UÇURUM / Köşe Yazısı - Habip ASLAN
Habip ASLAN
Uçurum
Küf kokan betonarme bir evde akşamdan kalan yemek kokularının eşliğinde yaşlı bir kadının iniltiyi andıran bir sesi duyuldu belli belirsiz
─Çocuğu uyandır, dedi.
─Uyanmak bilmiyor ki sabah da namaza uyandırayım dedim nasıl bir uykudur bilmem bir türlü uyanmak bilmedi. Her gün aynı şeyleri yaşamaktan bıktım.
Yaşlı kadın:
─Gençtir olur böyle sabır etmek lazım.
Öteki:
─Sabır taşı olduk zaten.
Zamanında gelinine çok nasihatler etmişti. Kâr etmemişti kör, sağır diye tarif ettiği gelinine.
Gelinin cırtlak sesi yaşlı kadını düşüncelerinden uzaklaştırdı.
─Seliiiim artık uyan ömrümü yedin kalk artık. Dedi Selim’in zayıf vücudunu sallayarak.
Gözlerini araladı, Selim bu kez çok uğraştırmadı annesini.
Kalktı yatağından.
Alelacele hazırlandı. Bir an önce dışarı çıkmak istiyordu. Annesinden kaçarcasına çıktı hemen evden.
Arkasından annesinin “Oğlum yine mi kahvaltı yapmadan çıkıyorsun” dediğini duydu. Ne de olsa ana yüreğiydi oğlunun kahvaltı yapmadan dışarı çıkmasına gönlü elvermiyordu.
Duymamazlıktan geldi annesini.
Adımlarını sıklaştırdı. Yine geç kalıp bir de öğretmenden azar işitmek istemiyordu. Azar işitmeye de alışmıştı; ama nenesine söz vermişti, artık kimseden kendisine laf getirtmeyeceğine.
Bir ıslık çalmaya başladı derken. Ne zaman bir şeyi boş vermek gelirse içinden hep böyle bir ıslık çalardı. Melodisi kendisine aitti.
Aslında iyi çocuktu Selim; ama bıkmıştı insanların sürekli ona nasihat etmesinden. Anlaşılmamak, onu böyle vurdumduymaz bir adam yapmıştı. Derken yavaşladı birden nenesine verdiği sözü çoktan unutmuştu. Melodisi kendisine ait olan boşver ıslığının volümünü biraz daha yükselterek az ilerdeki bakkala girdi. “Amca bir açık sigara” dedi dilini yuvarlayarak. Hemen içeride yakıverdi sigarasını ona nasihat edenler en çok da aman ha sigara içme diyorlardı. Birilerinin yapma dediği şeyi yapmak en büyük hobileri arasındaydı.
Tenha bir yer buldu kendisine. Birden çocukluğunu düşündü. Babasının silüeti geldi gözlerinin önüne. İstem dışı sakladı sigarasını. Ne kadar da özlemişti onu. Başını okşayışı geldi aklına. “Babam dağ gibidir” dedi kendi kendine tekrar etti bir kaç defa bunu. Gözleri doldu. Yüzünde hep keskin ve kararlı bir ifade vardı babasının; ama oğul dediği zamanki şefkat dolu bakışlarını unutmak mümkün müydü? Birkaç damla yaş döküldü çiğ kokulu toprağa.
Çocuk yaşta kaybetmişti babasını amansız bir hastalık onu Selim’den ayırmıştı. Babasıyla geçirdi son geceyi düşündü sonra. “Oğul” demişti. “Belki de yarın sabah ameliyatta sevgiliye kavuşacağım. Biz Allah’tan geldik ve yine ona döndürüleceğiz. Ölüm bir son değil oğul, yeni bir başlangıç” deyişi kulaklarındaydı hala… Bir nefeste bitiriverdi kalan sigarasını.
─Oooo Selim Bey teşrif etmişler. Haber verseydiniz aşağıda senin için bir karşılama töreni düzenlerdik. Hayırdır, seni dördüncü saat bekliyorduk. Erkencisin bugün.
Selim’den ses yoktu. Sadece bu alay faslının bir an önce bitmesini bekliyordu. Hemen hemen her gün bu cümleleri duymaya alışmıştı. O an Mahmut’la göz göze geldi. Birbirinin içini okur gibiydiler. Mahmut, Selim’in en iyi arkadaşıydı. Onun da babası evi terk etmişti. Miras olarak da evin büyük oğlu olan Mahmut’a yığınla sorun bırakmıştı. Küçücük bir beden naif bir kalp dayanmıyordu bazen. O da babası gibi kaçmak istiyordu ama kardeşlerinin hali bir an dahi gözünün önünden gitmiyordu. Hele en küçük kardeşi Sümeyra’nın sürekli yardım isteyen bakışları sevgi bekleyen yüreği Mahmut’un gözlerini terk etmiyordu. Sümeyra doğuştan zihinsel özürlüydü. Mahmut’a çok bağlıydı.
