Kuşaklar Arası Çatışmanın Nedenleri ve Çözümleri / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

7.10.2017 08:42:10
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

Kuşaklar Arası Çatışmanın Nedenleri ve Çözümleri

Aile bağlarının sahip olduğu nitelikle toplumun geleceği arasında sıkı bir bağın olduğu söylenebilir. Bu bağın nerede ise mevcut tüm medeniyet kulvarlarında çözülmeye başlamasının yaratacağı insan krizi, üzerinde iyi durulması, alternatif çözümler üzerinde kafa yorulmasını gerektirmektedir.

Gençlik üzerine yapılacak çalışmalarda ön plana çıkarılması gereken çözüm alanlarının en başında aile kurumunun etkinliğini arttırmanın geldiğini düşünenlerdenim. Şüphesiz teknoloji, tüketim kültürü gibi modernizmin sacayaklarını oluşturan sorunların teşhis ve tedavide etkin bir rolünün olacağı açıktır. Bu yazımızda daha çok kuşaklararası çatışmada aile kurumunun etkileri ve çözüm önerileri üzerinde durmaya çalışacağız.

Yakın tarihte aile kurumunu en çok tahrip eden, en esaslı darbeyi vuran anlayışın komünizm olduğu söylenebilir. Sahip olduğu ideolojik argümanların toplum hayatında uygulanma çalışması tam anlamıyla bir varoluş krizi meydan getirmiş, tüm medeniyetlerin artan kanaati olan insani özelliklerin törpülenmesine, bozulmasına neden olmuştur.

Medeniyetler, genelde insanın yaratan, diğer varlıklardan farkını bazen abartılı da olsa, ortaya koyan yaklaşımlar geliştirmekle birlikte, komünist yaklaşımlarda bu bireysel ve toplumsal farkı azaltan, insanın diğer varlıklardan çok da bir farkının olmadığı anlayışını güçlendirme arayışının rol oynadığını görmekteyiz. Tüm zamanların insanı en çok zelil duruma düşüren, özünden koparan bu zihniyet çok devam edememiş, kısa sürede iflas etmiştir.(Yerelde bu anlayışı canlı tutma çabasında olan kesimler olmakla birlikte…)

Rönesans ve reformla birlikte mevcut din ve kültür anlayışına savaş açan kimi Avrupalı bilgin, sürecin özelde yerel toplulukları, genelde Avrupa medeniyetini bir krize sürükleyeceğini tahmin edememişlerdir.

İlk etapta masum ve makul görünen yerleşik tahrif edilmiş din anlayışına konulan tepkinin, yapılan eleştirilerin, zamanla bir bütün olarak dine karşı konumlanmaya gideceğinin öngörülemediği görülüyor.

İslam dünyasında mecrasından sapan bazı yaklaşımlara-savrulmalara getirilen mevcut soruna has çözümlerin genelleştirilip ilke haline getirilmesinin yarattığı düşünsel kısırdöngünün bugün hala içinden çıkmaya çalıştığımız medeniyet krizinin müsebbipleri arasında sayabiliriz.

Gazali’nin kendi döneminde yaptığı ve dönem özelinde bakıldığında haklılık payı yüksek olan felsefe eleştirilerinin genelleştirilip tüm zamanlar için geçerli bir ilke olarak savunulması İslam düşünce geleneğinin gelişmesinin önünde adeta bir barikat oluşturturmuştur.

Avrupa’da sanayi devrimi ile birlikte gittikçe bir kültür halini alan, devamında bir medeniyet çarkı hüviyeti kazanan kapitalist anlayışın en çok etkilediği kurum aile kurumu olmuştur. Özellikle ekonomik bağımsızlık ve toplumun kültür kodlarında meydana gelen yozlaşma, şu anda pratikte yok hükmünde olan aile tablosunun en önemli sebepleri arasındadır.

Bugün Avrupa’da hayatın günübirlik bir parçası haline gelen şiddet vakaları, zararlı madde kullanımı, gayrımeşru ilişkiler, sapkın klikler temelde aile kurumunun tahrip olmasının bir sonucu olarak gösterilebilir.

Avrupa’yı iflasın eşiğine getiren uygulamaların Müslüman coğrafyada da neşvünema bulması üzerinde iyi durulması gereken bir husustur. Aile kurumu ile ilgili beklentilerin yozlaşmaya başlaması, evlilik yaşının gittikçe yükselmesi, evlilik kurumunun ekonomik şartlara bağımlı hale gelmeye başlaması, çekirdek ailenin nerede ise evliliğin şartı haline gelmesi çalan alarm zillerinin göstergeleri arasında sayılabilir.

