Moda Kimlikler Konulu Program

28.04.2019 23:20:45
Moda Kimlikler Konulu Program

 Moda Kimlikler Konulu Program

Diriliş Kitap Kahve’de “Moda Kimlikler” konulu program düzenlendi. Program eğitimcilerin, ev hanımlarının, genç kızların yoğun katılımı ile gerçekleşti.

Program, Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Kur’an tilavetinin ardından Eğitimle Diriliş Derneği Bayan Birimi Sorumlusu Melek Bellibaş sözü alarak Kitap Kahve’de yapılan etkinlikler hakkında bilgi verdi. Bellibaş yapılan faaliyetleri açıkladıktan sonra sözü Esma Bozkurt’a bıraktı.

Esma Bozkurt konuşmasına kimlik tanımını ve kimliğin tarihi süreç içerisindeki savrulmalarını açıklayarak başladı.” Kimlik kavramı, uzun bir tarihi olmasına rağmen yirmi birinci yüzyıla kadar popüler olarak kullanılmamıştır. Dünyada hiç bir canlı birbirinin aynı değildir. Yani farklılıkların ifadesinden ortaya çıkan kimliğe insan bir anlamda muhtaçtır. Dolayısıyla kimlik, bir kişi veya grubun kendisini diğerleri arasında tanımlaması ve kendini diğer kişi veya gruplar arasında bir konuma yerleştirmesi olarak tanımlanabilir.

ise hakim olan düşünce ve sahip olunan savrulan kimlik modanın esaretine girmiş olan kimliktir. Moda özerklikten yoksun, başka bir yere dayanmak zorunda olan, ilgi çekmeye, biricikliğe gereksinim duyan bireylerin asli faaliyetidir. Modanın gelişimine baktığımızda kentlerin gelişimi ile doğru orantılıdır. 18. Yüzyıldan itibaren sanayileşmedeki gelişmeler önce İngiltere, daha sonra neredeyse tüm Avrupa’da pek çok insanın kentlere göç etmesiyle sonuçlandı ve artık “kent toplumu”ndan bahsedilmeye başlandı.

Kent toplumu ile beraber yabancılaşan insan, sonunda kendini güvensizlik içinde hisseder ve bu güvensizliğini, topluma uyma yoluyla çözmeye çalışır. Kendisini, “öbür insanlara benzeyebildiği ölçüde” güvenlik içinde hisseder. Modanın gelişme etkenlerinden biri de bireye, kalabalıkların, yani genelin içine dahil olma vaadi vermesidir. Moda bir taraftan ‘genel’in verdiği  rahatlığı sağlarken, diğer tarafta kendi içinde stiller yaratarak biricikliğe duyulan ilgiyi de doyurur. O halde modanın gelişimini kentlerin ve elbette ticari kapitalizmin gelişimi ile bağlantılıdır.

Moda, sürekli değişen giysi ve aksesuarları içeren bir alan olmanın dışında; kişilere sahip ol-dukları ürünlerle nasıl görünecekleri, nasıl hissedecekleri konusunda bir nevi yeni kimlikler sunmaktadır. Örneğin, çeşitli giysi ve aksesuar markalarına ait reklam sloganlarında “içinizdeki çılgın kadına hitap ediyor” gibi örnekler kaynağı belirsiz bir şekilde zihinde canlanabilmektedir. Moda ile, kimlik görselliğe indirgenerek, görselliğin kimlik üzerindeki etkisi açıkça ortaya çıkıyor.

Modanın ideal bedeni de vurguladığını, nasıl olması gerektiğini söylemiştik. Burada yine delil olması açısından moda yarışma programlarını örnek olarak verebiliriz. Jüri ve yarışmacılar tarafından yapılan değerlendirmelerde giyilen kıyafetin “zayıf ve uzun” gösterdiğini ve bu sebeple yapılan tercihin başarılı olduğunu, diğer yandan kıyafetin “şişman ve kısa”gösterdiği ölçüde başarısız bir tercih olduğu belirtilerek olması gereken ideal beden her zaman “ince ve uzun” olarak vurgulanmaktadır.”cümlelerini aktardıktan sonra modanın sonucu ortaya çıkan tüketim çılgınlığı akımını örneklerle açıkladı.