Mahmut ve Selim için bitmeyen bir kırk dakika nihayete ermiş, zil çalmıştı. İkisi de okuldan kaçmak konusunda uzmanlaşmıştı. Kimseye görünmeden okulun dışına atmışlardı kendilerini.
Göz göze geldiler. Nasıl da birbirlerini bulmuşlardı. Felakete sürüklenen insanların gönlünün birbirine akmasının en büyük kanıtıydı ikisi.
Mahmut cebinden sararmış bir şeffaf poşet içerisinde muhafaza ettiği tütün poşetini çıkardı.
Selim:
─Bana bir tane sarsana dedi.
Mahmut :
─Öğrenemedin gitti
Söylene söylene sarıp uzattı Selim’e sigarasını.
İkisi de aşkla yaktılar sigaralarını.
Bu arada hemen ilerideki taşlıktan iki çocuk sesi geliyordu. Gizlice yanlarına yanaştılar. On yaşlarında iki çocuk birbirleriyle tartışıyorlardı. Belli ki onlar da okuldan kaçmıştı.
Ufak tefek olan kız:
─Her zaman beni ihmal ediyorsun yine sevgililer gününde hediye almadın bana. Beriki kendini savunuyordu.
─Param yoktu. Yoksa seni hiç ihmal eder miyim? Dedi.
Mahmut ve Selim birbirine bakakaldı. Bu yaştaki çocukların haline gülünse mi ağlansa mı? Aslında toplumun içinde bulunduğu buhranlı halin, sıkıntıların, maneviyatın yokluğunun bir dışavurumuydu bu fotoğraf. Ayrıldılar oradan, Selim yine bestesi kendisine ait olan boşver ıslığı eşliğinde her gün uğradıkları uçurum kenarına doğru yol aldılar. İkisi çok seviyordu orayı. Okullarına çok yakındı. Hemen hemen her gün araya gidip uçurumda aşağıdaki derin boşluğu izlerlerdi. Uçurumu ölüm, oturup aşağıyı izledikleri yeri ise hayata benzetiyorlardı. İkisi için de hayatın zerre kıymeti yoktu ama bu uçurum onlara kısa bir süre de olsa hayatı sevmeyi öğretiyordu. Hayattayken ölümü seyretmeyi zevke dönüştürebilen kaç insan vardı bu dünyada.
Uçurumun kıyısındaydı ikisi artık
Mahmut’ta her zamankinden farklı bir hal oluştu. Selim o yüzden gözlerini ondan ayıramıyordu.
Sendeler gibi oldu Mahmut.
Hemen yakalayıverdi Selim kollarından. Ciğerlerini parçalarcasına hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.
Selim korkmuştu ama soğukkanlı olmaya çalışıyordu. Ne oldu Mahmut diye sordu ürkek bir sesle
Ne oldu? Diye tekrar sordu.
“Mahmut, Mahmut, Mahmut” diye bağırdı Mahmut’un bütün bedenini sarsarak.
Mahmut’sa cevap vermiyor sadece hızlı nefes alıp vererek aşağıyı izliyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
- Ahmedi Hânî ’Nin Şaheseri18 Mart 2018 Pazar 09:13
- UÇURUM7 Ekim 2017 Cumartesi 08:37
- MEHMET AKİF VE MAARİF SORUNU21 Nisan 2016 Perşembe 08:09
- Bilal KARAKURTSEZAİ KARAKOÇ VE DİRİLİŞ NESLİ
- Ziya TEPELİYAKAT VE GÖREV SORUMLULUĞUNUN BİLİNCİ
- Hülya AKCEBEGAZZE:KIYAMETİN PROVASI
- Bilal AKGÜLELEKLERDEN ELENECEKSİN
- Cevdet BALLIGERİ DÖN (DEPREMLE BERABER OLUŞAN EĞİTİMCİ GÖÇÜ ÜZERİNE)
- Ahmet BELLİBAŞ KARANLIK BİR GÜNDÜZE UYANIRKEN
- Ebubekir AytekinCUMHURİYET ÖNCESİ SOSYAL YARDIM KURULUŞLARI VE SOSYAL YARDIMLAŞMA
- Yakup ÇETİNKAYASEYYİD CEMÂLEDDİN AFGANÎ
- Akif AKMAN JÖN TÜRKLERDEN BUGÜNE ALGI YÖNETİMİ DERSLERİ
- Mehmet ÖZELPOST TRUTH (GERÇEKLİK SONRASI) ÇAĞDA FİLİSTİN SORUNUNU KONUŞMAK
- Sabri KELEPÇEKAHTA ÇAYINA
- Bilge ÇAĞLANMODERN EĞİTİMLE DEĞİŞEN DİNDARLIK
- Veli KARATAŞ “AKLA VEDA” AKL-I SELİME DAVET
- Mehmet ALTUNÜLKEMİZDEKİ EĞİTİMİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE YARINI
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |