KEMAL SAYAR'IN HER KİTABI BİR ŞİFA ÇAĞRISIDIR

28.06.2016 02:09:26
KEMAL SAYAR'IN HER KİTABI BİR ŞİFA ÇAĞRISIDIR

 KEMAL SAYAR'IN HER KİTABI BİR ŞİFA ÇAĞRISIDIR

Kemal Sayar, bu ülkenin derdini kavrayan ve çözüm üretmek için okuyucusuyla dertdaş olmak isteyen bir yazar... Onun kitapları da insana insanlığını hatırlatıyor.

Dünya üzerinde insanları hayvanlardan ayıran yegâne özellik, anlam arayışıdır. Varoluşuna anlam verme peşine düşmüş olan her insan, kendi kıymetini kavramış insandır. "Kıymet" insan için, "değer" yaşam için uygun kelimelerdir. Kıymetli bir insan, yaşamı değerli kılabilir. İnsanın anlam arayışı ise "hayati önem" taşımaktadır. Batıda yapılan araştırmaların ekseriyetinde, intihar eden insanların bıraktığı mektuplarda hep aynı cümleyle karşılaşılmıştır: Hayatın bir anlamı yok... Artık "Batı" demenin bir manası kalmadı zira oradaki vakalar kısa bir süre sonra ‘Bu Ülke'de de görülüyor. Günümüz toplumundaki 14-30 yaş arası nesle "Yaşamınızda en çok ne için mutlusunuz?" diye sorulduğunda alınan cevaplar şöyle olmaktadır: Para, araba, ev, tatil, teknoloji... Üstelik cevap verenler bunlarla mutlu olunamayacağını, bunların birer ihtiyaç, şart, mecburiyet olduğunu da vurguluyorlar. Soruyu değiştirip "Sizce yaşamın anlamı nedir?" diye sorulduğunda ise alınan cevapların sadece şekli değişiyor: Maddiyat, gezmek, dinlenmek, eğlenmek, internet...

Hayatı yalnız dokunabildiği ve "sahip" olabildiği şeylerden ibaret sanan modern insan, ergenlik dönemi ve bilhassa iş hayatı içinde sık sık ruhsal dalgalanmalar yaşıyor. Bu dalgalanmalar esnasında "kurtarma" listesine başvuruyor: Sık sık alışveriş yapıyor, tatile çıkıyor, arkadaşlarıyla buluşup eğleniyor, arabasını ve akıllı telefonunu değiştiriyor, yeni bilgisayar oyunları alıyor, evinin mobilyalarını yeniliyor. Yaptıklarından hiçbirinde kendi kıymetine dair bir şey yok, yalnız reklamcılarla pazarlamacıların ellerini ovuşturacağı şeyler var: Para harcamak ve ego tatmini. Modern insan bir şeyler satın alarak egosunu tatmin eder ve bu sahiplik duygusuyla da kendini çok kısa bir süreliğine mutlu hisseder. Oysa ruhsal dalgalanması asla son bulmamıştır, aksine yeniden köpürmek ve hatta tsunamiye dönüşmek üzere sinsi ve kinci bir biçimde pusuya yatmıştır. An gelir, nefs adlı o tsunami dev dalgalarıyla önce ruh sonra akıl sağlığımızı birbiriyle çarpıştırarak bizi yok eder.

Şifayı market zincirinin raflarında yahut elindeki tabletin ekranında arayan modern insan geç kalmıştır, kalbini henüz tanımadan kalpsiz kalmıştır: Hastalanmıştır. Bu hastalıkların günümüzde en sık rastlananlarından bazıları şöyle: Panik atak, bunalım, depresyon, taşikardi, şizofreni, huzursuz bacak. Oysa insan kalbini keşfetmek için yola çıksaydı, kendi içine doğru yapacağı bu keşif yolculuğunda büyük zorluklar olsa da yolculuğun en büyük hikmeti ve nimeti olan sayısız şifaya kavuşmak da hemen yanı başında olacaktı. Modern insan kaybetti.

