Ziya Tepe: Hatıralar 3.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 3.Bölüm

Üçüncü Bölüm

Hazırlayan: Bilal Akgül

80’lerde Öğrencilerin ve Ülkenin Atmosferi

Öğrenciler arasında (ortaöğretim öğrencilerinde) Kâhta’da en etkili ideoloji sosyalizm idi. Grup olarak da solcu kesimdi. Sonra Türk milliyetçileri daha sonra da İslamcı kesim geliyordu. İslamcı kesim sayı olarak fazla olsa da etkinlik olarak milliyetçilerden geride idi.

1979 ve sonrasında ise tüm İslam âleminde olduğu gibi Türkiye’de de Afgan cihadı, İran İslam Devrimi ve SSCB’nin yıkılması ile beraber güçlü bir İslamcılık cereyanı oluştu. Ben bu İslamcılığı dönemin güçlü moda akımı olarak görüyorum. Çünkü daha sonraları kendini bu moda fikre kaptıran İslamcıların ekseriyeti bu düşünceden ve davadan uzaklaşarak kimileri kendilerini dünyevi isteklere, kimileri de kavmiyetçi gibi farklı görüşlere bıraktılar. Demek ki tahkiki imana taalluk eden bilinçli İslami düşünce ve anlayışını idrak ederek seçtiklerinden dolayı değil de zamanın güçlü fikir akımına kendilerini kaptırmalarıdır seçimleri. 2000’lerden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde oluşan kavmiyetçi fikir cereyanının moda olması gibi.

80’lerden sonra Müslümanlar arasında cemaatleşme yaygındı. Cemaatlerin başındaki kişiler İslam idealine göre çekirdekten yetişmiş ve güçlü deneyimlere sahip değillerdi. Bu sahada ayağa kalkmaya çalışan bir çocuk misali birçok şeyleri yanılma ve deneme üzerine idi. Üzüntü verici olan şey bu kesimlerin deneyim ve gelişmelerini ileri seviyelere taşıyamamalarıdır. Yoksa daha sonraki aşamalarda, bu yapı ve cemaatler güç kaybetmezlerdi.

Okulun Bitişi ve Kâhta’ya Dönüş

Ocak 1980 de tayinim çıkmasına rağmen önceden haberdar olmadım. Ancak nisan ayının başında Kâhta Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından haberdar edilmemle 10 Nisan 1980’de Merkez Kömür Ortaokulu’nda göreve başladım.

1980 darbesinden hemen sonra da İl Milli Eğitim’in ısrarlı teşviki ile okula müdür vekili olarak atandım. Babamın vefatı nedeniyle de Ocak 1981’de Kâhta İmam Hatip Lisesi’ne tayinimi aldırdım.

Kâhta’da göreve başladığımda mahallede ve çevrede namaz kılan bir öğretmen olarak parmakla gösterildim. O dönemde hem Kâhtalı öğretmenlerin sayısı çok azdı, hem de öğretmen olup namaz kılan ve camiye giden çok enderdi. Tabi bu durum çevre tarafından ilgi ile karşılanıyordu.

Öğretmenlik dönemim boyunca öğrenci, öğretmen ve halkla diyaloğum daima iyi idi. Hassaten de öğrencilere ilgim çok fazla idi. Belki binleri bulan öğrencilerin evlerine ziyarette bulundum. Kendileri ile de yakından ilgilendim. Öğrencilere okuma ve ilim aşkı, üniversitede okuma hevesi, dinini ve kültürünü öğrenme ve önemseme gibi hasletleri kazandırmaya çalışıyordum. Bundan dolayı da öğrencilerin bana karşı olan ilgileri fazla idi. Öğrencilerdeki yetenek ve dinamizmin harekete geçmesine katkıda bulunarak onların başarısını sağlamaya çalışırdım. Öğrencilerimden biri beni gördüğünde şunu dile getirme gereği duyar: “Ben dağda sürü güderken Ziya Hoca gelip köyde beni buldu. Benimle ilgilendi. Okumama ve gelişmeme vesile oldu.”

