YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU! / Köşe Yazısı - Fahrettin GÜN

17.04.2016 21:24:02
Fahrettin GÜN

Fahrettin GÜN

 YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU!

 

İslam dünyasının bu gün içinde bulunduğu içler acısı durum, hepimizi derinden yaralamaktadır. Bir Müslüman ülke yoktur ki orada savaş, kavga, çatışma olmasın! Gün olmuyor ki müslümanın kanı akmasın, analar gözyaşı dökmesin…

Müslümanların içine düştüğü bu acziyeti değerlendirirken müsebbiplerini hep dışarıda aramaktayız. ABD, İsrail, Almanya, İngiltere, Fransa v.s. emperyalist ülkeleri suçlamaktayız. Oysaki yüce kitabımızda “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir.” (Şura Süresi-30) demektedir. Dolaysıyla tüm bu musibetlerin sorumlularını dışarıda değil kendimizde aramalı, kendimizi sorgulamalıyız.

İslam’ın doğuşuyla beraber kısa bir süre zarfında güçlenen ve bin yıla yakın dünyada gücünü koruyan Müslüman ülkeler Avrupa’daki bilim ve sanatta meydana gelen devrim niteliğindeki gelişime karşı hiçbir şey yapmamış ve bugünkü tablo ortaya çıkmıştır. Mevcut durumu tahlil etmek için öncelikle Müslümanların tarihsel süreçte geçirdiği aşamaları gözden geçirmeliyiz. Müslüman toplumun gelişiminin temel dinamiklerinin neler olduğunu çözmeliyiz.

Kur'an-ı Kerim'in indiği Arap toplumu kültürel olarak geri kalmış, putperestliğin yaygın olduğu, kabile savaşlarının yoğun olduğu, haramiliğin kol gezdiği, kadınların mal gibi alınıp satıldığı, namusun beş paralık olduğu, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü cahilliye bir toplumdu. Cehalet adına her şey kol geziyordu.

Yüce Allah işte bu toplumun bağrında bir ışık yaktı. Hira dağında seçkin kulu Muhammed (S.A.V)’e okuma emriyle başlayan son kitabın ilk ayetlerini indirmeye başladı:

Melek ona “Oku” dedi. O da:

Ben okuma bilmem” dedi. 

Melek O’nu tuttu ve tekrar;

"Oku” dedi. O yine:

Ben okuma bilmem” dedi.

Melek yine onu tuttu, sıkı bir şekilde sıktı ve bıraktı;

Oku” dedi.

Canı yanan Peygamberimiz: “Ne okuyayım” diye cevap verdi.

Melek o zaman şu ayetleri ona vahyetti: “1- Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2- O, İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! 3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. 4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti.”(Alak Süresi-1-5)

Böylece insanlığın son ilahi kitabı olan Kuranı Kerim’in ilk ayetleri inmiş oldu. İlk ayet “Oku” emri ile inmişti. Allahu Teâlâ insanlığa göndermiş olduğu son kitabının ilk ayetini “İkra” ayeti ile başlattı. İlginçtir ki birçok inanç ve ibadet esasları dururken O “Oku” dedi. “Namaz kılın” demedi “Oku” dedi. “Oruç tutun” demedi “Oku” dedi. “Zekât verin” demedi “Oku” dedi. “Haramlardan uzak durun” demedi “Oku” dedi. Tüm bu ve benzeri inanç ve ibadet esasları dururken vahyin ilk ayeti ‘Oku’ emri ile başladı.

İşte tam da burada Müslümanlar olarak kendimize sormalıyız:

“Yüce Allah (C.C) neden ilk ayetini “İkra” ile başlattı?”

Yüce Allah (C.C)’ı hâşâ sorgulamak haddimize değildir. Ama bilinen bir şey vardır ki O, her şeyi bir hikmet ile bir ölçü ile yaratmıştır ve yapmıştır. Ve muhakkak ki Kur'an'ın ilk inen ayetinin “İkra” olmasının da bir ölçüsü bir hikmeti vardır.

