Ziya Tepe: Hatıralar 9.Bölüm

20.05.2020
Ziya Tepe: Hatıralar 9.Bölüm

DOKUZUNCU BÖLÜM

Hazırlayan: Bilal Akgül

İslamcı Kesimin Siyasete Yaklaşımı, Siyaset Anlayışları

Bazı camialar ve fertler siyasetle ilgili şöyle bir vak’ayı anlatırlar. Medresede icazet alacak olan bir mollaya hocası siyaset ilmini de alması tavsiyesinde bulunur. Fakat molla, siyaset ilmini almayı gerekli görmeyerek teklifi kabul etmez. Şehrine dönen molla, bir cuma vaazında cami hocasının yalan yanlış şeyler anlattığını duyunca hocanın yanlışlarını düzeltmeye çalışır. Hoca rahatsız olur ve cemaati mollaya karşı kışkırtarak camiden çıkarttırır. Bu olayda aklı başına gelen molla, siyaset ilmini alması gerektiğini anlar. Medrese hocasına giderek siyaset ilmini almak istediğini ve bu konuda kendisinin haklı çıktığını söyler. Molla, medresede siyaset ilmini aldıktan sonra tekrar şehrine döner. Yine bir cuma vaazında aynı hocanın bazı yanlış dini bilgiler aktardığını görünce molla ayağa kalkarak “Ey cemaat! Bu hocanız mübarek bir zattır. Her kim sakalından bir kıl koparırsa cennete girer.” Diyerek cemaati hocaya musallat eder. Hocanın sakalından kıl koparmaya çalışan cemaat fertleri hocayı perişan ederler. Fert ve camialar siyasetin böyle bir şey olduğunu anlatırlar. Böyle bir siyasi anlayış İslam dini ile bağdaşmaz. Çünkü dini eğitim alan ve Allah’tan korkan biri ahiret inancını istismar ederek ve öc almak için cemaati kullanamaz. Mollanın güya siyaset adına bilinçli olarak yaptığının vebali, hocanın vaazında yaptığı yanlışların vebalinden daha ağırdır.

Said Halim Paşa: “Siyasetin temelinde ahlak vardır. Ahlakın da temelinde din vardır.” der. Yani bir Müslüman siyaseti din ve ahlaktan kopuk olarak algılayamaz.

Nasıl ki bir Müslüman için ticarette yalan söylemek, aldatmak, istismar etmek, rüşvet vermek ve almak, çalmak gibi günahlar yasak ise siyasette de bunlar yasaktır.

Siyaset bir toplumun kendi kendini yönetme ve temsil etme rüştüne mukabil olan alandır. Aynı zamanda yaratılış gayesinin yüce hedefine topluca yürüme ve yaşamanın ilmidir. Siyaset toplumun iskeleti gibidir. Nasıl ki iskeleti çöken bir beden et yığını ise siyaset bilinci oluşmamış ve oturmamış toplumlarda birer yığın teşkil ederler.

Siyaset, bir bilim ve sanat alanıdır. Bu konuda dünyada müstakil üniversiteler ve enstitüler kurulmuştur. Hatta öyle ki siyasetin bir alanında dahi yetişmiş dünya çapında kişiler mevcuttur. Diplomasi sahasında yetişmiş dünyaca ünlü Henry Kissinger’ı örnek olarak verebiliriz. Müslümanlar tarafından küçümsenen siyaset alanında Müslümanlardan dünya çapında kaç tane siyaset dehasını sayabiliriz ki?!  Öyle görülüyor ki bu dehaların sayısı bir elin parmaklarını geçemez. 2. Abdülhamit, Cemalettin Afgani, Aliya Izzetbegoviç ve Recep Tayyip Erdoğan gibi önderleri sayabiliriz. Temennimiz ülkemizde de siyaset alanında müstakil bir üniversitenin açılmasıdır.

Toplum içinde bireyler arasında kin, nefret, düşmanlık gibi duygularla insanları ayrıştıran ve aralarında ifsad tohumları ekenler, ne dinde ne de siyaset ilminde nasibi olan kimselerdir. Siyaset ilminde yüce idealler uğruna bireylerin ittihad ve kardeşlik duygularını muhafaza edebilmesi için düşmanı ve ifsad edici güçleri tanıması gerekir. Kendisini ve düşmanını tanıması ve ona göre hareket etmesi siyaset bilincinin gereğidir. Dost ve düşmanını gereğince birbirinden ayıramayanlar, dilimizde ahmak olarak nitelendirilir.

İki asra yakın bir zamandır İslam âleminin dünyada rüştünü ispatlayamamasının temel sebebi siyasi bilgi ve bilincimizin zayıflığıdır. Her nedense hemen hemen bütün Müslüman camialar ve bireyler, siyaseti herkesin bildiği zannındadırlar. Hâlbuki işler tam tersinedir. Başta İslam dinindeki siyasi bilgi ve bilinç, sonra da dünya siyaseti hakkında gereği gibi bilgiye, anlayışa sahip olan Müslümanları görmek maalesef ender rastlanan bir durumdur.