Bozkurt konuşmasına şu şekilde devam etti:” Reklamlar yoluyla üretilen mevcut ürünler tüketici adaylarına sunulmakta, bunların satılması için insan psikolojisinin zayıf noktalarından yararlanarak kampanyalar yapılmakta. Promosyonlar, indirimler, taksitli alışverişler, 3 al 2 öde şeklinde ödemeler vb… Bireylerin satın almanın ne kadar kolay olduğu konusunda beyin yıkaması yapılıyor. Cebinde tüketimi yapacak parası olmayan bireyler, yapılan kampanyalarla tüketebiliyorlar hem de hiç de ihtiyaçları olmayan bir ürünü… Reklamlar sayesinde toplum kendisine dayatılan ürünleri seçmeden, sadece ‘herkeste var’ diye kullanmaya başlıyor. Aradan geçen 5 yıl sonra Ayy, ben nasıl almışım o ürünü… diyerek beğenmediğini ve isterik bir krizle aldığını ifade ediyor. Şimdiki aklım olsa almazdım” sözü ise dayatılan reklam gerçeği.

Tüketim çılgınlığını zirveye taşıyan unsurlardan biri de  kredi kartlarıdır. Harcayacak parası olmayan bireyler belki uzun zaman ancak para biriktirip alabileceği ürüne kartlar sayesinde, anında sahip olabiliyor. Kredi kartlarındaki öteleme, taksitle ödeme, mil kazanma, puan biriktirme, anında kredi çekme gibi kendince avantajlarla kazandığından daha fazlasını harcayabiliyor. Durumun vehametini fark etmiş olsa gerek ki İngiltere’de kredi kartlarının üzerinde “tehlikeli madde”yazılmış durumda.. Türkiye’de ise kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 619 bini geçmiş vaziyette. 95 milyon kredi kartı sayısı 80 milyonluk Türkiye de çok değil mi? Beşikteki bebeğin bile kredi kartı var bu durumda…

İhtiyacı için değil, manevi tatmin duygusunu geliştiren satın alma davranışı, yaşadığı her başarısızlıktan sonra tekrar almaya itiyor. Bunun sonucunda doyumsuz bireyler ortaya çıkıyor. Her zaman daha fazla isteyen, tüketen, harcama yaparak mutlu olacağını sanan bireyler.. Ancak ortaya çıkan sonuçlar tam tersi tükketikçe doyumsuzlaşan ve mutsuz bireyler.. Çünkü somut veriler bize açıkça bunların mutluluk sağlamadığını ispatlar niteliktedir. Örnek, Norveç.. Dünyanın en zengin ülkesi ancak en mutlusu değil.. Aksine dünya sosyologlarının araştırmalarına göre dünyanın en mutlu insanları ; sırasıyla Vanuatu, Bangladeş ve Gana’da.Baktığımızda dünyanın zengin ülkelerinin gerisindeler ancak mutlulular..Sebep; kapitalizmin, modanın ağına takılmamış, mütevazi köy yaşamına devam edip beraber hareket eden, sahil kenarlarını işlevsel olarak kullanıp kendileri üreten-çılgınca tüketmek yerine-,doğayı aktif kullanıp orman ve doğa etkinliklerini hayatın parçası haline getirmek gibi unsurlarla mutluluğu maddiyata yüklemeyen topluluklar olmalarıdır.

Tüketim çılgınlarını destekleyen diğer bir platform da “AVM”lerdir. Birer tüketim mabedi olan Avm’lerde girince veya sonuna doğru bir baş ağrısı hissedersiniz. Oksijen oranı normalde %21 optimum oranı, oralarda ise %18,5’tir.Az verirler sebep, insanları aptallaştırarak alışveriş yapmalarını sürdürmektir.Dikkar edilirse Avm’ler de saat bulunmaz, dışarıyı -gökyüzünü görmek zaten mümkün değildir-görüp vaktin nasıl geçtiğini takip edemezsiniz,zamandan habersiz bir şekilde ultraviyole ve radyoaktive ışınları maruz kalararak sersemleşir alışveriş yapmayı sürdürürsünüz.(Bu sistem böyle bir sistem)Şu veriyi de aktarmadan geçemeyeceğim: İstanbul kadar Avm’ye sahip başka bir dünya şehri yok..

Düğünlerimize gelince tam bir trajedi..Bu alanda da modanın diğer bir adı olan kapitalizmin kurbanı olmuş durumdayız.Sırf “desinler” veya “demesinler” diye yaptığımız masraflarla bugün 22 bin kişinin açlıktan öldüğü dünyada dengeleri değiştirebilme gücüne sahibiz.Düğün öncesi yapılan “organizayon” adı altında zerre faydası olmayan sadece göze hitap eden kabaca salt gösteriş için yapılan mekan süslemeleri, takı yarışları sebebiyle düğüne gelmeye çekinenler.. Haremlik-selamlık ilkesini barındıran dinin sahibi olduğumuz ancak meydanda kızlı erkekli oyunların eksik olmadığı düğünlerimiz..Ekranlardan öyle gördük çünkü yapmazsak olmaz düğünümüz cenazeden farksız olur.”

