Kimlik İnşasının Önündeki Sosyal ve Psikolojik Engeller / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

20.05.2020
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

 Kimlik İnşasının Önündeki Sosyal ve Psikolojik Engeller 

1-Yenilgi Travmasından Kaynaklanan Etkenler

Toplumların rüştünü ispatlamasını etkileyen faktörlerin tespiti, yapılan tespitlerle ilgili ortaya konulacak çözüm önerileri, toplumun her alanda yeniden dinamize olmasında önemli bir rol oynar. Gerek medeniyetler arasında bulunduğu konumunu korumak isteyen gerekse daha iyi bir konum hedefleyen toplumlar için bu teşhisler hayati değerdedir.

Moğolların İslam dünyasında yaptığı katliamlar ve Batı’nın en uç noktasında bulunduğu coğrafyada adeta bir altın çağ yaşatan Endülüs‘ün düşmesi, bu yenilgilerin beraberinde getirdiği katliamlar, yakılan kitaplar, İslam dünyasında adeta bir travma etkisi yarattı.

Maddi kayıplar, yüzyılların birikimini, tecrübesini ortadan kaldırırken,  beslenme kaynaklarından mahrum kalan halk içine kapanmaya, elindekini muhafaza etmenin yollarını bulma telaşına girdi. Sadece Bağdat Havzası’nda on bin âlimin-bilginin katledildiği, yüzbinlerce kitabın ortadan kaldırıldığı bu dönemde toplumsal bir travmanın yaşanması işten bile değildi.

Kadirüddin Ahmed, “İslam’ın Dinamizmi Entelektüel Atalet” adlı eserinde, oluşan muhafazakar ve içine kapanma tutumunun bir gerileme ve travma belirtisi olarak değil, farklı kulvarda, kökte her daim var olan dinamizmin bir yansıması olduğu konusunda ciddi deliller ortaya koysa da, sonrasından günümüze kadar gelen zaman diliminde bu tutum ve yaklaşımın bahsettiği dinamizmden uzak sonuçlarına muhatap olmamız, İslam dünyasında toplumsal dinamizmin nerede ise yok mesabesinde olması, Ahmed’in fikirlerini tartışılır kılmaktadır.

Niceliksel olarak varlığını ve dinamizmini devam ettirse de bu niceliğin niteliksel bir karşılığının olmaması, bireysel ve toplumsal dönüştürücü etkisinin zayıf olması, üreten dinamik bir fikre dönüşmemesi, mevcut şartlardan dolayı geri adım atılan hususlarda (içtihat kapısının kapanması gibi) ileriye doğru bir adımın atıl(a)maması, tezi zayıflatan sonuçlar arasında sayılabilir.

Öyle ki Bağdat’ın düşmesi ve Endülüs’ün işgalinden hemen sonra Osmanlı Devleti önemli askeri zaferler kazanmasına, Avrupa’nın içlerine kadar fetihlerde bulunmasına, medeniyet ve kültürümüzün yayılmasına katkılarda bulunmasına rağmen, İslam’ın dinamik ruhunun devam ettirilemediğini, fikri dinamizmin gün geçtikçe canlılığını kaybettiğini görmekteyiz.

Nitekim Osmanlı’nın yıkılması ile birlikte birlikteliğini büsbütün kaybeden İslam coğrafyası, son hamisini de kaybetmesi ile üstüne adeta ölü toprağı serpilen bir varlık bir durumuna düşmüştür.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında fikri olarak uzun bir zamandır varlığını hissettirmekten uzak olan dünya görüşlerine karşı “Muktedir Batı” nın fikirlerinin önemli oranda kabul gördüğünü, hukuktan ekonomiye, alfabeden kültüre kadar nerede ise hayatın her alanında bu medeniyetin yeni kurulan cumhuriyete rengini verdiğini görmekteyiz.

Hayatın içinde olan medeniyet, içinde hüküm sürdüğü toplumun kimliğinin inşaasında, bireylerin ideallerinin oluşumunda aktif rol oynayacaktır. Gelecek tasavvuru oluşturmada, hakim medeniyetin rengi her zaman baskındır. İbni Haldun’un vurgusu ile “Mağluplar, galipleri taklit eder.”

