Ziya Tepe: Hatıralar 5.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 5.Bölüm

 BEŞİNCİ BÖLÜM

 

Hazırlayan: Bilal Akgül

Bölgede Bu Süreçte Etkili Olan Birkaç Şahsiyet

O dönemde bölgenin en etkili şahıslarından birisi Molla Mansur Güzelsoy’du. Bölgede birçok yapının Molla Mansur’u kendi cemaatlerine dâhil etme gayreti ve hesapları vardı. Hareket fıkhı ve hareket ahlakı konusunda çok hassastı. İlme merakı ileri düzeyde olan Seyda, bazen Lübnan’da çıkan eserleri Türkiye’ye getirtip herkesten önce okur, bilgi sahibi olurdu. Başta Seyyid Kutub olmak üzere herhangi bir konuda konuştuğunda entelektüel düzeyi yüksek olanlar bile büyük bir ilgi ile dinlerlerdi.

Molla Mansur, İslam davasında hassas ve ideal sahibi biriydi. Evrensel bir İslami düşünceye sahipti. Kürt milliyetçiliği gibi basit anlayışlardan tamamen uzaktı.  O dönemde kısaca Rabıta olarak bilinen ve merkezi Suudi Arabistan’da olan Rabıta tül Alemi’l İslami üzerine çalışması vardı. Bu örgütün, hassaten Kuzey Irak Kürt Irak’taki İslami Hareket’in lideri olan Şeyh Osman ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi üzerindeki çalışmaları ile ilgili çevresini bilgilendirir, onları aydınlatırdı. Şeyh Osman’ın bu konuda çok davrandığını dile getirirdi.

İran İslam devrimini önemser ve desteklerdi. Ancak, Türkiye’deki son dönemlerinde bölgedeki çatışmalarda ilkeli davranmak yerine pragmatist davranan İran’la ilgili bazı yaklaşım ve düşüncelerini sorguluyordu. İslami Harekette de şiddete başvurulmasına karşı olan Molla Mansur, maalesef derin güçlerin tahriki sonucu bölgede meydana gelen çatışmalardan dolayı derin üzüntü duyardı.

Konuşmaları arasında espri yapmada da usta biriydi.  Bunlardan birini aktarmak istiyorum. Yöre mollaları kendi aralarında davul ile zurna çalınmasında davulun mu yoksa zurnanın mı ya da ikisinin de mi haram olduğu meselesinin aralarında uzun süre nasıl tartışıldığını anlatmıştı. Bu mollalardan birisinin bu çalgıda haram kılınanın davulun çıppıkı (çubuğu) olduğunu, bunun insanın duygularını kabarttığını savunduğunu ifade etmişti.

Detaylı bir İslami birikime sahip olan Seyda, herhangi bir konuyu çok düzenli bir şekilde serdederdi. Ülkemizde ve bölgemizde bu çapta bir İslam âliminin ne yazık ki değeri bilinmedi ve harcandı.

İran’da vefat eden Molla Mansur, kendisinden sonra yerine halef olarak Molla Zekeriya’yı belirler. Molla Zekeriya, İslami ilimlerde iyi yetişmiş, ciddi ve yerine göre nüktedan, halim selim biri idi. Molla Mansur, Molla Zekeriya’yı ilk başlarda mensubu olduğu yapı ile tanıştırmamış; hatta belli bir oranda uzak tutmuştu. Sebebi ise bu şahsiyetin yapı içinde yıpratılmaması idi. İran’da beyin tümörü ameliyatında vefat eden Molla Mansur’un yerine yapının başına geçen Molla Zekeriya, bu görevi kendisine veren Molla Mansur’dan defalarca güzel bir dille serzenişte bulunurdu. Şunu derdi: ”Seyda, bana nasıl acımadın da bunlara teslim ettin.” Gerçekten de yapının başına geçmesinden, şüpheli bir şekilde vefatına kadar yapı içinde hep sorunlarla uğraştı ve bu sorunları gidermeye çalıştı. Gözaltındayken kalp krizi geçirip vefat etti.  Böylece yöremizde saygın ve değerli bir zat daha heba oldu.

Bölgenin o dönem bilinen ve tanınan şahsiyetlerinden biri de Fidan Güngör’dür. Fidan Güngör, tatlı ve güçlü bir konuşma ve hitap etme kabiliyetine sahipti. Öyle ki, konuşmasının tatlılığının etkisinde kalan bazı insanlar onun konuşma tarzını taklit ederlerdi. Zamanında toplum üzerinde güçlü ve etkin bir fonksiyonu olan TRT Radyosunda görev almıştı. Bundan dolayı da düzgün bir hitap etme sanatına sahipti. Meseleleri ele alıp işleme tarzı Sezai Karakoç’un tarzı idi. Bunu kendisi de ifade eder ve bu tarzı önemserdi.

Fidan Güngör, İslam davası ve idealine sahipti. Ve bu davasında taviz vermezdi. İslam davasının düşünce boyutunu önemser, dünyadaki farklı görüş ve düşünceleri gündeme getirip üzerinde dururdu. Başta Seyyid Kutub gibi İslam düşünürlerinin çizgisinde olup, İran İslam devrimini de önemserdi. Öyle ki Ayetullah Humeyni’yi de önder kabul ediyordu.