Olur olmaz şeyleri kurcalayan, müteşabih ayetlerden kılı kırk yaran yorumlar çıkartan ve çeşitli konularda gereksiz teferruatlara dalan biz Müslümanlar, Kuranın ilk ayetinin neden “ikra” ile başladığını kurcalasaydık, onun hikmetini anlamaya çalışsaydık bugün farklı bir pozisyonda olurduk. O halde kendimizi toparlamalı, ilk vahyin “ikra” olmasının anlamını ve hikmetini düşünmeli, sebebini anlamaya çalışmalıyız.

Sokakta geçen vatandaşlara sorsak “Namaz kılmak mı yoksa kitap okumak mı daha önemlidir?  ” diye, emin olun ki herkes “Namaz kılmak tabi!” diye cevaplayacaklardır. Peki, bu kadar önemli inanç ve ibadet esasları dururken vahiy neden “ikra” emri ile başladı?

Yüce Allah (C.C) toplumsal gelişimin ilk ve en önemli ayağının ilim öğrenmek olduğunu “OKU” ayetini indirerek öğretti. İnsana diğer canlılardan farklı olarak “akıl” melekesini bağışlamış ve ona isimleri öğretti: “ve Âdem’e isimleri öğretti”(Bakara Süresi:31). Sadece isimleri öğretmedi, sadece bilmediğini de öğretmedi aynı zamanda ona kalem kullanmayı da öğretti: “O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.”(Alak:4). Böylece sahip olduğu ilmi muhafaza etmesini sağladı. İlmi kalemin yazısıyla kitaplarda muhafaza eden insanoğlu böylece tüm tecrübelerini sonraki nesillere aktardı.

Eğer kalem ve kitap olmasaydı bilgi olmazdı; bilgiyi muhafaza edemezdik; böylece ne kültür olurdu ne de medeniyet. Kültür ve medeniyet olmayınca teknoloji de olmazdı. Teknoloji olmayınca da bugünkü anlamda gelişim ve ilerleme diye bir kavramımız da olmazdı. Bu durumda bilek gücünden başka bir güçten bahsedemezdik ki bu da hayvansal bir yaşantıdan farklı olmazdı. Dolaysıyla geriye dönüp baktığımızda, insanlığın bu günkü hayat standartlarının yükselmiş olmasının en önemli faktörü, bilgi birikimini arttırmış olması ve onu kitaplarla muhafaza ederek gelecek kuşaklara aktarmış olmasıdır.

İlk İslam toplumu Yüce Allah (C.C)’ın “Oku” emrine icabet ederek ilk önce Kur'an-ı Kerim'i okuyup O’nu ezberlemeye koyuldular. Namazı okuyarak öğrenerek kılmaya başladılar. Duaları okuyarak öğrendiler. İslam’ın diğer tüm emir ve yasaklarını okuyarak öğrendiler ve hayatlarında uygulamalı olarak gösterdiler. İslam devleti kurulduğunda yapılan ilk icraatlardan biri de mescidin yanında “Suffa” diye sahabelerin okuma yaptıkları ve ilim öğrendikleri eğitim merkezi kuruldu. Bu eğitim merkezinde Kur'an-ı Kerim’i okuma, anlama ve ezberlemenin yanında Peygamber Efendimizin hadislerini de ezberlediler. İlk medrese olarak ifade edilebilecek olan bu eğitim öğretim yuvasında ilim öğrenen sahabiler ‘Ashabı Suffa’ olarak tarihe geçmiştir. Bu sahabeler özellikle Kur'an-ı Kerim’in toplanıp kitap haline getirilmesinde ve çoğaltılmasında önemli bir misyona sahip oldular. Burada yetişen âlim sahabeler ve tabiinler Peygamber Efendimizin vefatından sonra O’nun varisleri olarak hem Müslüman toplumu aydınlatmış hem de fethedilen ülkelere İslam’ın yayılmasında büyük önem arz etmişlerdir.

Bedir Savaşı’ndan sonra bazı esirler Müslümanlara okuma yazmayı öğretmek şartıyla serbest bırakıldırlar.