Ülkemizin kıymetli psikiyatri profesörlerinden biri olan Kemal Sayar, yazdığı onca kitapta insanın kalbine doğru yönelmesi gerektiği çağrısını yaptı, yapmaya da el'an devam ediyor. Günümüzde birçok kitabı yalnız akıl ve ruh sağlığını keşfetmek için değil, çözüm üretmek için de okunuyor. Bu yönüyle diğer psikoloji kitaplarından çok daha özel bir yerde duruyor onun kitapları. Fakir, bu yazıda yazarın, modern insanın en çok yaşadığı psikolojik sorunlara dair oldukça istifade edebileceği altı kitabından kısaca söz etmek istiyorum.

İnsanların durmadan konuştukları bir çağda, gökler susuyor

Ruh Hali, Kemal Sayar'ın 2006'da Timaş Yayınları'ndan çıkmış bir kitabı. "Bireysel Mutluluk, Sosyal Mutluluk" ve "Ruhun Yaraları" adlı iki bölümden oluşuyor, 255 sayfa. Kemal Sayar, kitabının ilk bölümünde okuyucuyla mutluluk, iyimserlik, hayatın anlamı, denge, empati, kıskançlık, öfke, şiddet, televizyon, tüketim kültürü, kadınlar ve erkekler, aşk, evlilik, çocuk ruh sağlığı, ergenlik dönemi, iyi anne baba olmak üzerine hem yaşanan sıkıntıları hem de çözüm önerilerini paylaşıyor. İkinci bölümde ise günümüzün en sık görülen hastalıklarına dair ipuçları var: Depresyon, panik bozukluğu, bağımlılık, fobiler, takıntılar, endişe bozukluğu, şizofreni, iki uçlu duygulanım bozukluğu, kişilik ve kişilik bozuklukları, narsisizm, psikosomatik hastalıklar, unutkanlık ve alzheimer, uyku ve uyku bozuklukları, yeme bozuklukları. Şeyh Galib'in "Hoşça bak zatına" dediği âlem insan, yani âdem, bu kitapla hangi oyunların üzerinde oynandığını ve bunlara ne tür karşılıklar vermesi gerektiğini akıcı bir dille öğrenebilir. En önemlisi de aşka tutunup yeniden 'yaşamak umrumdadır' diyebilir: “İnsanların mezar taşlarından ve kitabelerden daha çok bildikleri vehmiyle durmadan konuştukları bir çağda, gökler susuyor. Ve aşk, günümüzde yaramaz bir çocuk gibi tepinip yaygara koparıyor. Sessizlik bütün asaletiyle hayatımızın her cephesinden geri çekiliyor. Ruhumuzun kıyılarını döven ses dalgaları, bize ne bir özlem duygusu ne de bir kavuşma heyecanı bırakıyor. Hız ve gürültü, sonunda aşkın yüzlerce yıllık anlamını da yutuyor."

"Altında kaç kişi çalışıyor?"

Yavaşla, 2007 yılında Timaş Yayınları'ndan çıkmıştı. Modern mutsuzluk, modern zamanlarda aile, benliğin ve toplumun krizi gibi konularda yazar bu kez hızın hayatımızdan neleri alıp götürdüğünü ve bir daha da asla getirmeyeceğini gösteriyor. Kaybettiğimiz değerleri, düşünceyi hatırlatıyor. Bir şeyi görmenin ve ona kıymet vermenin ancak durarak olacağını söylüyor. Özellikle iş hayatının ve kapitalizmin insan ruhunu nasıl zedelediğinin, aşkı mesajlara sığdırdığının -kağıda bile değil- üzerinde hassasiyetle duruyor: "Daha fazla, daha hızlı, daha büyük. Daha verimli. Yükselen orta sınıf statü haritalarını çıkarırken birbirine şöyle soruyor: ‘Altında kaç kişi çalışıyor?’ Mide bulandırıcı bir soru değil mi? İnsanları da nesneleştiren, her şeyin ‘daha..’ olması için istismar edilebildiği karanlık bir dünyanın habercisi bu soru. Durdurulmayan büyüme iştahı, gezegenimizin sonunu hazırlıyor. Büyüme ekonomisine ayarlanmış zihinler de bu yozlaşma ve bozulmadan nasibini alıyor. Değerleri olmayan bir dünya, bedenen yaşayan ama ruhen ölü bir ‘yaşayanlar mezarlığı’ haline geliyor."

