İstanbul’un Seçimi yada Biz Nerde Yanlış Yaptık / Köşe Yazısı - Hadi HAN

1.07.2019 23:22:47
Hadi HAN

Hadi HAN

İstanbul’un Seçimi yada Biz Nerde Yanlış Yaptık

Yenilenen İstanbul seçimleri, İmamoğlu’nun açık ara farkla kazanması ile neticelendi. Görünen o ki ortaya çıkan sonuç iki tarafın da tahminlerinden çok farklı bir netice oldu. Tek tük de olsa benzer sonuçları anketlerde gören partilerin anketi objektif olmamakla itham ettiği bile olmuştur kanaatimce.

İslamcı kesimin, tabi Ak Parti’ye yakın olan İslamcıların, seçim sonuçlarının üzerinden bir hafta gibi bir zaman geçmesine rağmen sonuçların şokunu atlatamadığı görünmektedir. Bu saatte bile özeleştiriden uzak yorumların tedavülde olması, “dışarı”nın oluşturduğu cerahati anlamanın önemi kadar, “parmağına diken batsa kalbini yokla” hayat ölçüsünden uzak yaklaşımlar, doğrusu, insanın moralini bozmuyor değil. Tehlikeli olan ise şu: Teşhisi iyi yapılamayan her vakanın tekrar etme, zarar verme potansiyelinin yüksek olması.

Nasıl oldu da böyle oldu sorusu âcizane bu yazımızda üstünde durmaya çalışacağımız soru olacak.

31 Mart seçimlerinden birkaç ay önce bir STK’mızda misafir ettiğimiz İstanbul’dan, bilinen bir STK ‘nın bilinen bir müntesibinin ağzından İmamoğlu’nun dilinin yumuşaklığına vurgu yapılması, dilin önemine methiyeler dizilmesini ilk etapta konuşulanlara denk gelen bir örnek olarak görmüştüm. Öyle ya bizzat İstanbul’da yaşayan bir kişinin, belediye olarak kat edilen mesafenin cemaziyel evvelini bilen birinin bu ifadelerini muhatabın tercihini yansıtan bir ifade olarak görmeyi çok da içime sindirememiştim.

Sonra Anadolu’dan İstanbul’a giden bir başka ‘büyüğümüzün’,  İslami hareketin geçirdiği tüm süreçlere fazlasıyla muhatap olan bir büyüğümüzün benzer yaklaşımları, Binali Yıldırım ve ekibini eleştirme adına ipe un sermesi, Ak Parti’nin muhalif kesimi olarak lanse edilen Davutoğlu ve Babacan cenahındaki gelişmeleri sosyal medya sayfalarında güzellemelerle paylaşmaları ikinci bir şok etkisi yarattı bende. Sitelerindeki diğer haber başlıklarına baktıktan sonra ortada tesadüfi bir durumun olmadığını, elime aynı camianın aylık dergisini aldığımda ise tam oturdu.

Aynı büyüğümüzün birkaç gün önce İmamoğlu’nun başkanlığı ile ilgili ‘bundan sonraki sürecin yakın takipçisi olacaklarının’ bir nevi sigortası olarak kendilerini görmesi ise bana acı vermedi değil. Çünkü artık tepkiyi, duygusallığı aşan bir duruma işaretti bu yaklaşım.

İslami kesimin Türkiye’deki tecrübesini yansıtan bir kitle, tercihlerini, varoluşlarını İslam dünya görüşü ile mücadeleye adamış, yıllarca irtica, gerici, göbeğini kaşıyan adam diye aşağılayan bir partiye göz kırpmanın ötesinde destek vermiş, belediyeyi kazanmalarına katkıda bulunmuştu. Öyle ki bu kesim yeni başkanın, yeni dönemin icraatlarının daha ciddi bir şekilde takipçisi olacaklarını ifade etme gereği duymuşlardı.

Mesele, İslami kesimde bir eksen kayması mı var sorusunu ciddi ciddi ele almayı gerektiren bir mesele. Ülke genelinde muhafazakâr kesimin ağırlığına baktığımızda son İstanbul seçimlerinde kanaatimce net görünen şu: Muhafazakâr kesimlerinin oylarının bir kısmı CHP kanadına gitmiştir. Bu kayma şu ana kadar örneğine rastlanmayan, cumhuriyet kurulduğundan beri mazlum konuma düşürülen bir kesimin, tüm bu mağduriyetlerin müsebbibi olarak görülen bir partiye oy vermesi olarak görülmelidir ki bu durum toplumda yeni bir sosyolojik dönüşümün, değişimin de işaretlerini vermektedir.