“İlim Çin’de de olsa gidip alınız” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Zamanında Müslümanlar bu hadisin gereklerini yerine getirerek ilim için her tarafa yayılmışlardı. Kısa sürede İran’a, Bizans’a kafa tutmaya başladı ve önce İran’ı yüzyıllar sonra da Bizans’ı fethettiler. İlk İslam toplumu “Oku” emrini doğru okumuş ve ilime önem vermiştir. İran’ı, Bizans’ı ve diğer ülkeleri kılıçla fethetmeden önce kitapları fethettiler. Kılıcın gücü, kalemin gücünden kaynaklanmaktaydı. Allah (C.C) “İkra” ile bu toplumun yolunu aydınlatmış böylelikle bu toplumu cahilliye toplumunun karanlığından alarak Orta Çağ’ın en ileri toplumu en aydın toplumu haline getirmiş. Batının gözlüğüyle Orta Çağ’a bakanlar onu karanlık görebilir ancak aynı çağda İslam toplumu en aydınlık çağı yaşamaktaydı.

“İkra” İslam dininin ilk emridir. İslam toplumunun güneşi, yolumuzu aydınlatan bir meşaledir. Onunla her taraf aydınlanır. Her şey onun ışığı altında yapılır. Namazımız, orucumuz, her türlü helal ve haram bu ışığın aydınlığı altında yapılmalıdır. Namazı okuyarak öğrenerek yaşamalı, İslam esaslarını okuyarak öğrenerek yerine getirmeliyiz.

Bugün “Oku” emrinden çok uzaktayız. Okuma-yazma oranımız artmış ama bu sadece “diplomalı cahilleri” çoğaltmıştır. Diplomalı cahillerimiz laf ebesidirler. Espriler ve fıkralar konusunda boy ölçüşemezsiniz. Ama bir fikir, bir düşünce, bir ideoloji söz konusu olduğunda iki kelimeyi bir araya getirememektedirler.

Dünya okuma istatistiklerinde Müslüman ülkeler son sıralarda yer almaktadır. Bir Japon yılda ortalama 25 kitap, bir İsviçreli 10 kitap, bir Fransız 7 kitap okurken Türkiye’de 6 kişi 1 kitap okuyor. Bir de Müslüman ülkelerin içinde okuma yazma oranında en iyilerden biri Türkiye olduğunu hatırlatırsak durumun vahameti daha da artmaktadır.

“De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(Nahl sûresi 43) diyerek okuyan ve ilim öğrenen kişilerin Allah nezdinde daha ayrıcalıklı olduklarını görüyoruz. Bu dava ilim sahiplerinin omuzlarında taşınmakta ve sonraki nesillere ulaşmaktadır. Âlimleri, bilginleri olmayan toplum kör, sağır, dilsiz ve topaldır. Çünkü âlimler toplumun gören gözü, işiten kulağıdır; konuşan dili ve yürümesini sağlayan ayaklarıdır.

“İlim ve hikmet, mü’minin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın.” Hadisi de ilmin ve hikmetin önemini anlatan önemli hadislerdendir. Dolaysıyla ilim nerede olursa olsun bize düşen onu aramak, bulmak ve öğrenmektir. İlim söz konusu olduğunda, kim olursa olsun ilim sahibinden onu öğrenmemiz gerekir.

Allah (C.C) ilim sahiplerini meleklerle beraber anarak ilmin ne kadar da büyük bir şeref olduğunu beyan etmektedir: “Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim sahipleri de dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.”(Ali İmran:18) Yüce Allah (C.C)’ın bizi meleklerle birlikte anmasını kim istemez ki? İşte bunun yolu okumak, ilim öğrenmektir. Bu ne büyük bir şereftir.

"Dünyayı yöneten, kalem, mürekkep ve kâğıttır."diyen Jonathan Swift’e karşı söz söyleyecek onu haksız çıkaracak kim var? Bugün dünyanın polisliğini yapan ülkeler ilk önce kalem, mürekkep ve kâğıdı elde ettiler.

Hz. Ali (R.A.)“Dünyayı istiyorsanız kitap okumalısınız, ahreti istiyorsanız kitap okumalısınız, hem dünyayı hem ahreti istiyorsanız kitap okumalısınız.” Diyerek hem bu dünyada hem de öbür dünyada başarılı olmanın yegâne şartının okuma olduğunu ifade etmiştir.