Okuyucunun gönlünü kelimelerle avucunun içine alıyor

Merhamet, 2008'de Timaş Yayınları'ndan çıkmış ve okuyucuya "kalbe dönüş için son çağrı" umuduyla yazılmış bir kitap. "Babam için" diyerek başlayan yazar dört bölüme ayırdığı kitabında kalbin sebepleri, aşklar, melekler, bir hıçkırık, biraz daha ışık diyerek okuyucuyu karşısına oturtuyor ve onunla sohbet ediyor. İkna etmek tabirini kullanmak istemem, tam bir reklamcı dili fakat Kemal Sayar okuyucunun gönlünü kelimelerle avucunun içine alıyor. Ona bir gönlü olduğunu gösteriyor. Hatırlattığı bu gönüldeki en güzel duygulardan biri de merhamet. Her şey için. İnsan, hayvan, bitki... İtimat ve fesat arasında bir inançsızlık yaşayan insana sesleniyor: "Ümit ve merhamet. ‘Bir düş kuruyorum’ diyebilmek. Soluduğumuz havayı zehirleyen ve bizi birbirimize düşman kılmak isteyen zalimlere inat, merhamet. Çünkü zalimlik ötekini utandırarak, aşağılayarak, onun saygınlığını ayaklar altına alarak, haklarını değersizleştirerek zulmünü icra eder. Merhamet, insan onur ve saygınlığının çiğnenmesine karşı durmaktır."

Her insanın o biricik insanlığını tanımak gerek

Şubat 2016'da Kemal Sayar'ın yeni kitabı Kayıp Arkadaş'ı selamladık. Kapı Yayınları'ndan çıkan bu kitapla ilgili daha evvel bir yazım yayınlandığı için kısaca şöyle söylemek isterim: Ülkemizin yakın tarihinde yaşadığımız siyasi, politik yahut ekonomik sıkıntıların ruhlarımızda açtığı kuyulardan pis sular sızıyor. Bu suyu temize çevirmek çok güç fakat elimizde. Yazar bu değişimi sağlamak adına oldukça kuvvetli metinlerle hem okuyucuyu kendine getirmek istiyor hem de ona 'öteki'yi gösteriyor: "Her insanın o biricik insanlığını tanımak gerek. İdeoloji veya grup kimliklerine has maskelerinin insanlığını örtmesine izin vermemeliyiz. Bütün kötülüğü düşmanına veren ve yeryüzündeki kötülükten kendisine hiç pay çıkarmayan kişi giderek düşmanına benzer. Düşmanımdan ne kadar farklı olduğumu düşünürsem o kadar aynı olurum, ne kadar aynı olduğumu düşünürsem o kadar farklılaşırım."