Tüketim çılgınlığı ile alakalı birçok sayıda örnekleri açıkladıktan çözüm konusunda neler yapılabileceğine geçti.

“Bütün bu sorunların temelinde manevi  değerlerden uzaklaşmış insan bulunmaktadır. Dolayısıyla öncelikle sorunun çözümüne insanın aşkın değerlerle tanıştırılıp bu değerlerin benimsetilmesiyle başlanmalıdır.Değerlerimizn kaynağı olan Kur’an ve sünnet bu bataklıktan kurtulma adına bizlere ne söyler? Bu konuyu İslam’ın israfa bakışı ve denge kavramıyla beraber açıklarsak yapmamız gerekenler açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Tüketim ve harcamanın en aşağı derecesi cimrilik, itidali iktisad ve kanaat, aşırısı ise israftır. Şimdiye kadar bahsedilen tüketim çılgınlığının ortaya koyduğu tablo tartışmasız bir şekilde israftır. Kur’an ölçülü olmayı, israf ve cimrilikten kaçınmayı emretmekte, israf edenlerin şeytanın dostu olduklarını haber vermektedir. Kur’an’ı Kerim gereksiz ve aşırı tüketimi uygun görmez, daima orta halli tüketimi emreder. Ölçülü tüketim, hem nimete karşı saygı ve hem de nimetin asıl sahibine yönelik bir şükür ifadesidir.

 A’raf Sûresi 31. Âyet de : “Ey Adem oğulları! Her namaz esnasında güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”

Allah’ın sevgisini kaybettirecek kadar kötü bir durum. Allah’ın sevgisini kazanmanın yollarından biri  israftan kaçınma olarak belirtilmiştir. Diğer yandan ayete baktığımızda israfı yasaklayabilirdi ancak yemenin içmenin meşru olduğu hatta özellikle “yeyin,için”diye tavsiye etmesi dikkat çekicidir. Ayetten de anlaşıldığı gibi giyinme, yeme-içme helal, ancak aşırıya kaçmak, israf haramdır.

Diğer bir ayette(Furkan 67) “Onlar ki harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar, ikisi arası orta yolu tutarlar.”

Kur’an hayırda bile olsa ölçülü olmayı emretmiş, Hz. Peygamber de ibadette bile olsa aşırı gidenlerin kendi kendilerini mahvettiklerini ve bu tür davrananların eninde sonunda bu sıkıntıyı yaşayacaklarını bildirmiştir. Bunun bir örneği olarak Hz. Peygamber de malın tamamını tasadduk ya da vasiyet edilmesini yasaklamıştır.

Bu eylemlerimizin sebeplerinden biri de Yüce Allah’ın ayetlerde sıkça vurguladığı “Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?(Enam 32.) bu hususa kulak tıkamışlığımızdır..Ölümü ve ahireti unutunca dünyayı dalışlarımız asıl gayeyi unutmamız doğal olarak gerçekleşiyor.

Aşkın değerlere inanan insan, Allah’ın, kainatın ve kainattaki her şeyin yaratıcısı, gerçek sahibi olduğunu bilir. Kendisinin de yeryüzünün imarından sorumlu (halife) ve emanetçi olduğu bilinciyle hareket eder..”

Çözüm kısmını bazı hadislerden de örnek verip denge halini vurguladıktan sonra konuşmasına şu cümlelerle son verdi:

“Gelin bugün hep beraber bir birimize söz verelim şu saatte bir karar alarak buraya gelişimizi anlamlı kılalım da vazgeçelim şu lüzumsuz harcamalarımızdan..işimizi görmeyenleri çıkaralım evlerimizden verelim başkasına merhem olsun yarasına .. veya işimizi görmeyecek  ihtiyaç fazlası olan tamamen başkasında gördüğümüz için bizde olmasını istediklerimizden vazgeçelim..Alacağımız şey hususnda birkaç kere düşünüp,şu hususları almadan önce mutlaka soralım kendimize:Alacağım bu şeyi kaç defa kullanacağım?,buna gerçekten ihtiyacım var mı?(samimice sor vicdanına),ben bunu  alırsam nerede kullanacağım? veya buna vereceğim parayla daha uygununu bulabilir miyim diye kendine sor ve araştır..

Söylemlerimiz sloganlarda kalmamalı.. bazı şeyleri sorgulayıp tefekkür etmeliyiz..Biz bu çılgınlığın, sıkıca takip edilen modanın neresindeyiz..Ne yapıyoruz? Nereye gidiyoruz? Kime, neye yatırım yapıyoruz?Tavsiye edilen denge halinin neresindeyiz..

Program Diriliş Kitap Kahve’nin ikramı ile sona erdi.

 

 

 

 



Bu haber toplam 1086 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.