Bu seçimler halkın sadece yapılan hizmetleri, yol, köprü, vs.’yi oy vermede tek başına bir kriter olarak görmediği, başka faktörlerin de oy vermede önemli rol oynadığı intibasını güçlendirmektedir.

Doğrudur, Batı, bu seçimde medyasıyla, devlet erkânıyla, her alanda CHP’nin adayına destek olmaya çalıştı, katkı sunma arayışında oldu. Belki içeriden birçok CHP’linin katkısından çok daha fazla katkıda bulundu. Bu, Kılıçdaroğlu için bile geçerli. Kılıçdaroğlu‘nun pozisyonu seçim sonuçlarına ayarlı taktik bir duruştu diyorsanız size kısmen katıldığımı belirtmek isterim.

Baksanıza demokrasinin beşiği (!) Batı’ya… Nerede ise zil takıp oynayacaklar. Sadece Batı değil tabi… Batı’nın piyonları Mısır ‘daki diktaya, sonra Suudi’ye, BAE’ye… Utanmazsalar üç gün üç gece bayram ilan edecekler.

Efendim ittifak meselesi bir Ak Parti’ye yaramadı, milliyetçi bir tutum sergilenmesi, Kürtlerin rencide olacağı bazı ifadelerin kullanılması sonuçları etkilediği şeklinde bir durumdan bahsediyorsanız birinci seçimde evet vardı fakat yenilenen seçimde bu konuda daha dikkatli bir dilin kullanıldığını, kuşatıcı bir söylem geliştirildiğini söylemek mümkün.

Muhalif adayın vaatlerinin toplum nezdinde daha çekici bulunduğunu, cezbedici olduğunu söylemek bana çok da gerçekçi gelmiyor. Öyle ki birkaç vaadinde İmamoğlu’nun iyice köşeye sıkıştığını söylemek bile mümkün. Sahne performansı, önceki belediye başkanlığından kalan olumlu imaj derseniz seçimi bu şekil açık ara kazanacak kadar iyi bir performans gösterdiği kanaatinde değilim. Hatta seçim sürecinde eski defterlerin itinayla sümen altı edildiğini bile söylemek mümkün.

O değil bu değil. Peki ne? İstanbul’da ne oldu ki halk ısrarla, üstüne basa basa değişim dedi. Hem de İslamcı kesimin ilk göz ağrısı olan, siyaset sahnesinin ilk kazanımı olan, siyasal ve sosyal alanda ideallerini iyi bir şekilde uyguladıklarına inandıkları bir şehri nasıl kaybederler?

İki yüz senedir İslamcı kesimin son 17 yılda yaşadığı dönüşüm, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir boyuttur kanaatimce. Basınından birçok ekonomik imkânına daha önce hayalini bile kuramayacakları imkânları olan İslamcı kesim, elindeki muazzam imkânlara rağmen açık bir yenilgi aldı. Sunulan imkânların rehavetine kendini kaptıran İslami kesim eline geçen imkânları değerlendirmek yerine, kendine bu imkânları sunanları topun ucuna koyup bedel ödetme gereği duydu. İlginç değil mi? Her eleştiri seremonisinde hırsızı değil ev sahibinin suçlarını orta yere döken bir anlayış. Hayır yani ev sahibinin suçu yok demiyoruz. Fakat hırsızı ıskalayan her eleştirinin hakkaniyetten uzak olduğunu da belirtmek isteriz.

Seçim sonucunda sesleri yüksek çıkmaya başlayanlara baksanıza... Adama sormazlar mı? Kardeşim bu okkalı eleştirileriniz yenilgiden önce nerede idi? Sahi siz nerede idiniz? Nerden çıktınız?

