Kâhta’da ‘Bağdat Havzası’ paneli düzenlendi

22.02.2017 14:06:18
Kâhta’da ‘Bağdat Havzası’ paneli düzenlendi

 Kâhta’da ‘Bağdat Havzası’ paneli düzenlendi

Hüseyin Türkoğlu

ADIYAMAN (İHA) - Adıyaman’ın Kâhta İlçesinde Eğitimle Diriliş Derneği tarafından, ‘İslam Medeniyeti Havzalarından Bağdat Havzası’ paneli düzenlendi.

METEM Konferans Salonu’nda düzenlenen panele, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, eğitimciler ve vatandaşlar katıldı.

Yöneticiliğini Eğitimci Asım Kabak' ın yaptığı panelde, Eğitimci Ali Karakaya, ‘Beytül Hikme ve Nizamiye Medreseleri’ ilgili bilgiler verirken, Eğitimci Ömer Demir ise ‘Bağdat İslam Medeniyet Havzası'nın oluşumunu anlattı.

Beytül Hikme'nin Ortaçağ İslam ilim ve kültür tarihinde tercüme ve yüksek seviyedeki ilmi araştırmaların yapıldığı merkezlere verilen isim olduğunu belirten Eğitimci Ali Karakaya, Hz. Muhammed'in (a.s) amcasının soyundan gelen Abbasiler'in, 750 yılında halifeliği ele geçirmesinden sonra 800'lü yılların başında, Bağdat şehrinde kurulan kütüphane ve çeviri merkezinden oluşan bir bilim merkezi olduğunu söyledi.

Beytül Hikme'nin ilk defa kimin tarafından ve ne zaman kurulduğunun tartışma konusu olduğunu belirten Eğitimci Ali Karakaya, “kaynakların çoğunda Abbasi halifelerinden Me’mün tarafından 830’da Bağdat’ta kurulduğu zikrediliyorsa da bunun düşünce ve teşebbüs olarak Mansur dönemine (754-775) kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Cündişapür tıp okulunun reisi Bağdat’a davet edildi ve Mansur’un sarayında başhekim sıfatıyla tıp alanında Grekçe ve Farsçadan tercümeler yaptı. Halife Mansür dil, edebiyat ve dini ilimlere dair eserlerin yanı sıra akli ilimlerle ilgili olarak Grekçe, Süryanice, Sanskritçe ve Farsça’dan tercüme ettirdiği bu eserler için kütüphane olarak sarayında bir yer tahsis etti. Buraya Hizanetü’l-hikme adı verildi. Beytülhikme’nin çekirdeğini Bağdat’ta kurulan bu kütüphane oluşturdu. 

Eğitimci Karakaya, Bağdat'ın yok edilmesinin, bir şehrin işgalinden daha fazla bir karşılığı olduğunu, bunun aynı zamanda İslam Dünyası’nın hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak olan siyasi, kültürel ve dini merkezinin yok edilmesi anlamına da geldiğini ve böylece Bağdat’ın, o gün bugündür iki yakasının bir araya gelemediğini ifade etti. 

İslam’dan önce herhangi bir ilmi faaliyetin olmadığına dikkat çeken Eğitimci Ömer Demir, “İslam’ın ortaya çıktığı Arabistan yarımadasında, İslam’dan önce herhangi bir ilmi faaliyetin bulunduğu söylenemez. Hatta sözlü edebiyat gelişmiş olmasına rağmen, İslam’ın ilk yıllarında okuma yazma bilenlerin sayısının çok az olduğu bilinmektedir. Böyle bir ortamda inen İslam, Müslümanları ilme teşvik etmiş, bunun sonucunda İslam dünyası çok kısa bir süre içerisinde ilimde üstünlüğü ele geçirmiş ve bir medeniyet ortaya çıkarmıştır. Asırlar boyunca bu medeniyet, dünyanın lokomotifi olmuş, İslam coğrafyasının birçok yerinde ilim havzaları ortaya çıkarmış, dünyanın birçok yerinden araştırmacıların bu ilim havzalarına akın etmiştir.

Eğitimci Demir, “Müslümanlar 7. Yüzyıldan itibaren, iki yüzyıl boyunca bilimi, Yunanlılardan ve Hintlilerden (tercümeler yoluyla) aldı, iki yüzyıldan sonra bu ilk aşamayı tamamlayıp, üretim safhasına geçtiğini ve bu üretim safhası tam 800 yıl sürdü. 800 yüzyıl boyunca, Müslümanların ortaya koyduğu bu medeniyet dünyaya yön verdi. Müslümanlar yeni ilimler kurdu. Eski ilimleri geliştirdi ve ileride kurulacak bazı ilimlerin temellerini attı. Bu 800 yıllık dönemde Müslümanların neler yaptığını, neler icat ettiklerini, ilme ne kattıkları maalesef bugünkü Müslümanlar tarafından dahi yeterince bilinmiyor. Yapılan araştırmalar sonucu, İslam Medeniyetinin ulaştığı seviyeye ilişkin ortaya çıkan bilgiler gerçekten insanı hayrete düşürüyor.  

Müslümanların inşa ettiği bu medeniyet, aynı zamanda bir kitap medeniyetidir. Moğollar, Bağdat’ı istila ettiklerinde şehirde 36 adet umumi kütüphane bulunuyordu. 10. Yüzyılda bazı hükümdarların kütüphanelerindeki kitapların sayısı bütün Avrupa kütüphanelerindeki kitap sayısından daha fazlaydı. O devirde bir Müslüman şehrine giren ziyaretçi, günün hangi saatinde olursa olsun, bir camiye gitti mi, orada bir ilim adamının konferansını dinleyebilirdi.

Mimari, eğitim, edebiyat, sanat, matematik, tarih, astronomi, coğrafya, tıp, eczacılık gibi ilmin her alanında bu sekiz yüzyıllık dönemde gerçekten çok bereketli geçmiş ve Müslümanlar eşsiz bir medeniyet ortaya çıkardı. Bağdat’ın kurulmasıyla beraber, gerek devlet adamları gerekse de zengin ailelerin ilmi faaliyetleri desteklemesiyle metafizik, tabiat felsefesi, psikoloji, mantık, matematik, astronomi, ahlak, siyaset, müsiki gibi felsefenin bütün alanlarına dair kısmen Hint ve İran, daha çok da Yunan kaynaklı pek çok eserin Arapça’ya çevrildi. Böylece Bağdat’ta bir İslam felsefesinin başlatılmasına uygun bir zemin hazırlanmış oldu. İlk İslam filozofu kabul edilen Ya‘kub b. İshak el-Kindi'nin, burada yetişti ve bu alanda eser verdi. Ebü Bekir, İbnü’r-Ravendi, Yahya b. Adi, Farabi, Ebü Süleyman es-Sicistani ve Gazzali, Bağdat’ta bu alanda yetişen önemli şahsiyetlerimizdir.

 

 

Bu haber toplam 7618 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.