Ziya Tepe: Hatıralar 2.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 2.Bölüm

2.BÖLÜM

Hazırlayan:Bilal Akgül

 

Eski Kâhtalı Bekir’in Hikâyesi

Benimle aynı sınıfta olan, okumaya ve ilme hevesi olan Bekir Özkazanç adında yakın arkadaş olduğumuz bir köylümüz vardı.

1972 yılının yaz ayı idi. Bekir, okumaya ve kitaba ilgisi olan bir arkadaşımdı. Bu yaşına rağmen hem dini kitap okumayı çok seviyor, hem de İslam’ın uygulamaları konusunda ilgili idi. Çevresindekilerle de bu hassasiyetini paylaşırdı.

Bekir, Eski Kâhta Köyünde Değirmenbaşı suyu mesire alanında Bediüzzaman’a ait küçük bir risalesini okurken zamanın Damlacık Karakol Komutanı, Kıran Köyü’nden Damlacık’a gelirken yol üzerinde bulunan Değirmenbaşı’nda Bekir’in kitap okuduğunu görür. Yanına giderek ne okuduğunu sorar. Ve elinden kitabı alır. Bekir’i de yanına alarak önce köyüne gider. Ev didik didik edilerek evdeki kitaplara el konulur.

Daha sonra Damlacık karakoluna götürülür. Olayla birlikte askerler ailesinin uzun girişimleri neticesinde Bekir nezaretten çıkarılır. Karakolda gece boyunca kendisine dayak atıldığını ve her tarafının şiştiğini ve annesine bunu söylemediğini bana söylemişti. O kadar işkence yapılıyor ki, Bekir oturmakta güçlük çekiyor, vücudunun birçok yerinde şişkinlik ve morluklar oluşuyor.

Köye getirilen Bekir, kısa bir süre sonra okuduğu Kâhta’ya geri döndü. Hem yapılan işkenceleri ailesinin bilmemesi hem de çok sevdiği okulundan geri kalmamak için... Oturduğu evin sahibesi yalnız olan Bekir’e çocuğu vasıtasıyla yemek gönderir. Her defasında kapıyı kimse açmaz. Birkaç gün sonrasında evin hanımı, kendisi Bekir’e yemek götürür. Kapıyı çaldığında yine açılmaz.

İçeriden iniltiler geldiğini duyar ev sahibesi. Kapıyı zorlar ve karşısında acıların tüm bedenini kuşattığı Bekir’i görür. Ev sahibesi Bekir’in ailesine haber verir. Ailesi onu ilk önce Sağlık Ocağına götürür. Alınan ilaçlarla birlikte Bekir köye götürülür. Köyde ilaçların fayda etmemesi bir yana durumu gittikçe kötüleşir. Daha sonra Adıyaman’a hastaneye götürülür. Hastane, Bekir’in iç organlarının ciddi bir şekilde tahrip olduğunu ifade eder. Ve bir süre sonra vefat etti.

Üniversite Yılları

Liseyi bitirip üniversite sınavına girdikten sonra İstanbul’a gittim. İstanbul’da köylüm ve arkadaşım olan, aynı zamanda beni hem ilme hem de İslam’a teşvik eden Aziz Kutlar, bana Matematikçi İhsan Irk ‘ın matematik kitabını hediye ederek, matematik branşını seçmeme vesile oldu. Kendime bu süreçte belirlediğim ilk hedef Unkapanı dershanesine gitmek oldu. Dershanenin klasik matematikte bana faydası oldu. Üniversitede aldığım puan ile İstanbul Fikirtepe Atatürk Eğitim Enstitüsü’nün Matematik bölümüne başvurdum. Enstitünün ayrıca yaptığı matematik ve kompozisyon yazma sınavı ile mülakat sonucu enstitüyü kazandım. İlkokuldan üniversiteye kadar, üniversite de dâhil derslerde hep başarılı idim.