Malezya’nın önde gelen İslam bilgini Nakib el Attas, Müslümanların ekseriyetinin bilerek veya bilmeyerek, sözlü veya fiili olarak bize tahakküm eden küfür güçlerini beslediğini dile getirir. Bu görüşe ben de katılıyorum. Şayet durum böyle olmazsa idi, emperyalist güçler bu derece İslam âlemine hükmedemezlerdi. Mevcut tablo, Müslümanların siyasi bilinçlerinin ne derece zayıf olduğunu Nakib el Attas’ın teşhisi de pekiştiriyor. Kısaca: Son iki asırlık İslam tarihi siyaset alanında yetersiz kalıp kaybettiğimize şahitlik etmektedir.

Ülkemizdeki cemaatlerin ekseriyeti sağlıklı bir siyasi gelişime destek olmaktan çok köstek olmaktadır. Bu camialar kesinlikle İslam siyaset anlayışına ve ilmine de sahip olmalıdırlar. Aksi halde farkında olmadan ülkemizin istikbaline de zarar verebilirler. Unutulmamalı ki camialar yüce hedeflerine beraber hareket ederek ancak ulaşabilirler.

Müslüman siyasi konuda tarafsız olamaz. Toplumu, inancı ve değerleri için hangisi faydalı ise onu desteklemekle mükelleftir. Önde gelen âlimlerimizden İmam-ı Rabbani ve Bediüzzaman gibileri bu konuda duyarlı davranmışlar ve kendilerine düşen görevleri yerine getirmişlerdir. Bu âlimlerimiz kendilerini siyaset üstü görmemişlerdir. Hatta kendini siyaset üstü görenlerin İslam’a karşıt güçlere hizmet ettiklerini ifade ederler. Siyasette tarafsız davranmak en azından Müslüman kardeşlerini desteksiz bırakmaktır.

Batılı sömürgeci güçlerin, Müslüman ülkelerin niçin içişlerine müdahale ettikleri sorusuna verdikleri cevap bizler için onur kırıcıdır. Onlara göre “Müslüman toplumlar kendi kendilerini idare edemedikleri için bu toplumları yöneterek hizmet ediyoruz. Yoksa bu toplumlar birbiri ile çatışıp kaosa sebep olurlar.”

İslami Camiaların Eğitimleri ve Sorunları İlgili Birkaç Not

Ülkemizdeki İslami şahsiyetlerin ve camiaların yanlış tutumlarından biri de şahısların sahip oldukları yüksek ideal ve takvayı ölçü olarak almak yerine kişilerin sahip olduğu veya olacakları makam ve zenginliği ölçü almalarıdır. Bu tutum ve yaklaşımımızla bahsettiğimiz şahısların “ene”lerini kabartmakla taltif etmiş oluruz. Dolayısıyla şahısların üstünlüklerinin ölçüsünü makam ve zenginliğe bağlamış oluyoruz. Tabii olarak bu şahıslar da bu kompleks altında kendini görür ve ona göre de hareket eder. Dolayısıyla bunlar kendilerini toplumdan farklı bir zümre olarak görmeye başlarlar. Öyle ki bizzat kendi ellerimizle manevi hastalıklı kişiler üretmiş oluyoruz. Sonra da bunların davranış ve tutumlarından dolayı bol bol şikâyet ediyoruz.

İslam’da üstünlüğün temel ölçüsü takvadır. Tabii olarak bu ölçülere sahip olan insanlar toplumun kalbinde yer bulur ve halkın sevgisine mazhar olurlar. Allahu Teâlâ’nın kendi indinde insanlar arasında kabul ettiği takva ölçüsünü maalesef biz Müslümanlar kullanmakta zafiyet gösterdiğimiz için de bunun bedelini şahıs ve toplum olarak ödüyoruz.

Yanlış kullandığımız kriterlerden biri de ahlakîliktir. Ahlaklı kişileri fıtraten sevmemize rağmen pratikte yine makam ve para sahiplerine daha fazla ilgi ve alaka gösteririz. Bu ölçüyü önde gelen âlimlerimiz kişilerin imanî zaafiyetlerine yorumlarlar.

Ülkemizdeki yükseköğretim öğrencileriyle ilgilenen ve maddi destekte bulunan bir kurumun önde gelenlerine “İktisadi ve Ticari İlimler Fakültesi’nde okuyan Recep Tayyip Erdoğan ile İstanbul Tıp’ta okuyan birisi yanınıza geldiğinde tıpta okuyana daha çok değer verir ve destekte bulunmaya çalışırdınız.” demiştim. Bu ölçü ve yaklaşımın eksik ve tutarsızlığına pratik hayatta çok şahit olduk

Tarihten de bir misal vermek istiyorum. Medine’de Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile görüşmek için zamanın tanınan şahıslarından Ebu Süfyan ile Bilal-i Habeşî beklemektedirler. Peygamber Efendimiz (s.a.v) önce Bilal-i Habeşî’yi çağırınca Ebu Süfyan kendi kendine: “Benim gibi tanınan bir kabile reisi dururken Bilal-i Habeşî gibi köle olan birisini benden önce nasıl kabul edebilir?” diye içerler.

Nasipse devam edecek…

Bu haber toplam 1080 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.