MEDENİYET UFKU VE ÂLİMLERİMİZ / Köşe Yazısı - Başyazı

26.06.2016 23:23:56
Başyazı

Başyazı

 MEDENİYET UFKU VE ÂLİMLERİMİZ

İbni Haldun, medeniyetleri insanlara benzetir: Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Medeniyet tarihçilerinin önemli bir kısmı, bu sürecin tek istisnası olarak İslam medeniyetini gösterirler.

Kadirüddin Ahmed gibi bilginlere göre ise medeniyetimizin sahip olduğu dinamizm süreklidir. Teze göre, atalet olarak algılanan ve kimi zaman tahribatlara bile neden olabilen, zaman zaman ortaya konulan pasif refleksler, medeniyetimizin dinamizmine halel getirmez. Ahmed’e göre zaman ve koşullar, dinamizmin gündemini ve ana ilgi alanını değiştirebilmekte, gündemini yenileyebilmekte, faaliyetlerinde değişikliğe gidebilmektedir.

Ahmed’e göre, ‘öz’ü korumaya, tahrip olmasına, yozlaşmasına engel olmaya yönelik bu durum-yorum bir pasifliğe değil, tersine, bir dinamizmin varlığına işaret etmektedir.

İslam medeniyeti, yaşadığımız dönem itibariyle bu iki tezden hangisini merkeze koyarak bakarsanız bakın, yeni bir dönemin işareti, yeni bir atılımın arifesinde bulunmaktadır.

Coğrafyanın mevcut durumu, görünürde, çok iç açıcı bir tablo oluşturmamakla birlikte; oluşan ruh, dipten gelen dalga, birçok bakımdan yeniden dirilişin ruhuna işaret eden veriler barındırmaktadır.

Görünürdeki durum bize, medeniyetimize has bir durum değildir. Medeniyetlerin dirilme sürecinde nerede ise her medeniyette benzer bir kaos görüntüsünden bahsetmek mümkündür. Avrupa medeniyetinin dirilme yüzyıllarına baktığımızda benzer bir tablo ile karşılaşmaktayız. İç karışıklıklar, savaşlar, (mezhep savaşlarını hatırlayın. Otuz yıl savaşları 1618-1648), toplumsal kutuplaşmalar had safhaya varmıştır. Bu görünür olumsuz gelişmelerin önemli bir kısmının Batı Medeniyetinin meyveye durduğu döneme tekabül etmesi dikkate değerdir.

Medeniyetlerin dirilmesi, bir süreç işidir ve bazen bu süreçler yüzyılları alabilmektedir. Sürecin İslam Medeniyeti lehine gelişim dinamizmi, Müslümanların sünnetullah gereği üzerlerine düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirme çabalarıyla orantılı olacaktır. Yine sürecin işleme seyri, bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın bilinciyle kuşanmaya bağlıdır.

Bu sürecin verimli bir seyir izlemesinde, şüphesiz medeniyet birikimimize aşina olmanın, bu birikimi tecrübe etmenin, günümüze ve gelece fener olmasına hassasiyet göstermenin ciddi bir etkisi olacaktır. İbni Haldun’un vurguladığı üzere ‘’geçmiş geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.”

Geçmişle sağlıklı bir bağ kurmadan, hele hele Batı ‘nın üzerimizde tahakküm kurma aracı olarak kullandığı geçmişi tahkir etme, küçümseme,’aslında çok da aydınlık bir geçmişiniz yok’ anlayışı, kanaatimizce, yenilgi travmasının yansımasından başka bir şey değildir. Bu travmayı aşmanın ilk adımı geçmişle ilgili sağlıklı bir bilgilenmedir.

Hem maddi hem de manevi açıdan, zamanının ruhunu oluşturan, ona yön veren, renk veren, siyasi, sosyal, teknolojik, estetik, psikloljik, hayatın her aşamasına müdahil olan bir medeniyet birikimine aşina olmadan, bu birikimi tecrübe etmeden diriliş yolunda sağlam adımlarla yürümek imkân dâhilinde değildir.

Tabi bunları söylerken tarihi kutsallaştıran, geçmişe şeksiz şüphesiz sadakati merkeze alana bir yaklaşıma da mesafeli olduğumuzu belirtmek isteriz. Şekilsel, öz’den uzak bir aktarımın bize mesafe kat ettirmeyeceği aşikârdır. Tarihle, hassaten medeniyet tarihi ile ilgili yapılacak çalışmaların eleştirel bir yaklaşımla yapılmasını da ayrıca önemsiyoruz. Ön yargılı bir yaklaşımın, etkili bir istifadenin önünde bir engel olması gibi…

Şüphesiz medeniyet birikimimizin anlaşılmasında, bu birikimin oluşmasında en önemli dinamik güç olan âlimlerimizin-bilginlerimizin bilinmesi, nasıl bir kişiliğe ve şahsiyete sahip olduklarının, nasıl bir eğitimden geçtiklerinin tecrübe edilmesi; yaşadıkları çağın dinamizmi ve ruhu hakkında önemli veriler sağlarken, günümüzle ilgili de sağlıklı teşhisler yapmada kolaylık sağlayacaktır.

Avrupa medeniyeti için ifade edilen, her kriz zamanında kendi klasiklerine sığındığına dair yaklaşım, dikkatle üzerinde durulması gereken bir yaklaşımdır. Kriz zamanlarında kendi ana dinamiklerini diri tutan, köklerine bağlı kalarak bir çözüm arayışına giren, bu dinamikleri bir sığınak olarak gören bir yaklaşımın, karşılaştığı sorunları bir imkâna dönüştürmesinden bile bahsedilebilir.

Fakat girdiği her krizi ana dinamiklerinde, geçmişin yaklaşımlarında-metotlarında gören bir yaklaşımın da krizleri kangrenleştirme riski yüksektir. Yine her kriz zamanının geçmişi inkâr, küçümseme seanslarına dönüştüğü bir medeniyet kulvarında bir dirilmeden, yeniden doğuştan bahsetmek mümkün değildir.

Âlimlerimizin şahsiyeti ve aldıkları eğitim, hem geçmişin birikiminden istifade etme, geçmişin tecrübelerini günümüze taşıma imkânı sunarken, hem de yaşadığımız krizlere bir alternatif, bir çözüm önerisi sunma potansiyeli de taşımaktadır.

Bu aktarımdan kastımız, geçmişin uygulamalarını, tecrübelerini günümüze aynen taşımak ya da sorunların çözümünde taklitçi bir mantıkla kullanmak değildir. Kastımız, bugünün şartlarında oluşturacağımız yeni modelin geçmişle bir ünsiyet bağının oluşması ve geçmişte dünya görüşümüzün oluşturduğu ilim ve irfan havuzundan yapabildiğimiz kadar istifade etmektir.

Özellikle bulundukları zamana-çağa yaptıkları çalışmalar ve ortaya koydukları perspektifle damgasını vuran, çığır açan, geleceğe ışık tutan âlimlerimizi bilmek aynı zamanda bir medeniyet ufku oluşturacak, İslam’ın ruhunun anlaşılmasına, yeniden insanlığa hizmette öncülüğü almasına katkıda bulunacaktır.

Bu yazı toplam 13167 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.