O dönemlerde üniversite sınavı Adıyaman’da gerçekleştirilmezdi. Sınava girmek isteyenler yakın illere (Diyarbakır, Malatya gibi) gitmek durumunda idi.  Ben öğrencilerle beraber, bazen özel minibüs veya şehirlerarası minibüsle sınava girilecek şehre giderdik. Onlara, o illerin tarihi ve turistik yerlerini gezdirirdim. Kitapevlerine giderdik. Bazen tanınmış yazar ve şahsiyetlerle görüştürürdüm. Mesela, iki ayrı seferde sınıf öğretmeni olduğum öğrencilerimle Şanlıurfa’da tanınan yazar rahmetli Abdulkadir Badıllı ’yı ziyaret etmiştik. Öğrenciler, tarihi yerleri gezmekten çok böyle bir şahsiyetle tanışmaktan, konuşmalarını dinlemekten memnun kalmışlardı. Badıllı Hoca Bediüzzaman’ın özel eşyasını bulundurduğu odaya da bizleri alarak özel eşyalarını görmemize de vesile olmuştu. Özellikle Bediüzzaman’ın eşyaları için kullandığı tahta sandık ile Halid-i Bağdadi’nin cübbesinden çok etkilenmiştik.

Ayrıca, öğrencilerime tarihi ve turistik yerleri gezdirirken, onlara tarihi eserlerin kıymetini bilmelerini ve bu eserlerin korunmasının önemini aşılamaya çalışırdım. Dolayısıyla öğrencilerin zihinlerinde de medeniyet aşkı ve ufkunu oluşturmaya çalışırdım. Bu gezilerde gezilen yer hakkında mutlaka detaylı bilgilendirme de yapardım. Bazen de gezilen yerin tarihi önemini bilmeyen ve idrak edemeyen öğrencilerden bazıları: ”Hocamız niye bizi bu dağlarda, taşlarda gezdiriyor “ diye tatlı serzenişlerde de bulunurlardı. Gezilerimizin her seferinde, öğrenciler arasında bilgi yarışması düzenlerdik.

Köyden İmam Hatip Lisesine gelen öğrencilerimizin birçoğu tek odalı bir mekânda kalırlardı. Bu odanın içinde hem yemeklerini pişirir, temizliğini kendileri yapar hem de bu ortamda ders çalışırlardı. Bütün bu sıkıntılara rağmen öğrencilerimiz eğitim alanında büyük başarılar kazandılar.

Bu öğrencileri evlerinde ziyaret eder, birlikte oturur, hal ve hatırlarını sorardım. Kendileri ile sohbette bulunur ve hassaten okuma ve ilim idealine sahibi olmaya teşvik ederdim.

Ortaokul son sınıf dâhil, liseli öğrenci grupları ile uzun süreli kitap tahlilleri yapardım. Bu çalışmalarda bulunanlar minnettarlıklarını ve şükranlarını hâlâ dile getirirler.

Girdiğim sınıfların öğrencilerinin hemen hemen hepsinde okuma kitapları bulunurdu. Bununla ilgili bir iki anımı paylaşmak istiyorum: Lise son sınıfta bir dersimde okul müdürü ve yardımcıları dersime girip öğrencilere ellerini başlarının üstünde tutmalarını söyledikten sonra kitap kontrolü yapmışlardı. Gayeleri hangi öğrencinin hangi kitapları okuduğunu tespit etmekti. Çünkü okunan her kitaba okul yönetimi ve bir kısım öğretmen tahammül etmiyordu.  

Öğrencilerin bir dersi boş olduğu zaman büyük bir sevinçle hemen kitaplarını çıkarıp okumaya başlarlardı. O yıllarda Şehid Seyyid Kutub’un 16 ciltlik Fizilalil Kur’an ve Mevdudi’nin Tefhimül Kur’an tefsirlerini okuyan birçok öğrencimiz vardı. Ortaokul son sınıfından Mehmet Başar adlı bir öğrencimiz iki ayda bir kitap hacminde çıkan Dünya ve İslam dergisini düzenli olarak takip eder ve tamamını okurdu. Öğrenciler arasında o derece azimli ve geniş çaplı okumalar yapılıyordu.