Şehit İsmail Raci Faruki’nin aile kurumuyla ilgili ifadeleri çarpıcıdır: “Evliliğin ertelenmesi her iki cinsi de baştan çıkmaya hazır kılar. Evlilik erdem için bir kalkandır… Evde daima ev işlerini görecek ve çocukları yetiştirecek birbirini sevecek akrabalar bulunacağından, eşlerin her ikisinin de okula devam etmesi ya da çalışması mümkündür. İslam bütün Müslümanların erken yaşlarda evlenmesini ve daima geniş bir ailede yaşamalarını seçmelerini tavsiye etmiştir.

Allah, aileyi geniş şekliyle tesis etmiştir. Geniş ailede erken evlilik eşler arasında imkânsız isteklere yer vermez.  Şeriat aileyi, bakılması zorunlu olan bireyleri ve aralarındaki miras haklarının bölüşülmesini belirleyen hükümlerle kuşatmıştır. Pratikte, Müslüman ailesi yirmi ya da daha fazla kişiden oluşur ve bu aile bir mutfak, büyüklerin ve misafirlerin kabul edildiği beraberce oturulan bir salondan oluşan çok adalı bir yerde yaşar.”

Faruki’nin getirdiği yaklaşım kuşaklararası çatışmanın önlenmesinde ya da neslin kültürel sürekliliğinin sağlanmasında da üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir özelliktedir: “Müslüman ailesi, üç nesil bir arada yaşadığı için, nesiller arasındaki anlaşmazlıktan kurtulur. Böylece gençlerin sosyalleşmesi ve yetişmesi, geleneğin ve kültürün mümkün olan en az karışıklıkla intikal etmesini sağlayarak tam olur. Burada geçmiş, gerçekten şimdiyle ve gelecekle bağlantılıdır. Geniş ailenin bir diğer önemli avantajı da üyesine istediği anda hemen bir arkadaş sağlamasıdır. Ve genellikle tabiatına uygun olarak seçebileceği yeterince arkadaş vardır.”

Mevcut durumla Faruki’nin ortaya koyduğu argümanları kıyasladığımızda durumun vahameti daha bir anlaşılıyor kanaatindeyim.

Kavmiyetçilik Hastalığı

Batı’nın daha çok kendi hegemonyasını devam ettirmek amacı ile uzun bir zamandır yatırım yaptığı alanlardan biridir kavmiyetçilik. Cetvelle çizilen sınırların meşruiyetini dayandırması gereken bir dayanak, adeta bir virüs olarak İslam dünyasına enjekte edilen kavmiyetçilik bugün kuşaklararası çatışmanın temel nedenleri arasında gösterilebilir.

Toplumsal devamlılığın temelinde bir oynama olduğunda binanın sarsılması, en ufak darbede yıkılması içten bile değildir. Hamasi duyguların kontrolüne giren aklın geçmişten istifade etme yöntemi değişmiş olur ki bu kontrolsüz bir kuşağın, köklerinden kopuk bir neslin de habercisidir aynı zamanda.

Faruki’ye göre bunda hükümetlerin önemli bir payı vardır: “İslam dünyasının ‘milliyetçi’ hükümetleri… Ümmetin uzun tarihi seyri içinde daha önceleri karşılaştıkları eski bir hastalığın ,’şuubiyye’ hastalığının adi bir virüsü olan Batı kökenli milliyetçiliği yaymak suretiyle toplumdaki bozukluğu daha da arttırdılar…[Oysa] ümmet; ilişkiyi dine veya ideolojiye dayandırır ve üyeliği dil, tarih veya renk gibi doğuştan gelen veya toplumsal farklılıkları dikkate almayan bütün bireyleri kapsar. Kabile, ulus veya ırka dayalı ilişki, kendi grubuna münhasır kalma ilkesini doğuştan gelen farklılıklara dayandırarak kişinin itibarını zedelerken, ümmete dayalı ilişki biçimi ise bu itibarı korur ve daha insancıl bir ilişkidir. Bundan dolayı İslam, yakınlık sebebi olarak kabile, ulus, ırk olgusunun yerine evrensel “ümmet” kavramını koymuştur… Ümmet tam bir ahlaki ve dini yaşantının “olmazsa olmaz” şartıdır.”

