıl yürütmedir. Burhan, İslam kültürüne tercüme yoluyla ve özellikle Aristo kitaplarının tercümesi ile giren ilim ve felsefe evrenidir. Bilgi üretirken daha çok vahiy,akıl, vacib mümkün çiftleri kullanılmıştır.Gazali,Muhasibi(ö.857)ile belirginleşen ve Kuşeyri  (ö.1072)ile bir disiplin haline gelen irfan alanında sufileştirmiş,yani irfanı tarikat söylemine eylemine indirgemiştir”(21)

İrfansız Eğitim Olur mu?

İslam’ın temelinde “oku” emri vardır.Bu okuma serüveni hayat boyu devam eder.“Kalem ve kitaba” and içilen bir inanç sistemi olarak İslam; okumaya,okuyana,okutulana değer vermiştir. Bir düşünürümüzün ifadesiyle  Bu din, ilmi iman, imanı ilim olan bir dindir. Kur’an’ın dörtte biri ilimden,bilimden sözetmektedirşeklinde belirtmiştir.

Peygamberimiz de “Âlimin uykusu cahilin ibadetinden daha değerlidir”diyerek bilginin nekadar önemli olduğunu vurgulamak için söylemiştir. İrfansız bir eğitim sadece bilgi yüklü bir teknoloji aleti yapmaktan öteye geçmez. Peygamberimizin Allah’ım faydasız ilimden sana sığınırım” nidası ilimin bizim hayatımızı kuşattığı bizi inşa etmesi gerektiği, Allah’a yakınlaştırdığı gerçeğinin dikkate alınması için söylenmiştir. İlim sadece zihnimizi değil gönlümüzü de eğitmelidir. Kalbin ferahlığı, ülfeti, muhabbeti, şefkati ilimle irfanla tamamlanır.

İlimsiz irfan,irfansız ilim olamaz. İkisi birbirini tamamlayan unsurlardır. İlim imana; iman, irfana ve takvaya götürür. İmana,irfana götürmeyen bilgi zararlıdır.“Bilgilerimiz bizi ahlaklı,imanlı,itidalli, ilmiyle amilli,irfanıyla kâmilli,aklıyla şamil yapmalıdır.İlim bizi hayatın dışına değil merkezine koyarak aksiyon, misyon sahibi yapmalıdır.

Okullarda ya da diğer eğitim yuvalarında sadece teknik bilgiler vererek insan yetiştiremeyiz. Bu nedenle çocuklarımıza pozitif bilimlerinin yanında onları besleyen,büyüten,içselleştiren,derinleştiren, manalaştıran, tekâmülleştiren manevi eğitimde verilmelidir.Bugünkü birçok sorunun temelinde bu manevi eğitimin verilmemesi yatmaktadır.Çocuklar için ilim bir besin kaynağıdır. Onu sindirmek ve pratik hale getirmek ise irfan olmaktadır. Kısacası irfansız ilim olmaz. İlim meyveside irfandır,erdemdir.Yani ilim,hikmet, irfan yolculuğuna götürür. Marifetin ve irfanın başlangıç noktası ve motor gücü ilimdir.

Sonuç

İslam medeniyeti bir ilim, irfan ve kitap medeniyeti olduğuna göre bu kadim medeniyeti yaşatacak olan yine kelamdır, kalemdir, ilimdir ve irfandır. Tüm bu dinamikleri yeniden harekete geçirmeliyiz. İlk emri  “oku” olan bu dinin mensupları okumadan, araştırmadan, yazmadan, çizmeden tembellik yaptı. İslam’ın vazgeçilmez kaynakları olan kitap ve sünnete kimisi sırtını döndü, kimisi yanlış anladı ve yorumladı. Kimisi kültürünü, geleneklerini içine katarak din diye millete yutturmaya, pazarlamaya çalıştı. Kimisi miskinlik aracı, “posta bürünme dosta düşmana görünme” yaptı. Kimisi hiçbir değer tanımadan dünya malına taptı, kimisi aklı aşağılayarak devre dışı bıraktı, kimisi aklı dışında hiçbir erdemi, irfanı tanımayarak egoizmin peşine takıldı. Kimisi ise aklı ve kalbi değil sadece keşfi sezgiyi seçti. Kimilerikendilerini mehdi ilan etti. Kimileri kurancı, hadisçi,  sünnetçi,  cemaatçi, tarikatçı, tasavvufçu, İslamcı, radikal ve kimileri gelenekçi kesildi. Yani diyeceğim odur ki din elimizde dinciklere ve yamalı bohçaya dönerek paramparça bir inanç sistemi ile bir buhrana ve bulanıma sürüklendi.

“İslam medeniyeti, içinde bulunduğu kriz ve kırılmaları öncelikle ruh ve gönül âleminde tedavi edip onarmalıdır. Fert ve insanını çağın ve modernizmin açmazların ve cenderesinden kurtarmalıdır.Sonuç olarak İslam medeniyetinin geleceği, geleneğinden kopartılmadan hoşgörü,erdem,ilim ve irfan üzerine bina ve inşa edilmelidir. Bu yapılmadan bilim ve teknolojideki gelişim ve dönüşüm mekanik ve maddi olmaktan öteye gitmeyecektir.

