TEVHİD: İSLAMİ EĞİTİMİN TEMEL PARAMETRESİ / Köşe Yazısı - Yusuf YAVUZYILMAZ

27.08.2016 21:25:02
Yusuf YAVUZYILMAZ

Yusuf YAVUZYILMAZ

 TEVHİD: İSLAMİ EĞİTİMİN TEMEL PARAMETRESİ

            Tevhid, İslami dünya görüşünü diğer din ve ideolojilerden ayıran temel parametredir. “İslam medeniyetinin özünü İslam, İslam’ın özünü tevhid, tevhidin özünü de Allah’ın birliği, Allah’ı tek mutlak, yüce, Yaratıcı ve her şeyin sahibi ve yöneticisi olarak kabul etmek olduğunda şüphe yoktur. Bu iki temel öncül, İslam medeniyetine mensup olanlarca ya da ona iştirak edenlerce şeksiz- şüphesiz kabul edilmiştir.” (Tevhid, İsmail Recai Faruki, İnsan yayınları). Tevhid ilkesi İslam’a ait unsurları anlamlı bir bütünlüğe kavuşturan temel ilkedir. İslami eğitim başta olmak üzere İslam’la bağlantılı her şey tevhid ilkesiyle Allah’a bağlanır.

            Tevhid, bir yanıyla bilgiye diğer yanıyla ahlakla ilişkilidir. “Tevhid insanı bir eylem ahlakına; yani ahlaki öznenin zaman-mekan akışına, çevresinde olduğu kadar kendi benliğinde de elde ettiği başarı derecesiyle ölçüldüğü bir ahlaka sevk eder.”(Tevhid, İsmail Recai Faruki)

            İsmail Recai Faruki’ye göre tevhid ilkesinin eğitime kazandırdığı temel ilkeler ayırımcılığı reddetmek, evrensellik, bütüncüllük, özgürlük, varlığın birliği, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu gibi temel değerlerdir.

            Günümüzde İslam toplumlarının en önemli sorunu eğitim sorunudur. “Hicretin On beşinci yüzyılında ümmetin karşı karşıya bulunduğu en ciddi görev eğitim sorununu çözmektir. Eğitim sistemi ters-yüz edilip hataları düzeltilmedikçe ümmetin gerçekten ihyası için umutlanılmamalıdır. Yapılması gereken, sistemin yeni baştan biçimlendirilmesidir. Müslümanların eğitilmesindeki mevcut ikiliğe, sistemin İslami ve batılı eğitim olarak iki değişik tarzda düzenlenmesine kesinlikle bir son verilmelidir.” (Bilginin İslamileştirilmesi, İsmail Recai Faruki, Risale yayınları)

            Faruki’nin önemle vurguladığı gibi genelde İslam dünyasının, özelde Türkiye’nin en temel sorunu eğitim alanında yaşanan ikiliktir. Özellikle İslam dünyasının Batı karşısında yenilmesi ve büyük bir bölümünün sömürgeleştirilmesi İslam dünyasında büyük bir travma yaratmıştır. Bugün hala yaşanan bu travmanın etkileri sürmektedir.

            Kadim İslam medeniyetinin temel ilkesi varlığın birliği ilkesi ve bu ilke üzerine oturan eğitim sistemidir. Modernleşme sürecinde eğitim İslami ve Batılı eğitim olmak üzere iki bölüme ayrılmış ve bu bölünme zaman içinde yerleşip kökleşmiştir.  

            Oysa İslam hayatı ikiye ayırmaz. Ayet deyince bir taraftan Kur’an ayetlerine işaret ederken, diğer yandan varlık âlemindeki her olaya da işaret eder. Kur’an’ın bir ibaresi de ayet sayılırken, devenin yaratılışı da, örümceğin ağ yapması da, arının bal üretmesi de, ay ve güneşin hareketleri de ayet sayılmıştır. Dolayısıyla Kur’an’a yönelen zihin de, tabiata yönelen zihin de Allah’ın ayetlerini okumaktadır.

            Klasik medreselerde okutulan ilimlerin dini ve dindışı ilimler olarak ayırımı zamanla gelişen zihniyete paralel olarak din dışı ilimlerin zamanla gündemden düşmesine yol açmıştır.

            Hasan Hanefi’nin haklı olarak düşündüğü gibi Allah bize yeryüzünü imar etmek işaret etmiştir, biz işaret edilen yere odaklanacağımıza işaretin kendisine odaklandık. Bitmez tükenmez metafizik tartışmalara girerken yeryüzü ayaklarımızın altından kayıp gitti.