Üniversite Yıllarında Kaldığım Yerler

Üniversite sınavından sonra, yıl 1976 ‘nın yaz mevsimi, İstanbul’da Nurcuların hâkimiyetinde olan Isparta Yükseköğretim Yurdu’na yerleştim. Bu yurtta kaldığım süre içinde Seyyid Kutub’un “İslam ve Emperyalizm” adlı kitabı ile ilk defa tanıştım. Seyyid Kutub ve kitabından etkilendim. Yurt yönetiminden de bu kitaptan dolayı tenkit aldım. Böyle bir şahsı ve kitabı kabullenmemeleri hayretimi ve tepkimi çekmişti. Çünkü demokrat ve laik olan tarihçi Cemal Kutay’ın her ay bir kitap serisine abone olmama vesile olmuşlardı. Ayrıca da cilt cilt yeni çıkan Yılmaz Öztuna’nın Büyük Türkiye Tarihi’ni de takip ediyordum. Bu çevre milliyetçi ve laik kesime ait yazarları ve kitapları okumaya teşvik ederken Seyyid Kutup ’tan da rahatsız oluyorlardı.  Mısır’da Enver Sedat suikasta uğradığında haberi yemekhanede bulunan televizyondan öğrenmiştik. Yurdun ileri gelenlerinden biri “İyi oldu. Müslüman Kardeşler Teşkilatına yardım edersen, onlar da işte sana bunu yaparlar “ demişti. Bu ve benzeri bir kısım düşünce farklılığından ve sıkıntılardan dolayı Isparta yurdundan ayrıldım.

Isparta yurdunda kaldığımda hayıflandığım şeylerden biri Mısırlı Hafız Abdussamed Fatih, Camisi’nde ikindi namazından sonra Kur’an okuyacağı haberini almama rağmen nedenini şu an hatırlamadığım bir sebepten dolayı katılamamanın sürekli pişmanlığını duydum.

Yurttan ayrıldıktan sonra arkadaşım Aziz Kutlar ve bir kısım Nurcu arkadaşı tarafından Haseki’de tutulan bir eve geçtim. Bu evde bir,  bir buçuk saatlik mesafede olan ve birkaç araba, vapur ve üç ayrı yaya mesafesiyle enstitüye giderdim. Buna rağmen hiçbir gün derslere geç kaldığımı hatırlamıyorum. Çünkü içimde eğitim ve ilim aşkı vardı. Bu işlere gönüllü idim. Evde beraber kaldığımız Aziz Kutlar, Muşlu Mehmet Zeki Ekici ve diğer arkadaşlar, onların da okumaya, ilme ve kültüre ilgileri çok yüksek idi. Bizler o dönemde şu anda bile belki benzeri olmayan, Şevket Rado’nun çıkardığı Hayat Tarih dergisine arkadaşlar olarak abone idik. Ve her bir sayısı bize geldiğinde adeta bayram ederdik.

İstanbul Edebiyat bölümünde okuyan Mehmet Zeki Ekici ile samimiyetimiz çok ileri idi. Bir gün beraber Fatih’te caddede yürürken rahmetli Metin Yüksel’le karşılaştık. Mehmet Zeki şakadan Metin Yüksel’e takıldı. Şehit Metin Yüksel, Mehmet Zeki’ye hiçbir karşılık vermedi. Şehit Metin Yüksel’in bu şekildeki duruşu benim çok dikkatimi çekmişti.

Yine günlerden bir gün Aksaray’da haftalık Hicret dergisini gördüm. Dergiyi aldım ve çok ilgimi çekti. Sonra da merkezi Aksaray ‘da olan derginin bürosuna gidip abone oldum. Meğer ev arkadaşlarım bu dergiyi hazmedememişlerdi. Abone olmamın ilk haftası dergi elime geçmeyince derginin merkezine giderek nedenini sordum. Onlar da dergiyi gönderdiklerini söylediler. Bir sonraki sayıyı hassaten itina ile göndereceklerini söylediler. İkinci hafta tekrar dergi elime geçmeyince yine merkeze giderek durumu anlattım. Bu sefer benim dergimi özel olarak postaya vereceklerini söylediler. Üçüncü hafta yine dergi elime geçmeyince verdiğim adreste kişiye (bakkal) durumu anlattım. O da en sonunda derginin geldiğini, arkadaşlarımın aldığını ve bana söylememelerini tembihlediklerini söyledi. Onlar da dergiyi ortadan kaldırıyorlarmış. Bu ve farklı bir kısım sıkıntılar dolayı evden ayrılmak zorunda kaldım.