Turgut Özal ‘ın Müslüman Yapılar Üzerindeki Tesiri ve Cemaatlerin Özal’a Bakışları

Özal’ın cemaatler üzerinde çok olumlu katkılarının olduğuna inanıyorum. Turgut Özal icrada başta olduğu sürece Müslüman cemaatler de güven içinde idi. Biliyorsunuz Turgut Özal’ın icraat konumundaki Başbakanlıktan ayrılıp Cumhurbaşkanı seçilmesi hassaten bölgemizde ve Türkiye genelinde bir kısım Müslüman camia arasında çatışmaların olması gibi Müslümanları töhmet altında bırakacak birçok vak’a meydana geldi. Örneğin Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Sivas-Madımak Olayı, Güneydoğu Anadolu bölgesindeki cemaat çatışmaları ve Doğu ve Güneydoğu’da çok sayıda ilim adamı ve önder konumundaki şahsiyetlerin ortadan kaldırılması gibi… Ben bu boyutun Müslüman cemaatler arasında gereğince konuşulup tartışmasının ve sağlıklı bir değerlendirmesinin yapılmadığı kanaatindeyim. Meseleler fayda-zarar boyutlarıyla ele alınır, sadece işlerin zararlı ve eksik yönlerine takılı kalınamaz.

80 darbesinden sonra Müslüman kesimlerde düşünce boyutuyla az veya çok bir radikalizm mevcuttu. Bunda bir yönüyle selefilik anlayışı, Afganistan’daki mücadelenin cihad yönü ve İran’daki İslam Devriminin de etkisi vardı. Bu nedenlerden dolayı o dönemde oluşan hemen hemen tüm İslami cemaatler parti sistemine, dolayısıyla Turgut Özal’a karşı, en azından duyarsız kalıyorlardı.

Turgut Özal’ın Türkiye’de halkın iradesini yönetimde güçlendirmesi ve hâkim kılmaya çalışması, halkın ekonomik açıdan önünün açılması, İslami kesimin korunması ve güçlenmesine müsamaha göstermesi gibi nedenlerle emperyalist güçler rahatsız oluyor, O’na tahammül etmiyorlardı. O dönemde rahmetli Özal’ın iç siyasette çektiği bütün sıkıntıları daha çok buna bağlıyorum. İslamcılar, Özal’ın Türkiye’ye yaptığı bu kazanımları gereğince önemsemiyorlardı ve değerini bilmiyorlardı. Özal’ın başbakanlığı bırakması ile beraber, ülkemizin ve cemaatlerin geçirdiği büyük sıkıntılar ve yaşadığı badireler bunun delilidir. Necip Hablemitoğlu bu dönemi ülkemizin yaşadığı en karanlık ve en hazin dönemi olarak ifade eder. Özal, büyük ihtimalle hizmetlerine tahammül etmeyen düşman güçler vesilesiyle ortadan kaldırıldı.

Bu Dönemde İslami Cemaatlerin Kurumsallaşma Süreci ve Bunda Etkili Olan Faktörler

80 öncesi İslami yapılanmalarda kitap okumak ve ilmi faaliyetten daha fazla hareketlilik ve eylemsellik vardı. Tıpkı sol ve milliyetçi kesimlerde olduğu gibi… 80 darbesi ile beraber Müslümanlar arasındaki hareketliliğin sükûn bulması ve İran’daki devrimin etkisi ile ülkemizde Müslüman camialar arasında müthiş bir düşünme ve okuma faaliyeti oluştu. Müslüman camiaların önde gelenlerinin birçoğu 80 darbesinin bize geçmişimizi düşünüp değerlendirmeyi, daha sakin ve rahat okuma imkânı oluşturduğunu anlatırlardı. Bu kitap ve okuma sevgi ve ilgisinden dolayı Müslüman camialar, kitapevleri etrafında bir araya gelerek bir kısım camiaların aynı zamanda bu kitapevlerinin ismi ile de anılmalarına vesile olmuştu. Diyarbakır’da Menzil Kitabevi Menzil Grubu adını, İlim Kitabevi’nden İlim Grubu, Malatya’da Talebe Kitabevi Talebe Grubu gibi…

Bu kitabevleri ile yetinmeyen İslami gençlik sol kitabevlerinde, sol yayınlarının da kitaplarını çok yoğun olarak alıp okurlardı. Diyarbakır’daki sol kesimine ait Karınca Kitabevi’nde sol kesimden belki daha fazla İslamcı kesim gelen kitapları alıp okurlardı. Bu dönemde İslami gençlik kitabevleri ve çay ocaklarını mekân edinirlerdi. Konuşmaların, tartışmaların, okuma ve değerlendirmelerin çoğu buralarda yapılırdı.