Hala Batı’nın İslam coğrafyası üzerinde kurduğu fiziksel ve zihinsel hegemonya maalesef coğrafyamızda yetişen bilginlerin, araştırmacıların zihin dünyası, ufku üzerinde belirgin bir etkide bulunmakta, davranışlarının şekillenmesinde rol oynamaktadır. Araçsallaştırdığı bazı kavramlarla (coğrafya ve kavim gibi)  iktidarını devam ettiren bu güçler; her tür istismarın, yozlaşmanın, kafa karışıklıklarının, ayrılık tohumlarının da kaynağı durumundadır aynı zamanda.

2-Algı Yönetimlerinin Etkisi

Yakın zamanda vefat eden Fuat Sezgin Hoca, Batı’nın yüzyıllardır İslam dünyası ile ilgili algı operasyonları ile ilgili çarpıcı örnekler verir, bilim tarihi üzerinden. Daha önce birçok alanda Müslümanlarca yapılan çalışmaların kendisininmiş gibi göstermesinden tutun, Müslüman bilgelerin yazdıkları kitapları tercüme edip kendi adlarıyla yayınlamaya kadar birçok algı yönetimine şahitlik etmekteyiz.

Günümüzde de kendi kurdukları taşeron (DEAŞ, El Kaide gibi) örgütler üzerinden İslam’ı yanlış anlatma çalışmaları, halkların İslamla ilgili sağlıklı bilgi ve algı sahibi olmalarını engellemeye yönelik çalışmalar hakeza… Uzun bir süre Yeşilçam’da yapılan filmlerdeki imam-hoca karakterleri bu alanda ciddi bir çalışmayı gerektirecek kadar algı yönetimi malzemesi bulundurmaktadır. Yine devletin belli pozisyonlarında kültür ve medeniyetimize ait sembollere (başörtüsü gibi) uzun bir süre karşı olunması, belli dönemlerde adeta bu sembollerle savaşılması, kanaatimizce salt bilgi eksikliği ile sınırlandırılamayacak bir arka plana, derinliğe sahiptir.

Bugün psikoloji ilminin Batı’da ciddi manada revaçta olması, muktedir olmanın bir aracı olarak bu ilmin kullanılması, sonra Guantanamo’da tutuklulara yapılanlara baktığımızda maddi gücün arka planı olarak psikoloji vb. bilimlerin, özellikle de insan bilimlerinin nasıl kullanıldığını görmek insanı ürkütmüyor değil.

Tam da burada Muzaffer Şerif’in hayat hikâyesinden bahsetmek konunun anlaşılmasında katkı sağlar kanaatindeyim. İdeolojik (komünist) gerekçelerle baskı gören Şerif‘in Amerika ve diğer ülkelere göçünü organize eden devletlerin onu hem ülkeden kovdurtan hem de ona kucak açan ülkeler olması dikkate değerdir. İdeolojik nedenlerle kendi topraklarını terk eden Şerif, ülkesine karşı öyle bir hale geliyor ki soyadını “Sherif” olarak değiştirir, çocuklarını özellikle Türkiye’den uzak tutar. Bununla bitmez tabi. Kimilerine göre CIA‘nın bazı çalışmalarında (belki de farkında olmadan) görev alır. Yapılan (sömürü) çalışmaların(ın) algı boyutu ile ilgili istifade edilir. Anlayacağınız bizden birini önce bize küstürürler, kendi ülkelerine çekerler. Sonra da bize karşı kullanırlar. Bize karşı yapılan algı operasyonlarında… Bu öyle bir durum ki etki alanı salt yaptığı bireysel çalışmalarla kalmaz, büsbütün ülke insanının kendi memleketine karşı ön yargılı olmasının alt yapısını oluşturur, var olan ön yargıları besleyen bir ikona dönüşür adeta.

3-Kendine ve Tarihine Yabancılaşma

Bilgi kaynaklarımızın berhava edilmesi, ana kaynaklarımızdan uzaklaşmamız, tarihimize ve medeniyet birikimimize yabancılaştırılmamız mevcut halimizin diğer etkenleri arasında sayılabilir.

Ana kaynaklarımızla ilgili soru işaretlerinin oluşturulması, sünnetle, hatta vahiyle ilgili oluşturulmaya çalışılan soru işaretleri, Asr-ı Saadet Dönemi insanının günümüzde neşvü nema bulmamasının nedenleri arasında gösterilebilir.

Oryantalizm olarak adlandırılan Batı’nın Doğu ile ilgili yaptığı çalışmalar, çalışma yapılan konuda otorite olacak kadar mesafe kat eden Batılı bilim adamları, kendi dünya görüşleri ve idealleri, kendi medeniyetlerinin boyası ile boyadıkları çalışmalarla adeta bir silah olarak bilimi kullanarak dünya üzerindeki egemenliklerini daha da güçlendirmektedirler. Medeniyetimizin altın döneminde oksidentalizmin (Batı ile ilgili çalışmaların) etkili olması bu anlamda dikkate değerdir.