            Eğitim alanındaki bu uğursuz ayırımın yarattığı boşluk mutlaka giderilmelidir. “ İlk ve orta dereceli medreselerle üniversite düzeyindeki külliye ve camialardan meydana gelen İslami eğitim sistemi orta ve yüksek dereceli batılı okul sistemi ile birleştirilmelidir. Bu birleşme her ikisinin en iyi tarafların, yani devletin mali kaynakları ile İslami temel görüşü meczedilmelidir. Bu iki sistemin bir araya getirilişi bunların kötü yanlarının, yani geleneksel sistemin köhne ders kitapları ile tecrübesiz ve yetersiz öğretmenlerin, batılı sistemdeki bütün yöntem ve idealleriyle batının taklidinin bertaraf edilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir” (İsmail Recai Faruki, Bilginin İslamileştirilmesi)

            Faruki’nin de açık olarak belirttiği gibi, eğitimdeki iki başlılık tevhit ilkesini zedelemektedir. İslam ontolojisinde varlığın birliği ilkesi esastır. Daha açıkçası, Kur’an’daki ayetlerle tabiattaki ayetler aynı kaynaktan çıkmıştır. Dolayısıyla ayeti sadece Kur’an’da yer alan ifadelerle sınırlandırmak doğru değildir. Tabiatta olup biten her şey ve tabiat kanunları denilen kurallar aslında Sünnetullah’tır. Dolayısıyla Kur’an okuyan ayet okuduğu gibi tabiatı araştıran bir âlimde Allah’ın ayetini okumaktadır.

            Faruki’ye göre bu ikiliği ortadan kaldırmanın yolu “Bilginin İslamileştirilmesi” adını verdiği kavramsallaştırmadır. Bilginin İslamileştirilmesinin temel aşamaları unlardır:

“1- Modern disiplinleri iyice öğrenmek.

2- Disiplin araştırması

3- İslami birikimi iyice öğrenmek: Antoloji

4- İslami birikimi iyice öğrenmek: Tahlil

5- İslamın disiplinlerine özel ilginin kurulması.

6- Modern disiplinlerin eleştirilerek değerlendirilmesi.

7- İslami birikimin eleştirilerek değerlendirilmesi.

8- Ümmetin belli başlı sorunları soruşturması.

9-  İnsanlığın sorunları soruşturması

10- Yapıcı tahlil ve terkip

11-Disiplinleri İslami çerçeve içinde yeniden biçimlendirmek

12-İslamileştirilmiş bilginin yayılması (İsmail Recai Faruki, Bilginin İslamileştirilmesi)

            Eğitimde tevhit ilkesinin zedelenmesi, ikili bölünmüş bir kafa yapısının oluşmasına yol açmaktadır. Birey öğrendiği dini bilgi ile bilimsel bilgiler arasında bağlantı kuramamakta, ikisi arasında çelişki yaşamaktadır. Bu yüzden bu ikiliği ortadan kaldırmak gerekmektedir.

            Modernleşme döneminin başlangıcından itibaren Batı dünyası bilimsel bilginin tek temsilcisi olarak kalmıştır. Cabiri’nin deyimiyle Tasavvuf kanalıyla İslam’a giren Hermetik atıl akıl zaman içinde İslam’ı teslim almıştır. Mistik, gnostik bir anlayışın tasavvuf kanalıyla yerleşmesine neden olan Hermetik atıl akıl, Müslüman zihnini tabiata yönelmesini engellemiştir.  Tasavvuf düşüncesi sezgi, ilham ve rüyayı temel bilgi kaynağı olarak kabul ettiğinden, neden –sonuç ilişkisini temel alan akli bilgi değersizleşmiştir. Bu bilgi sisteminin egemen olmasıyla İslam aklı tabiata yoğunlaşmaktan giderek uzaklaşmıştır. “El Munkız Min ed_Dalal” adlı otobiyografik çalışmasında hakikati arayanları sınıflandıran Gazali, sonuçta tercihini tasavvuftan yana yapar. Gazali’nin hedefi bu olmasa da açtığı çığırla hermetik atıl akıl İslam dünyasında iyice yerleşip kökleşmiştir. Aklı-vahiy ilişkisini daha farklı bir düzlemde ele alan Mutezili anlayışın da giderek gerilemesi ve etkisini yitirmesi sonucunda tasavvuf daha da güçlenmiştir. Böylece akli bilgi ve kalbi bilgi giderek birbirinden uzaklaşmıştır. Tasavvuf aklı dünyayı dışlamış ve giderek dünyaya yabancılaşmış, rasyonel akli bilgiden giderek uzaklaşmıştır. Bilimler sınıflamasında dini ve din dışı bilimler ayırımı din ile bilimsel bilgiyi birbirinden uzaklaştırmış, birbirinden bağımsız iki farklı kategori ortaya çıkmıştır. Bu durum zamanla iki farklı eğitim sisteminin yerleşip kökleşmesiyle sonuçlanmıştır. Kuşkusuz bu durum ortadan kaldırılmalı ve değişik bilgi türleri arasındaki çelişki giderilmelidir.

Bu yazı toplam 2458 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.