Sağlık dolayısıyla Diyarbakır’da bulunduğum bir zamanda bir kitabevine İran Şahı’nın son Genel Kurmay Başkanı Karabaği’nin anılarını anlattığı hacimli kitaptan 400 adet geldiğini söylemişlerdi. Ve bu kitapların tamamının satılacağı söylenmişti. Bu da o dönem Müslüman gençlerin nasıl bir okuma faaliyeti içinde olduğuna işaret eder.

1984’ten sonra Kâhta’da Müslüman gençlik arasında İnsan Kitabevi’nin de böyle bir misyonu vardı. Bunda bu kitabevinin sahibi olan Muhammed İnsan’ ın (Fakirullah) büyük payı vardı. Kâhta’nın Doluca köyünden ve sadece ortaokul 1’e kadar okuyan biriydi. Kâhta İmam Hatip Ortaokul birinci sınıfında dersine girdiğim ve tanıdığım bu öğrenci okulu bıraktıktan sonra da köyde kendisiyle irtibata geçtim. Kitap okumasını ve kültürlenmesini köyde sağlamaya çalıştım. Köyde çobanlık yapan bu arkadaş, kitaba meraklı ve çok okuyan biriydi. Dinamik ve insanlarla irtibatı güçlüydü Daha sonraları bu arkadaşın Kâhta’da kitabevi açmasını teşvik ettim. İnsan Kitabevi böylece kurulmuş oldu.

İnsan Kitabevi, gençler arasındaki iletişimi sağlayan ve İslami kültürle besleyen bir merkez konumunda idi. O dönem, yeni çıkan kitapların bulunduğu ve çok satılıp okunduğu bir mekân idi. Bu dönemde kitaba olan rağbet çok yüksekti. Ve bu kitabevi Müslümanların gelip oturduğu, mevzuların konuşulduğu, tartışıldığı ve iz bırakan bir kültür merkezi konumunda idi. Bu merkezin daha sonraları tüm Türkiye’deki Kitabevlerinin akıbeti gibi misyonu zayıflamış, kitapçılık yönünden de talebin azalmasından dolayı eski zenginliğini yitirmiştir.

O dönemin derin odakları İslami kesimin çok kitap okumasından büyük rahatsızlık duyarlardı. Haftalık çıkan bir dergi o dönemde bir sayısını istihbaratın İslami kesimlerin okumasındaki rahatsızlığını kapak konusu yapmıştı. İlçemizde de aileler için de bu kaygı mevcuttu. Yani anlayacağınız kitap okumak bir nevi bir suçun aleti gibi idi ve halk arasında risk olarak telakki edilirdi. Bunun için de hassaten kitapevleri takip ve gözetim altında tutulurdu. Okuyan kesimler de bunun farkında idiler. Hatta bu durum bazen kişilerin birbirlerinden şüphe ile bakmalarına bile sebep oluyordu.

1980 sonrası tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de İran’da gerçekleşen devrimin gençlik üzerinde büyük bir etkisi olmuştu. Bu durum Müslüman olmayan Batılı filozofları bile etkilemişti. Bu devrimden merak eden veetkilenen Muhammed Fakirullah da İran’a giderek bir buçuk yıl kadar orda kalmıştı. Mezhepçiliğe ve milliyetçiliğe karşı olan bu arkadaş kaldığı süre içinde mollaların özellikle de mezhepçiliğine karşı duruş sergilemiş ve onlarla mücadele etmişti. İran dönüşünden sonra kitabevi açtığında bu mekânın gözetim altında tutulduğunu ifade ederdi. Bildiğimiz kadarıyla istihbarattan bir grubun komplosu ile tutuklanarak içeri atılmış, bu süre içinde büyük işkencelere maruz kalmıştı. Çekilen işkencelerin bu arkadaşın üzerindeki sonradan çıkan olumsuz etkileri göz ardı edilemez.

Nasipse devam edecek…

Bu haber toplam 1393 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.