“Bilgi güçtür” diyen Francis Bacon’un ne kadar haklı olduğunu bugün daha iyi anlamaktayız. Bilgi teknolojiyi getirir, teknoloji gücü doğurur. Bugün İslam ülkelerinin pazarına gidin, kendilerinin üretmiş olduğu kaç tane teknoloji ürün bulabilirsiniz? Kaç tane İslam ülkesinin üretmiş olduğu uçağı vardır. Kaç tanesinin yerli arabası vardır? Kocaman bir “HİÇ!”. Dolaysıyla güç için teknoloji üretmeliyiz, teknoloji için bilgiyi öğrenmeli, bilgiyi öğrenmek için okumalıyız.

Aslında batı bilginin maddi yönünü alıp manevi yönünü bir kenara bıraktı. Bu nedenle bilgi onların elinde ölüm makinesi haline geldi. Bu silahı onların elinden de ancak ilim öğrenerek alabiliriz. İlmin maddi ve manevi yönünü beraber edindiğimizde ilim bizi hem dünyada hem de ahrette mutlu edecektir.

Arap iş adamı Muhammed Mannei, “Biz zengin değiliz. Zenginlik eğitimdir, uzmanlıktır, teknolojidir. Zenginlik bilmedir. Evet, paramız var. Fakat zengin değiliz. Çünkü bilmiyoruz. Tanımadığı babasından, kendisine para miras kalmış çocuk gibiyiz. Parayı nasıl harcamayı bilmiyorsanız, zengin değilsiniz. Her şeyi ithal ediyoruz. Evlerimizi inşa ettiğimiz biriketleri, onları yapan insanları ithal ediyoruz. Her şey Amerikan, Fransız, Çinli… Biriket yapamayan bir ülke zengin olabilir mi? Zenginlik bilgidir.”diyor.

Şimdi oturup düşünme ve kendimize gelme zamanı! Gerçekten bir şeyler değiştirmek istiyorsak değişime başkalarından değil önce kendimizden başlamalıyız. Müslüman toplumun bugünkü durumundan bir buçuk milyar Müslüman’ın hepsi kendi çapında sorumludur. Geçmişte hatalar yapıldı, bu inkâr edilemez. Ancak ne yaparsak yapalım geçmişi değiştiremeyiz. O halde geçmişe takılmanın ve topu sürekli oraya atmanın kimseye faydası olmayacak. Dün dünde kaldı, biz bugüne bakmalıyız. Dünden ancak dersler çıkararak, onların hatalarını tekrarlamayarak faydalanabiliriz. Tarih bir kitaptır, bize düşen onu doğru okuyup dersler çıkarmaktır.

Bugün sorumluluklarımızın bilincinde olarak değişime öncelikle kendimizden başlayacağız. Değişimin ilk basamağı da hiç şüphesiz ki Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti “İkra” emridir. Bugün Müslümanlar olarak öncelikle yapmamız gereken bu ayetin emri doğrultusunda “oku”malar yapmaktır. Hem kendimiz hem de çoluk çocuğumuzla beraber okumalıyız. Biz yarın gidiciyiz, o halde yarını kurtarmak için çocuklarımızı, gençlerimizi en iyi şekilde bilgi ile donatmalıyız. Anne babalar çocuklarıyla beraber okumalı, öğretmenler öğrencileriyle beraber okumalı, esnafımız boş zamanlarında elinde kitap düşmemelidir. İş yerlerinde mola anlarında kitap okumalıyız. Hapishaneler kütüphaneye çevrilerek ‘Yusuf’lar yetiştirmeliyiz. Askeriyede komutanlar ve askerler beraber kitap okuma saatleri ayarlamalı ve okumalıdır. Bunu yaptıktan sonra bu ümmet en geç yirmi otuz yıl içinde en ileri en muasır medeniyete dönüşecektir.

Unutmayalım ki “okumayarak” Müslüman toplumun gerilemesine ve parçalanmasına bir katkı da biz yapmış oluruz. Her akan kanda, her Müslüman’ın ölümünde, her ölen çocuğun vebalinde, her tecavüze uğrayan bacılarımızın feryadında bizim de payımız ve günahımız vardır. Hiçbir şey yapmayanların eleştirme hakkı da yoktur. Bir kitap okumaktan aciz olan bizler, kimi hangi hakla eleştiriyoruz?

Sözü yine okuma emrini hatırlatarak Allah (C.C)’ın Alak süresindeki ayetlerleriyle bitirelim:“1- Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2- O, İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! 3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. 4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti.”(Alak Süresi-1-5)

 

 

Bu yazı toplam 4145 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.