İbni Haldun’un devletlerin yıkılma süreçleri ile refah seviyeleri arasında bir paralellik görür. Ona göre maddi refahın zirvesine ulaşan toplumlarda çürüme ve yozlaşma başlar. Bu da zamanla devlet kurumlarının çürümesine ve neticede ülkenin yıkımına neden olur diyor. Bunun çözümünü “ibret alma”da görür İbni Haldun. Gidişatla ilgili yapılacak aklıselim değerlendirme ve atılacak adımların bu sürecin tekrar yükselişe evrilmesine katkıda bulunacağı kanaatindedir.

Şunu vurgulamadan geçmemek lazım ki iktidar olmak, beraberinde nemalanan bir kesimi doğuracaktır. Bir yere kadar bu doğal karşılanabilecek bir durum olarak görülebilecekken, bir yerden ya da toleranstan sonra halkın nemalanan bu kesime karşı antipatisinin ya da öfkesinin su yüzüne çıkacağı ise açıktır. Öyle ki toplumda bu ve benzeri insanların çoğalması zamanla dava, samimiyet, fedakârlık kavramlarının farklı algılanmasına bile neden olabilmektedir. Her ilin tüm milletvekilleri, STK’ları, parti yönetimleri ile yüklendikleri seçimlerde önceki sonuçlardan daha kötü sonuç elde edilmesinde insanın aklına, bunlar tam olarak neye tekabül ediyor sorusunu getirmiyor değil.

Öyle ki attığı her adımı (31 Mart seçimlerinde de bunu gördük) sosyal medyada paylaşma mahareti gösterenlerin (vekilinden, parti teşkilatına kadar) fotoğraf karesine giren kişi sayısı ile seçim sonuçları değerlendirildiğinde en basitinden bu ziyaretlerin kitleler nezdinde bir karşılığının olmadığı, ikna edici olmaktan uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Görünen o ki yakın zamana kadar yapılan eleştirilerle ilgili adım atmayan Ak Parti bu süreçte keskin bir viraja girmiş bulunmaktadır. Bir taraftan zamanında içeride olup şu anda eleştirilerinin dozunu iyice arttıran seslerin yükselmeye başlaması, bir taraftan şu ana kadar sürekli eleştirilerini tehir eden bir halk kesiminin artık verdiği mühleti bitirmeye başlaması diğer taraftan içteki çürüklerin nerde ise kangren haline getirmeye başladığı bir bünye… Keskin viraj keskin kararların da alınmasını gerekli kılmaktadır. İçerideki zaafların bünyeyi yok etmemesi adına alınan İstanbul yenilgisinin masaya yatırılıp “Neden bu duruma geldik?” sorusunun samimiyetle sorulup cevabına kafa yorulması gerekmektedir. Aksi durumda ülkenin bu zamana kadar ki kazanımlarının elden gitmesi içten bile değildir.

Son olarak somut birkaç öneri ve eleştiri ile yazıyı bitirmek istiyorum:

1-Ak Parti cenahının basındaki dili ve söylemi gözden geçirmesi, tüm toplum kesimlerine hitap eden, entelektüel ve haber boyutu güçlü basına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. En ufak bir muhalefete tahammül edilmeyen basının sarılacağı haber dili itici olacaktır.

2-Parti kadrolarında görünen o ki keskin bir değişim kendini dayatmaktadır. Görünen o ki yıllardır partiden nemalanan elit kesimin söylem ve davranışı partideki çürümenin en önemli etkenlerinden biri. Parti, İstanbul’a bir bütün olarak kamp kurmasına rağmen ortaya çıkan sonuç bu boyutuyla da dikkate değerdir.

3-Seçimlerin yenilenme gerekçeleri halk tarafından doğru bulunmamış, özellikle seçim sürecinde kullanılan dil tasvip edilmemiştir.

4-Ülkede kat edilen mesafe ve ekonomik rahatlığın da etkisiyle yeni bir toplum kesimi, kültürü oluşmuştur. Bu kesim muhafazakâr bir görünüme sahip olmakla birlikte tercihini soldan yana kullanabilmektedir. Bu yeni kitlenin dilini anlamak, derdine dermen olacak bir söylem geliştirmek elzemdir.

5- Bir ara yoğun olarak gündeme getirilen metal yorgunluk kavramının vücudu esiri etmeye başladığı görünmektedir. Metal yorgunluğun tüm envanterinin çıkarılıp acil bazı adımların atılması gerekmektedir.

Bu yazı toplam 1760 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.