Hakikat için meşakkatli bir yola çıkılmalı

Kemal Sayar'ın yeni baskısını yapan kitaplarından biri Sufi Psikolojisi. Yayınlandığı ilk günden beri okunan ve sık sık başvurulan bir kitap olma özelliği taşıyan bu eserinde yazar, ruhun bilgeliği ve bilgeliğin ruhu arasında "ya bilim ya maneviyat" demek yerine "hem bilim hem de maneviyat" diyor. İbrahim Edhem'in deve hikâyesindeki gibi hakikati "ipek elbiseler içinde, altın sedirde uyuklarken" aramanın faydasız olduğu, hakikat için meşakkatli bir yola çıkmak gerektiği ve bu yolda sayısız nimetlerle karşılaşılabileceği görülüyor. İçinde felsefe, metafizik, tasavvuf ve ruh bilimlerine dair metinleri barındıran eserde Kemal Sayar'ın dışında A. Rıza Arasteh, Enis A. Sheikh, Muhammed Ecmel, Muhammed Shaffi, Arthur Deikmann, Muhammed Shaalan, Katherine Pratt Ewing, Sara Sviri, William Chittick gibi hem ruh sağlığı hem de sufi düşüncesi üzerine uğraşan bilim/ilim insanlarının yazıları derleniyor. Makaleler arasında geçmişin bilgeliği ve bugünün psikoterapileri, sufizm, sufi ruh bilimi, varoluşsal vuslat, sufizm ve psikiyatri, sufi uygulamaları ve bireyleşme yolu arasındaki bazı paralellikler, özne, arzu ve farkına varış, yorumlanmış ve kayda geçirilmiş rüyalar ile Ortaçağ İslam dünyasında rüyalar üzerine okumalar yapmak mümkün. Kitapla birlikte fena gibi nefs mertebelerinin yalnız sufi düşüncesinde değil birçok inanışta ve kültürde çağlar boyunca yer aldığı görülebiliyor. Mesela Muhammed Shaffi, Erich Fromm'dan şu alıntıyı yapıyor: “Yahudilerin, Hristiyanların ve Zen Budistlerinin düşüncelerinin ortak bir yönü vardır: Tamamen açık, hassas, uyanık ve hayatta kalabilmek için, iradenin (içsel ve dışsal dünyayı sıkmak, yönlendirmek ve zorlamak anlamında) terk edilmesi. Zen terminolojisinde buna ‘kendini boşaltmak’ denir – ki bu olumsuz anlamda değil, yeni şeyler alabilecek hale gelmek demektir.”

"Suyum var, ama sadece bir çift söz edebilmek için senin suyundan istiyorum"

Değineceğim son kitap, yine yeni baskı yapanlardan Olmak Cesareti. 144 sayfalık bu ince kitap varoluş düşüncesine dair yapılacak arayışları kalınlaştırmak, ciddileştirmek için yazılmış gibi. Önsözde kitabın isminin Paul Tillich'in aynı adlı eserinden ç/alındığını Kemal Sayar söylüyor. Dört bölümlük kitapta hayatın ortasından, sınırları zorlamaktan, olguların dilinden ve tıbbın içinden tıbbın ötesine makaleler yer alıyor. İki ruhun, iki kalbin, iki gönlün birbiriyle kavuşmasının nice kapıları açacağını yineleyen Kemal Sayar, "Bir kitapta buluşmak aynı kabdan su içmek gibidir: Seninle konuşmak, seni anlamak ve sana kendimi anlatmak istiyorum. Suyum var, ama sadece bir çift söz edebilmek için senin suyundan istiyorum." diyerek bir Neşet Ertaş türküsü gibi yürekleri yakıyor. Gönülden gönüle olan o gizli yolu keşfetmenin sırlarının varoluşta yattığını söylüyor. Her kitabında olduğu gibi okuyanı aşka çağırıyor: “İnsanı aşka ve iradeye, yani ki olmak cesaretine çağıran o asıl çağrıyı yankılayabiliyorsa, sözümüzün bir değeri var."

Modern zamanı tanıyan fakat modern zamandan olmayan derviş ruhlu bir psikiyatrist Kemal Sayar. Aynı zamanda şair, yazar. Yurtdışında bir örneği daha var mı diye düşündüğümde aklıma yalnızca Eugenio Borgna geliyor. Bu tip insanların daha fazla yazması, konuşması gerekiyor. İnanın okuyucunun işi kolaylaşıyor. İnsanlığı, varoluşu, anlamı ve kıymeti için.

Kaynak: Dünya Bizim,Yağız Gönüler

Bu haber toplam 3297 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.