Toplumun ve ferdin cisim ve ruhu, zihin ve kalbi, akıl ve inancı birbirleriyle uyumlu bir harmoni oluşturmalıdır. Böyle bir uyum ve harmoni oluşturmadan inşa edilen her istikbal, ruhunu yitirmiş, mekanik ve maddi bir gelişmeyle sınırlı kalacaktır. Hoşgörü bilim,erdem ve irfan medeniyeti olan İslam medeniyeti, bu kadim maddi ve manevi-dinamikler şekillendirecek ve ihya edecektir.”(22)

Bir düşünürümüzün ifadesiyle: Manevi hayat; içine iman, ibadet ve ahlak tohumunun ekildiği bir tarlaya benzer. Bu tarlanın mutlaka ilimle, irfanla, hikmetle çapalanması, ibadet ve takva ile sulanması gerekir.”(23)

Müslümanlar aklını kullanarak geleceği görme basiretini, akılla vahyi birleştirerek yolunu ve istikametini çizebilmelidir. Çünkü vahiysiz akıl ışıksız ve ama olan göze benzer. Akıl tek başına kılavuzluk yapamadığı gibi akıl olmadan da iman ve irfan kâmil anlamda ortaya çıkmaz.  İlmi, irfanı, hikmeti, kalp ve aklı bir araya getirerek özgün ve özgür bir medeniyeti yeniden meydanagetirebiliriz. Bunlardan hangisini devre dışı bırakırsak amaca giden yolda tökezleriz ve güdük kalırız. Bu saydıklarımızın hiçbirini diğerine feda edemeyiz ve hepsi bizim için hayati ve imani önem taşır.

Bizim yapmamız gereken manevi alanı yeniden inşa etmektir. Adı ne olursa olsun bu dine inanan ve bu dini yaşayan kim varsa tek olma düşüncesinden, kibirli olmaktan ve ümmete giden yolda engel olmaktan çıkmalıdır. Yine kim olursa olsun adı sanı ne olursa olsun, Kur’an’a ve sünnete bağlı kalarak birlikte Allah’a ve geleceğe yürümeliyiz. Bizim referansımız Kur’an’dır, Peygamberimizin risaletidir ve kurucu ümmet tecrübesidir. Bu yolda giden tüm gönül mimarları başımızın tacıdır. Vahye zarar vermeyen ve vahiyle çelişmeyen tüm gelenekler zenginliğimizdir. Ümmet olarak farklılıkları ve tecrübeleri paylaşmalıyız. Merhamet kucağımızı geniş açalım. Sen ve ben kavgasına son vererek, büyük düşmanlar dururken birbirimize düşman olmayalım. Vesselam.

Dipnot:

1-Mehmet GÖRMEZ, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2013, sayı:272 sayfa: 1-2

2-B.Ali ÇETİNKAYA, İslam Medeniyetin Dinamikleri, Sayfa:220,247

3- Mehmet GÖRMEZ, a.g.e. sayfa: 1,2

4-Prof. Dr. Mahmut EROL, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2013, sayı:272 sayfa: 28

5-Dr. Yüksel SALMAN, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2013, sayı:272 sayfa: 3

6-B.Ali ÇETİNKAYA, a.g.e. Sayfa:220,247

7-Rasim ÖZDENÖREN, Kafa Karıştıran Kelimeler, sayfa:9

8-Doç. Dr. Semih CEYLAN, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2013, sayı: 272 sayfa: 9

9-B.Ali ÇETİNKAYA, a.g.e. sayfa:272

10-Prof. Dr. H.Kamil YILMAZ, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2013, sayı: 272 sayfa: 8

11-M. İSLAMOĞLU, İman, sayfa:275,276,283,285.

12-B.Ali ÇETİNKAYA, a.g.e. sayfa:219,272

13-B.Ali ÇETİNKAYA, a.g.e. sayfa:219,272

14- M. İSLAMOĞLU, İman, sayfa:275, 276.

15- Mehmet GÖRMEZ, a.g.e. sayfa: 2

16-Ahmet CEVİZCİ, Felsefe Sözlüğü, 2.baskı, Ankara,1997,sayfa:498.

17-El-Muhasibi, Er Riaye, Çev: Ş.FİLİZ, H. KÜÇÜK,İstanbul 1998 sayfa:406

18-CEBECİOĞLU, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, sayfa: 546

19-B.Ali ÇETİNKAYA, a.g.e. sayfa:249

20-Hasan AYIK, Özgün İrade Sayı: 34, sayfa: 34,35

21-Ali KOÇAK,Bilge Adamlar sayı:  35 sayfa:42-44.

22-B.Ali ÇETİNKAYA, a.g.e. sayfa:342,343

23- Prof. Dr. H.Kamil YILMAZ, a.g.e. sayfa: 9

 

 

Bu yazı toplam 1961 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.