Fidan Güngör, bölgedeki çatışmaları tasvip etmezdi. Ancak İlim ile PKK ‘yı da aynı kefeye koymazdı. İlim Grubunu Müslüman Kardeşler çerçevesinde değerlendirir; ancak bunların zulme bulaştıklarını ifade ederdi.

1979 da Çanakkale Cezaevi’nde şehit edilen İslam davasının bir neferi olan Şeyhmus Durgun’un şahsiyetini ve mücadelesini ara sıra dile getirir, Diyarbakır Dağkapı mezarlığında bulunan kabrine misafirlerini götürüp ziyaret ederdi.

İngiltere’de dünyadaki Müslümanların durumlarını araştıran ve sorunlarına çözüm yolları bulmaya çalışan, İslam Enstitüsü’nün kurucusu Kelim Sıddıki’ye karşı da özel bir sevgi ve ilgisi vardı. Kelim Sıddıki’nin düşüncelerini ve gayretini takdir ederdi. Çok önemsediği bir başka İslam şahsiyeti de Lübnan’da Hizbullah’ın manevi lideri olan Muhammed Hüseyin Fadlalllah’tı.

Kendisinin Diyarbakır’da başlattığı çalışmanın bölgedeki Hizbullah’la hiçbir organik bağının olmadığını ifade ederdi. Onun için iki grup arasında (İlim-Menzil)  beraber hareket edip sonradan ayrılmasının mevzubahis olmadığını söylerdi. Batman merkezli çalışan, sonradan Diyarbakır’da faaliyet başlatan İlim Grubuna İslami cemaat kardeşliği gözüyle baktıklarını, ancak sonradan yaşanan şeylerin kendisinde hayal kırıklığı oluşturduğunu belirtirdi.

İlim-PKK çatışmasını tasvip etmediğini ve bu çatışmanın bölge halkına zarar verdiğini savunan Fidan Güngör, İlim ile PKK’yı aynı kefeye koymazdı. Ve ikisinin arasındaki farkın da bilincindeydi. İlim Grubunun çatışmalara girmesini yanlış bulmakla birlikte Müslüman, PKK’nın ise İslam dinine karşıt bir yapı olduğunu belirtirdi.

Yeri gelmişken Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde PKK tarafından şehit edilen Orhan Korkmaz hakkında da bir şeyler söylemek isterim. Kendisi Kürt solunda etkin olup sonradan İslamcılığa dönüş yapan bir şahsiyetti. Bölgede PKK ve Hizbullah arasındaki çatışmanın Kürt halkına zarar verdiğini ve bunun kimsenin faydasına olmadığını, dolayısıyla bu durumun sadece emperyalist ve derin güçlerin faydasına olduğunu her zaman ifade ederdi. Bu düşüncesini Kulp’taki PKK’lı çevrelerle de defalarca paylaştığını söylerdi. Böyle bir şahsiyeti hazmetmeyen ve bundan ciddi manada rahatsızlık duyan PKK’lılar Orhan Hocaya gelerek “Gel bu konuyu konuşalım” diye alarak kaçırırlar. Uzun süre kendisinden haber alınamayan Orhan Hoca, çok ağır işkenceler neticesinde şehit edilir. Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ettiğini iddia eden PKK’ nın gerçek yüzünü gösteren somut bir örnek…

Bölgedeki yapılarla ilgili dikkatimi en çok çeken hususlardan birisi ülkemizdeki bazı İslami kesimlerin, Şeyh Said’i tasvip edip, tutumunu ve görüşünü benimseyip işlerken; Bediüzzaman Said Nursi’nin İslami duruş ve anlayışını ise hem eleştirmesi hem de Ona mesafeli durulmasıdır. Hâlbuki Şeyh Said Hareketi, hem kendi gücünü hem de devletin gücünü iyice hesaplamadan tahrik sonucu kalkışılan silahlı bir hareketti. Bu kalkışmanın, bölgedeki Müslüman halka çok ağır bir bedeli oldu.

Bediüzzaman ise tarihsel şartları göz önünde bulundurup, meseleyi İslami açıdan sıhhatli bir şekilde tahlil edip, aklıselimle hareket ediyordu. Bundan dolayı İslam dini ve kardeşliğine şiddet ve çatışmacı mantığı ters görüyordu. Kendisi her ne kadar büyük zulümlere, tahriklere, mahrumiyetlere uğrasa da hayatında bu ölçülerden asla taviz vermemiştir. Bediüzzaman, davasından dolayı ağır bedeller ödemesine rağmen insanları kendi duygularına, heva ve hevesine ne tahrik etmiş ne de alet etmiştir. Onun bu hareket ve duruşuna daima gıpta etmişimdir.

Bu iki şahsiyetin duruş ve hareket tarzı içerisinde İslamcı camialara, zamanın da getirdiği şartlardan dolayı Şeyh Said daha cazip geliyordu. Uzun vadede sabır ve sebatla yapması gereken sorumluluklar değil de kısa yoldan hedefe ulaşma düşüncesi bunları cezbetti. Bundan dolayı Bediüzzaman’ın yöntemi değil de Şeyh Said’in hamasi yöntemi daha ağır basıyordu.

Bu haber toplam 1253 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.