Kaldığımız ev, Hırka-i Şerif camisine 50-60 metre yakınlıkta idi. Cuma geceleri rahmetli Timurtaş Hoca gelip orada konuşma yapardı. Ben de bu sohbetlere katılırdım. Bu evden ayrıldıktan sonra Vefa’daki İlim Yayma Yurduna geçtim.

Başta şunu söyleyeyim ki yurdun sosyal etkinlikleri hemen hemen hiç yoktu. Yıl 1978-1979 yılları idi. Yaz tatilinde Aksaray Caddesinde Kebapçı Hacı Bozan ‘da çalışarak kazandığım bir kısım para ile Seyyid Kutub’un Fizilalil Kur’an Tefsirini aldım. Arkadaşım Aziz Kutlar’ın vesilesiyle de Nihat Keklik’in Muhyiddin İbn Arabi’nin Hayatı, Abdulaziz Çeviş’in Anglikan Kilisesine Cevap ve Kürtlerle ilgili bir kısım kitap alıp okudum. 1979’da Beyaz Saray Kitap Çarşısı’nda bir kitapevine girerek “Maneviyatla ilgili bir kitaba ihtiyacım var. Bu konuda bir kitap istiyorum” dedim. O da bana Şeyh Abdulkadir Geylani’nin Fethu Rabbani (Sohbetler) adlı kitabı verdi. Bu kitabı 1980 de Kömür Ortaokulunda görev yaparken her namaz vaktinden sonra birer sohbetini okuyarak bitirdim. Ve en çok etkilendiğim kitaplardan biridir. Bu kitabı ilerideki zamanlarda çok sayıda kişiye aldırıp okumalarına da vesile olduk.

İlim Yayma’da kaldığım dönemde en çok hoşuma giden ve bana etkisi olan, yurdun yakınındaki Şehzadebaşı Camisinde rahmetli Timurtaş Hoca’nın Pazar günü verdiği vaazlardı. Bu vaazlara olan iştirak o kadar fazla idi ki, namaz kıldığımızda cami içinde birbirimizin sırtına secde etmek zorunda kalırdık. Timurtaş Hoca’nın toplumun her kesiminin katıldığı vaazlarının halkın üzerinde müthiş bir tesiri vardı. O dönemdeki neslin dini bilinçlenmesinde bu vaazların önemli bir katkısının olduğu kanaatindeyim.

İstanbul’da kaldığım süre içinde bir seferinde İskender Paşa Camisi’nde rahmetli Mehmed Zahid Kotku’nun bir sohbeti ile Çarşamba’da Mahmut Efendi’nin sabah namazından sonra yaptığı tefsir sohbetinde bir defa bulundum. Milli Türk Talebe Birliği’nin Cağaloğlu’nda olan konferans salonunda Necip Fazıl Kısakürek’in bir konferansına da katılmıştım. O dönemin şartlarında İstanbul’da manevi, kültürel, sanatsal, ilmi  ve siyasi yönde insanların beslenecekleri zengin ve dinamik ortamlar mevcuttu.

Enstitüyü bitirmeden önce matematik alanında çalışmalarımı sürdürmek istiyordum. Fehmi Koru’nun o dönem üniversite öğrencilerine yönelik genel teşviklerinin etkisi ile Tunus Habib Burgiba Üniversitesi’ne müracaat ettim. Bu müracaatım kabul gördü. Annemin vefat etmesinin etkisi ve öğretmenlik görevimin çıkması nedeniyle Tunus’a gitmekten vazgeçtim

Nasipse devam edecek...

Bu haber toplam 1222 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.