Hak Aramak mı Sorumluluk Üstlenmek mi? / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

20.05.2020
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

Hak Aramak mı Sorumluluk Üstlenmek mi?

Birinden ötekini seçme ya da tercih etme arayışı olarak görülmesin kastımız. Hayatın cevvaliyeti tabi ki hak arayışını da sorumluluk üstlenmeyi de gerekli kılmaktadır.

Birinden diğerini tercih etme anlamında olmazsa bile mevcut şartlar öncelikleri tetikler sanırım. Hele hele toplumsal ıslah arayışında olanların bu konudaki tercihlerinin daha çok uygulamaya yönelik olacağı ise açıktır kanaatimce.

Batı dünyasına baktığımızda inisiyatif almanın, sorumluluk üstlenmenin ön planda olduğu, toplum müntesiplerinin var olanı sorgulamaktan çok rol oynamayı, daha doğrusu rol üstlenmeyi önemsediklerini görmekteyiz. Hayatın her kademesine eleştirel yaklaşmaktan çok görev ve sorumluluklarını ifa etmenin davranışlarının merkezini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Trafik kurallarından tutun, yaptığı işle ilgili görevlerine kadar içinde yer aldıkları çarkın işleyişinde rollerini yerine getirmeyi görev belledikleri görülmektedir.

Mensubu bulunduğu toplumda görevlerini hakkıyla yerine getirmek bir toplumun rüştünü ispatlamasının en önemli yansımasıdır. Gayretinin, yapabildiğinin gereklerini yerine getirme çabası, kişiyi ancak sorumluluktan kurtarabilir. İstikamet üzere tutarlı kılar.

Bugün maalesef bulunduğu mevzinin, durduğu yerin haklılığını ispatlama derdinde olanlarla dolu meclislerimiz. Hayatı bulunduğu mevziyi (haklı veya haksız) ispat etme çabasında olanlarla… Hangi konuda konuşursanız konuşun, neyin savunusunu yaparsanız yapın “haklılığını” size ispatlama derdi dışında derdi görünmeyen hatırı sayılır bir kitle bulunmakta maalesef.  Oturduğu sırça köşk olmazsa bile, sırça köşkte oturmanın tüm rahatlığını, mutmainliğini görmeniz mümkün.

Sırtında yumurta küfesi taşıyan için, bir derdi, bir ideali bir aşkı olan için aynı şey mümkün mü peki? Sorumluluk alma, konuştuğunun gereklerini yerine getirme çabası kişiyi özne olma, hangi açıdan bakarsanız bakın bulunduğu kulvarda, çıkmaya çalıştığı yokuşta güçlendirecek, mukim kılacaktır.

İşinin, mesleğinin hakkını vermenin yakınından geçemeyenin, işe başladıktan sonra işi ile ilgili okuma, kendini geliştirme gereği duymayanın, muhatap olduğu hiyerarşiyi en alttan en tepeye kadar eleştirmesi, bırakın eleştirmeyi topa tutması ve bunu bir hayat düsturu bellemesi bana tutarlı gelmiyor. Ahlaki de…

Buna mesleğim gereği çokça şahit olmak insanın şevkini kırmıyor değil. Görev yaptığım bir okulda hasbelkader öğrencilerden gelen eleştirilerden dolayı bir süre beraber çalıştığımız bir arkadaşın mesleğini yanlış bilmiştim.

Eleştiriye gelince mangalda kül bırakmayanlardan bir defa dahi olsa işleri ile ilgili bir öz eleştiri duyamamak, sorumluluk üstlendiğini görmemek bir anormalliğe işaret değil midir?

Ya da hastalığa… Eleştiriyi, olabildiğince her şeyi, herkesi eleştiriyi bir hak arama, doğruyu bulma olarak görenler…

Hayır, yani hiyerarşiyi kutsallaştırmıyor, eleştiriyi küçümsemiyorum. Ya da gereksiz görmüyorum. Eleştiri yaşamın olmazsa olmaz gerekliliği… Tamam.

Bunun yanında kendine bakmadan, yaşamına bakmadan, işini ne kadar iyi yaptığının zerre kadar sorgulamasını yapmadan, hayatın farklı kulvarlarında yaptığı tüccarlığın (işgüzarlık mı desem) kendini düşürdüğü durumu görmezden gelen, fildişi kulelerinden “müzmin muhalifliği” düstur belleyenin ne kadar değeri olur? Hem Allah nezdinde hem de kul nezdinde… Ya da karşılığı…

Okuduklarımızın, tecrübelerimizin, bildiklerimizin ancak gereklerini yerine getirdiğimizde bir şeyler değişir. Yerini bulur. Neslin gidişatının kötü olduğu, ahlakının bozulduğu, saygının kalmadığı ile ilgili binbir teşhiste bulunduktan ve güya çözüm yolu ortaya koyduktan sonra minik bir kalbe dokunamıyorsak, bir gence tebessümü eksik görüyorsak, çevremizdekileri aydınlatacak bir kandil olamıyorsak, inisiyatif almıyorsak durduğumuz yer çıkmaz sokaktır.

Basit şeylere takılıp hayati mevzuları ve işleri ıskalayanlar için de aynı şey geçerlidir.

Tutarlılık, erdem adına elimizi taşın altına koymalıyız. İnfaksa infak, kalemse kalem, mürekkepse mürekkep, zamansa zaman, fedakârlıksa fedakârlık… Sorumluluk almadan, yüreğini ortaya koymadan olmaz. Sebatsa sebat, bilgi ise bilgi, tebliğse tebliğ… Aşksa aşk Kimin gücü neye ne kadar yetiyorsa…

Yazımızı Cezayirli bilgemiz Malik bin Nebi’nin konuyla ilgili şu sözleri ile bitirelim: "Eşyanın çehresini ve halkın durumunu değiştirmede izlenmesi gereken gerçek siyaset hak aramaktan değil, sorumluluk üstlenmekten geçer. “

Rabbim bizleri okuyan ve okudukları ile amel eden kullarından eylesin. Amin.

Bu yazı toplam 4180 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.