Çevresine, komşusuna, coğrafyasına yabancılaştırılan Müslümanlar yabancı kültür ve medeniyetlerin adeta birer oyuncağı durumuna düşmüşlerdir. Gölgesi olmayan bir figür gibi… Ya da meyvesi olmayan ağaç misali… 

4-Sonuç Olarak

İçinde bulunduğumuz durumdan çıkış yolu ile ilgili olarak şunlar söylenebilir:

A- Görünen acil durumlardan biri İslam dünyası üzerinde önemli oranda izleri bulunan yenilgi travmasıyla yüzleşmektir. Hastalığı ile yüzleşmek, hastalığın yarattığı tahribatların farkında olmak, boyutu hakkında bilgi sahibi olmak, hastalığın iyileşmesinin ilk şartlarındandır.

B- İdeal ve ulvi bir davanın, dinin müntesibi olmak bizleri ulvi yapmaz. Bizleri kâmil kılacak olan salt mensubiyet değildir. Mensubiyetin gereklerini ne kadar yerine getirebildiğimiz, bu gerekleri ne kadar içselleştirebildiğimiz, davranışlarımızı dinin hükümleri ile ne kadar güzelleştirebildiğimiz ile yakından ilgilidir. Kimliğin inşaasında ve kâmilleşmesinde bunun faydasının yanında, dışarıdan gelecek yozlaştırıcı, hastalık yaratıcı fikir ve davranışlardan da kişi ve toplumları muhafaza edecektir.

C- Mevcut durumdaki özgüven kaybının temel nedenlerinden biri olarak geçmişle sağlıklı kaynaklardan sağlıklı bir yüzleşmenin olmamasını görüyoruz. Geçmişle sağlıklı yüzleşmenin olmaması travmanın boyutu hakkında bilgi sahibi olunmasını engellemesinin yanında mevcut özgüven kaybının ve sahip olunan ölü fikirlerin temel gerekçeleri arasında görünmektedir. Yapılacak sistematik tarih okumalarının nitelikli bir yüzleşmede önemli bir katkı sağlayacaktır.

D- Köklü bir beslenmenin olmaması, sathi ve arızi gündemlerin kişileri ve toplumları sarıp kuşatmasına neden olmakta, moda fikir ve uygulamaların esiri durumuna düşürmekte, olaylara ve sorunlara bütünlüklü bir yaklaşım geliştirilmesini, bir perspektif tutulmasını olumsuz etkilemektedir. İslam dünyasındaki yönetici elitin oluşmasında mevcut sathi yaklaşımın etkisi barizdir. Bugün dış faktörlerin etkisi ile de olsa yönetici elitin köklü kaynaklarımıza yabancılığı, nerede ise her ülkede estirilen ulusalcılık rüzgârı, halkın iradesinin esamesinin bile okunmadığı devlet mekanizmalarının oluşmasında şüphesiz parçacı yaklaşımın, moda fikir ve düşüncelerin hatırı sayılır bir etkisi vardır.

E- Eğitim kurumlarımızın ya büsbütün geçmişin bir örneği olarak temayüz etmesi ya da geçmişten tamamen kopuk modern olanın timsali olması da bir diğer zaaf kaynağı olarak gösterilebilir. Yüzyılların medeniyet ruhunu zamanın dili ile okuyamamak, zamanın diline tercüme edememek uç fikirlerin yeşermesine, kimliğin sağlıklı şekillenmesinin önündeki bir diğer engel olarak durmaktadır. Medrese-modern okul, pozitif bilim dersi-dini ders ayırımı çarpık kimlik inşasının nedenleri arasında sayılabilir.

Hayatın her alanında oluşturulan atmosferin rengi kendi medeniyetimizin rengi olmadan, değerlerimizden neşet eden bir renk olmadan erdemin, medeniyet ufkumuzu kuşanan bir neslin yetişmesi zor görünüyor. Yerli veya yabancı kaynaklı psikolojik faktörler üzerinde yapılacak önleyici-koruyucu çalışmalar, karakter gelişiminin önündeki engellerin kaldırılmasına katkıda bulunurken, fıtri olanın önünü açacak zemini de güçlendirecektir.

Selam ve dua ile. 

Bu yazı toplam 965 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.