Tevhid Bilinci

Şüphesiz tevhid bilincinin mevcut gidişatın olumlu yöne evrilmesinde kilit bir rolü olacaktır. Eğitim çalışmalarında bu bilinci kavileştirecek, gençlerde bu bilinci güçlendirecek çalışmaların yoğunlaştırılması elzemdir. Faruki’nin vurgusu ile ‘tevhid, Müslüman’ın kendisini tarihin mihveri olarak görmesine imkân verir, çünkü o Allah’ın iradesini tarihte yerine getirebilecek tek halifedir.’ Ve bu bilinci aileyle bağlantılandırır:”İslam aileyi ilahi iradenin tahakkukunda vazgeçilmez bir unsur olarak görmektedir. Bu tahakkuk olmadan, tevhid olmaz.”

Nasıl Bir Gençlik

Ukbe bin Nafi’nin Mağrib’de Atlantik kıyılarına gelip karşısında uçsuz bucaksız bir derya görünce şöyle der: ”Ey okyanus, eğer ötende yeryüzü parçası olduğunu bilsem, seni at üstünde geçerdim” deyişi İslam’la yetişen yeni nesildeki ruhun tipik bir örneğidir. Müslüman’ın yüklendiği vazife küreseldi ve onu tamamıyla yerine getirdiğinden emin olmak istiyordu.”

Mehmed Akif’in ‘Asım’ın Nesli’ dediği ya da Sezai Karakoç üstadın ‘Diriliş Nesli’  adını verdiği neslin belirgin bir özelliği ümmet bilincidir. Bundan dolayı “ümmetin üyesi olarak her Müslüman mecburi asker değil, yeryüzünde mutlak iradenin gerçekleşmesini sağlamak için sürekli faaliyet halinde, hayat boyu bir gönüllüdür.”

“Nizam’ı hedefleyen atalarımız ona ulaşmak için her Müslüman’ın okuryazar ve bilgili olması, Kur’an’ın büyük surelerini bilmesi ve Peygamber (a.s) ile sahabilerin hayatını iyice öğrenmiş olması, sık sık cemaatle birlikte ibadetlerini yerine getirmesi gerektiğini gayet iyi biliyorlardı. Cemaatle namaz kılarken Müslümanların omuzlarının birbirine dokunması şartı müminlerin birbirlerine destek vermeleri, kendilerini diğerleri ile özdeşleştirmeleri ve ümmetle dayanışma halinde olmaları hususunda bilinci uyanık tutma anlamı taşır.”

Bu ruhun günümüzde diri tutulmasının iletişim kanalları üzerindeki etkimiz ile yakından bir ilişkisi vardır. Bu kanallarının, özellikle internet ve televizyonun, kuşaklararası çatışmanın, yozlaşmanın oluşmasında, aile kurumunun işlevsizleşmesinde ciddi bir etkisi vardır. Muhatap olunan teknolojik gelişmelerin kültürel bir arka planının olmaması, kültürel şoka neden olabilmektedir. Bu da geleneksel kurumların sürece adaptasyonunu zorlaştırmakta; hatta bu kurumları işlevsizleştirebilmektedir. Tv ekranlarında yapılan evlilik programlarının aile kurumu üzerindeki olumsuz etkisi tartışma götürmez bir gerçektir.

Kuşaklararası kültür ve medeniyet intikalinde, şüphesiz salt muhafazakâr (elindekini koruyan) bir tavırla elde edilmesi düşünülen sonuçlara ulaşmak zor olacaktır. Zamanın değişen ruhuna göre hem medeniyet dinamiklerinin hem de kültürel birikimin kendini yenileyen, zamana cevap veren bir dinamizme sahip olması gerekir. Kurumlarımızın işlevine halel getiren yaklaşım ve çıkışlara acil çözümler üzerinde kafa yorulması gerekmektedir.

Bu minvalde özellikle gençlerimize yönelik sistemli, kuşatıcı, muhatap kitlenin psikolojisini iyi okuyan eğitim çalışmalarına, etkinliklere ihtiyaç vardır.

Kaynak: İsmail Raci Faruki, Tevhid: Düşünce ve Hayata Yansımaları, Çev: Prof.Dr. Ejder Okumuş, Mahya Yayınları, Şubat 2017, İstanbul

Bu yazı toplam 2045 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.